Avrupa Üniversitesi Enstitüsü’nün (EUI) yaptığı araştırmaya göre Türkiye, gazeteciler ve gazetecilik için kıtadaki en riskli ülke.
Merkezi İtalya’da bulunan EUI’ın, Avrupa Birliği’nin (AB) desteğiyle hazırladığı Medyada Çoğulculuk Raporu (MPM2020) yayımlandı. 2018-2019 yılları arasında AB üyesi ve adayı ülkelerle birlikte İngiltere ve Arnavutluk’ta da medyanın durumu, 20 gösterge altındaki 200 değişkenli bir veri kümesi oluşturularak masaya yatırıldı.
Raporun “Temel Koruma” başlığı altında Avrupa ülkelerinde ifade özgürlüğü, bilgiye erişim hakkı, gazetecilik meslek ve standartları ile medyanın bağımsızlığı, etkisi ve erişimi incelendi. Türkiye, bu beş başlıkta yüksek risk grubunda yer alan tek ülke çıktı. 174 sayfalık raporda tam yedi kez “Türkiye bu alanda yüksek risk grubundaki tek ülke” cümlesi yer alıyor.
Rapora gazetecilerin çalışma koşulları özelinde bakıldığında ise Türkiye’nin yanı sıra; Arnavutluk, Bulgaristan, Hırvatistan, Yunanistan, Macaristan, İtalya, Litvanya, Portekiz, Romanya, Slovenya, İspanya ve İngiltere de yüksek riskli ülkeler olarak görülüyor.
Bazı ülkelerde geleneksel medya, bazısında dijital direniyor
Raporda şu anahtar bulgulara dikkat çekildi:
- Fiziksel ve dijital güvenlik, Avrupa’daki gazeteciler için önemli bir mesele olmayı sürdürüyor. Gazetecilere yönelik tehdit ve tacizler artıyor. Siyasetçiler ve çevrim içi kullanıcılar özellikle kadın gazetecileri hedef alıyor. Bu durum gazetecilerin ifade özgürlüğünü olumsuz etkiliyor.
- Medyanın ekonomik durumu bozulurken 14 ülkede ticari çıkarların ve medya sahiplerinin çıkarlarının editoryal süreçlere etki etme riski var.
- Görsel ve sesli medya ağır bir denetim altındayken çevrim içi ortamlarda siyasi reklamların şeffaflık ve hesap verebilirlikten uzak olması riskleri artırıyor.
- Kırılgan gruplara karşı çevrim içi ortamda nefret söylemi yeterince incelenmiş değil ve çoğu ülkede bu mesele kötü yönetiliyor.
- Ekonomik tehditlerin kaynaklarından biri, dijital aracılığın yoğunlaşmasıyla birlikte en tepedeki iki şirketin [Google ve Facebook] tüm ülkelerde pazar payının yarısından fazlasını, dijital reklam gelirinin ise 3’te 2’sini ele geçirmesi. Bu durum nitelikli gazeteciliğin ekonomik sürdürülebilirliğine yönelik ciddi bir tehdit oluşturuyor. Ancak bu ülkelerin bazılarında medyanın yaşayabilirliğinde bir miktar iyileşme kaydedildiğini not düşmek gerek. Bu durum bazı ülkelerde nitelikli geleneksel medya kuruluşlarının direncinin, bazılarında ise dijital haber medyasında alternatif iş modelleri bulunmasının eseri.
Yasalar, ifade özgürlüğünü koruma altına almalı
Raporda bu sorunları aşmak için şu dört öneride bulunuldu:
- Devletlerin, gazetecilik için uygun ortamın oluşmasını temin etme yükümlülüğü vardır. Bu durum, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında da ifade edilmiştir.
- Devletlerin gazetecilikle ilgili suçlarda cezasızlığı önlemek için her tür tedbiri alma yükümlülüğü de vardır.
- Hükûmetler, bireylerin ifade özgürlüğüne yönelik her tür haksız müdahaleden kaçınmak zorundadır. Ama bu da yetmez, çünkü aynı zamanda onlar, ifade özgürlüğünü her tür tehdide karşı ön alıcı (proaktif) bir şekilde korumalıdır.
- Eleştirenleri sansürlemek, ürkütmek veya susturmak amacıyla, stratejik niyetlerle hukuki yollara başvuranları engelleyici yasalar (İngilizce “anti-SLAPP laws”), kamusal tartışmaya tüm vatandaşların katılımı için daha uygun bir ortam yaratan faydalı yasal düzenleme araçları olabilir. Bu tür yasalar vatandaşların kanaat ve fikirlerini korkmadan ifade etmelerini sağlayabilir.