Görüş

Habercilik ve teknoloji: Amaçlar mı, araçlar mı?

Marshall McLuhan
Geçtiğimiz hafta katıldığım iki etkinlik teknoloji, araçlar ve kullanıcılar arasındaki ilişkiyi yeniden düşünmeme neden oldu.

Bunlardan birincisi Türkiye’nin ilk podcast ağlarından biri olan Medyapod’un Kadir Has Üniversitesi’nde düzenlediği iki günlük podcast zirvesiydi. Oğuz Bakır’ın Journo’da yayımlanan haberinde de görebileceğiniz gibi, tanınmış isimler, çok dinlenen podcast’lerin nasıl yapıldığından bu formattaki gelir ve iş modellerine kadar birçok konuda deneyimlerini paylaştılar.

1980’lerden itibaren geliştirilen ama asıl çıkışını 2000’lerin başında yapan podcast formatının sevilme nedenlerinin başında Ahmet Sabancı’nın dediği gibi bir iş yaparken dinlenebilmesi, daima elinizin altında olması, hem tematik hem de teknolojik olarak gelişime açık olmasının olduğu düşünülüyor.

İkinci etkinlik de teyit.org yanlış bilgi sorununa çözüm bulmak için farklı disiplinlerden katılımcıları bir araya getiriği 10-11 Mayıs tarihlerinde yapılan Factory isimli “design sprint” etkinliğiydi.  Bu etkinlikte dört ya da beşer kişilik gruplardan oluşan dört ekip iki gün boyunca internette yanlış bilginin hızla yayılması sorunu ya da medya okuryazarlığının geliştirilmesi gibi konulara inovasyon ve tasarım odaklı çözümler geliştirmek için çalıştılar.

McLuhan ve teknolojik belirlenimcilik

İletişim alanında kuramsal olarak teknolojiye genel olarak iki şekilde yaklaşılıyor. Birinci yaklaşım, teknolojik belirlenimcilik. Yani tüm sosyal ve ekonomik değişimi teknolojik değişime dayandırarak insanlardan önce araçları önceleyen yaklaşım.

Burada en tanınmış isimlerden biri olarak Marshall Mc Luhan’ı anmak mümkün. Ünlü “medium is the message” (mesaj medyadır) deyişiyle bize içerikten ziyade içeriğin bize ulaştığı mecra ya da teknolojinin daha önemli olduğunu söyler. McLuhan’a göre toplumların birbirleriyle nasıl iletişim kurduklarını iletişim teknolojileri şekillendirir. Kendisinin önerdiği “tetrad” yaklaşımına göre, yeni teknolojilerin gelişmesiyle bazı eski teknolojiler büyük ölçüde işlevlerini yitirirken (örneğin radyo, DVD, ipod) bazıları da (Skype’ın görüntü ekleyerek telefonu zenginleştirmesi gibi ) teknolojiyi kişisel iletişimi geliştirmek üzere “zenginleştirirler”.

Williams ve kültürel yaklaşım

İkinci yaklaşımda ise teknolojinin kültürel bir yaklaşımla ele alındığını görürüz. Birmingham Kültürel İncelemeler Okulunun kurucu ismi Raymond Williams aslen televizyon için dillendirdiği yorumlarında teknolojiye insancıl bakış açısını vurgular. Buna göre teknolojiler sosyal aktörlerin sosyal ve ekonomik kararlar verdiği sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi güçler tarafından şekillendirilir. Williams, bir teknolojinin ne tür sosyal ya da kültürel çıktılar üreteceğini önceden garanti edemeyeceğini vurgular.

Teknoloji ve Sosyal kuram kitabında Steve Matthewman teknolojilerin, tarihin hiçbir noktasında insanların arzuları, ihtiyaçları ve tutkularından bağımsız olarak düşünülemeyeceğini yazıyor.

Medyapod zirvesinin onur konuğu olan Ünsal Ünlü’nün dediği gibi Periscope başka ülkelerde başka amaçlarla kullanılırken Türkiye’de karşılık geldiği ihtiyaç bağımsız gazeteciliğin gelişmesi için alternatif bir mecra yaratması. Ünsal “Finlandiya’da bu işi yapsaydım bir kanalda çıkıp anlatabilirdim, bizimki sıkışıklıktan” dedi zirvede.

Podcast ve Twitter’ın evrimi

Twitter 2006 yılında daha önce bir podcasting şirketi olarak kurulan Odeno’nun Apple’in iTunes’u devreye sokmasıyla kendilerini yeniden keşfetmeleri gerektiğini düşündükleri noktada ortada çıkıyor. Bundan birkaç yıl önce podcast yok mu oluyor diye tartışılırken, gündelik hayat koşturmacası içinde olan kullanıcı için radyo pratikliğini yitirince, onun fonksiyonlarını zenginleştiren podcast’in popüleritesinin arttığını görebiliyoruz. Medyapod zirvesinde konuşan Zeynepgül Alp’in dediği gibi Türkiye’de ilk radyo yayınının başladığı tarih 1927, bu zirvede podcast konuşuyor olmak anlamlı çünkü tarih o gün podcast yapanların sesiyle yazılıyor ve hafıza gazeteciliği ve yavaş gazetecilik devreye giriyor.

Periscope da 2015 yılında Twitter’ın bir parçası olarak bu mecrayı geliştiriyor. Twitter’ın ilk kurulma amacının statü güncellemesi olduğunu, medyanın baskılandığı ortamlarda alternatif bir mecra olarak kullanılsın diye geliştirilmediğini biliyoruz. Twitter da kültürel, ekonomik ve sosyal gereklilikler çerçevesinde yeniden şekilleniyor.

Yanlışın yayılması doğrulamadan hızlı

McLuhan’ın dediği gibi içerik yerine önemli olan bizim haberleri Twitter üzerinden alıyor olmamız olsaydı (medya mesajdır) bizler bağımsız gazeteciliği ya da yalan haberler meselesini tartışıyor olacak mıydık? Bugün gelinen noktada, yanlış bilginin yayılmasında teknoloji, algoritmalar, botlar ve benzerleri vasıtasıyla onu hem üreten, yayan hem de engellemeye çalışan çoklu bir rol üstlenmiş durumda. Belli teknolojilerle yanlış bilgi içeren mesajlar baskılanmaya çalışılsa da yanlış bilginin yayılması onu doğrulamaktan daha hızlı gerçekleşiyor.

Factory etkinliğinde ilk gün problem sahaları üzerine çalışan gruplar, ikinci gün ürettikleri çözümlerin prototiplerini de geliştirdiler. Geliştirilen prototiplerin bir web sayfası olarak karşımıza çıkması iki saatten az bir sürede gerçekleşirken, o prototipin nasıl çalışacağı ve yanlış bilgiye sahip içeriklerle nasıl mücadele edeceği tartışması neredeyse bir tam gün sürdü.

Botların iki yüzü

Ne yanlış haberin yayılmasının engellenmesinde ne de bağımsız gazeteciliğin yaygınlaşmasında henüz teknoloji tüm sorunlarımızı tamamen çözebilmiş değil. Geçen haftaki bu etkinlikler bir kere daha gösterdi ki teknoloji kendi kültürel,sosyal ve ekonomik bağlamında bir değer ve fonksiyon bulabiliyor. Ayrımcı söylemi yayan botların yanı sıra, Factory İstanbul etkinliğine katılan Indiana Üniversitesi Bilim Enstitüsü Ağı Bilgi Teknolojileri Yöneticisi Valentin Pentchev’in sunumunda gördüğümüz gibi botları ve yanlış bilgi yaymaya başlama eğilimlerini tespit edebilen Hoaxy ve Botometer gibi birçok araç ve uygulamalar da mevcut.

Bu durumda teknolojiye üçüncü yaklaşıma geçiyoruz: İnsanları, teknolojileri ve yapay zeka gibi insan olmayanları da aynı anda düşünmemizi öneren, teknoloji ve toplumun iç içe ve girift bir yapıya sahip olduğunu söyleyen yaklaşım.


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – VALENTIN PENTCHEV’İN TGS AKADEMİ‘DE DÜZENLEYECEĞİ SEMİNERE KATILMAK İÇİN akademi@tgs.org.tr ADRESİNE MESAJ GÖNDERİN

Etiketler

Eylem Yanardağoğlu

Eylem Yanardağoğlu 1997 yılında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümünden mezun oldu. ODTÜ Sosyoloji bölümündeki yüksek lisansından sonra City, Londra Üniversitesi’nde Uluslararası Gazetecilik programında yüksek lisans yaptı. Doktorasını aynı üniversitede Sosyoloji bölümünde tamamladı. Halen Kadir Has Üniversitesi Yeni Medya bölümü öğretim üyesidir. Uluslararası iletişim, gazetecilik, dijital yurttaşlık ve dijital okuryazarlık akademik ilgi alanlarını oluşturmaktadır.

Journo E-Bülten