Haber Spor

Sporda ‘adamlık’ topluma şiddet olarak dönüyor

“Türkiye’de uzun zamandır futbol denildiğinde gözümüzün önüne futbolcuların başarılı çalımları, pasları ve golleri, yapılan transferler veya karşılıklı jestler, güzel hareketler gelmiyor. Bunun yerine, takım maskotlarının birbirine tecavüz ederken resimlendiği pankartlar, futbolcuların ‘kadın yapılmış’ görüntüleri, çarşaf ‘bayraklar’ rakip takım için kına gecesi ritüelleri, gol atıldığında çalınan ‘tecavüz marş’ları, yakılan şişme bebekler ve suç teşkil eden türlü hakaret, küfür ve şiddet eylemleri geliyor.”

Bu ifadeler, Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nin “Futbolda Cinsiyetçi Dile Hayır’” deklarasyonundan… Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği bir süre önce sahalarda ve tribünlerde maruz bırakıldığımız cinsiyetçi söyleme karşı çalışmalar yürütmeye başladı. Bu kapsamda geçtiğimiz haftalarda “Futbolda Cinsel Şiddet ve Cinsiyet Ayrımcılığı Sempozyumu” gerçekleştirdiler. Arda Turan’ın duayen gazeteci Bilal Meşe’ye sözlü ve fiziksel saldırıda bulunmasının ardından yaptığı basın açıklamasındaki “adamlık” vurgusu üzerine derneğin kapısını çaldık.

‘Arda kesin ‘adamlığı’ ile hatırlanacak’

Hilal Esmer, taraftarların, kulüp yöneticilerinin ve sporcuların kullandığı cinsiyetçi, fobik ve ayrımcı dilin, aşağılama, alay etme ve hedef gösterme aracı olarak gördükleri kadın, çocuk ve LGBTİ’lere zarar verdiği görüşünde:

“Adamlık kavramını şiddet dili ve davranışlarıyla özdeşleştiren ve gerekçelendiren rol modeller, kendi tavırlarını ‘onurlu olma’, ‘adam olma’ olarak açıklamayı bırakmalı. Bu davranışlar topluma daha fazla şiddet ve cinayet olarak geri dönüyor. Arda Turan iyi bir insan olarak değil, kendisinin de belirttiği gibi kesin olarak ‘adamlığı’ ile hatırlanacak. Tıpkı kadın gibi yaşamayı aşağılık bir şeymiş gibi ifade ederek kendini yüceltmeye çalışan benzerleri gibi… Bizler ise futbolda cinsiyetçi dil ve ayrımcılıkla mücadele etmeye devam edeceğiz.”

‘Bayanların güçsüz olması nedeniyle…’

Esmer’in hatırlattığı üzere, yakın zamanda futbol camiasında göz önünde bulunan bir başka ismin sözleri nedeniyle kamuoyunu meşgul eden bir hadise daha yaşanmıştı. Trabzonspor Eski Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu’nun, Trabzonspor-Gaziantep maçı sonrası sarf ettiği sözler kadınların tepkisine neden olmuştu. Hacıosmanoğlu’nun, “Ben 49 yaşına kadar adam gibi yaşadım, kadın gibi yaşamadım. Kadın gibi 100 sene yaşayacak yerde adam gibi bir sene yaşarım ve sonucunda ölüm de varsa bir gün yaşarım ertesi gün ölürüm” demesi üzerine suç duyurusunda bulunulmuştu. Avukatı, müvekkilinin kadınlara hakaret etme gibi bir amacı bulunmadığını şu sözlerle savunmuştu:

“Müvekkilimin kadınları ayırmak ya da aşağılamak gibi bir kastı yoktur. Bu tür sözler literatürde söylenen sözlerdir, biz bunu kabul etmeyiz ancak bu böyledir. Yalnızca bayanların fiziki olarak güçsüz olmaları nedeniyle haksızlığa daha fazla maruz kaldıkları için müvekkilim de haksızlığa maruz kalmayacağını anlatmak için bu kelimeyi kullanmıştır.”

Davanın sonucunu hatırlatalım: Hacıosmanoğlu, “Yayın yoluyla halkın bir kesimini cinsiyet farklılığına dayanarak alenen aşağılama” suçundan beraat etti.

Koca: Hegemonik erkeklik ‘adamlık’la yumuşatılıp sunuluyor

Kadınlar için Spor ve Fiziksel Aktivite Derneği’nden (KASFAD) Prof. Dr. Canan Koca, Arda Turan’ın basın toplantısını izledikten sonra kendi kendine, “Spor erkeklerin alanıdır söylemini artık dillendirmemek gerekiyor” diye düşündüğünü anlatıyor. Sporun iyilik, eşitlik, adalet ve saygı kavramları üzerinden yeniden inşa edilmesi gerektiğini söyleyen Koca, yalnızca eleştirinin değil, alternatif kimlik ve iyi örneklerin kamuoyuna daha çok sunulması gerektiğini düşünüyor:

“Şiddetle örülü hegemonik erkekliğin adamlıkla yumuşatılıp kamuoyunun kabulüne sunulduğu örnekler görüyoruz. Genelleme yapmamaya özen göstererek söylemek istiyorum; ülkemizde gündemde olan futbolcular için futbolda erkekliğin anlamı adamlık, futbolcu olmanın anlamı adam olmak demek. Aslında sporun ve futbolun yapısında adamlığın kabulünü görmek mümkün olabilir. Spor adamı, futbol adamı, teknik adam… Hem tek bir cinsiyete referans eden kavramlar hem de cinsiyetçi, ötekileştirici kavramlar. Kavramın ötesinde alanın sahibine, alanın kültürüne işaret eden kavramlar. Örneğin adil oyunun eyleyicisi sportmendir ki sportmen de erkeği referans alan bir kelime, bir kimlik. KASFAD, Spor Alanında Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Dil Rehberi’nde bu tür cinsiyetçi dil kullanımına öneriler geliştirdi. Sportmen yerine saygılı sporcu, teknik adam yerine, teknik uzman/insan gibi…”

Peki ya sporcu kimliği?

Canan Koca, tüm bu ‘adamlık’ dünyası içinde kadın sporcular için kurulan kimliklere de dikkati çekiyor. Koca’ya göre, ‘kadın kimliği’ ve ‘sporcu kimliği’ ikilisinden yola çıkarak bir çelişki yaratıldığını düşünüyor:
“Örneğin, ringde erkek gibi, ring dışında kadın gibi olmak durumunda kalan boksörler. Medyada sporcu kimliğinden ziyade kadın kimliğiyle temsil edilen sporcular… Kadınlık kimliğini kaybetmeyen kadın sporcular ve adamlık kimliğini kaybetmeyen erkek sporcular… Peki ya sporcu kimliği?”

Eler: Spor medyasının sorumluluk duyması gerekir

Sporda şiddet ve cinsiyetçiliği konuşurken medyadan söz etmemek imkânsız elbette. Bu durumdan rahatsız olan ise yalnızca kadınlar değil. Socrates Dergi Genel Yayın Yönetmeni Caner Eler’e göre, spor medyasındaki cinsiyetçi dil, taraftar ve sporcu davranışlarını da fazlasıyla etkiliyor:

“Argo ve ötekileştirmeyi eril dil yoluyla sıklıkla kullanan spor/futbol medyasında mikro banal milliyetçilik, çiğ bir cinsiyetçilik ve homofobi, haber ve başlıklarda sıklıkla karşımıza çıkıyor. 90’lardan itibaren dört büyük takım üzerine kurgulanan ve futbolda fanatizmi daha çok körükleyen bir medya dilinin genele hakim olduğunu söyleyebiliriz. Habermas’ın deyimiyle modern toplumlarda iletişim bir iktidar aracı haline gelmiştir. Bunun yıllardır yapıldığını ve biriken metan gazını düşünün. Arada mutlaka taşma ve patlama yapıyor. Hele ki toplumun genelinde tepeden tırnağa sirayet eden bir gerginlik söz konusuyken, bu futbol sahalarına daha fazla etki ediyor. Taraftarın arasındaki eril dili manşetlere hatta gazete isimlerine kadar taşırsanız, ‘Halk bunu istiyor’ kolaylığı ile sadece kazanma kültürünü ve fanatizmi körüklerseniz o zaman olanlardan da sorumluluk duymanız gerekir.”

Yabancı spor medyasındaki denge

Eler, cinsiyetçiliğin Türkiye’ye özgü olmadığını yurtdışından bazı örnekler vererek anlatıyor. Ancak söz konusu örneklerin yaşandığı ülkelerde ayrımcı dile karşı etik ve sorumluluk bilinciyle hareket ederek anında tepki ve eleştiri geliştiren medya organları ile kamuoyu olduğunu da özellikle vurguluyor:

“ABD’de, ‘Michael Phelps tarihi bir akşamı Afrikalı-Amerikalı yüzücü ile paylaştı’ manşeti atan San Jose Mercury News bir özür mesajı yayınlamak zorunda kaldı. Ya da Serena Williams’ın fiziği üzerinden cinsiyetçi söylemler olduğunda, yaşayan efsane eski NBA yıldızı Kareem Abdul Jabbar yazarı olduğu Time dergisine “Body Shaming Black Female Athletes Is Not Just About Race” başlıklı bir yazı yazmıştı. Avrupa spor medyasının da zaman zaman eril dile ve erkek hegemonik mesajlara bulaştığını görebiliyorsunuz. Britanya’da üçüncü sayfa güzeli tabir edilen kadın cinselliğinin sonuna kadar sömürüldüğü tabloid gazeteler bu dili daha çok kullanıyorlar. Televizyonlarda yorumcular eril dil kullanıyorlar. Ama bunu okumak istemeyen ya da izlemek istemeyenler Guardian, Daily Telegraph, BBC gibi yayınlarda bu dili pek göremezler. Böylece yine belli bir denge oluşabiliyor.”

‘Kimse hatasını kabul etmiyor’

Eler’e göre, Türkiye spor medyasının cinsiyetçilik ve şiddet açısından karnesi kötü. Karnenin zayıflığını ise çoğunlukla hata kabul edilmemesine ve eleştiri kültüründen yoksun olmaya bağlıyor:

“Spordaki şiddet vak’alarından da basın çoğu zaman özeleştiri minvalinde bir çıkarım yapamadı. Futbolcuların -basın mensubu olmanın ötesinde- insanları dövmeye başladığı bir ortamda sorumluluk hissetmek önemli bence. Erkek egemen yapı, sporcu ve taraftar bilinçsizliği ve eğitimsizliği gibi konular çok derinden işlenmedi. Sosyal hayatın tribünlere yansıdığı da bilinen bir gerçek. Toplumsal patlamaya kadar kimse endişelenmiyor. Basının en azından bir kısmının bu konuda ne kadar bilinçli, donanımlı olduğunu ve kendini bu konuda geliştirip geliştirmediğini de konuşmak gerekiyor. Kimse hata kabul etmiyor. Sonunda hukukun da işlevini yitirdiği bir biyosferde racon kesmek, kabadayılık, adamlık gibi cinsiyetçi ve erkek egemen baskılar yüzeye çıkıyor.”

Burcu Karakaş

Gazeteci.
Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Boston Üniversitesi’nde gazetecilik ve Ortadoğu üzerine aldığı yüksek lisans eğitimini, “Devlet Söyleminde Kürt Meselesi: Diyarbakır Askeri Cezaevi Üzerine Bir Çalışma” başlıklı teziyle tamamladı. “Erkeklik Ofsayta Düşünce”, "Manşetleri Gör Aklını Kaçırırsın: 90'lı Yıllarda Gazetecilik", "Yalan Dünya: Reytingler, Tıklar ve Şimdi Reklamlar" adlı üç kitabı bulunuyor.

Journo E-Bülten