Analiz

İran’da basın özgürlüğü: Telefon çaldı, arayan sansürcülerdi

İran'ın Ahvaz kentinde çekilen fotoğraf, Aşkan Furuzani'ye ait.
17 yıllık ekonomi gazetesinin telefonu önceki gün çaldı. Gazeteciler, COVID-19 konulu bir haber nedeniyle yayınlarının yetkililerce sonlandırıldığını böyle öğrendi.
Türkiye’ye komşu ülkelerde, medya ve gazetecilikte yaşanan son gelişmeleri ele aldığımız “Yakınlarda” yazı dizisinin bu bölümünde gözlerimizi, haberciler için en zorlu ülkelerden biri olan İran’a çeviriyoruz.

İran’da sansür ve otosansür, son iki yıldır hükûmet karşıtı gösteriler, doğal afetler, yolsuzluk ve ekonomik krizle beraber  arttı. Yeni tip koronavirüsün yarattığı yıkım, şartları daha da ağırlaştırdı. Ortadoğu’da salgının en çok yayıldığı ülke olan İran’da resmi verilere göre 19 bin ölü var. Kayıtlara geçen 330 bini aşkın COVID-19 vakası arasında çok sayıda basın mensubu da bulunuyor.

17 yıldır ağırlıklı olarak ekonomik konuları ele Jahan Sanaat gazetesi, İran’ın ünlü bir sağlık uzmanının “COVID-19’da ölü sayısının resmi verilerdekinden 20 kat fazla olduğu” iddiasına yer verdi. Bunun üzerine İran Basın Denetleme Kurulu, 11 Ağustos’ta harekete geçti ve gazetenin yayınını yasakladı. Kurul, bu kararı gazete yönetimine telefonla bildirdi.

‘Çirkin bir tepki, yasak derhal kaldırılmalı’

Tahran Gazeteciler Derneği (TAoJ) yaptığı açıklamada, söz konusu kararın hukuka aykırı olduğunu belirterek “Bu eylem gazetecilik mesleğinin en istikrarsız günlerinde gerçekleştirilmiştir” dedi.

Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) Genel Sekreteri Anthony Bellanger ise şunları söyledi: “Küresel bir sağlık krizi anında vatandaşların harekete geçebilecekleri ve kararları dayandırabilecekleri bağımsız bilgilere erişebilmeleri hayati önem taşıyor. Jahan Sanaat, tanınmış bir sağlık uzmanının geçerli yorumlarını bildirdi. Böyle bir yasak, çirkin bir tepkidir ve derhal kaldırılmalıdır.”

İran’da daha önce de birçok medya kuruluşu yayın yapmaktan men edilmişti. Reformcu gazetecilerin neredeyse hepsi kapatıldı. “Müslümanlar arasında ihtilaf çıkarmaya yönelik yayın yaptığı” gerekçesiyle 17 uydu kanalına ait ofisler 2015’te mühürlenmişti. Tam bir yıl önce yine aynı gerekçeyle sekiz uydu kanalının daha ofisleri kapatıldı.

En az 860 gazeteci hedef alındı

Medya kuruluşlarının kapatılması, İran’daki basın özgürlüğü ihlallerinin sadece bir türü. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün (RSF) endeksine göre İran, basın özgürlüğünde 180 ülke arasında 173’üncü sırada. Dünyada gazeteciler için en baskıcı ülkelerden biri olarak kabul edilen İran’da 1979 ve 2019 arasında en az 860 gazeteci ve “vatandaş gazeteci” tutuklandı, gözaltına alındı ​​veya idam edildi.

Medyanın büyük bölümü on yıllardır Tahran yönetiminin kontrolünde. Özellikle son iki yıldır aralıklarla düzenlenen protesto gösterileri, geçen yılın nisan ayından beri meydana gelen yıkıcı seller ve son olarak salgın, geleneksel basının yanı sıra sosyal medya ağlarına yönelik sansürü de ağırlaştırdı. Çok sayıda gazeteci ve “vatandaş gazeteci” bu süreçte “asılsız bilgi yaymak ve halkı endişeye sevk etmek” suçlamasıyla karşı karşıya kaldı.

Gazeteciler COVID-19’a karşı korunmasız oldukları gibi, virüse yakalanan meslektaşların sayısına dair güvenilir veriler de elde yok. Kapasitesini aşan cezaevlerinden 50 bini aşkın mahkum salgın nedeniyle salıverilmişti. Ancak tutuklu gazetecilerin büyük bölümü ve Kürt akvitistler hapishanede tutulmaya devam ediyor.

Gazetecilerin hapsedilmesi ve medya kuruluşlarının kapatılmasının yanı sıra haber sitelerine erişim engelleniyor, basın mensuplarının aileleri taciz ve gözetim altında tutuluyor, akreditasyonları askıya alınıp iptal edilebiliyor. Sofistike dijital sansür ve takip araçları da kullanılıyor. Yabancı medya kuruluşlarının İran büroları yoğun bir inceleme altında ve çalışanları “casusluk” suçlamasıyla karşılaşabiliyor.

Yolsuzluk haberleri rejimin kırmızı çizgisi

Yolsuzluk haberleri, İran rejiminin en sert tepki gösterdiği alanlardan. Örneğin geçen yıl Tahran’daki bir dizi yolsuzluk iddiasını haberleştiren Yaşar Sultani, “devlet karşıtlığı” suçlamasıyla beş yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bu yılın ilk yedi ayında dokuz Kürt gazeteci tutuklandı, altısı ise 11 yıl hapis ve kırbaç cezası aldı.

İran’da gazetecilerin yargı süreci her açıdan hukuksuz işliyor. Mesela yolsuzluk haberleriyle 1.5 milyon takipçiye ulaşan AmadNews Telegram kanalını yöneten gazeteci Ruhullah Zam, dört yıldır yaşadığı Fransa’dan gittiği Irak’ın Necef kentinde 21 Ekim 2019’da İran Devrim Muhafızları tarafından kaçırılmıştı. Zam zorla İran’a götürüldü ve mahkeme ona yönelik 13 suçlamayı “Allah’a karşı savaşmak” suçunda birleştirip 30 Haziran’da idam cezasına hükmetti.

‘Size sunduğum yalan haberler için beni affedin’

İranlı gazetecilerin aile üyeleri de güvende değil. 2009’da İran’ı terk edip New York’ta Voice of America’nın Farsça servisinde görev yapmaya başlayan Masif Alinejad’in geçtiğimiz haftalarda başına gelenler buna bir örnek. Alinejad’in İran’daki yakın akrabaları tutuklanarak yurt dışındaki İranlı gazetecilere gözdağı verilmişti.

Tüm baskılara rağmen zaman zaman İran devlet medyasında çalışan gazeteciler bile isyan edebiliyor. 8 Ocak’ta Tahran’dan kalkan Ukrayna yolcu uçağının İran Devrim Muhafızları tarafından düşürülmesi böyle bir isyanı tetiklemişti. İran Devlet Radyosu’ndan gazeteci Gellare Jabbari, Instagram hesabından, “Kendi yurttaşlarımızın öldürülmüş olduğuna inanamıyorum. Bunu öğrenmekte geç kaldığım için; size sunduğum yalan haberler için beni affedin” demişti. Zehra Hatemi de “Beni bugüne kadar bir sunucu olarak benimsediğiniz için teşekkür ederim, TV’ye yeniden dönmeyeceğim, beni affedin” deyip istifa etmişti.

Türkiye’deki İranlı gazeteciler sınır dışı ediliyor

Türkiye, İranlı gazeteciler Araş Yaveri ve gazeteci eşi Masume Hatemkani’den Birleşmiş Milletler (BM) mülteci statüsüne sahip olmalarına rağmen ülkeyi terk etmelerini istedi. Bu durum, sürgündeki İranlı gazeteciler için endişe kaynağı.

IFJ, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) merkezine ve Türkiye ofisine mektup göndererek Ankara’nın, BM koruması altındaki insanlara karşı uluslararası yükümlülüklerine uymasının sağlanmasını talep etti.

IFJ Genel Sekreteri Bellanger, “İran’ın basın özgürlüğü ve insan hakları ihlallerinde ciddi sabıkaları var. UNCHR’ı Araş Yaveri, Masume Hatemkani ve oğullarının İran’a sınır dışı edilmesini önlemeye çağırıyoruz. Aksi durumda onların güvenliği ciddi tehlike altında olacaktır” ifadelerini kulladı.

Türk makamlarının, İran’da IFJ üyesi olan ve Türkiye’de yaşayan iki gazeteciye de  başvuru dosyalarının yakın zamanda kapatıldığını ve itirazları başarılı olmazsa sınır dışı edileceklerini söylediği belirtiliyor.

En çok ihlal, Kürtlerin yoğun yaşadığı kuzeybatıda

Gözlemcilere göre; İran’ın kuzeybatısında, Irak ve Türkiye sınır bölgelerinde yer alan, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı,  “Rojhilat” nitelendirilen bölgede ihlaller ülkenin diğer kesimlerine göre daha fazla. Bu bölge, İran’ın Kürdistan ilinin dışında Batı Azerbaycan ilinin batı yarısını, İlam’ın kuzey yarısını, Kirmanşah’ın tamamını, Çahar Mahal ve Bahtiyari’nin ise il merkezlerini kapsıyor.

Uzun yıllar İran’da gazeteci olarak çalışan ve şu anda hem gazeteci hem de öğretim üyesi olarak ABD’de bulunan Nasır Babahani, bu bölgede basın özgürlüğünün önünde ciddi engeller olduğunu vurguluyor. “10 yıldır aktif olarak gazeteci olan birçok arkadaşıma basın kartı bile verilmedi, nedeni ise Farsça dışında Kürtçe veya farklı dillerde haber yazmalarıdır” diyor Babahani.

Nasır Babahani

Şu anda Fransa’da yaşayan ve uzun yıllardır gazetecilik yapan Habat Gurbani Ağdam da Sünni ve/veya Kürt gazetecilerin İran’da “iki üç kat daha fazla baskı” ile karşı karşıya olduğunu söylüyor. Farsça dışındaki dillerde haber yazanları devlet gazeteci olarak tanımlamıyor ve bu kişilerin sendikaya üye olması dahi engelleniyor.

‘Ortadoğu’daki gazetecilik algısında sakatlık var’

Türkiye’de serbest gazeteci olarak çalışmayı sürdüren Cemal İhtiyar ise RSF ve diğer kuruluşların yıllık basın özgürlüğü rapor ve endekslerini “içeriksiz” diye eleştiriyor. İran’daki tutuklu gazetecilerin çoğunun “taraf tutanlar ve belli bir propagandayı amaçlayanlar” olduğunu savunan İhtiyar, yurt dışında yaşayıp kendi medyalarını kuran İranlıların da “siyasi ve ideolojik” hareket ettiğini öne sürüyor. İhtiyar, uluslararası raporların genelde Tahran ile sınırlı kalıp yerel medya ile Kürt, Beluci ve Arap azınlıkları içermemesini de yeriyor.

Ortadoğu ülkelerinde “gazeteciliğin algılanmasında sakatlık olduğunu” belirterek “İran’da basın özgürlüğünün belki de diğer komşu ülkelere oranla daha da iyi olduğunu” iddia eden İhtiyar, “İlçe ve kent basınında çalışanların basın özgürlüğünden hiçbir şekilde söz edemeyiz. Yerel gazeteler belediyelerin tanıtımını yapmaktan öteye gidemiyor” diyor. İhtiyar, yurt dışındaki İranlı gazetecilerin dijital medyadaki girişimlerinin engellendiğini de kabul ediyor.

Cemal İhtiyar

İran içinde basına yönelik baskılar, uzun yıllardır uydudan yayın yapan televizyon kanallarının ve son dönemde de dijital medyanın önemini artırdı. COVID-19 salgınıyla sansür had safhaya ulaşınca yurt dışından yayın yapan Farsça yayınlara talep patladı. Son anketlere göre BBC Farsça, Iran International ve Man o To TV gibi yurt dışı kaynaklı yayınların reytingleri oldukça yüksek.

Ancak İran yönetiminin ülke içinde süren baskıları, haberi kaynağından izlemeyi zorlaştırmaya devam ediyor. Bu yüzden nitelikli gazetecilik yapmaya çalışan meslek erbabı İran’ı terk ederken bu işin eğitimini almayan ve deneyim sahibi olmayan gönüllü muhabirler ön plana çıkmaya başlıyor. Babahani bu süreçte ortaya çıkan sorunu şöyle anlatıyor:

‘Gazetecilikten para kazanmak ayıp olarak algılanıyor’

  • İran Cumhuriyeti’nin yönetimi totaliterdir ve diktatörlük üzerine kurulmuştur. Ancak özellikle göz ardı edilen durum, gazetecilik mesleğinde para kazanmanın ayıp olarak algılanmasıdır. Bu da profesyonel bir şekilde bu işi yapmanın önünde engeldir.
  • İran’daki dergilerde tüm iş arkadaşlarımızla gönüllü çalışıyorduk. Yurt dışından gelenler bize çok şaşırıyordu. Biz çalışanların asıl meslekleri de farklıydı. Mesela ben üniversitede öğretim görevlisiydim, başka bir arkadaşımız öğretmendi, bir arkadaşımız da ticaretle uğraşıyordu. Gazeteciliği gönüllü olarak yapıyorduk. Çok cüzi paralara sattığımız gazetenin gelirini de zorunlu giderlere harcıyorduk.
  • Bir diğer sorun bölgede gazeteciliğin sürekliliğe sahip olmamasıdır. İran’da 1950’lerden itibaren yaşanılan siyasi ve askeri çatışmalar, basının sürekliğine darbe vuruyor. Basılan gazeteler haftalık ve aylık olarak kısa süreli, dönemsel yayımlanmaya başladı. Günümüze kadar da böyle devam etti.

Ağdam, “vatandaş gazetecilerin” de haberleri nedeniyle beş yıldan başlayan hapis cezalarına çarptırıldığını ve “sayılarının azımsanmayacak kadar çok” olduğunu söylüyor. “Bunlar uluslararası kuruluşlar tarafından da bilinmiyor” diyen Ağdam, resmi verilere göre bu kategoride geçen yıldan beri 89 kişinin gözaltına alınıp dokuzunun tutuklandığını ekliyor. Bu kişilerin büyük çoğunluğu, ülkenin farklı bölgelerindeki protestoları görüntüleyip sosyal medyada paylaşan veya basın kuruluşlarına aktaranlar.

Habat Gurbani Ağdam

‘Fırsat bulsa birçok gazeteci ülkeyi terkeder’

Irak’ta olduğu gibi, İran’da da basın mensuplarının etnik, siyasi ve dinsel inançlardan dolayı kendi aralarında uzlaşamaması, mesleki dayanışmayı baltalayarak sorunları büyütüyor. Yurt dışına yerleşen İranlı gazeteciler, aynı ülkedeki vatandaş meslektaşlarının “rejim ajanı” olması ihtimali nedeniyle de onlara güvenemiyor. Nitekim İran’ın eski Haberalma Bakanı Ali Fellahi, gazeteci Hüseyn Dilbaşi’ye verdiği bir demecinde, “Bizler casuslarımızı ‘gazeteci’ kimliğiyle yurtdışına gönderiyoruz” demişti.

Yine de birçok gazetecinin ilk fırsatta İran’ı terk etmek istediği söyleniyor. Tahran’da yarı resmi bir kanalda çalışan ve güvenlik nedeniyle rumuz kullanan kadın gazeteci Zeynep K. (41), “İçinde bulunduğumuz durum ümit verici değil, fırsat bulsa birçok gazeteci ülkeyi terkeder” diyor.

Kadın gazetecilerin bir bölümü, haberlerde imzalarını kullanmayarak önlem almaya çalışıyor. Zeynep K. kendisini korumak için otosansür uygulamak zorunda kaldığını, ayrıca çalışma ortamında meslektaşlarının ve haber kaynaklarının tacizine uğradığını belirtiyor. Toplumsal konularda haber yapınca, Şii olmasına rağmen “dinden çıkmakla” suçlanabildiklerini, giyim konusundaki baskıları ve emeklerinin maddi karşılığını alamadıklarını da hatırlatıyor.

‘Acaba biz kadın gazeteciler mazoşist miyiz’

Hâlen İran’da mesleğini sürdüren Meryem de (30) güvenlik nedeniyle rumuz kullanıyor. Ona göre küçük kentlerdeki kadın gazetecilerin durumu, Tahran’dakilerden de kötü. Bu durumu şöyle açıklıyor Meryem:

“Gazetecilikte erkek egemenliği var. Emeğimizin karşılığını bir erkek gazeteci gibi alamıyoruz mesela. Rojhilat’ta kadın olarak gazeteci olmak çok zor. Gazeteciliğe severek başlayan çok sayıda kadın arkadaşımız bir süre sonra işlerini bırakmak zorunda kaldı. Yaptığım birçok siyasi haber ve yazılarımdan dolayı ‘nasıl olur da bir erkek gibi haber yazarsın’ diye tepkiyle karşılaşıyorum. Kadın gazeteciler işlerini yaptığında cinsel söylem ve tacizlerle karşılaşabiliyor. Bu tür vakalar azımsanmayacak kadar çok ve kadınların önünde iki seçenek var: Ya bu mesleği her şeye rağmen sürdürmek ya da bırakmak.”

Son söz için Zeynep K.’ye dönelim:

“Yani İran’da işimizi yapmak konusunda hiç özgür değiliz. Korkuyoruz, bu bir gerçek… Bir de evli ve çocuk sahibi olunca hayatımız daha da zorlaşıyor. Son zamanlarda ‘Acaba biz kadın gazeteciler mazoşist miyiz’ diye soruyorum kendime. Çünkü bu şartlarda bu işi yapmakta ısrar etmek hiç normal değil.”

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – ‘YAKINLARDA’ YAZI DİZİSİNİN TÜM BÖLÜMLERİ

 

 

Gülbahar Altaş

Ortaokul ve liseyi Açıköğretim’de tamamladı. Erbil'deki Selahaddin Üniversitesi Siyaset Bilimleri Fakültesi'nden 2013’te mezun oldu. Beş yıl boyunca Erbil merkezli Rûdaw Türkçe sitesinde tercüman, editör ve muhabir olarak çalıştı, simultane çeviri ve dublaj yaptı. Avrupa Parlamentosu destekli “Irak, Kürdistan Bölgesi, Suriye- Rojava bölgeleri medya taraması-analiz” projesinde bir yıl koordinatör olarak görev aldı. Ortadoğu News, Yenigün ve Gazete Duvar’da haberleri yayımlandı. Independent Türkçe’de serbest gazeteci olarak mesleğini sürdürüyor.

Journo E-Bülten