Haber

‘MİT davası’ başlıyor: 6 gazeteci haberleri gerekçe gösterilerek yargılanıyor

Tutuklu altı gazeteci (sol alttan başlayarak saat yönünde): Hülya Kılınç, Murat Ağırel, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Aydın Keser, Ferhat Çelik.
Libya’da hayatını kaybeden MİT mensubunun cenazesini haberleştirdikleri için tutuklanan gazeteciler Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Hülya Kılınç, Murat Ağırel, Ferhat Çelik ve Aydın Keser ilk kez hakim karşısına çıkıyor. Duruşma öncesinde bu davayı ve Türkiye’de basın özgürlüğünün son durumunu, hukukçular ve gazetecilerle konuştuk.
Odatv gazetecilerinin avukatı Hüseyin Ersöz, müvekillerinin tutuklanmasının basın özgürlüğü ihlali olduğunu vurguladı. Avukat Fikret İlkiz, gazetecilerin tutuklanmasıyla, tüm vatandaşların haber ve bilgi edinme hakkının çiğnendiğini belirtti. TGS Genel Başkanı Gökhan Durmuş ise “İktidar şunu bilmeli ki gazetecilik sipariş üzerine yapılacak bir iş değildir” dedi.

Odatv yöneticileri Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu ile editör Hülya Kılınç; Yeniçağ yazarı Murat Ağırel ve Yeni Yaşam gazetesi yöneticileri Ferhat Çelik ile Aydın Keser, 24 Haziran’da İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ilk kez hakim karşısına çıkıyor. Pandemi koşullarında yaklaşık dört aydır tutuklu olan altı gazeteciyle ilgili suçlama, Libya’da hayatını kaybeden MİT mensubunun cenaze törenine ilişkin yayımladıkları haber dayanıyor.

Altı gazetecinin tutuklanmasının ardından da basına yönelik baskılar devam etmişti. Birçok gazeteci bu süreçte soruşturmaya uğradı. Odatv yazarı Müyesser Yıldız ve TELE1 Ankara Temsilcisi İsmail Dükel gözaltına alındı. Yıldız tutuklandı, Dükel adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

Hüseyin Ersöz: Bu haberler basın özgürlüğü kapsamında

Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan ile Haber Müdürü Barış Terkoğlu’nun avukatı Hüseyin Ersöz, müvekillerinin tutuklanmasının basın özgürlüğü ve ifade hürriyeti ihlali olduğunu vurgulayarak şöyle dedi:

“Gazetecilerin, kamuoyunun yakından takip ettiği olaylara kayıtsız kalmaları ve siyasiler tarafından yapılan açıklamaları gözardı etmeleri mümkün değildir. Libya’da yaşanan elim olaya ilişkin ilk olarak Cumhurbaşkanı, daha sonrasında ise İyi Parti Milletvekili Ümit Özdağ tarafından basın açıklamaları yapılmıştır. Bu konu aleniyet kazandığı andan itibaren gazetecilerin konunun üzerine eğilmesi ve her yönüyle tartışmaya açması olağan bir basın faaliyetidir. Bu gibi meseleler demokratik ülkelerde tartışma konusu dahi yapılmazken ülkemizde ne yazık ki ceza yargılamalarına konu olmaktadır. Gazeteciler hakkındaki suçlama Yargıtay 16. Ceza Dairesi ve Anayasa Mahkemesi Kararları çerçevesinde ele alındığında yapılan haberin basın özgürlüğü kapsamında kaldığı da açıktır.”

‘Mesleklerini yaptıkları için gazetecilere dava açılamaz’

Yeni Yaşam gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ferhat Çelik ve Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser’in söz konusu haberi ilk kez yazılı basında kullandığı iddiasıyla yargılandığını anımsatan Ersöz şu açıklamayı yaptı:

“Gazeteci, çağının tanığı olan kişidir. Aynı zamanda haber değeri taşıyan olay ve olguları, halkın haber alma özgürlüğü kapsamında duyurmak görevi de vardır. Demokrasilerde, meslek kurallarına uygun yapılan haberlerden dolayı gazeteciler hakkında dava açılmaz. Dava açmak özgür basına ket vurmak, onu baskılamak anlamı taşır. Bunun istisnaları tabii ki vardır ama suçlama konusu haber bu istisnalar arasında olamaz. Bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından verilmiş birçok karar bulunmaktadır. AİHM, devletin güvenliğine ilişkin konuların haber yapılmasını birçok kararında ‘basın özgürlüğü’ kapsamında değerlendirmiştir.”

Tek haberden iki suç çıkarıp ağır cezaya gönderdiler

Gazetecilerin yaptıkları haber neticesinde ağır ceza mahkemesinde yargılanmasının da hukuki olmadığına dikkat çeken Ersöz, şunları dile getirdi:

“Çoğu basın suçu normalde asliye ceza mahkemelerinin görev alanına girmektedir. Ancak bu isnat edilen suç itibariyle değişiklik gösterebilir. Tutuklu gazetecilerin yargılandığı davada ise baştan itibaren görevli mahkemeyle ilgili birçok tartışma yaşanmıştır. Somut olarak irdelediğimizde, gazeteciler MİT Kanunu’na aykırılık çerçevesinde gözaltına alınmış, tutuklamaya sevk edilmiş ve tutuklanmıştır. Dosyadaki kısıtlama (gizlilik) kararı dahi başlangıçta MİT Kanunu’na muhalafetten verilmiştir. Bu iddia asliye ceza mahkemesinde görülecek davanın konusu olmalıyken, iddianamede Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 329. Maddesi de ileri sürülerek yargılamaya bakmakla görevli mahkemenin terör suçlarına bakan ağır ceza mahkemeleri olması sağlanmıştır. Tek haberden iki suç çıkartılması hukukun genel ilkeleri ile örtüşmez. Somut olayda TCK’nın 329. maddesinde düzenlenen suçun unsurlarının oluşması mümkün değilken, haberleştirilen bir olaydan iki suç çıkarma gayreti hukuk devleti açısından sorunlu bir yaklaşımdır.”

Barışlar yaptığı, Yıldız yapmadığı haber yüzünden suçlanıyor

Yıldız’ın tutuklanmasını ve Dükel’in gözaltına alınmasını anımsatan Ersöz, sözlerini şöyle tamamladı:

“Barışlar yayımlanan bir haberle suçlanırken, Müyesser Yıldız Odatv’de yayımlamadığı bir haberle suçlanmaktadır. Bu ironinin mantıklı bir açıklaması olamaz. Gazeteci haber kaynağı olarak herkesle görüşebilir, bilgi alabilir. Haber kaynağını açıklamak zorunda da değildir. Aldığı bilgilerde kamu yararı ya da haber değeri görürse yayımlayabilir. Bu gazetecilik faaliyetidir. Diğer yandan haber değeri görmez ya da aldığı bilgiyi teyit edemezse bu durumda haber yapmayabilir. Bu da gazetecilik meslek ilke ve kurallarının bir gereğidir. Gazetecilere yönelik suçlamalar bu temel ilkeleri göz ardı eden bir bakış açısının yansımasıdır. Bu durumun uluslararası sözleşmeler ve Anayasa ile güvence altına alınan ifade hürriyeti yönüyle ileride Türkiye’nin demokrasi algısına olumsuz etki edeceği de açıktır.”

Fikret İlkiz: Esas olan ifade özgürlüğüdür

Uzun zamandır gazetecilerin savunmanlığını yapan Avukat Fikret İlkiz ise, herkesin gerçekleri öğrenme hakkı olduğunu vurgulayarak şöyle devam etti:

“Ve herkese bu hakkı öncelikle gazeteciler sağlar. Çünkü; gazeteciler kamuoyunun gözü, kulağıdırlar. O hâlde sınırlandırılan veya engellenen hepimizin bilgi edinme hakkıdır. Gazetecilerin tutuklanması bile; tutuklanmış olmakla mesleğini yapamayan gazetecinin özgürlüğünün kaldırılması değil, habere ve bilgiye ulaşma hakkı olan herkesin bu hakkının önlenmiş olmasıdır. İfade özgürlüğüne yapılan müdahalelerin, yasalarla belirlenmiş kabul edilebilir meşru bir haklı nedene dayanıp dayanmadığı, müdahalenin demokratik toplum düzeni gereklerine uygun olup olmadığı ve ölçülülük ilkesine uygunluğu hakkındaki sınırlandırmalar dar yorumlanmalıdır. Esas olan ifade özgürlüğüdür, sınırlandırmalar istisnadır.”

Günümüzde ifade özgürlüğü hakkının istisna haline getirilmek istendiğini dile getiren İlkiz açıklamasına şu sözlerle devam etti: “Yaşadığımız yüzyılda iletişim özgürlüğü basın özgürlüğünün yerini alırken; aynı zamanda halkın gerçekleri öğrenme bilgilenme hakkı ortaya çıkmıştır. Bu nedenle iletişim özgürlüğü ve demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olan ifade özgürlüğünün varlığı ve korunması; özgür, doğru, yaygın bilgi ve haber dolaşımı; düşünce ve kanaatlerin özgürce açıklanması ve yayılması hakkını kabul eden ve bu hakkı koruyan siyasal yapının gerçekleşmesine bağlıdır.”

‘Hukuka aykırı delillerle adil yargılama ihlal ediliyor’

Sadece ifade özgürlüğü hakkının korunması değil; özellikle mahkemelerin hukuka aykırı elde edilmiş delillere dayanarak hüküm kurmasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini vurgulayan İlkiz bunu şöyle açıkladı:

“Dolayısıyla sorun tek başına ifade özgürlüğünün ceza kanunlarına göre değerlendirilmesi yeterli değildir. İfade özgürlüğü hakkının ihlali, yargının kendi içinde bulunduğu sorunlardan ayrı bir sorun değildir.  Yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığında yaşanan ciddi sorunlar ve yargıya olan güvenin yitirilmiş olması ifade özgürlüğü hakkını doğrudan etkilemektedir. Ceza usul hükümleri ve Türk Ceza Kanunu ile Terörle Mücadele Kanunu uygulamaları karşısında ifade ve basın özgürlüğünün varlığı veya yokluğu, yargının sorunları ile iç içe geçmiş, adil yargılanma hakkının başat sorununa dönüşmüştür.

‘TMK cezalandırma olarak kullanılıyor’

Ceza kanunlarının siyasi iktidarların cezalandırma aracı olmaması gerektiğine vurgu yapan İlkiz, sözlerini şöyle tamamladı:

“Ceza kanunları, düşman ceza hukuku yaratmak için araç olarak kullanılmaya başlanırsa eğer; yurttaş olmayanların hukukta ve adalette hak sahibi olmamaları; daha az hukuk, daha az adalet, ama daha çok cezalandırma yöntemiyle toplum dışına itilmeleri sağlanabilir. Düşman ceza hukukuna kapı aralamak isteyenler için kullanılabilecek en iyi araç, ceza kanunları ve özellikle Terörle Mücadele Kanunu’dur. Uygulamada özellikle Terörle Mücadele Kanunu’nun yargılama ve muhakeme yerine cezalandırma amacı için seçilmiş olması, buna özgü yeni bir cezalandırma siyasetinin yaratılmasında ceza hukuku kullanılmaktadır. Güvenlik adına hak ve özgürlüklerin terk edildiği bir düzen demokratik değildir. Korunacak özgürlük kalmayacağından sadece güvenlik adına hukuktan vazgeçmenin mazereti olamaz.”

“Kanunlar ve ceza hukuku araç değildir, hukukun amacı insandır. Sonuç olarak düşman ceza hukuku sistemleşmekte ve sinsice ceza hukuku içine yerleşmektedir. Böylece yurttaş olmaktan çıkarılarak ‘tehlikeli’ ve ‘düşman’ ilan edilenlerin yaratacağı ‘tehlikenin’ önlenmesi adına herkesin kafasının içindeki düşüncenin dahi cezalandırılabileceği, ‘düşünce ceza hukukuna’ dönüşmekte olan ceza hukuku anlayışı kabul edilemez.  İfade özgürlüğü sürekli tehdit altında tutulmaktan kurtarılmalıdır.  Ceza hukuku son çaredir. İnsan amaçtır. Ceza davaları ve ceza hukuku ifade özgürlüğünün ihlal edilmesinin aracı değildir, olmamalıdır.”

Gökhan Durmuş: İktidarın derdi, haberin etkisiyle ilgili

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Gökhan Durmuş ise altı gazetecinin tutuklanmasına neden olan söz konusu haberde kamu yararı olduğunu vurguladı. Durmuş, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) habere bakışını da şu sözlerle eleştirdi:

“AKP iktidarı için haberin ne zaman yapıldığının, nasıl bir süreçten geçildiğinin bir önemi yok. İktidarın derdi, haberin etkisiyle ilgili. MİT mensubunun Libya’da öldürülmesinin ardından Türkiye’de ‘Ne işi vardı orada’ soruları sorulmaya başlandı. Türkiye’de konuşulması, haber yapılması istenmeyen belli başlı konular var. Bu konularda yapılan habere iktidar tarafından sert tepki veriliyor. Zaten bu haberlerden önce Meclis kürsüsünden dile getirilmiş, cenaze töreni sosyal medyada paylaşılmış bir konu. Ayrıca bu haberde bir kamu yararı da söz konusu. Normal koşullarda suç sayılmayacak, hatta haber üzerine dış politikanın değerlendirileceğini bir konu. Maalesef Türkiye’de işler böyle işlemiyor.”

‘Hukuk tarihine kara bir leke daha’

“Türkiye yazılmayan haber nedeniyle de gazeteci tutuklayarak hukuk tarihine kara bir leke daha çaldı. Daha önce de yayımlanmayan bir kitap nedeniyle Ahmet Şık cezaevine girmişti. Müyesser Yıldız ve İsmail Dükel’in bir asker ile telefonda yaptıkları görüşmeler nedeniyle ‘askeri casusluk’ suçlaması ile gözaltına alındılar. Yıldız ‘Devletin Güvenliği veya İç veya Dış Siyasal Yararları Bakımından Niteliği İtibarıyla Gizli Kalması Gereken Bilgileri Açıklama’ suçlamasıyla tutuklandı. Dükel adli kontrol şartı ile serbest bırakıldı. Dört ay boyunca telefonları hukuksuz bir şekilde dinlenen bu gazeteciler, asker ile görüştükleri hâlde haber yapmadıkları için suçlu ilan edildiler.”

‘Gazetecilik sipariş üzerine yapılamaz’

“Türkiye’de gazetecilerin hangi haberleri yapacaklarına, kimlerle görüşebileceklerine dahi karar vermek isteyen iktidar ve tarafsızlığını yitirdiği bir kez daha ispat edilen hukuk sistemi, bir meslektaşımızı daha, hem de böyle bir pandemi döneminde parmaklıkların arkasına yolladı. İktidar şunu bilmeli ki gazetecilik sipariş üzerine yapılacak bir iş değildir. Gazeteci kamu yararını korumak için haber yapar. Hangi haberi yapıp yapmayacağı kendisinin karar vereceği bir durumdur. Yazılmayan haber nedeniyle yapılan bu tutuklama Türkiye için utanç nedeni olmalıdır, Adalet Bakanlığı tarafsız karar vermeyen bu mahkeme heyetini görevden almalıdır. Meslektaşımız Müyesser Yıldız ve şu an cezaevlerinde bulunan diğer meslektaşlarımız serbest bırakılmalıdır. Bırakın gazeteciler işlerini yapsın.”

Havva Cuştan

İstanbul Üniversitesi'nin Psikoloji bölümünden 2016 yılında mezun oldu. Üç yıl boyunca Etkin Haber Ajansı'nda çalıştı. Serbest gazeteci olarak mesleği sürdürüyor.

Journo E-Bülten