Haber

Cambridge Analytica: Facebook nasıl propaganda silahı oldu?

Özel olarak Facebook, genel olarak sosyal medya yıllarca demokrasi getiren, otoriter rejimlere karşı mücadelede önemli silahlar olarak görüldüler. Oysa son birkaç yıldır, Facebook, Google ve Twitter gibi internet devleri politik manipülasyon ve dezenformasyon suçlamalarıyla gündeme geliyor. Rusya’nın Facebook üzerinden ABD seçimlerini ve BREXIT referandumunu manipüle ettiği iddialarının ardından şimdi de Donald Trump’ın seçim sürecinde Cambridge Analytica firması aracılığıyla Facebook’u bir propaganda silahı olarak kullandığı ortaya çıktı.

Cambridge Analytica skandalı nedir?

Meselenin çıkış noktası, Guardian’ın itirafçı olmaya karar veren Analytica çalışanı, veri bilimci Christopher Wylie’nin mülakatı ile birlikte sunduğu özel dosya oldu. Dosyanın yayımlanmasıyla birlikte, Trump’ın seçim kampanyasının veri ayağını yürüten Cambridge Analytica’nın, 50 milyon Facebook kullanıcısının kişisel bilgilerini ‘izinsiz’ kullandığı, ve bir nevi enformasyonel silahlar, diğer bir deyişle manipülasyon araçları ürettikleri ortaya çıktı; daha doğrusu biliniyordu ama somutlaştı.

Skandalda rolü olan aktörler kim?

Trump’ın (eski) stratejisti ve ideologu, aynı zamanda Altright medyanın amiral gemisi Breitbart’ın kurucusu Steve Bannon, Cambridge Analytica firması ile anlaşıp, Facebook’tan milyonlarca seçmenin psikografik verisini çektirip, analiz ettirip, Trump’ın seçim kampanyası lehine propaganda için kullandırdı.

Trump’ın eski stratejisti Steve Bannon. Görsel: Newsweek

Alexander Nix, Cambridge Analytica’nın kurucusu. İmaj olarak İngiliz soylusuna benzeyen, ya da özellikle böyle bir imaj çizen Nix hakkında bilinenler, pek fazla etik kaygıya sahip olmadığını düşündürüyor. Mesela daha ilk aşamada, şirketin merkez ofisi henüz Londra’da iken, daha bilimsel/akademik görünmesi için Cambridge’de ofisi açıp, ismini de Cambridge Analytica olarak değiştiriyor. Skandalın patlamasının ve Nix’in ahlâk, etik tanımayan metodlarını bir müşteri kılığına girmiş gazeteciye anlatmasının görüntülerinin ortaya çıkmasının ardından şirket, Nix’i CEO koltuğundan uzaklaştırma kararı aldı.

Cambridge Analytica kurucusu Alexander Nix. Görsel: Heavy.com

Alexander Kogan, Cambridge Analytica’ya Facebook’tan toparlanmış kişisel verileri sağlayan akademisyen. Cambridge Üniversitesi’nde araştırmacı ve işin ağır yükünü ilk aşamada aslında o çekiyor. Facebook ile bir anlaşma yapılıyor, ve Kogan’ın geliştirdiği basit bir uygulama ile kullanıcılardan bazı kişilik testlerini doldurmaları isteniyor, karşılığında birkaç Dolar ödeme de yapılıyor Facebook’un ve kullanıcıların verdiği iznin de ötesinde geçen Cambridge Analytica ekibi, anketi dolduran kullanıcıların Facebook arkadaşlarının da verilerini çekiyor. Bu noktadan sonra şirket, psikorafik profilleme için gereken temel veri setine sahip oluyor. Kogan, skandal patlamadan önce de konuyla ilgili itiraflarda bulunmuştu; Guardian dosyası sonrasında da talep edilirse FBI ile konu hakkında konuşmaya hazır olduğunu belirtti.

Cambridge Analytica’ya verileri ağlayan Cambridge akademisyeni Aleksandr Kogan. Görsel: Guardian

Guardian’a itirafçı olan ve skandalın patlamasında baş rolü üstlenen Cambridge Analytica veri analisti Christopher Wylie. Wylie, Guardian’a verdiği mülakatta özetle ‘şunu söylüyor: Steve Bannon’a göre siyaset bir kültür savaşıdır; bunun için de bireylere ulaşıp, onların kültürel yargı/değerlerine hitap eden mesajlar iletmek gerekir. Bu bir savaş olduğuna göre silah lazım; kültür savaşında da enformasyonel silah kullanılır. Wylie, kendisinin rolünün de bu silahı üretmek olduğunu ifade ediyor. Dosyanın yayımlanması sonrası Facebook, Wylie’nin hesaplarını kapatma kararı aldı.

İtirafçı olan Cambridge Analytica veri analisti Christopher Wylie.

Cambridge Analytica skandalının önemi nedir?

İlk bakışta, ‘Facebook’taki like üzerine bu kadar yaygara koparılmasına ne gerek var’? denebilir. Zira spesifik olarak tek kişinin verisi anlamsız olsa da, milyonlarca veri toplanıp, belli bir amaca göre analiz edilince, bir çeşit kitlesel enformasyon silahına dönüştürülebiliyor.

İşin karanlık reklamlar boyutu da oldukça sorunlu. Bir yandan, ‘Facebook reklam sistemi zaten böyle işliyor, her reklamı herkes göremiyor, sadece hedef kitle görebiliyor’ denilebilir. Bu doğru, ancak mesele politik içerikli mesajlar olduğunda bu büyük bir probleme dönüşüyor. Zira, politik mesaj, tüm kamuyu ilgilendirir, ve dolayısı ile tüm kamu ile paylaşılmalıdır.

Bir siyasetçinin miting yapmak yerine, her seçmenin kapısına gidip (tam da duymak istediği vaadi) sadece o seçmene fısıldadığını düşünün. Mesela gay seçmene ‘muhafazakarlar gelince seni yaşatmazlar’ deniyor ama muhafazakar seçmene ‘Bu gayler de çok oldular’ mesajı veriliyor. Kamuya açık olarak, çelişkili iki mesaj aynı anda vermek kolay değil; zira bu çelişki birileri tarafından farkedilecek ve ifşa edilecektir. Ancak spesifik olarak belli hedef kitlelere kapalı mesajlar iletmek işin rengini değiştiriyor. Hele ki hedef kitleler çok detaylı olarak tanımlanmış ve belirlenmiş ise ki Cambridge Analytica da tam olarak bunu sunuyor.

Psikografik veri nedir?

Cambridge Analytica, Facebook’taki like’lar, etkileşimler, demografik bilgi ve özellikle ‘kişilik testleri’ üzerinden toplanan verileri derliyor, bunlardan faydalanarak belli kişilik profilleri çıkarıyor ve kişiye özel, mikro-hedefleme ile, spesifik politik mesajları Facebook üzerinden iletiliyor. Bunu yaparken kullandığı veri türüne psikografik veri deniyor.

Psikografik verinin temeli 60’lı yıllara dayansa da, gümünümüzde kullanılan gelişmiş formuna Cambridge Üniversitesi Psikometri Merkezi‘nde 2000’lerde ulaşıyor. Bu modern forma insanların davranışları, kişiliklerindeki beş temel boyutun farklı kombinasyonları ile belirleniyor: Sosyallik, yeniliklere açıklık, mükemmeliyetçilik, uzlaşmacılık ve kırılganlık. Cambridge Analytica, Facebook üzerinde topladığı verileri, kullanarak, Facebook kullanıcılarını politik tercihlerinden, cinsel yönelimlerine kadar farklı boyutlarda sınıflandırıp, psikografik mikro-hedefleme ile segmentlere ayırıyor ve büyük paralar harcanan içerik üretme ekibinin hazırladığı metinleri, görselleri, videoları, blog ve site linklerini, tam da ulaşması gereken hedeflere ulaştırıyor.

Facebook’un bu yaşananlarda suçu ne?

Teknoloji firmaları, yaptıkları işin getirisini toplamakta çok iyiler ama sorumluluk almakta hiç istekli değiller. Facebook, sorulduğunda bir içerik platformu olduğunu ve barındırdığı içerikten sorumlu tutulamayacağını iddia ediyor. Oysa görüyoruz ki, sorumluluk almadıkları sürece kötücül emellere alet olacaklar.

Facebook’a para vermiyoruz ama belli ki bizim sayemizde para kazanıyorlar. Peki, bunun karşılığı bu mu olmalıydı? Biz bu izinleri ne ara verdik? İş buralara nasıl geldi? Bu soruları cevaplamak için derinlemesine araştırmalara veya komplo teorilerine ihtiyacımız yok. Temelde mesele oldukça basit: Facebook’un iş modeli, bu gibi skandallara yol açıyor. İlgi ekonomisinin en önemli aktörlerindne olan Facebook’un iş modeli, kullanıcılarına platformda olabildiği kadar çok zaman geçirme ve içeriklerle mümkün olduğu kadar çok etkileşime geirmeye dayanıyor. Zira, Facebook’un geliri reklamverenlerden geliyor ve reklamverenlerin aradığı şey de platformda zaman geçiren ve içeriklerle etkileşime geçen kullanıcılar. Tabii bu kullanıcıların, reklamverenin hedef kitlesi içinde yer alması gerekiyor. Bunun doğru şekilde tespiti için de Facebook’un sizi profillemesi, segmente etmesi, yani bir nevi fişlemesi gerekiyor. Durum bu olunca, işin buralara gelmesine şaşırmamak gerek.

Facebook, skandalın patlayacağını anlayınca Cambridge Analytica ile olan reklam anlaşmalarını iptal etti ancak bu komik bile değil. İnsanların kişisel verilerini toplayıp bundan çok büyük kâr ediyor. Ancak iş bu verinin korunmasına gelince pek de dikkatli değiller. Facebook’un, skandal ortaya çıkınca savunması ‘Ortada bir veri hırsızlığı yok ama kurallarımız ihlâl edildi, gereğini yapıyoruz’ şeklinde oldu. Kullanıcı ve kamu açısından bakıldığında, yeterli olmamanın da ötesinde, fecaat bir reaksiyon bu. Zira, durumun ciddiyetini anlamamış, veya anlamamazlıktan geliyor oldukları şüphesi uyandıran bir tutum…

Tabii skandal büyüdükçe, Facebook hisseleri de düşmeye devam ediyor. Skandalın ilk gününde 40 milyar Dolar değer kaybeden Facebook’un şu ana kadarki kaybı 60 milyar Dolar‘ı geçti.

Bundan sonra ne olacak?

Konuyla ilgili olarak Facebook CEO’su Mark Zuckerberg, ABD’de Federal Ticaret Komisyonu (FTC) ve Birleşik Krallık’ta Enformasyon Komisyonu (UKIO), Britanya Parlamentosu ve AB Parlamentosu tarafından ifade vermek üzere çağrıldı.  Zuckerberg, henüz konuyla iligili bir açıklama yapmadıği gibi, skandal ortaya çıktığından beri basın önüne hiç çıkmadı.


Orhan Şener

TGS Akademi Direktörü Orhan Şener, aynı zamanda Akademi bünyesinde gazeteciliğin dijital dönüşümü, online haber formatları, yeni nesil gelir modelleri gibi konularda eğitimler veriyor ve Journo.com.tr'ye benzer konularda katkıda bulunuyor.

Lisans eğitiminde işletme ve iktisat okuyan Şener, City University London’da Enformasyon, Toplum ve İletişim alanında yüksek lisans yaptı, şimdilerde Galatasaray Üniversitesi'nde 'Enformasyona Erişim ve Filtreleme Pratikleri: Türkiyeli Gazeteciler Üzerine Çalışma' başlıklı doktora tezini yazıyor ve Bahçeşehir Üniversitesi'nde ve çeşitli eğitim programlarında dersler veriyor.

Journo E-Bülten