Röportaj

Yaşar Kemal’in izinde İstanbul’dan Adana’ya: Don Kişot Kampçıları ile 3 gün

Don Kişot Kampçıları, Yaşar Kemal Kampı için Burgazada Öğretmen Evi'nde

Edebiyatı ve doğayı sevenleri bir araya getiren “Don Kişot Kampçıları,” Yaşar Kemal’in anısını yaşatıyor. Büyük yazarın yolunun geçtiği yerlerden olan İstanbul Burgazada’da geçen yıl kamp yapan grup, son olarak doğduğu Osmaniye’nin Hemite köyünde buluştu.

Binboğalar Efsanesi’nin topraklarında çadırlar kuruldu, Yaşar Kemal eserleri okundu, söyleşiler yapıldı, bilgi yarışmaları düzenlendi. Burgazada kampına katılan yazar Feridun Andaç’a göre Yaşar Kemal’ın unutulmaz röportajları, insanı düşündürüp harekete geçiren, uyarıcı birer tanıklık olarak bugün de gazeteciliğe ışık tutuyor.

İspanyol yazar Miguel de Cervantes’in 1605 ve 1615 yıllarında iki bölüm olarak kaleme aldığı Don Kişot, dünya tarihinin ilk modern romanı kabul ediliyor.

Yaşar Kemal, “Beni ilk etkileyen kitap Don Kişot oldu. Onu okuduğumda 17 yaşındaydım… Don Kişot’u okuyunca yeni bir dünya buldum. Günlerce etkisinde kaldım. Cervantes bütün insanlığımı, yüreğimde sakladığım birçok gizi açıklamıştı” diyor.

Kendisini “edebiyat konuşmak için bir araya gelen, doğa seven, kamp yapan kitapseverlerin grubu” olarak tanımlayan Don Kişot Kampçıları ise Türkiye ve dünya edebiyatının bu iki büyük ismini etkinlikleriyle yaşatıyor.

Yaşar Kemal’in bir diğer büyük yazar ve röportajcı Sait Faik Abasıyanık ile oturup sohbet ettiği İstanbul Burgazada’da geçen yıl bir araya gelen Don Kişot Kampçıları, son olarak 13-15 Mayıs’ta Osmaniye’nin Kadirli ilçesine bağlı Hemite (yeni adıyla Gökçedam) köyünde buluştu. Ben de bu deneyimde onlara eşlik ettim.

12 kişilik kamp grubunun elinde Yaşar Kemal’in Binboğalar Efsanesi kitabıyla yola çıkılıyor İstanbul’dan. Yaşar Kemal Vakfı’nın ayarladığı bir araçla Adana’dan Hemite’ye gidiyoruz. Ama önce Anavarza Antik Kenti’ne uğruyoruz. Vakfın başkanı ve Yaşar Kemal’in eşi Ayşe Semiha Baban bizi karşılıyor.

Don Kişot Kampçıları, Anavarza’da, kayalıklar önünde

Yaşar Kemal’in birçok eserinde bahsi geçen Anavarza… Koskocaman kayalıkların dibinde bir antik yerleşim. Romalılar, Kilikyalılar döneminde inşa edilmiş olağanüstü bir kent; hanların, hamamların, kiliselerin, yolların izi duruyor. Kazı başkan yardımcısı bizi gezdiriyor.

Yaşar Kemal’in Anavarza’sı Yılanı Öldürseler kitabında şöyle geçiyor: “Bu koku Anavarza kayalıklarının kokusuydu. Arılar, kertenkeleler, kekik yavruları, yuvaları, kartal yuvaları, çıngıraklıyılanlar, ok yılanları da böyle kokarlardı. Hoş, ballı, bayıltıcı bir kokudur bu bahar güneşinde. Anavarza kayalıklarında yağmur da başka türlü kokar, o da ıslak kaya kokar.”

Kayalıklarda bugün de kartallar uçuşuyor. Börtü böceğin, kurdun kuşun, devedikenin, eşekotunun, cümle mahlukatın yurdu Anavarzalar…

Yaşar Kemal kapıdan çıkıp gelse şaşırmayacağımız bir atmosfer var

Anavarza’dan ayrılıp Hemite’ye doğru yola çıkıyoruz. Ayşe Hanım da bizimle geliyor. Bir köy evine misafir oluyoruz. Evin avlusunda, dut ağacının altına dizilmiş masalara geçiyoruz. Yaşar Kemal kapıdan çıkıp gelse şaşırmayacağımız bir atmosfer var. Çukurova kadar sıcak yürekleriyle bizi karşılıyorlar, ikramlarda bulunuyorlar. Yaşar Kemal’li anılar anlatılıyor. Bizler ağzımız açık dinliyoruz.

Artık kamp alanına geçmemiz gerektiğini söylüyoruz ama ısrarla evde misafir etmek istiyorlar. Sonunda kamp alanına geçiyoruz. Kampı Ceyhan Nehri’nin kenarındaki Yaşar Kemal Parkı’na kuracağız fakat sinekten durulacak gibi değil. Muhtarla gelip kamp alanını ilaçlattıktan sonra sorun çözülüyor.

Çadırlar kurulunca Yaşar Kemal bilgi yarışması yapılıyor. Her kampın geleneksel oyunlarından birisi bu bilgi yarışmaları. Daha önceki kampa katılanlar yarışmaya katılamıyor. Yine Yaşar Kemal’in hayatı didik didik ediliyor.

Akşam yemeği için Mehmet Bey’in davetlisiyiz. Yemekte Döndü Hala da var. Döndü Hala tüm köyün halası. Herkes ona hala diye hitap ediyor. Köyün eski muhtarı. Yaşar Kemal’i anlatıyor bize. Geç saatlere kadar Döndü Hala’yı dinliyoruz.

Döndü Hala “Yaşar” diyor, “Yaşar gibisi gelmez dünyaya, onun değerini bilmediler. Yaşar kadar vefalı, onun kadar mütevazı, onun kadar vicdanlı, onun kadar insanın değerinin bilen bir insan daha yok şu yeryüzünde. Sadece insanın değil, ağacın, böceğin, taşın, toprağın hâlinden anlardı Yaşar.”

Don Kişot Kampçıları, Hemite köyündeki Yaşar Kemal anıtını da ziyaret etti.

Yaşar Kemal’in 1955 yılında yazdığı Çukurova Yana Yakıla röportajı şu cümlelerle başlar:

  • Çukurovalı toprağına çok inanır. O kadar ki, “taş eksen boy verir,” derler. Taş ekmişler mi bitsin diye ekmemişler mi bilmem ama inanırlar. Toprak bire otuz, bire kırk, bire elli verir. Çeltik bire yüz verir. Susam bire beş yüz verir. Darı bire on verir. Altın mı, al bir avuç toprak al sana altın. Dün de böyleydi bugün de…

Don Kişot ile Çukurova’yı ve insanlarını yakınlaştıran bir şeyler var. “Kahramanlar içinde en çok Don Kişot’u seviyorum çünkü; Don Kişot olmasaydı kahraman sayılan insanları biz daha çok tanrılaştıracaktık” diyor Yaşar Kemal.

Don Kişot Kampçıları da sürekli ‘mecbur insan’a vurgu yapıyor. O yüzden tüm dünyanın kahramanı, adaletsizliğe savaş açmış asil şövalye Don Kişot ve Çukurova’nın sıcağında pişip tüm Anadolu’nun kahramanı, ‘mecbur insan’ı İnce Memed’in gölgesinin izinden giden Sancho Panzalarla köyde bol bol “mecbur insan” hikâyeleri dinliyoruz.

Türkiye gazetecilik tarihine geçen ‘Yaşar Kemal röportajcılığı’nın kalbi işte burada atmaya başlamış. Bu toprakların destanlarını, halk hikâyelerini derleyip toplamış, çeltik tarlalarında ırgatlık yapmış, köy köy gezip türküler söylemiş, adı ‘Aşık Kemal’e çıkmış. Sonra İstanbul’un yolunu tutmuş. Önce Gülhane Parkı’nda yaşamış, gaz kontrol memurluğu yapmış bir süre.

Kendisine Don Kişot dâhil dünya edebiyat klasiklerini de tanıtan Arif Dino’nun aracılığıyla Cumhuriyet gazetesine girmiş Yaşar Kemal. Nadir Nadi, Bebek adlı öyküsünü okuduktan sonra Yaşar Kemal’i gazeteye davet etmiş. “Sizin gibi iyi Türkçe yazanlar gazeteciliğe girmeli ki Türkçe de zenginleşsin” demiş.

Geçen yıl Burgazada’da yapılan Yaşar Kemal Kampı’na katılan yazar, editör ve eleştirmen Feridun Andaç’a Yaşar Kemal röportajcılığının bugün ne ifade ettiğini soruyorum.

Feridun Andaç: 12 yıl süren röportajcılığı, Yaşar Kemal’in anlatıcılığını geliştirdi

Türkiye’de röportaj genelde söyleşiyle karıştırılır ancak aslında başlı başına bir alan. Röportaj deyince ilk akla gelen isim ise Yaşar Kemal. Yaşar Kemal röportajcılığı neden önemli?
Yaşar Kemal’in yazarlık uğraşının ana aksını oluşturur röportaj yazarlığı. Ki kendisi de şunları söylemektedir: “Yaşamın boyunca röportaj benim ana işlerimden birisi oldu. Koşullar yardım etseydi röportaj yazarlığımı bugüne kadar sürdürürdüm. Koşulların bana yardım etmemesi, benim işimi sürdürememem çok acı oldu.”

12 yıl sürdürebildiği röportaj yazarlığı gazetecilikte bu türün gelişmesinde öncü bir birikim oluşturmuştur. Ötesi, Yaşar Kemal anlatıcılığının alanını genişletmiştir. Onun anlatımını zenginleştirdiği gibi, yepyeni bir üslup yaratmasında da etkili olmuştur.

Yaşar Kemal’in 1951-1963 yılları arasında Cumhuriyet gazetesimde yayımlanan röportajları o gün için bir Türkiye fotoğrafı sunuyor bize. Daha sonra, “Bu Diyar Baştan Başa” adıyla kitaplaştırılan bu röportajlardan sizce en etkilisi hangisi?
Yaşar Kemal’in roman dünyasını biçimleyen bir adımdır denebilir röportaj yazarlığına. Gerçi yazınsal çalışmalarına 1940’lı yıllarda başlamıştır. Şiirler, öyküler, halkbilimi derlemeleri, ardından gazeteciliğe adım atarken İnce Memed romanıyla adını duyurması… Tam da bu dönemeçte başlar onun gazete röportaj yazarlığı. Dönemin Türkiyesi’nin toplumsal meselelerini ele alır. Ele aldığı konular içinde özellikle orman/toprak/çevre meselesini konu edindiği “Yanan Ormanlarda Elli Gün” ve “Denizler Kurudu” öncelikle anılması gerekenlerdir.

Don Kişot Kampçıları, Hemite köyünde konakladıkları Yaşar Kemal Parkı’nda

Röportajın gücü/etkisi nerede yatıyor sizce?
Tanıklık diyebiliriz. Ve bir meseleyi gündeme taşıması. Yorumsuz aktarıp göstermesi, bunun üzerine insanları düşündürtmesi, hatta harekete geçirmesi denebilir.

Yaşar Kemal röportaj yazarlığının en belirgin yanı nedir?
Sözünü ettiğim tanıklık. Uyarıcı bir yanı var üstelik. Sorunları ele alma biçimi, sosyolojik bir boyutu var yaklaşımının. Sanırım gazeteciliğin en işlevsel alanı olmasına da bir katkıdır onun röportaj yazarlığı. Unutmayalım ki, bu röportajları hâlâ günceldir; yayımlandıkları dönem ses getirmiştir.

O dönemde Yaşar Kemal ile Fikret Otyam ve öncesinde Sait Faik gibi iyi röportaj yazarları olmasına rağmen neden bugün röportajlarıyla tanınan bir gazeteci yok?Koşulların gücü, dönemin ruhu… Bunların buluşması demeli. Yeni bir çağdayız. Ama gene de bu dönemde röportaj belgesel gazeteciliğin dokusunu var etti. Görsellikle daha güçlü, etkili olduğunu düşünüyorum. Ülkemizde bunun örnekleri elbette var, ama varlıkları öne çıkarak mecra ne yazık ki yetersiz.

Sait Faik’in adasında Yaşar Kemal kampı

Don Kişot Kampçıları 1-3 Ekim 2021’de de Sait Faik Abasıyanık’ın yaşadığı Burgazada’da bir Yaşar Kemal Kampı yapmıştı. İki yazar, iki gazeteci, iki dost…

Sait Faik, Yaşar Kemal için; “Kürtlerin en Türk’ü, Türklerin en Kürt’ü” der. Yaşar Kemal de Sait Faik’le Görüşme adlı röportajında arkadaşını şöyle tanımlar: “Hüzünlü, ılık, insan sevgisi dolu hikâyelerini Sait yazmaz, yaşar. Sait bir dertli, kötülüklerden, aşağılıklardan, dünyadaki cümle bayağılıklardan, kirden iğrenen bir ademoğludur. O daima iyiliği söylemiştir.”

Sait Faik (soldan ikinci) ve Yaşar Kemal (sağ başta) 1952’de Burgazada’da Orhan Kemal ve Mahmut Makal ile birlikte.

Farklı meslek ve yaş grubundan olan Don Kişot Kampçıları ilk olarak Burgazada Öğretmen Evi’nde toplanıp tanışıyor. Hepsinin ortak noktası edebiyat. Tabii özelde de Yaşar Kemal.

Sonra herkes Yaşar Kemal ile tanışma hikâyesini anlatıyor. Kimi tesadüfen karşılaşmış Yaşar Kemal eserleriyle, kimi öğretmenleri aracılığıyla okumuş, kimisini buna ailesi teşvik etmiş. Neredeyse herkes İnce Memed ile başlamış Yaşar Kemal okumaya.

Kampın yürütücüsü Elif, Yaşar Kemal’in hayatındaki yerini şöyle anlatıyor:

  • Yaşar Kemal hayatımda mihenk taşlarından biridir. Çocukluğumdan itibaren etkisinde kaldığım, hayata, doğaya, insana bakışımı şekillendiren en önemli insanlardan biridir. Bu kadar çok seviyorken hayranlığı her geçen gün biraz daha ilerleterek onun için çalışmaya, onunla uğraşmaya gayret ediyor, hem yalnız kendimi değil etrafımı da sürüklüyorum bu işe. Kamplar olsun, okuma grupları olsun, etkinlikler olsun, hayatımızın içine katıyoruz hep beraber Yaşar Kemal’i.

Tanışmadan sonra Yaşar Kemal ile ilgili bilgi yarışması yapılıyor. Yazarın hayatı didik didik ediliyor. Doğumundan ölümüne kadar yaptığı işler, yaşadığı yerler, kitapları, konuşmaları, aldığı ödüller, gazeteciliği, röportajları, trajedileri, edebiyat dedikoduları…

“Yaşar Kemal insana aydınlığı gösteren bir yazardı”

Kampın ikinci gününde Ayşe Semiha Baban ve Feridun Andaç’ın katılımıyla Yaşar Kemal’in 1996 yılında yer aldığı Siyaset Meydanı programı izleniyor. Ardından Andaç ve Baban ile birer söyleşi gerçekleştiriliyor.

Yaşar Kemal’in doğa anlayışının ve neden “börtü böceğe” kafa yorduğunun ancak 1990’ların sonunda anlaşıldığını söyleyen Ayşe Semiha Baban şöyle diyor:

  • Yaşar Kemal 1960’larda Ant’ta, Cumhuriyet’te yazdığı yazılarda, İşçi Partisi döneminde hep erozyona vurgu yapardı. Hakim insanın bozduğu, yine hakim insanın düzelteceği bir doğa anlayışı değil, hep vurguladığı o etkileşim; yani sen bir böceği öldürdüğün zaman, zinciri bozduğun zaman bunun bedelini ödeyeceksin… Bu anlayış çevrecilerde, yeşil partilerde yoktu. Bu anlayışın farkına varan Alman Yeşiller Partisi, Yaşar Kemal’i onursal başkan yaptı.

Baban, “Yaşar Kemal’in büyülü gerçeklik anlayışı Peri Bacaları röportajında söz ettiği döner kubbe hikâyesinde kendini ele veriyor. Bir şeye inanıyorsan vardır” diyor.

Feridun Andaç da Yaşar Kemal’in büyülü gerçekçiliğini şöyle anlatıyor:

  • Yaşar Kemal insana aydınlığı gösteren bir yazardı. Yaşar Kemal düşlem dünyası kurardı ki benim de çok üzerinde durduğum bir kavram. Kurduğu düşlem dünyası, üzerinde hamaset yaptığı bir şey değildi. İnsanın beş duyusuna seslenen bir yazardı. Bu anlamda bizim edebiyatımızda iki örnek var: Yaşar Kemal ve Sait Faik.

Sait Faik gazeteciliği: İnsan odaklı muhabirliğin zirvesi

Burgazada’da üçüncü gün söz, Don Kişot Kampçıları’nda…

Bengü: “Yaşar Kemal, bana yaşamın her anını doyasıya yaşamayı öğretendir. Her türlü zorluğun, zorbalığın içinde nefes aldığımı hissettiren yegâne şey; onun koklamaya kıyamadığım binbir çiçekli rengârenk bahçesinin barış dolu, umut dolu gülleridir. Yaşar Kemal, çiçeğinden, böceğine, ağacından, toprağına dünyaya ve yaşama dair her detayın ne denli önemli ve vazgeçilmez olduğunu; kötüye, kötücülüğe karşı yılmadan savaşmak gerektiğini ve yaşamın her anının yaşamaya değer olduğunu her cümlesinde bana tekrar tekrar hatırlatandır. Yaşar Kemal, iyi insanları iyi amaçlar uğruna buluşturandır. Onun sayesinde güzel atlarına binip çekip gitmeyen iyi insanların hâlâ var olduğunu fark ettim. Onu yazdığı dilde okumanın ne denli büyük bir şans olduğunu her defasında kendime hatırlatıyorum.”

“Yaşar Kemal’i okuyan insanlar güzel insanlardır”

Zeynep: “Yaşar Kemal’in kitaplarını okurken, onun tarif ettiği şekilde bir düşün altına girdiğimi hissederim her seferinde. Bu düşte her yaşayan canlının kıymetini daha da kavradığımın farkına varırım. Herkes Yaşar Kemal okusun ve okutsun, her okuyucu bu düşün altına girsin. Don Kişot Kampçıları ile karşılaşmamın da Yaşar Kemal paydasında başlaması, bu tanışmayı daha da anlamlı kıldı. Onlar ile beraberken, gencecik zihinlerin Yaşar Kemal’in izini sürmesi, Edebiyat dünyasının nice yazarlarını daha fazla duyumsamak için didinmesi beni yaşama karşı umutlandırıyor. Bu heyecanlarını paylaşmanın yanı sıra artarak çoğalarak devam etmesini temenni ediyorum.”

Taylan: “İçimde yorgunluk, telâş ve biraz hüzünle savruldum Burgazada’ya… Yaşamımın en güzel üç günlerinden biriydi diyebilirim. Hiç tereddütsüz tüm içtenliğimle. Yaşar Kemal’i okuyan insanlar güzel insanlardır. Biliyordum. Tıpkı Dostoyevski’yi okuyanların kötü insan olamayacağına inandığım gibi. Deniz kokulu, vapur kokulu, insan kokulu en güzel üç gündü. Kamp sürecini böyle anlatabilirim. Çağdaş edebiyatın devi Yaşar Kemal, kayıkla denize açılmış huzur dolu, insanlık dolu Sait Faik; kediler, ağaçlar, mis kokulu çiçekler, her biri insanın yüreğine dokunan gözleriyle, duyarlılığıyla tanımaktan mutluluk duyduğum özel insanlar…”

Kamp, Yaşar Kemal’in hayatını en iyi anlatan satırlarıyla bitiyor:

  • Benim kitaplarımı okuyan katil olamasın, savaş düşmanı olsun. İnsanın insanı sömürmesine karşı çıksın. Kimse kimseyi aşağılayamasın. Kimse kimseyi asimile edemesin. İnsanları asimile etmeye can atan devletlere, hükûmetlere olanak verilmesin. Benim kitaplarımı okuyanlar bilsinler ki, bir kültürü yok edenlerin kendi kültürleri, insanlıkları ellerinden uçmuş gitmiştir. Benim kitaplarımı okuyanlar yoksullarla birlik olsunlar, yoksulluk bütün insanlığın utancıdır. Benim kitaplarımı okuyanlar cümle kötülüklerden arınsınlar.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:

Yaşar Kemal orman yangınlarını böyle anlatmıştı: Ali Cengiz oyunu oynamakta kimse bize erişemez

İsa Örken

İstanbul Aydın Üniversitesi'nin Gazetecilik Bölümü'nden (tam burslu) 2015 yılında mezun oldu. Öğrencilik döneminde Alman gazeteci Günter Wallraff ve Yaşar Kemal'den esinlenerek dilenci kılığına girip hazırladığı haber ve Apoyevmatini gazetesi üzerine yaptığı söyleşiyle Aydın Doğan Genç İletişimciler Yarışması'nda haber-araştırma ve röportaj ödüllerini aldı. 2021 Batı Balkanlar ve Türkiye, Avrupa Birliği Araştırmacı Gazetecilik Ödülleri'nde "mevsimlik işçilikte 14 Gün" röportajıyla jüri özel ödülüne layık görüldü. Serbest gazeteci olarak mesleğini sürdürüyor. Aynı zamanda medya ve kültürel çalışmalar alanında yüksek lisans tezini yazıyor.

Journo E-Bülten