Dosya

Internet editörleri: Gazeteciliğin işlevli günah keçileri

Türkiye’de ve dünyada gazetecilik krizinde top sürekli aynı kesimin kucağına atılıyor: Internet editörleri bir yandan sektörün günah keçisi hâlindeyken, öte yandan da geleneksel mecralarda çalışan diğer gazetecilere göre daha az ücret karşılığında daha uzun saatler boyunca çalışıyorlar.

Farklı mecralarda dijital yayın editörlüğü yapmış Mustafa Kuleli, Tunca Öğreten ve Mithat Fabian Sözmen’le Türkiye’de Internet editörlüğü deneyimini ve bu alanda çalışan kişilerin çalışma şartlarını, Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ceren Sözeri ile de Internet editörlerinin gazeteciliğin toplumsal değerine ve demokratik tartışmaya etkilerini konuştuk.

Kuleli: Internet, gazeteciliğin merdiven altı durumunda

Geçmişte Duvar, Diken, NTVMSNBC gibi mecralarda görev yapan, şu anda da Journo.com.tr’nin yayın yönetmenliğini yürüten Mustafa Kuleli Internet editörü kavramını ve Internet editörünün görevlerini şöyle tanımlıyor: “Türkiye’de İnternet editörünün birinci görevi tık almaktır çünkü mevcut gelir modeli böyle kurgulanmış durumda. Bu tıkları almanın hız, zekice ya da sahtekârca başlık atma, çok haber yayınlama, az ama özgün içerik üretme gibi farklı yolları olabilir. Internet editörü olarak çalıştığım kimi işyerlerinde en iyi başlıkları ve tweet’leri atmam birinci öncelikken kimilerinde günde minimum 15 içerik basmam hayatiydi.”

Bugüne dek çalıştığı iş yerlerinde performansının hep trafiğe göre değerlendirildiğini ancak çalışma süresinin hiçbir zaman 8 saati geçmediğini belirten Kuleli, 12 saate kadar çalışan meslektaşları olduğunu da not düşüyor.

Journo.com.tr Yayın Yönetmeni Mustafa Kuleli.

Internet haber platformlarının özgün içerik problemini anımsattığımda Kuleli özgün içerik isteyen medya şirketlerinin ya da okurun bunun için bütçe ayırması gerektiğini belirtiyor. Kuleli’ye göre yegâne gelir tıka dayalı reklamlardan sağlanınca ‘kopyala/yapıştır içerik de olsa basalım, yeter ki trafik alalım’ anlayışının hâkim olmaması mümkün değil.

‘2000 TL maaş karşılığında, hız baskısı, tık çarpıntısı ve tuvalete gitmeye bile imkân tanımayan bir yoğunlukla çalışan, Internet editörü bu hikâyede ancak kurban olarak görülebilir.’

‘Artık geleneksel gazeteciler için karanlık dönem başlıyor’

Journo’da yayınlanan, Internet Haberciliği Nereye Gidiyor başlıklı dosyayı hatırlatan Kuleli, Internet gazeteciliğinin geleneksel gazeteciliğin merdiven altı olduğu görüşünde. Bu alanın daha düşük maaşlarla, daha güvencesiz ve daha kuralsız işlediğini, insanların daha çok çalıştığını kaydeden Kuleli; kâğıda basılı gazetelerin kan kaybına ve dijitalin gelir artışına dikkat çekiyor: “Avrupa ve Kuzey Amerika’daki büyük medya markalarının bir çoğunda dijital gelirler basılının gelirlerini geçmiş durumda. Dolayısıyla şimdi geleneksel gazeteciler için karanlık bir dönem başlıyor.”

Öğreten: Kopyala yapıştırın da bir raconu vardır

Diken.com.tr editörlerinden Tunca Öğreten‘e Türkiye’de gazetecilikte yaşanan dekadansın sorumlularının başında Internet editörlerinin gösterildiğini, bunun ne kadar doğru olduğunu sorduğumda cevabının hem hayır hem evet olduğunu belirtiyor: “Bu biraz da editörün hangi kurumda çalıştığı ve editoryal olarak hangi rutin dayatmalara maruz kaldığı ile de alakalı,” diyen Öğreten’e göre kurumun yöneticisi/haber karar vericisi, okuru ‘haberlemek’ yerine sansasyonel tık avcılığını bir gazetecilik başarısı olarak görüyorsa; bu editörün suçu değil.

Diken.com.tr Editörü Tunca Öğreten.

Öğreten’e göre gazetecinin böyle bir ortamda çalışmaya devam etmesi etik açıdan sorgulanabilecek bir şey ancak o zaman da devreye Türkiye’de medyanın içine tıkıldığı dar boğaz, işsizlik tehlikesi gibi etkenler giriyor.

‘Kopyala-yapıştır’ın da bir raconu vardır” diyen Öğreten, eğer ‘kopyala-yapıştır’ı daha arı bir dil, haberin asıl kaynağından daha farklı bir bakış açısıyla verme, araya iliştirilmek zorunda kalınmış daha önemli bir cümleyi öne çıkarma gibi saiklerle -tabii ki kaynak göstererek- yapıyorsanız bunda bir sorun olmadığını söylüyor.

‘Özgün içerik olmadan gelir olmaz’

Öğreten dijital yayınların gelir modelleri söz konusu olduğunda ise “İçerik olmadan elbette dijital gelir elde etmek mümkün değil” diye konuşuyor: “Bir havuz gibi başka yayınların içeriklerinin toplandığı mecra hâline gelmek, özel tek bir iş üretmemek ya da hâlihazırda yapılmış bir habere özgünlük katamamak sürdürülebilir değil. Bu, o dijital yayını -öyle ya da böyle- zamanla ölüme sürükleyecek bir durum. Ancak Türkiye bu konuda bir kısır döngünün içerisinde. Dijital yayınlar para kazanmıyor, özel içerik üretecek muhabirlere telif ödenemiyor, özel içerik olmadığı için de yine para kazanamıyor.”

Farklı içeriklerin okunma oranları arasında köşe yazıları ve muhabir haberleri arasında bir hiyerarşi olup olmadığını sorduğumda ise Öğreten, ‘Muhabirlerin haberleri okunmuyor demek haksızlık olur’ diyor. Öğreten’e göre sıkıntı farklı: “İnsan hakları ihlâlleri, çevre katliamı, kadın ve emekçilerin yaşadığı sorunlara dair haberler daha az okunuyor. Bu tür konular toplumca haddinden fazla kanıksandı. Okur, kendi içinde normalleştirdiği şeye dair haberi okumak istemiyor.”

Sözmen: Sorumlu patronlar ve egemen siyasi odaklar

Evrensel.net’ten Mithat Fabian Sözmen ise Türkiye’de gazetecilik alanında yaşanan dekadansın sorumlusunun Internet editörleri olmadığını zira bu kişilerin genel anlamda gazetecilik pratiğini belirleyecek ve hayata geçirecek iktidara sahip olmadığını söylüyor ve ekliyor: “Türkiye’de gazetecilik çok uzun süredir gazete sahibi patronlar ya da egemen siyasi odaklar tarafından haber merkezlerine yerleştirilen yöneticiler tarafından yönetildiğine, kuralları ve genel işleyişi bunlar tarafından şekillendirildiğine göre olumlu ya da olumsuz gelişmelerin ana sorumluları da bunlardır.”

Evrensel.net Editörü Mithat Fabian Sözmen.

Internet editörlerinin olsa olsa, refleksleri, dilleri, gazeteciliğe bakışları bu iklim tarafından şekillendirildiği için tali sorumluluklara sahip olduğunu belirten Sözmen, her emekçi gazeteci gibi Internet editörlerinin de bu ortamın mağduru olduğunu ifade ediyor.

Tuzak başlıklar ve kopyala yapıştır haberlerin Evrensel’in dijitalde en hassas olduğu konuların başında geldiğini kaydeden Sözmen, bunlardan kesinlikle uzak durmanın Evrensel’e gelir kaybı yaşattığını düşünmediklerini söylüyor: “Hatta okuyucunun gözünde tuzak başlıklara hiç yer vermememiz, önemli bir prestij kaynağı oluyor. Uzun vadede bu ilkesel yaklaşımın Evrensel’in dijital yayınına önemli katkıları olacağını düşünüyoruz.”
“Kopyala-yapıştır” habercilik yapan bir yayın konumuna düşmemeye ve her meseleye/habere Evrensel’in temel aldığı ilkeler ışığında yaklaşmaya çalıştıklarını belirten Sözmen’e göre DHA ve AA’nın sınıfsal, cinsiyetçi, milliyetçi habercilik dilinden Evrensel okurlarını uzak tutabilmek en önemli görevlerden biri.
Sözmen, özgün haber içerikleri söz konusu olduğunda da Evrensel’in her gün çok sayıda imzalı haber giren bir yayın olarak, her daim iyi muhabiri okurla buluşturmaya çalıştığını söylüyor.

Sözeri: Medya tıklanma verilerine öylesine kapıldı ki ne sattığını unuttu

Galatasaray Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ceren Sözeri ise Internet’te ilgi çekmek, okuyucu toplamak için başvurulan tık tuzaklarının okuyucuyu aptal yerine koyduğunu ve gazeteciliğin değerini düşürdüğünü söylüyor: “Editörlerin bu tercihlerinin elbette ki bir nedeni var, seçmiş oldukları ya da seçmeye mecbur kaldıkları reklama dayalı iş modeli okuyucu/kullanıcı avcısı olmalarını zorunlu kılıyor. Başka iş/gelir modelleri maalesef Türkiye’de henüz başarılı olamadı, rekabet çok alt bir seviyeden kuruldu. İnternet mecrasından gelir elde etmek isteyen anaakım medya, sitelerin başına tabloid basının trick’lerini iyi bilen gazetecileri getirmeyi seçti.”
Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesinden Doç. Dr. Ceren Sözeri.

Bu trickleri iyi bilen gazetecilerin, yeni keşfettikleri bu alanda eski pratiklerle okur avcılığını iyi yaptıklarına inanıldığını belirten Sözeri, trafik artışının tek başına başarı olarak görüldüğünü ifade ediyor: “Çalışan sayısının azlığı, düşük ücretler, hız baskısı (örneğin editörlere her gün belirlenen sayıda haber girmeyi zorunlu tutma) özel habere bütçe ayrılmaması bu durumu besleyen sebepler. Medya, internetin/mobilin sunduğu olanaklara (etkileşim, kullanıcıyı takip etme, veri toplama…vs) öylesine kapıldı ki ne ‘sattığını’ unuttu.”

Editörlerin sistemin mahkûmları olduklarını ve ne yaptıklarını durup düşünecek vakitleri bile olmadığını söyleyen Sözeri, bu grubun itirazlarının da sonuç vermediğini söylüyor.

Kullanıcıyı sorumlu tutmanın da doğru olmayacağını belirten Sözeri, okurun ‘acaba neymiş’ diye tıkladığı bir içerik nedeniyle sistemin bu hâle geldiğinin farkında olmadığını ifade ediyor: “Okurun bunun farkında olması da gerekmiyor zaten. İçeriğe para vermeye de gönüllü değil gerçi bu da ayrıca tartışılabilir, özel ve doyurucu bir içerik için belki de para verir. Çok denenmiş ve başarısızlığı kanıtlanmış bir yöntem değil. Bugün yapılan okurdan ayakta kalmak için bağış toplama hâli, o da bir iş modeli sayılmaz bence.”

Sözeri, en büyük sorumluluğun ise yayın politikaları üzerindeki yetkileri gereği yöneticiler ve medya sahiplerinde olduğunu söylüyor.

‘Tıklanma gazetecilik açısından başarı değil’

Internet haberciliğinin, tık odaklı pratiklerinin cinsiyetçi, linççi bir dile katkı sunup sunmadığını sorduğumda ise Sözeri şu yanıtı veriyor:

“Tık odaklı başlıklar ve Twitter içerikleri yalnızca ‘acaba ne olmuş’ merakıyla değil ‘acaba yine nasıl kötü bir haber içeriği ile karşı karşıyayız’ öfkesiyle de tıklanıyor. Bu yüzden tıklanmanın gazetecilik açısından bir başarı olmadığını yıllardır dile getiriyorum. Medya, okuyucusunun habere ulaşmak için mi yoksa haberin içeriğine, yazarına küfretmek için mi tıkladığını bilmiyor, daha kötüsü bunu umursamıyor. Alternatif medyanın bir kısmının da bunu umursadığını sanmıyorum. Cinsel içerikli bir haber tık alır o zaman koyalım ya da ‘bu kadarına da pes’ başlıkları editörler için kurtarıcı gibi görünüyor. Dün alternatif sayılabilecek pek çok sitede ‘Hande Fırat 15 Temmuz gecesi Erdoğan’ı aradığı telefonu ne yapacağını açıkladı’ başlığı vardı. Gazetecilikte nitelik arayanlar bu tür haberler ve başlıklardan rahatsız oluyorlar, zaman zaman yöneticilerine de bu rahatsızlığımızı dile getiriyoruz ancak karşılığında ‘ayakta kalmamız için tıklanmaya ihtiyacımız var’ cevabını alıyoruz.”

‘Çözüm mümkün’

Sözeri’ye göre, alternatif medyadaki örnekleri de kapsayan bu sistem iyi gazeteciliğe ihtiyaç duyan okuyucuyu dışlıyor. Okurla bağ kurmuyor, okurun ne istediğiyle ilgilenmiyor, ‘ayakta kalmam senin haber alman için elzem’ diyor ama diğer taraftan onu genel geçer eğilimlere mahkûm ediyor. Yine de Sözeri, tık avcılığına düşmeden, sıkıcı olmadan, başkalarının haberlerini çalıp çırpmadan, okuyucuyu tanıyarak, gerekirse daraltarak, iş modellerini (tamamen değiştirmek mümkün olmasa da) çeşitlendirerek çözüm bulunabileceğine inandığını belirtiyor.


Muhalif medyanın tık avcılığı: Güven harcayarak para kazanılmaz

Dokuz adımda medya nasıl kurtulur

Alternatif medyanın kurtuluş reçetesi: Topluluk yaratmak

Sarphan Uzunoğlu

Sarphan Uzunoğlu, UiT The Arctic University of Norway Dil ve Kültür Bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Doktorasını haber odalarında preker gazeteci emeği üzerine yazdığı tezle tamamlayan Uzunoğlu P24, Global Voices, Creative Disturbance gibi platformlara da katkı sağlamaktadır.

Journo E-Bülten