Görüş

Macaristan modeli: Dünyanın bütün gazetecileri, birleşin!

Brezilya Cumhurbaşkanı Bolsonaro (solda) ve Macaristan Başbakanı Orban, 17 Şubat'ta Budapeşte'de bir araya gelmişti. Foto: Alan Santos/PR - Brezilya Cumhurbaşkanlığı Ofisi (Palacio do Planalto)

Türkiye siyasetinde bugünlerde “Macaristan modeli” tartışılıyor. 3 Nisan’daki genel seçime hazırlanan bu Orta Avrupa ülkesinin güzel başkenti Budapeşte’de gördüğüm manzara ise birçok açıdan Türkiye’yi andırıyor. Tüm dünyadaki gazetecileri ve demokrasinin geleceğini ilgilendiren tekinsiz bir basın özgürlüğü resmi bu. Ama gazeteciler ne umutsuz, ne de çaresiz… 

Viyana merkezli Uluslararası Basın Enstitüsü’nün (IPI) yönetim kurulu toplantısı için 17 Şubat’ta gittiğim Budapeşte’de, çiseleyen yağmur altında bir sokakta otelime doğru yürüyordum.

Sokağın başına geldiğimde birkaç polis beni ve yakınımdaki bir turist grubunu durdurdu. Macar olmadığımızı anlayınca konuşmayı bırakıp elleriyle işaret ederek bizi diğer tarafa yönelttiler. 

Sonradan öğrendim ki Macaristan’a resmi ziyarette bulunan Brezilya Cumhurbaşkanı Jair Bolsonaro da o dakikalarda o sokak civarındaymış.

Aklıma, geçen kasımda IPI Türkiye Medya Sempozyumu‘nda ağırladığımız, Brezilya’nın ilk kadın genel yayın yönetmenlerinden biri olan Daniela Pinheiro’nun sözleri geldi. 

Pinheiro, sadece gazetecilik yaptığı için Bolsonaro’nun ve ailesinin kendisini nasıl tehdit ettiğini ve sonunda 10 meslektaşıyla birlikte istifa edip Portekiz’e sığınmak zorunda kaldığını anlatmıştı. 

Bolsonaro’nun o gün Budapeşte’de buluştuğu Macaristan Başbakanı Viktor Orban da basın özgürlüğünün ve dolayısıyla demokrasinin altını oymakla suçlanan bir başka güçlü lider.

IPI yönetim kurulu olarak hem olağan toplantımızı bu kentte yaparken hem de basın özgürlüğü misyonumuz kapsamında Macaristan’daki durumu yerinde gözlemleme imkânı bulduk. 

Macar hükûmet sözcüsü: Gazetecileri hedef almıyoruz

Dünyanın dört bir yanından gelen IPI yönetim kurulu üyeleri, bu misyon kapsamında Macar hükûmetinin uluslararası sözcüsü Zoltan Kovacs’ın yanı sıra muhalefet ittifakının 3 Nisan’da yapılacak genel seçimlerdeki başbakan adayı olan Peter Marki-Zay ve Budapeşte Belediye Başkanı Gergely Karacsony ile görüşme imkânı buldu.

Görüşmemiz sırasında Kovacs’a, Türkiye’deki basın özgürlüğü ihlallerinin kategorik olarak Macaristan ile zaman zaman çok benzeştiğini hatırlattım.

Örneğin Basın İlan Kurumu ve Radyo-Televizyon Üst Kurulu gibi yapıların bu ülkedeki denklerinin de siyasi güdümle Macaristan’da eleştirel gazeteciliği cezalandırdığı vakalar, uluslararası meslek örgütlerinin raporlarına yansımıştı. “Türkiye’deki yetkililerle bu konularda bir temasınız, hatta eşgüdümünüz oluyor mu” diye sordum. 

Buna sadece tek bir cevap verebilirim. Aksi hâlde, vereceğim diğer tüm cevaplar, basın özgürlüğünü ihlal ettiğimizi kabullendiğim anlamına gelir. Cevabım şu: Biz Macaristan’da gazetecileri hedef almıyoruz” dedi Kovacs.

Almanya’dan daha iyi bir gazetecilik ortamına” sahip olduklarını da iddia eden Macar hükûmet sözcüsü şunu ekledi: “Bizde medya çoğulculuğu cıvıl cıvıl.” [İngilizce “alive and kicking” ifadesini kullandı.]

Kovacs medyanın Macar hükûmetine karşı “silaha dönüştürüldüğünü” öne sürerek “Bağımsız gazeteci dediğiniz insanlar bizi siyasi bir motivasyonla hedef alıyorlar” dedi.

2010 yılından beri iktidar sözcüsü olan Kovacs’a göre zaten “bağımsız gazetecilik diye bir şey yok ve asla olmadı.”

Bunlar da “alternatif gerçekler”

Bu sözlere bakınca, Macaristan’daki basın özgürlüğü ihlallerinin yanı sıra, iktidarın kendisini savunurken kullandığı tezlerin de Brezilya ve Türkiye’yi andırdığı söylenebilir.

Bu savunma bir yandan da, ABD’de Trump Yönetimi’nin bir danışmanı tarafından ortaya atılan “alternatif gerçekler” kavramını hatırlatıyor. Ancak, safsata ve laf cambazlığı olarak görülen bu kavram bir kenara bırakılırsa, sahadaki olguların Macar hükûmet temsilcilerinin çizdiği resme uymadığı açık.

Basın Özgürlüğü Misyonu’nun ardından IPI’ın önceki gün yayımladığı rapora göre Macaristan’da son durum özetle şöyle:

  • Medya çoklu bir yöntemle ele geçirildi: Başbakan Orban liderliğindeki iktidar partisi Fidesz, Avrupa Birliği içerisinde başka hiçbir ülkede görülmeyen “gelişmiş bir model” uygulayarak Macaristan’daki medya ekosistemini siyasi olarak kontrol altına aldı. Medyayı tamamen ele geçirmeyi hedefleyen bu modelin birçok farklı boyutu ve aracı var. 
  • Yandaş holdingler ve ucuz devlet kredisi: En önemli yöntem, iktidar siyasetçilerinin aracılardan oluşan bir ağ kullanarak medyayı ele geçirmesi. Kamu ihalesi kovalayan holdingler ve oligarklar; eleştirel yayıncılık yapan büyük gazeteleri, televizyonları ve radyoları satın alıyor. Medyanın el değiştirmesi için bu holdinglere devlet bankalarından ucuz kredi veriliyor. Satın alınan medya kuruluşları ya propaganda aygıtlarına dönüştürülüyor veya kapatılıyor.
  • Devlet yandaş medyayı besliyor: Devletin resmi ilan ve reklam bütçeleri, yandaş medyayı beslemek için kullanılıyor. Özel şirketler de siyasi iktidarın hışmından korktukları için bağımsız medyaya reklam vermiyor. Böylece eleştirel gazetecilik yapmakta ısrar edenler, reklam gelirinden mahrum kalıyor.
  • Bağımsız medya cezalandırılıyor: İktidar partisinin atadığı Medya Konseyi, yayın lisanslarını keyfi olarak iptal edebiliyor. Macaristan’ın rekabet kurumu da bağımsız medya kuruluşlarının birleşmesini engelliyor.
  • Devlet medyası propaganda yapıyor: Macar kamu yayıncısının editöryel bağımsızlığı kalmadı. Devlete ait TV ve radyo kanalları ile haber ajansı son yıllarda iktidar partisinin propaganda aygıtına dönüştü. Muhalefetin açıklamaları ve bağımsız medyanın yolsuzluk ifşaatları bu mecralarda haber olamıyor.
  • Kırsaldaki seçmenin iyi gazeteciliğe erişimi kısıtlı: Macaristan’da dijital medyanın erişimi artsa da özellikle taşrada iktidarın karasal yayıncılık üstündeki sıkı denetimi nedeniyle şehirli olmayan seçmen (internet dışında) bağımsız haberciliğe ulaşamıyor.
  • Gazeteciler, trollerle ve tehditlerle uğraşıyor: Gazeteciler özellikle sosyal medyada yandaş trollerin sistematik saldırı ve tehditlerine uğruyor, “devlet düşmanı” diye hedef gösteriliyor, “muhalefet lehine yalan haber” yapmakla suçlanıyorlar. Toplumsal kutuplaşma da iktidarın siyasi hedeflerine hizmet ediyor.
Brezilya Cumhurbaşkanı Bolsonaro’nun Budapeşte ziyareti sırasında güvenlik gerekçesiyle kapatılan sokak. 17 Şubat 2022. Fotoğraf: Emre Kızılkaya

Macaristan’ın Türkiye’den farkı

Tüm bunlar Türkiye’deki durumu andırıyor ama Macaristan’a özel görünen birçok farklılık da var. Mesela…

  • Yandaş vakfın medya operasyonu: Orban medyayı kontrol etmek için kendisine yakın iş insanlarının kurduğu Orta Avrupa Basın ve Medya Vakfı’nı da (KESMA) kullanıyor. Medya şirketleri bu vakfın kasasından tek tek satın alınıyor. Bu nedenle bağımsız ve nitelikli habercilik yapan günlük gazete kalmadı.
  • Son bağımsız haber radyosunu kapattılar: Macaristan’ın haber medyası ekosisteminde radyo oldukça önemli bir mecra. Ancak eleştirel habercilik yapan son radyo kanalı olan Klubradio resmi lisans verilmeyerek kapatıldı.
  • Haftalık dergiler ve dijital gazetecilik revaçta: Basılı yayınlarda bağımsız gazetecilik, özellikle haftalık haber dergilerinde yaşıyor. Dijital gazetecilikte de okur ve izleyici gelirine dayalı iş modelleriyle kayda değer başarılar elde edenler var. Örneğin iktidar güdümüne giren Index.hu’dan ayrılarak dijital abonelerin desteğiyle hızla yükselen Telex.hu ve diğer haber siteleri.

Macar gazetecilere gizli kayıt kumpası

Macaristan hükûmetinin eleştirel gazetecileri İsrail yapımı casus yazılım Pegasus ile yasadışı biçimde izlediği de haberlere yansımıştı

Bir yandan da bugünlerde Macar gazeteciler, kendilerini “yatırımcı” olarak tanıtıp randevu isteyenlerin karalama kampanyalarıyla uğraşıyor. Arkasında siyasi iktidarın olduğu öne sürülen bu “kumpas” kapsamında sözde yatırımcılar mahrem görüşmeleri gizlice kaydedip gazetecilerin örneğin iktidar siyasetçilerini sertçe eleştiren sözlerini bağlamından kopararak sosyal medyada yayımlıyor; böylece bağımsız medyanın “tarafsız” olmadığı, “muhalefetin ajanı” olduğu iddiasını pompalıyorlar.

Avrupa Birliği ciddi bir yaptırım uygulamadı

Bir Macar meslektaşım Türk olduğumu öğrenince, “Bizde gazetecileri hapse atmalarına gerek yok. Çünkü çok daha etkili bir yöntemle medyayı kontrol ediyorlar” dedi.

Macaristan’ı Türkiye’den ayıran bir başka gerçek ise tüm bunların AB üyesi bir ülkede gerçekleşmesi. Orban’ın demokrasiyi adım adım yok ettiğini söyleyen birçok Macar gazeteci, bu süreçte AB’yi etkisiz kalmakla suçluyor. IPI raporunda da bu konuda şu ifade yer alıyor:

  • Avrupa içinde demokrasiye yönelen açık risklere karşın Macaristan, medya çoğulculuğunu ve özgürlüğünü sistematik olarak erozyona uğratan uygulamalarına rağmen Avrupa Birliği’nden ciddi bir yaptırımla karşılaşmamıştır. AB’nin demokratik mimarisi içinde üye ülkelerdeki bağımsız gazeteciliği koruyup AB’nin temel değerlerini savunacak ek güvencelere ve güçlü bir Medya Özgürlüğü Yönergesi’ne acil ihtiyaç vardır.

Macaristan siyasetinde ve ekonomisinde farklı ülkelerin nüfuzunun medya ekosistemini olumsuz etkilediği gözlenebiliyor.

Örneğin Ukrayna sınırındaki demiryolu lojistik merkezinin konteynır yükleme işinin bir Rus şirketine verilmesinin, Orban-Putin işbirliğinin Çin’e dek uzanan birtakım gizli maddelerine dayandığı öne sürülüyor.

Ticari çıkarını düşünen Batılı şirketler de masum değil

Macaristan’da iş yapan Batılı şirketler de masum görünmüyor. 

Görüştüğüm bir Macar gazetecinin verdiği bilgiye göre bir Alman holdinginin baş yöneticisi, “normalde bağımsız medyaya elbette reklam verebileceklerini ama ülkedeki yeni yatırımlarına Orban’ın taş koymasından çekindikleri için bunu yapamadıklarını” itiraf edebiliyor.

Basın özgürlüğü gibi, demokrasinin kilit unsurlarından biri söz konusu olduğunda Avrupa Birliği’ni, Rusya’yı, çok uluslu şirketleri veya bir başka “dış gücü” eleştirmek anlaşılabilir bir refleks. Ama bu bana biraz kolaycılık gibi geliyor.

Sonuçta ister Macaristan, ister Türkiye veya Brezilya olsun, demokrasi için böyle hayati bir konudaki esas sorumluluk, o ülkenin vatandaşlarındadır. Fransız filozof Joseph de Maistre’ın 1811’deki ifadesiyle, “her ülke, hak ettiği hükûmet tarafından yönetilir.”

Hatay’ın Türkiye’ye katılmasıyla yetinilmeyip “tüm Suriye’deki kardeşlerimizin kurtarılmasını” isteyen bir kişiye Mustafa Kemal Atatürk’ün “Her millet, layık olduğu yaşayışa erer” diye yanıt verdiğini de duymuşsunuzdur.

Buda’dan bakınca Tuna’nın diğer kıyısındaki Peşte’de (Pest) bulunan Macaristan parlamento binası böyle görünüyor. 18 Şubat 2022. Fotoğraf: Emre Kızılkaya

‘Dış güçler’i bırakalım, kendimize bakalım

Mealen, “Bilim insanı falan istemiyorum. Bize fabrika işçisi lazım” deyip Macaristan’ı çok uluslu şirketlerin “terhanesi” (sweatshop) hâline getirmeyi vadeden Orban, medyayı zapturapt altına almasının etkisiyle de olsa sonuçta hâlâ seçmenlerin önemli bir bölümünün desteğine sahip. 

Üstelik Muharrem Sarıkaya’nın Habertürk’te geçen hafta yayımlanan yazısında öne sürdüğünün aksine Macaristan’da 10 gün sonra yapılacak genel seçim için yapılan son anketlerde muhalefet değil, Orban önde görünüyor. 

Geçen ay Macaristan’da konuştuğum herkes Orban’ın bu seçimi de kazanacağını düşünüyor. Zira Macar başbakanın seçimler öncesindeki popülist politikaları, muhalefetin yükselişini dizginlemiş görünüyor. 

Seçimler sonrasında bu popülizmin ekonomide ağır bir sonucu olacağını, Macar ulusal parası forintin hızla değer kaybedip enflasyonun patlayabileceğini düşünenler de bol.

Görüştüğümüz muhalefet temsilcileri ise seçimi kazanmaları hâlinde medya ortamındaki adaletsizliği gidermeyi ve bağımsız gazeteciliğin serpileceği bir ortamı yeniden kurmayı vadediyor.

Gazetecilerin sınırları aşan mesleki dayanışması artmalı

Macaristan’da seçimi kim kazanırsa daha iyi olur? Bunun cevabını Macar halkı verecek ve yeni yönetimle gelecek tüm sonuçların sorumluluğu da onların omzunda olacak.

Ancak bir ülkedeki basın özgürlüğü uygulamalarının bir başka ülkeye de yayıldığı, özellikle otoriter liderlerin ABD gibi yerleşik demokrasilerin bile altını hızla oyabildiğini düşünürsek, uluslararası gazetecilik topluluğu olarak evrensel ilkelere dayanan bu meslek adına bir şey söyleyebiliriz:

Tüm dünyada gazetecilerin dayanışmayı pekiştirmesi, birlik olması, deneyimlerini ve kaynaklarını paylaşması, bununla da kalmayıp bağımsız gazeteciliğin önemini tüm vatandaşlara ısrarla anlatma çabalarını yoğunlaştırması gereken bir dönemdeyiz.

Basın özgürlüğüne karşı sınır tanımaksızın yayılan ve yoğunlaşan tehditler, gazetecilerin aldığı tedbirlerin de sınır tanımadan yayılıp yoğunlaşmasını elzem kılıyor.

İşte bunları düşündüğüm Budapeşte’de, birkaç dakika önce Bolsonaro’nun geçtiği, Orban’ın seçim afişleriyle donanmış o sokağın köşesindeki kafeye oturdum.

Elimdeki kitaptan, Macar filozof György Lukacs’ın, Türkiye’den Brezilya’ya dek tüm dünya için bugün de geçerliliğini koruyan birkaç cümlesini okudum:

  • Ahlâken hiç kimse sadece bir birey olmasını bahane edip dünyanın kaderinin kendisine bağlı olmadığını savunarak sorumluluktan kaçamaz. Bu tezin doğruluğu nesnel olarak ve kesinlikle bilinemediği gibi, dünyanın kaderi pekâla tek bir bireye bağlı olabilir. Ahlâkın, vicdanın ve sorumluluk duygusunun özü itibarıyla da bu tür bir düşünce yanlıştır.

 

Not: Dünyanın en güzel şehirlerinden Budapeşte’ye yıllar sonra tekrar gitmek güzeldi. Tüm Macar dostlarımıza her zamanki misafirperverlikleri için teşekkür ederim. Liranın değer kaybı nedeniyle yurtdışı gezilerin Türkiye’de büyük çoğunluk için bugünlerde neredeyse hayal olduğunu biliyorum. Ama imkânı olanların, Budapeşte dışında da sayısız güzelliğe evsahipliği yapan (örneğin Pécs) ve üstelik çoğu AB ülkesinden daha uygun fiyatlarla konaklanılabilen Macaristan’ı ziyaret etmesini tavsiye ederim. Türkiye’ye de daha çok Macar turist gelmesini ve tarihi bağları güçlü bu iki ülkenin halklarının birbirine yakınlaşmasını umuyorum.

YAKINLARDA” YAZI DİZİSİNDE ÖNCEKİ BÖLÜMLER:  İRAN, IRAK VE YUNANİSTAN‘DA BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ

Emre Kızılkaya

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Uluslararası İlişkiler lisansının ardından Marmara Üniversitesi'nde Gazetecilik yüksek lisansını tamamladı. 2003-2019 yılları arasında Hürriyet gazetesinde editör, dış haberler şefi ve dijital içerik koordinatörü; Hürriyet Daily News'da idari editör görevlerinde bulundu. İstifasının ardından 2019'da Harvard Üniversitesi'nde Knight Vakfı ve Nieman Vakfı'nın ortak bursuyla misafir araştırmacı olarak medyada sürdürülebilirlik konusunda çalıştı. Viyana merkezli Uluslararası Basın Enstitüsü'nün (IPI) Başkan Yardımcılığını ve IPI Türkiye Ulusal Komitesi Başkanlığını yaptı. Journo'da proje editörü ve Harvard Kennedy School bünyesindeki Carr Center'da misafir araştırmacı olarak görevini sürdürüyor.

Journo E-Bülten