Yorum

Damızlık sorunsalı: Erkekler çocuk yapmak istemiyor

Uzm. Psikolog Şule Öncü’ye göre erkekler çocuk yapmaktan kaçıyor, sistem erkeği hadım ediyor.

Tahminim o ki; büyük kentlerde babalığı (hatta ilişkiyi) reddeden erkek sayısı, anneliği reddeden kadın sayısından çok daha fazla. İyi eğitim almış, kendini geliştirmiş, çalışan ve anne olmak isteyen, 25 yaş üstü kentli kadının sorunu; sürdürülebilir bir ilişkiye yerleşecek ve zamanı geldiğinde babalık sorumluluğunu almaya gönüllü erkek bulamamak.

Bu konuyu araştırmak gerektiği aşikâr. Tabii böyle bir araştırmaya soyunduğunuzda iş kanunundan, çocuğa/anneye/babaya tanınan sosyal haklardan tutun, kadın erkek arasındaki erotik dinamiklere, internetin yarattığı ‘sonsuz seçenek yanılsamasına’ kadar oldukça geniş bir psikososyal spektrumda düşünülecek, tartışılacak, incelenecek pek çok konu var. Benim bu yazıda özellikle vurgulamak istediğim ‘damızlık sorunsalı’ diye adlandırabileceğimiz durum.

Kadına bakıyorsun gayet sağlıklı, akıllı, donanımlı, hayata tutunmuş, bağ kurabiliyor, değişime açık, ilişki istiyor, çocuk sahibi olmak istiyor. Bu son derece sağlıklı ve doğal bir oluş. Çünkü kadın, reprodüksiyondan sorumlu canlıdır. Dölü o seçer. Çocuğu o doğurur. Büyütmekten de birinci derece sorumludur. Dolayısıyla yükü erkekten daha ağır. Ama buna rağmen istekli çocuk yapmaya. Birlikte olduğu erkeğe bunu söyleyince ya da hissettirince, erkek “Beni damızlık gibi görüyorsun!” diye isyan ediyor ve ilişkiden kaçıyor. Sık rastladığımız bir durum bu. Hem kadın hem de erkek için oldukça hazin bir durum. Şöyle ki: Sağlıklı bir kadın, genetiğini beğenmiş, senden döl almak istiyor, çocukları sana benzesin istiyor… Bu aslında gurur verici bir şey. Seçilmiş olmak. Özel olmak. Gel gör ki erkek, kendini aşağılanmış hissediyor ve savunma refleksiyle karşısındaki kadını da aşağılamaya, değersizleştirmeye çalışıyor. “Benim şöyle şöyle ideallerim var. Kendimi gerçekleştirmek için şunları şunları yapmak istiyorum. Bu yüzden çocuk yapamam” dese, anlaşılabilir. Ama “Ben damızlık değilim!” isyanında başka bir dinamik var.

Bu isyan, erkeğin, değil karmaşık psikolojik dinamikleri, en yalın haliyle biyolojik sürecin işleyişini bile idrak ve kabul edemediğinin göstergesi: Kadın “Benimle yeryüzü hayatının bir sonraki sürecini yaşamaya ne dersin?” diye soruyor aslında. Erkeğin anladığı; “Vay bana hayvan dedin!”

Damızlık sorunsalı; yetişkin olmakla, ebeveyn olmakla ilgili idrak, kabul ve atıflarımızı gözden geçirmek gerektiğinin işareti bence. ‘Kutsal’ (yani kamusal alanın dışına itilen) ana ile, ‘evin direği’ (yani kamusal alanda aşırı yüklenen) babanın kurduğu aile sisteminden, ergen bir toplum ürettik. Eğitimli, donanımlı, kentli kadın bunu fark ettiğinde, büyümeye, olgunlaşmaya, değişmeye eğilimli ve hazır olabiliyor ama sosyo-kültürel açıdan dengi olan erkek genellikle pek de hazır değil. Ebeveyn olmayı hayvanlıkla (daha düşük, daha aşağı bir varoluş düzeyi ile) eşdeğer algılıyor, çünkü o düzeyi (şişmiş zihinselliğinde) aştığına inanıyor. Potansiyelinin ve yapabilirliklerinin gerisine başka bir potansiyeli gerçekleştirmek için değil, biyolojik belirlenmişliğinin inkârıyla düşüyor.

Ebeveyn olmaktan kaçan erkeğin çocuk yerine ne yaptığına bakınca, genellikle işkolizm, sosyal medyanın kötüye kullanımı, hemcins gruplarıyla uzamış yüzeysel ritüeller, sanal seks bağımlılığı, oyuna kaçma ve/veya içe kapanma gibi savunmalar görüyoruz. Bu eğilimler genellikle yetişkinliğin reddi ve anlamlı bağlar kurmaktan kaçış savunmalarıdır. Böyle bakıldığında erkeğin babalığı reddi bilinçli bir tercihten, sakin bir karardan ziyade; düşünsel ve duygusal bir çırpınış, psikososyal bir budanmışlık, hadım edilmişlik gibi görünüyor.


Konuyla ilgili diğer görüşler için: ‘Yarım kadın’ tartışması: Kalıpların ardındaki olgular


Erkeğe ne oldu? Nereye kaçıyor? Neden kendini biyolojik gelişim sürecinin dışında hissediyor? Sistem erkeği nasıl hadım ediyor? Cevaplarını acilen araştırmamız ve tartışmamız gereken sorular bunlar. Bugün anneliği reddetmiş görünen kentli kadınların önemli bir yüzdesi, ebeveyn sorumluluğunu paylaşacak yetişkin erkek kıtlığı yüzünden çocuk yapmamıştır. Ve maalesef bu işin de vebali, misal ‘geçimsiz olduğu için koca bulamadığı’ farz edilerek yine kadına yükleniyor. Ergen kalmakta direnen, hayatı ucuza getirmeye çalışan erkeğin faturasını da kadın ödüyor.

Dolayısıyla kadının sorumluluğu kadar, erkeğin sorumluluğunu ve halihazırdaki mutasyonunu da anlamaya çalışmak gerek. Yoksa kadın ve erkek olarak ortak bir zeminde buluşabilmemiz mümkün değil.

Etiketler

Şule Öncü

Uzman Psikolog / Psikoterapist

Journo E-Bülten