Dosya

Gazeteciler anlatıyor: Depremde kaybettiğimiz 17 meslektaşımıza borcumuz fikri takip

Fotoğraf: Yusuf Elik, Siirt

6 Şubat depremlerinde kaybettiğimiz gazetecilerin sayısı 17’ye ulaştı. İlk hafta deprem bölgesinde bulunan birçok haberci, rotasyon gereği nöbeti devretti. Depremle ilgili nitelikli gazeteciliğe uzun soluklu devam etmek, kaybettiğimiz meslektaşlarımıza da borcumuz…

Afet bölgesindeki gazetecilerin izlenimlerini ve deneyimlerini aktardığımız “Deprem Haberciliği” yazı dizisinin 4. bölümünde Hatay, Kahramanmaraş, Gaziantep, Adana ve Siirt’ten habercilere kulak veriyoruz. Gazetecilerin “fikri takip” borcu aslında tüm vatandaşlara…

6 Şubat depremlerinde kaybettiğimiz gazetecilerin sayısı bugün itibarıyla 17’ye yükseldi. Journo‘nun ulusal ve yerel kaynaklardan edindiği bilgilere göre yaşamlarını yitiren gazeteciler:

  • Burak Milli (Anadolu Ajansı, Hatay)
  • Gökhan Aklan (İhlas Haber Ajansı, Hatay)
  • İzzet Nazlı (Demirören Haber Ajansı, Hatay)
  • Ayşe Figen Arlı (İskenderun Ses gazetesi, Hatay)
  • Burak Alkuş (Adıyaman Ses Haber)
  • Kemal Öner (Türkiye Spor Yazarları Derneği’nin Adıyaman temsilcisi)
  • Fatih Bayın (Radyo Tek, Adıyaman)
  • Zübeyir Pektaş (Halkın Sesi gazetesi, Adıyaman)
  • Yunus Emre Doğan (Mercan TV, Adıyaman)
  • İskender Korkut (Mercan TV’nin programcısıydı, memleketi Malatya’da yaşama gözlerini yumdu.)
  • Aziz Çevik (Maraş Manşet gazetesi, Kahramanmaraş)

Merkezi Ankara’da bulunan Küresel Gazeteciler Konseyi’nin (KGK) Genel Başkanı Mehmet Ali Dim, bugün yaptığı açıklamada, 6 gazetecinin daha depremde hayatta kaybettiğini bildirdi:

  • Hidayet Özdemir (Gündem gazetesi, Adıyaman)
  • Muhammed Akan (Adıyaman Haber)
  • Ruhi Akan (Jet Haber, Adıyaman)
  • Neşet Alkan (Haber Ekspres, Hatay)
  • Mustafa Yüzbaşıoğlu (Maraş Bugün gazetesi, Kahramanmaraş)
  • Meltem Özgen (MaviFM, Adana)

Journo Proje Editörü Emre Kızılkaya, şunları söyledi:

  • Birçok arama kurtarma ekibi güvenlik riski nedeniyle afet bölgesinden çekildi. Bölgeye farklı illerden gelip burada zor şartlarda günlerce görev yapan çok sayıda gazeteci de rotasyon gereği geri döndü. Arama kurtarma çalışmaları bitince de habercilerin sorumluluğu sürecek. Önceki depremlerin aksine bu afeti unutmamak ve unutturmamak, demokratik şeffaflık ve hesap verilebilirlik adına nitelikli haberler üretmek, hem kaybettiğimiz en az 17 meslektaşımıza hem de tüm Türkiye’ye, gazetecilerin borcudur. Fikri takibi sürdürmek, yani sonuca ulaşana ve kalıcı çözümler üretilmesine imkân sağlayana kadar haberin peşini bırakmamak gerekiyor.

“Bu kadar derinden hissettiğimiz bir afet bir daha yaşanmasın”

Yazı dizisinin bu bölümünde görüştüğümüz gazetecilerden bazıları da herkes gittikten sonra da afet bölgesinde kalacak, depremi bizzat yaşamış haberciler.

Bunlardan biri olan Gaziantep Telgraf gazetesinden İskenderunlu haberci Semra Şahin, daha önce birçok kez deprem yaşamasına rağmen 6 Şubat’ın ilk saatlerinde hissettiklerini anlatmanın çok zor olduğunu söylüyor:

  • Geceyi bölen uzun bir sarsıntı ile uyandık… Sarsıntıyı ilk hissettiğimde o panikle ne yapacağımı bilemedim herkes gibi. O an tek aklıma gelen, bina yıkılacak ve altında kalacaktık. Sarsıntı biter bitmez gecenin ayazında insanların panik çığlıklarıyla kendimize geldik. Tüm şehir sokakta ve kimse ne yapacağını bilmeden etrafına bakınıyordu, herkes bir akrabasını arayıp sesini duymaya çalışıyordu.
  • Gecenin karanlığı bittiğinde asıl felaketi gördük. Yıkılan binalar, alınan kötü haberler… Depremin ne kadar güçlü olduğunu Antakya’da göçük altında kalan kuzenimi kurtarmak için çıktığımız yolda daha da net gördük. Hani yabancı afet filmlerinde bazı sahneler vardır, yollar yarılır, insanlar şehirden kaçar. İşte tam da öyle bir film sahnesinin gerçeğini yaşıyordu şehirler. Antakya yolunda geçtiğimiz yıkılan şehirler ve parçalanmış yollar… Film sahnesi değildi, gerçeğin tam kendisiydi. Büyüdüğüm şehir İskenderun’da giden yitirilen canlar çocukluğumdu, gençliğimdi. Saatler geçtikçe alınan haberler tüm şehirlerde afetin büyüklüğünü gösteriyordu.
Fotoğraf: Semra Şahin, Gaziantep

Şahin, gelecekte bir depremin daha büyük bir afete dönüşmemesi için gazetecilerin sorumluluğuna dikkat çekiyor:

  • Depremzede gazeteci olarak söyleyeceğim şu olabilir: Bu kadar derinden hissettiğimiz bir afet bir daha yaşanmasın. Her şeyden önce bir birey olarak “yine sallandık mı” korkusuyla yaşamak bizler için çok zor. Ve ne yazık ki şehirlerimiz böyle afetlere hazır değil. Bilinçsizce yapılan üzeri boyalı binalar, afet durumunda ne yapılması gerektiğini bilemeyen bizler… Bizim önce bu konularda iyice bilinçlenmemiz gerekiyor. Sahada aktif çalışmıyorum. Şu an için daha işbaşı yapamadık. Deprem bölgesinde aktif çalışan arkadaşların Allah yar ve yardımcısı olsun.

“Yeğenim, burayı çektiniz mi?”

Daha önce Gaziantep’te yaşayan ve birkaç ay önce yeni başladığı televizyon kanalı için İstanbul’da ikâmet etmeye başlayan muhabir Bermal Baran, deprem haberini alır almaz Kahramanmaraş’a gitmiş. Ekip arkadaşlarıyla birlikte sabahın erken saatlerinde yola koyulan Baran, bölgede bir hafta geçirmiş. Şartların oldukça zor olduğunu belirten Baran, sadece depremle değil, aynı zamanda soğukla da savaştıklarını ifade ediyor.

Dinlediği hikâyelerin kendisini etkilediğini aktaran Baran şöyle konuşuyor:

  • Mardinli Yusuf Amca bizim peşimizden geldi. “Yeğenim” dedi, “Burayı çektiniz mi?” dedi. “Geçmiş olsun” dedim.  Başladı anlatmaya: “Benim kızımın binası burası. Burada iki kişi birbirini sevmişler, kaçmışlar. Deprem oldu, ikisi de öldü. Oğlanın ailesi geldi. Oğlanı götürdüler. Büşra’yı geride bıraktılar. Benim bu çok zoruma gitti. Ben bu binada 3 şehit verdim. Ama Büşra benim canımı daha çok yaktı. Vicdanım sızladı, insanlık mı bu?” Sonra 3-4 yaşlarındaki küçük torununun videosunu izletti. Kızını, damadını… Videoda “Dede” diyordu çocuk. Yusuf Amca da gözyaşı döküp “Deden kurban olsun” diyordu. O ağladı, ben ağladım. İşte böyle bir yer… Hep şunu söyledim: Bugün dayanışma günü…

81 il tek yürek ama koordinasyon yetersiz

K24 muhabirlerinden biri Vural Erişmiş de meslektaşları gibi zorlu koşullarda yayıncılık yaparak olan biteni kamuoyuna duyurmaya çalışıyor. İlk günü Adana’da geçirdikten sonra Hatay’a giden Erişmiş, neredeyse tamamen yıkılmış yerleşimlere büyük bir yardım sevkiyatı olmasına rağmen bunları koordine edecek bir sistemin eksikliğinin hissedildiğini vurguluyor.

Gelen bazı yardımların çürüdüğünü, çöpe gittiğini ve bozulduğunu aktaran Erişmiş, “Beni üzenlerden biri de Zonguldak’tan gelen maden işçilerinin kalacak yer olmadığı için çalıştıktan sonra 15 km. uzaklıktaki alana gelip dışarıda yatmalarıydı. Gelen malzemeleri kullanmak zorunda kalıyorlardı. Gelen battaniyeleri kullanmak durumunda kalıyorlardı” diyor.

Fotoğraf: Vural Erişmiş, Gaziantep

Erişmiş, Hatay’dan sonra Gaziantep’in büyük hasar gören İslahiye ilçesine geçmiş. “Gazetecilik, çalışma koşulları konusunda çok berbat bir durumda” diyen Erişmiş şöyle devam ediyor:

  • Depremin öğleden sonrasında, saat 13.00’ten beri alandayım. Sabah 8.00’den gece 02.00’ye kadar sürekli yayın veriyoruz. Sürekli araçta yatıyoruz. Özellikle belirtmek isterim ki bu deprem, bir salgını da beraberinde getirebilir. Zaruri ihtiyaçların karşılanması konusunda yer sorunu var. Kış nedeniyle salgın hastalıkların [henüz] artmaması sevindirici ancak olumsuzluklar giderilmezse hastalıklar baş gösterecektir. 81 il birlikte hareket ediyor ancak koordinasyon konusunda sıkıntılar var.

Depremzede gazeteci anlatıyor: Korktuk, donduk, kuru ekmek yedik

Depreme görev başında yakalanan gazeteciler de var. Bunlardan biri, Gaziantep’te ikamet eden ve Emlak Kulisi haber sitesinde gece editörlüğü yapan Aydın Uğur.

Uğur, 6 Şubat’ın ilk saatlerini şöyle anlatıyor:

  • Kedim yatıyordu yatakta. Normal bir sallantı sandım. Kitaplık ve avize de sallanınca [depremin farkına vardım], bir anda şiddetlendi. Pencere açıldı bir anda. Dengemi kaybettim, zar zor pencereyi kapattım. Direkt kaçtık. Saat 04.25 civarıydı. Ortalık ana baba günüydü. Çocuklar, kadınlar ağlıyor. Aniden bir trafik oluştu. Kıyamet günü gibiydi. İlk geceyi soğukta bu şekil geçirdik. Hava eksilerdeydi ve sabah 06.00 gibi iyice üşümeye başladık. Valilik ve diğer resmi makamlardan haber bekliyorduk ancak sadece “Haber bekleyin, trafik oluşturmayın. Telefon hatlarını meşgul etmeyin” gibi uyarılar aldık. Artık donmaya başladık. Camiye gittik, cami tıklım tıklım. Caminin önünde de kapıda bekleyenler vardı. Eve geçtik. Hava aydınlandı. Bir iki ufak sallantı oldu. Kahvaltı yaptık. Saat 13.00-14.00 gibi ikinci deprem oldu. Tekrar korktuk. Ev yıkılacak diye düşündük. Herkes yine dışarı koştu. Kar yağıyor ve hava çok soğuk. Bir taziye evine girdik ve geceyi orada geçirdik. Kuru kuru ekmek yedik.

Yağma, hırsızlık, stokçuluk ve fırsatçılık

Ardından Uğur da afet bölgesindeki koordinasyon sorununun yanı sıra yağmacılığa, fırsatçılığa, stokçuluğa ve hırsızlığa dikkat çekiyor:

  • Marketten bir şeyler alalım dedik. Marketler talan edilmişti. İmkânı olan erzak alıp doldurmuş. Kimi şehir dışına, kimi açık alana gitmiş. Marketlerden bir şey alamadık. Daha sonra ekmek sırasına girdim, 1,5 saat sıra bekledim. Üstümüz ince, tir tir titriyoruz. Kendisinden başkasını düşünmeyen kişiler var. 40 tane ekmek alanlar vardı. Başkasını aç bırakmaya ne hakkın var? Fırın sahibine söyledik, “Limit belirle” diye. Fırıncı da “İhtiyacı var ki alıyor” dedi. O da para kazanma derdinde… Su ve doğalgaz kesildi. Ev soğuk, 2 kedim var. İkisi de korkmuştu ve maması, suları bitmişti. Taziye evinde vakit geçirmeye çalıştık.
  • 2. gün Kızılay’dan 2 koli bisküvi geldi. Onları da çocuklara verdik. Bir yandan da moraller bozuk, bir şey yiyemiyoruz. Daha sonra bir kadın bağırdı çağırdı. Hırsızlık olayı yaşanmış, telefonu çalınmış. Bir yandan eşyalarımızdan da korkmaya başladık. Taziye evindeki insanların sayısı iyice artmaya başladı. Evimizin bulunduğu bölgede ölen ya da yaralanan olmadı ama kendimizi güvende hissetmek istiyorduk. 2 gün boyunca yapayalnızdık. Âni bir deprem olduğu için koordinasyon problemi olduğunu düşündük, “umarım ihtiyacı olanlara gitmiştir” dedik.
  • Bu süreçte [bizim bölgede] elektrik neredeyse hiç kesilmedi, ona şaşırdık. Hâlâ beklemedeyiz. Su geldi, doğalgazı bekliyoruz. Her gün 4.0 ve üstü şiddetinde depremler oluyor. Psikolojik olarak yıprandık. Hasar tespit çalışmaları başladı. Ona göre hareket edeceğiz. Ne yapacağımızı bilemiyoruz. Hayalet şehir gibi. Binalarda kimse yok. Arada gündüz evi kontrol edip gidiyoruz. Umarım en kısa sürede düzelir.
Vural Erişmiş: “Beni en çok yıkan fotoğraf buydu Hatay’dan. En ağır yük diye hep hafızamda kalacak.”

“Müteahhitlere güvenmiyoruz”

Afet bölgesi ilan edilen 10 il dışında da, komşu bölgelerde depremin sarstığı ama yıkamadığı çok sayıda şehir var. Bunlardan biri olan Siirt’te, Ne Haber Ajansı’nın yazı işleri müdürü olarak görev yapan Yusuf Elik şunları anlatıyor:

  • Deprem Siirt’te de çok şiddetli hissedildi. Binalar başımıza yıkılacak zannettim çünkü müteahhitlere güvenmiyoruz. Depremin ardından birçok vatandaş sokaklara döküldü. Malumunuz, kış ayındayız, dışarısı çok soğuk ve birçok vatandaş toplanma alanları konusunda çok fazla bilgilendirilmediği için ne yapacaklarını bilemeden evlerine dönüp başka bir depremin olmaması için dua etti… Siirtli vatandaşların da birçok akrabası, eşi, dostu [afet bölgesinde] yıkılan binaların altında kalmıştı ve onlardan haber alamıyorlardı.

Afetin tekrarlanmaması için gazetecilerin de sorumluluğu var

Siirtliler’in neredeyse tamamının günlerce tek katlı düğün salonlarında, tek katlı evlerde, spor salonlarında ve camilerde kaldığını belirten Elik, bazı vatandaşların da soğuk havaya rağmen Siirt Valiliği tarafından kurulan çadırlarda yaşadığını ekliyor:

  • Böyle bir süreçte ne yapacağını şaşıran insanlar marketlerin, fırınların yolunu tutmuştu. Siirt’te belki yıkım olmadı ama psikolojik anlamda ciddi bir çöküntü oldu. Her an “acaba sarsılıyor muyuz, deprem mi oluyor” soruları kafalarda dolanmaya başladı. Sürekli avizeler kontrol edilir oldu.  Siirtli birçok vatandaş bu süreçte köylerine döndü, tek katlı evlerinde yaşıyor. Yakınları, akrabaları da gitti. Birçok köy evinde birden fazla aile kalıyor. Siirt’te ciddi bir yıkım olmadı dedik ama bazı binalarda çatlaklar meydana geldi. Yeni yapılan bazı binalar da hasar gördü. Burada yaşayan birçok insan ciddi bir depremde Siirt’te yıkımların olacağından emin. Umarım bu tür olaylar bir daha tekrarlanmaz ve daha sıkı önlemler alınır.

Şimdi fikri takip zamanı… Depremlerin merkez üssünden bu kadar uzak şehirlerde bile binaların neden hasar gördüğünü araştırmak ve deprem sonrası yaşanan krizin nedenlerini ortaya koymak, Türkiye’de böyle afetlerin bir daha tekrarlanmaması için gazetecilerin önümüzdeki aylar ve yıllar boyunca üstleneceği en önemli görevlerden biri.

6 Şubat 2023’te merkez üssü Kahramanmaraş‘ın Pazarcık ilçesinde bulunan 7,9 büyüklüğündeki depremden 9 saat sonra bu kez Elbistan ilçesinde 7,6 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmişti. Depremler 10 ilde binlerce can kaybına, onbinlerce yaralanmaya ve milyarlarca liralık maddi hasara neden oldu.

Çok sayıda gazeteci afet bölgesindeki zor şartlarda, fedakârca görev yapmayı sürdürüyor. Journo, gazetecilerin deneyimlerini “Deprem Haberciliği” yazı dizisinde aktarıyor.

DEPREM HABERCİLİĞİ” YAZI DİZİSİNDE ÖNCEKİ BÖLÜMLER:

Gazeteciler anlatıyor: İktidar medyası yüzünden depremzedeler bize de tepki gösteriyor

Gazeteciler anlatıyor: En büyük ihtiyacımız internet, enerji, gıda, su ve hijyen ürünleri

Gazeteciler anlatıyor: Molozun içinden bir elin belirdiğini gördüm, psikolojik olarak hâlâ sallanıyorum

Özgür Bülbül

Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Yerel-ulusal gazete, TV ve haber ajanslarında muhabir-editör olarak görev yaptı. İnternet haberciliği ve yerel medya üzerine çalışıyor. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Medya Ekonomisi ve İşletmeciliği Anabilim Dalı'nda Tezli Yüksek Lisans yaptı. "Doğu’da Gazeteci Olmak" ve "Haberin Yerel Hâli" adlarında yayımlanmış iki kitabı bulunuyor.

Journo E-Bülten