Dosya

Sait Faik gazeteciliği: İnsan odaklı muhabirliğin zirvesi

Edebiyatımızın dev ismi Sait Faik Abasıyanık, tam 80 yıl önce bugünlerde adliye muhabirliği yapıyordu. Haber-Akşam Postası gazetesinde 1942 mayısında yayımlanan Sait Faik imzalı röportajlar, benzersiz haber yazım üslubuyla, insan odaklı muhabirliğin zirvelerinden biri olarak basın tarihimize geçti.

Bugün Sait Faik’in 68. ölüm yıldönümü. “Röportajlarıma 10, hikâyelerime 15 papel alırdım… Kimsenin hatırı, keyfi için yazı yazmadım ama kendi keyfim için çok cümlem var” diyen bu büyük ustanın, gazeteciliğe edebi bir lezzet katan sıradışı haberciliğini hatırlıyoruz.

Sait Faik Abasıyanık, daha çok, yaşamının önemli bir bölümünü geçirdiği İstanbul ile özdeşleştirilen bir yazar. Ancak Sait Faik’in gazeteciliğini incelemek için Bursa’ya gitmek gerekiyor. Çünkü öykücülüğü gibi, gazeteciliğinin kökleri de Bursa’da.

Bursa Nilüfer Belediyesi Kütüphaneleri’nin “2022 Yılın Yazarı Sait Faik Abasıyanık” etkinlikleriyle birlikte arşivler de yeniden açıldı. 11 Mayıs 1954’te, henüz 47 yaşında aramızdan ayrılan Sait Faik, arşivlere göre 6 Mayıs 1942 ile 31 Mayıs 1942 tarihleri arasında, İstanbul’daki Haber-Akşam Postası gazetesinin adliye muhabiri olarak görev yapmıştı.

Haber-Akşam Postası gazetesi ve “Mahkemelerde” köşesi

Sait Faik Abasıyanık, çalışma ve okul hayatındaki gelişmelerden hırsızlıklara, gündelik vukuatlardan meskûn mahal olaylarına kadar insanı temel alan birçok habere bu dönemde imzasını attı. Haberlerini de sıradışı bir üslupla kaleme alan Abasıyanık’ın yaklaşık bir aylık adliye muhabirliği boyunca duruşmalarda yaptığı röportajlar ve edindiği izlenimler, bu gazetede o dönemde yayımlandı. Bu haberler, Sait Faik’in 1956 yılında Varlık Yayınları’ndan çıkan “Mahkeme Kapısı” adlı kitabında da derlendi.

Sait Faik’in gazetecilik tutkusuyla bu mesleğe girdiğini söylemek doğru olmaz. Kendisini her şeyden önce bir edebiyatçı olarak gören yazar, gazeteciliğe muhtemelen geçici bir gelir kapısı olarak bakmıştı. İkinci Dünya Savaşı’nın zorluk ve yokluk yılları tüm dünyada olduğu gibi genç Türkiye’de de kendini hissettirirken Sait Faik para kazanmak zorundaydı. O güne kadar yalnızca öykülerini yayımlatmak üzere temasa geçtiği gazeteler için haber de yapabileceğini, bu sayede daha düzenli bir gelir elde edebileceğini gördü. Savaş yıllarında kendisi için başka bir iş seçeneği de yok gibiydi.

Adliye muhabirliği için kolları sıvayan Sait Faik’in, geçici bir iş olsa da gazeteciliği ne kadar ciddiye aldığını, imza attığı haberlerden görüyoruz. Bu haberlerde de öykücü yönünün izlerini sergilemekten kaçınmayan yazar, gazetecilikte adeta sığınılacak bir liman bulmuş gibiydi. Bugün erişilebilen arşivlere göre Sait Faik’in adliye muhabiri olarak ilk haberi, gazetesindeki “Mahkemeler” adlı köşede, “Seylan Çayı Hırsızları” başlığıyla, 6 Mayıs 1942 tarihinde yayımlandı.

Sait Faik’in Bursa yılları : Gözlem ve yazım gücü lisede gelişti

Sait Faik’in Bursa yılları 1920’lere uzanıyor. İstanbul Erkek Lisesi’nde okuduğu 1925 yılında aldığı bir disiplin cezası nedeniyle eğitimini kesintiye uğratmamak için soluğu Bursa Erkek Lisesi’nde alan Sait Faik, diğer adı Bursa Mekteb-i Sultanisi olan okuldan 1926-1928 yılı boyunca eğitim-öğrenim görerek mezun oldu.

Lise sıralarında başlayan öykü merakı onu ilk olarak Bursa’da öykü denemeleri yazmaya itti. Öyle ki yazarın ilk hikâyesi olan “İpekli Mendil,” Bursa Erkek Lisesi’nde öğrenciyken edebiyat dersi ödeviydi. Sait Faik’in bu öyküsü yıllar sonra, Varlık dergisinin 15 Nisan 1934 tarihli 19. sayısında yayımlandı. “Uçurtmalar” ve “Zemberek” adlı öyküleri de Sait Faik’in ilk olarak Bursa’da kaleme aldığı ve daha sonra kitaplaştırılan eserleri arasında bulunuyor.

O döneme göre refah düzeyi oldukça yüksek bir aile ekonomisi içinde yaşayan Sait Faik, tüccarlıkla uğraşan babası Mehmet Faik’i 1938 yılında kaybetti. Annesi Makbule Hanım ile birlikte Burgazada’daki evlerinde yaşamaya başladılar. İsviçre ve Fransa’da ekonomi öğrenimi gördüğü yılların ardından Sait Faik İstanbul’a döndü. Yaşamının son gününe kadar (11 Mayıs 1954) bir yazar ve bir balıkçı olarak kışlarını Nişantaşı’ndaki aile evinde, yazlarını ise Burgazada’da geçirdi.

Sait Faik’in profesyonel bir öykücü olarak geçmişi nasıl ki Bursa yıllarına dayanıyorsa, gazetecilik deneyimini besleyen gözlem yeteğinin kökeni de yine bu kentte lise öğrencisi olduğu o günlerde aranabilir. Sait Faik, Bursa Erkek Lisesi’ndeyken okuldan artakalan zamanlarında insan gözlemleri yapmıştı. Yıllar sonra yazdığı adliye haberlerinde de hem öykü dili hem de gözlem gücü kendini gösteriyor. Tamamı fotoğrafsız olarak yayımlanan bu haberlerde Sait Faik öykücülüğünü öyle bir kullanıyor ki anlatılan olay okurun gözünde tüm ayrıntılarıyla canlanıyor.

Sait Faik’in haber dili: Fotoğraf gibi betimlemeler, bolca diyalog

Sait Faik Abasıyanık’ın gazetecilikten önce çeşitli dergilerde çıkan öyküleri ve ilk öykü kitaplarının etkisinde kaleme aldığı oldukça açık haber metinlerinde bol bol betimlemeler yer alıyor. Bunların çoğunda, haberin öznesi olan kişi ya da kişilerin tasvirleri öne çıkıyor. Öyle ki habere konu olan bir genci, bir hırsızı ya da yaşlı bir kadını gözünüzde hemen canlandırabiliyorsunuz. Fotoğrafsız haberler olduğu için bu betimlemelerin haberde yer alması hem anlaşılabilir hem de öykücü bir kaleme uygun.

Haber dilinde o dönemin Türkçesi kendini gösteriyor. Ayrıca tashih hataları, dönemin tüm gazetelerindeki kadar dikkati çekiyor. Yine de Sait Faik’in modernist bakışını haber anlatımlarında hemen fark etmek mümkün.

Örneğin 14 Mayıs 1942 tarihinde Haber-Akşam Postası’ndaki “Mahkemeler” köşesinde yer alan iki sütunluk “Nüfus Tezkeresiz Adam” başlıklı haberde diyaloglar dikkati çekiyor. Bu unsur, bildiğimiz röportaj tekniğinin dışında, bir öyküde yer alan kahramanların diyaloglarını andıran bir üslupla haberde yer alıyor:

… İşte kumral sakallı, nahif, zarif bir adam. Bu adamı kolidorlarda gördüğüm zaman ne biçim bir sıfatı olduğunu merak etmiştim. Bana bir musikişinas hissini vermişti. Meğer Dolmabahçe camiisinin müezziniymiş. Bay müezzin:

— Efendim, Dolmabahçe müezziniyim bendeniz. Bizim muvakkıthane vardır. Şu Dolmabahçe muvakkıthanesi. Onun üstünün kurşunları birer birer kalktı. Kimse yakalayamadı hırsızları. Tam (800) kilo çaldılar. Yazık günah efendim!

Aynı gazete ve köşede yer alan 19 Mayıs 1942 tarihli “Çamaşır İpleri ve Don Gömlek Hayaletleri” başlıklı haberinde ise Sait Faik, günümüzün gazetelerinde rastlandığı şekliyle bir spot ya da giriş yazmadan doğrudan mahkeme betimlemesi yapıyor. Açıkçası bu üslup, haberin adliye haberi de olmasına uygun düşecek şekilde okunurluk potansiyelini artırıyor.

Haber başlıkları ve sunumuyla okuru kendisine bağlardı

Hem kullandığı başlıklar hem de haber sunumunda okuru kendisine bağlayan üslubuyla Sait Faik’in gazeteciliğinin, öykücülüğünün etkisi altında kaldığını bir kez daha görüyoruz:

Suçlu ortada yok. Hâkimin karşısındaki sırada beş insan oturmuş. Dördü davacı mevkiinde bir tanesi suçlunun çaldığı bir pardesüyü satın almış bir arkadaşı. Bu sonuncusu on altı yaşlarında çelimsiz, zayıf, halsiz bir çocuk.

Hava dışarıda soğuk. 3,5 liraya aldığı çalınmış pardesüyü elinden almış olsalar gerek ki sırtında tüy gibi bir ceket var. Ben samiinden o çocuğa çok benzeyen bir kadının yanındayım. Dört davacıdan ikisi asker ikisi kadın.

Son haberinin başlığı: “Portakal ezmelerinde boya var mı?”

Sait Faik’in Haber-Akşam Postası’nda yayımlanan son haberi (31 Mayıs 1942) “Portakal Ezmelerinde Boya Var Mı, Yok Mu?” başlığını taşıyor.

Bu haberi okuyunca fark edileceği gibi gazetecilik mesleğiyle kazandığı analiz ve gözlem gücü kadar Sait Faik’in hayatın ve halkın içinde edindiği ilham, hem öykücülüğünü hem gazeteciliğini besliyor. Haberlerde görülen imla hatalarının gazetenin genelinde kendisini gösterdiğini, bu yüzden muhtemelen yazara değil, editörlere veya dizgicilere ait olduğunu belirtelim:

Her gün bir kavga, bir gürültü mahkemesini aksettirme belki okuyucularıma sıkıntı vermiştir diye mevzuu ‘boyama’ya müreallik bir davayı yazmayı kararlaştırdım. Boyama! Evet aldanmıyorsunuz boyama! Fakat aklınıza geldiği gibi değil. Göz boyama sanmıştınız değil mi? Hayır… Maamafih; telakkiye göre bunu yine böyle bir boyama da sayabilirsiniz.

Şekerci Cemil, portakal ezmelerini yaparken içine boya koymuş mudur, koymamış mıdır? İşte hadise bu. Şekerci Cemile sorarsanız o ve avukatı, bu mesele üzerine verilen raporlara göre söz söylemektedirler. Mesala bir rapor “koymamıştır” mı diyor. Cemil ve avukatı koymadım der. “koymuştur” mu diyor: Bay Cemil “koydum” der. (…)

Sait Faik imzalı 26 haberin listesi

Sait Faik hakkında az bilinen ya da yanlış bilinen bir gerçek de var. Onun muhabirlik mesleğini Bursa Haber gazetesinde yaptığı söylenir. Ancak ne Bursa Gazeteciler Cemiyeti ne de Bursa Haber gazetesi arşivlerinde bu yönde bir bilgi var.

İstanbul Üniversitesi’nin çevrim içi erişime açtığı “Gazeteden Tarihe Bakış Projesi” arşivi ise Sait Faik’in İstanbul’daki Haber-Akşam Postası gazetesi için 1942 yılında yaklaşık bir ay boyunca adliye muhabirliğini yaptığını doğruluyor.

6 Mayıs-31 Mayıs tarihleri arasında bu gazetenin 2’inci (devamları 4’üncü) sayfasında yayımlanan “Mahkemelerde” adlı haber köşesinde “Sait Faik Abasıyanık” imzasıyla çıkan 26 haberin başlıkları ise özgün imlalarıyla şöyle:

  • 6 Mayıs 1942 – Seylan çayı hırsızları
  • 7 Mayıs 1942 – Modern bir karıkoca
  • 8 Mayıs 1942 – Bursadan cesur bir ihtiyar geldi
  • 9 Mayıs 1942 – İki buçuk liralık bir rüşvet
  • 10 Mayıs 1942 – Bir peri masalı mı, ipekli kumaş hırsızlığı mı?
  • 11 Mayıs 1942 – Üç bayan bir bay
  • 12 Mayıs 1942 – Koltuk değnekli adam
  • 13 Mayıs 1942 – Pişmanlık
  • 14 Mayıs 1942 – Nüfus tezkeresiz adam
  • 15 Mayıs 1942 – Sultan Mahmut türbesinin kurşunları
  • 16 Mayıs 1942 – 60 liralık bir kadın çantası
  • 17 Mayıs 1942 – Bıçakla oynanmaz (Bir meyhane kavgası)
  • 18 Mayıs 1942 – Yüze yakın basamak
  • 19 Mayıs 1942 – Çamaşır ipleri ve don gömlek hayaletleri
  • 20 Mayıs 1942 – Üniversiteliler ve bir bayan
  • 21 Mayıs 1942 – Artistler turneye çıkarlarken
  • 22 Mayıs 1942 – Bu senenin meşhur karakışı cinayeti
  • 23 Mayıs 1942 – Dayının ceketi
  • 24 Mayıs 1942 – H. Soğukpınar
  • 25 Mayıs 1942 – Yerli İskoç kumaşından spor ceket
  • 26 Mayıs 1942 – 100.000 Marsilya kiremiti
  • 27 Mayıs 1942 – Meryem ana kandili ampulünün kordonu
  • 28 Mayıs 1942 – Davacıya göre: Bir muharebe
  • 29 Mayıs 1942 – Başkalarının derdile dertlenen bayan
  • 30 Mayıs 1942 – Mahkemeye verilen mektuplar kimin?
  • 31 Mayıs 1942 – Portakal ezmelerinde boya var mı, yok mu?

Bu başlıklar, döneminin haber diline uygun olduğu gibi, adeta birer öykü başlığı havasını da taşıyor. Sait Faik Abasıyanık’ın kısa süren gazetecilik hayatı ise 1 Haziran 1942’de bitmiş görünüyor. Haber-Akşam Postası gazetesindeki “Mahkemeler” köşesinin izine bundan sonra rastlanmıyor.

1934’ten itibaren yayımlanan Haber-Akşam Postası da Sait Faik’in röportajlarının son bulmasından kısa süre sonra kapandı. Sonraki yıllarda Sait Faik, haberleriyle olmasa da öyküleriyle Varlık, Yeni Mecmua, Yürüyüş, Büyük Doğu, İnkılapçı Gençlik ve Servet-i Fünun gibi yayınlarda yer almayı sürdürdü.

Sait Faik’in gazetecilik günleri, 1936-1940’daki “birinci öykücülük döneminden” sonrasına rastlar. 1948’de “Lüzumsuz Adam” kitabıyla başlayan ikinci öykücülük dönemi, 1952’de yayımladığı ‘Son Kuşlar’a kadar sürer. “Alemdağ’da Var Bir Yılan” kitabının da yazıldığı üçüncü ve son dönemi ise 1952’de başlayıp tam 68 yıl önce bugün hayata gözlerini yummasına dek devam eder.

Kısa hayatı boyunca tüm bu dönemlerde yaşadığı türlü edebi dönüşümlere karşın Sait Faik, gazeteciliğine karışan hikâyeleştirme üslubu gibi, öykücülüğünü de bir muhabirin gözlem becerisiyle birleştirmeyi hep başarmıştı. Temel konuları ise emekçilik, insan ilişkileri ve sokağın gündelik yaşantısı oldu.

Çevreciliğin de öncüsüydü, edebiyatı etik mesele hâline getirdi

Bursa Nilüfer Belediyesi, 2022 yılını Sait Faik Abasıyanık’a armağan etti. Bu yıl boyunca okuma etkinlikleri, atölyeler, sergi, film gösterimi ve söyleşiler, Bursalılar ile buluşuyor. Bu projenin danışmanı olan yazar ve akademisyen Yalçın Armağan, Sait Faik’in uzun yıllar sonra ilk kez Bursa’da anıldığını belirterek şunları söylüyor:

  • Sait Faik, estetik bağlamda Türkiye’de modern hikâyenin kurucusu olarak, tarzı ile kendisinden sonraki Türk hikâyecilerini çok etkiledi. O, ayrıca edebiyatı bir etik mesele hâline de getirerek daha adil ve güzel bir dünyanın peşine düştü. Bu yıl Sait Faik isminin seçilmesinin nedenlerinden biri de Nilüfer Belediyesi’nin “İklim Yılı” teması. Çünkü Sait Faik aynı zamanda 1950’lerde sadece Türkiye değil, dünya çapında çevre hareketlerinde öncü isimlerinden.
Yalçın Armağan

Gazetecilik deneyimi, Sait Faik’i geniş bir insan çevresine açtı

Armağan, gazeteciliğin Sait Faik’in edebiyatını nasıl etkilediği sorusuna ise kısaca şu yanıtı veriyor:

  • Sait Faik, ilk üç kitabını yayımladıktan sonra kısa bir suskunluk dönemi yaşamış ve bu süreçte Haber gazetesi için adliye röportajları yazmıştır. Bu röportajların Sait Faik’in hikâyelerini doğrudan etkilediği fark edilir. Röportajlarda çok farklı insanlarla karşılaşmasının bir sonucu olarak öykülerinde de insan çeşitliliğinde bir artışın olduğu görülür. “Lüzumsuz Adam,” “Mahalle Kahvesi” ve “Havuzbaşı” kitaplarındaki öykülerine topluca bakıldığında öncesine nazaran daha farklı insanları anlattığı dikkat çeker. Bu nedenle Sait Faik’in kısa süreli gazetecilik deneyimi onun daha geniş bir insan çevresine açılmasına imkân vermiştir demek yanlış olmaz.

Sait Faik, ‘Hikâyecinin Kaderi’nde röportajcılığını anlatıyor

Sait Faik Abasıyanık, “Hikâyecinin Kaderi” adlı kitabında yer alan “Yazıcılığın Yirminci Senesinde” başlıklı yazısında, gazetecilik mesleğiyle olan ilişkisine de değiniyor. Yedigün dergisi için röportajlar yapan Sait Faik, bu yazısını ilk olarak bu dergide 15 Mayıs 1950’de yayımlatmıştı. Onun şu satırlarıyla bu dosyayı noktalayalım:

  • Kişi kendi kendisini tanıyabilseydi şu edebiyat ve gazetecilik alanında kaç kişi kalırdı? (…) Vaktiyle bir yerlerde hikâyeler yazar, röportajlar yapardım. Röportajlarıma on, hikâyelerime beş papel alırdım. Valde sağ olsun, evde babadan kalmalarla ocağı tüttürüp aşı kotarıyor. Söylediğim yerden de haftada beş on papel alıyor, kahveye çıkabiliyor, hayatımdan hoşnut geçiniyordum. (…) Kimsenin hatırı, keyfi için yazı yazmadım ama kendi keyfim için çok cümlem var. Yazılarımdan bunları da attığım gün, yine Yeditepe’ye yazarım. Şimdilik bana izin…

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:

Röportaj sanatı ve yavaş gazetecilik: Kelimelerle bir görüntü çizmelisiniz

Dilek Atlı

2011 yılında Olay gazetesinde başladığı gazetecilik mesleğine dış haberler, kültür sanat, kent haberleri ve ek yayınlar muhabiri/editörü olarak devam etti. Olay TV ve Olay FM'de program yapımcısı ve sunucu olarak görev aldı. 2018-2020'de serbest gazeteci olarak İstanbul, Ankara, Bursa ve Almanya'daki medya kuruluşları için haber ve röportajlar yaptı. 2020'de Hürriyet gazetesinde eğitim haberleri muhabiri olarak çalıştı. 2021'den beri serbest gazeteci olarak muhabirliğe ve editörlüğe devam ediyor.

Journo E-Bülten