Erasmus değişim programıyla Belçika, Finlandiya ve Çek Cumhuriyeti’ndeki üniversitelerde bir dönem okuyan 3 Türk öğrenciyle konuştuk. Türkiye ile Avrupa’daki gazetecilik eğitimini karşılaştıran bu öğrencilerin anlattıklarından ve Portekiz’de Erasmus yaparken bizzat gördüklerimden yola çıkarsak ülkemizde 4 temel sorun var:
-
Hiyerarşi, derinlikli tartışmaların önünde engel oluşturuyor.
-
Ezbercilik, teorik konuların içselleştirilmesini engelliyor.
-
Ders içerikleri güncellikten uzak.
-
Pratik çalışmalar yüzeysel.
Çek Cumhuriyeti’ndeki Prag Metropolitan Üniversitesi‘nin Medya Çalışmaları bölümünde Erasmus öğrenim hareketliliğini gerçekleştiren Ozan Acıdere, aldığı derslerin tamamının teorik olduğunu belirtiyor:
- Erasmus öğrenimim sırasında “Fotoğrafta Göstergebilim” ve “Medya Kuramı” gibi gazeteciliği besleyen teorik dersler aldım. Bu dersler medyayı okumama yardımcı oldu. Ege Üniversitesi’nde de benzer konuda seçmeli dersler vardı ama bana göre kaynakların Türkçeleştirilmesi, uzmanlık derslerinin uzman kişiler tarafından verilmemesi ve sınav sistemi bu derslerde teorik olarak derinleşememeye sebep oluyor.
Acıdere, Erasmus’un kendisini daha donanımlı bir gazetecilik öğrencisine dönüştürdüğünü, Türkiye’de aynı isimde alabileceği derslerin ona farklı bir yaklaşımla işlenebileceğini gösterdiğini belirtiyor. Ona göre Türkiye’de sosyal bilimler bölümlerinde hocalar, “bir sorunun tek bir doğru cevabı olduğunu” dayatıyor. Bu yüzden öğrenciler konuya dair kendi argümanlarını geliştiremiyor:
- Ege Üniversitesi gibi ortalama üniversitelerde dersi veren hoca duymak istediği cevabı öğrencilerden bekliyor, oysa konuya farklı bir şekilde yaklaşarak o bakış açısını destekleyen bir argümantasyon geliştirdiğinde doğru cevap diye bir şey yoktur. Erasmus’ta aldığım derslerde belli bir konuya dair kendi yaklaşımımı ortaya koyabilmek ve konuyu irdeleyebilmek benim için daha serbest bir öğrenme alanı yarattı.
Erasmus deneyimi sırasında gözlemlediği öğretmen-öğrenci ilişkisine dikkat çeken Acıdere, “bilgi hiyerarşisinin hissedilmediği bir öğrenme ortamında” gelişen tartışmaların derinleşebildiğini düşünüyor.
Finlandiya’da teori pratikle birleşiyor, bilgi içselleştiriliyor
Erasmus deneyimini Finlandiya’daki Tampere Üniversitesi‘nde gerçekleştiren Melin Durmaz ise hiyerarşinin, öğretmen-öğrenci ilişkisindeki iletişime olan etkisine dikkat çekiyor:
- Ben Marmara’da bir hocayla tartıştığımda direkt araya bir hiyerarşi giriyor. “Sen benim öğrencimsin, ben senin öğretmeninim” gibi… Ama Finlandiya da hiçbir zaman böyle bir sistem oluşturulmadığı için öğrenciler öğretmenlerle daha kolay iletişim kurabiliyorlar.
Teorik dersleri pratik projelerle pekiştirme konusunda Finlandiya eğitim sistemini oldukça başarılı bulduğunu belirten Durmaz, Erasmus’ta aldığı bir dersin grup projesi deneyimini şöyle anlatıyor:
- Aldığım bir dersin grup projesi için seçtiğimiz bir konuyu çocuklara öğretmek amacıyla eğitici bir program hazırlamamız gerekiyordu ve grup arkadaşlarımdan bir tanesi Fin’di. Ben projeye baktığımda teorik olarak konuya hâkim olduğumu düşünüyordum, fakat Fin grup arkadaşım bu projeyi nasıl uygulayacağımız konusunda daha başarılıydı.
Melin Durmaz, Finlandiya’da aldığı eğitimi Türkiye’de aldığı eğitimle kıyasladığında en büyük farklılığın, “bilginin içselleştirilmesi için sağlanan alan” olduğunu belirtiyor:
- Tampere Üniversitesi’nde derslerin değerlendirmesi, öğrendiklerimizi kendi deneyimlerimizle ne kadar ilişkilendirebildiğimiz üzerine olan soruya yanıt vermeye dayanıyordu. Yani öğrendiklerimizi deneyimlerimizle ne kadar harmanlayarak anlatabiliyoruz, bunun ölçümlemesini yapıyorlardı.
Belçika’da ders içerikleri planlı, sistemli ve güncel
Erasmus öğrenim hareketliliğini Belçika’daki Gent Üniversitesi‘nde gerçekleştiren Hakan Soner Şener, bu kurumdaki eğitim süreçlerinin planlı ve sistematik oluşunu faydalı bulduğunu belirtiyor:
- Seçtiğim tüm derslerin haftalık akışına, zorunlu ve seçmeli okumalarına, üniversitenin online sistemi üzerinden erişebiliyordum. Derslerin ilk gününden itibaren sınavların ve ödevlerin tarihleri belirlenmişti. Eğitimin bu kadar sistematik bir şekilde planlanmış olması beni oldukça şaşırttı. Türkiye’deki üniversiteme baktığımda notların fotokopiye bırakılması, sınav tarihlerinin açıklanması, hep bir belirsizlik ve ertelemeli şekilde ilerlediği için planlı olarak hazırlanan bir dönem akışının öğrenciler açısından ne kadar faydalı olabileceğini Erasmus eğitimim sırasında öğrendim.
Şener ayrıca Belçika’da derslerde kullanılan materyallerin güncel olduğunu, toplumsal cinsiyet ve ırkçılık-ötekileştirme gibi ders konularının güncel örneklerle desteklenerek işlendiğini belirtiyor.
Gent’teki küçük ve düzenli kent sisteminin öğrenciler üzerinde etkisi olduğunu düşünen Şener, büyük şehir stresi ve trafik gibi sorunların olmayışının öğrencilerin eğitimlerinde ve sosyal hayatlarında bir denge oluşturduğuna işaret ediyor.
Portekiz’deki Erasmus deneyimim: Türkiye’de dersler kolay
Son olarak kendi deneyimimden bahsedeyim: Erasmus hareketliliğimi gerçekleştirdiğim Lizbon Politeknik Üniversitesi, pratik ve teorik derslere eşit ağırlıkta müfredatında yer veriyordu. Teorik dersler için haftalık okumalar, pratik dersler için projeler yapılıyordu.
Gazeteciliğin pratik yönünün özellikle ön plana çıktığını Apple bilgisayarların bulunduğu ders odalarından anlayabiliyordum. Aynı şekilde teknik ekipmanların herkesin kullanımına açık oluşu, planlanan projelerin uygulanmasında destekleyiciydi.
Aldığım derslerde, gazetecilik dışında halkla ilişkiler konuları da inceleniyordu. Teorik derslerden biri, “Gazetecilik İçin İngilizce” adını taşıyordu. Bu dersin okumalarının Avrupa Birliği ve dünya siyaseti üzerine yoğunlaştığını gördüğümde, Türkiye’de aldığım gazetecilik eğitiminin dünya gündeminden ne kadar uzak olduğunu fark ettim
Pratik derslerde ise öğrencilerin yaratıcılığını ve üretimini destekleyen grup ve bireysel projeler ön plandaydı. Örneğin bir dersimizde YouTube kanalı açmak ve bu kanalın haftalık videolarını planlamak üzerine çalışmıştık. Bu dersin bir ölçüde zorlayıcı ve geliştirici olduğunu düşünmüştüm.
Akdeniz Üniversitesi’ndeki pratik derslerin yüzeysel olduğunu, görece az eforla derslerin geçilebildiğini Portekiz’de fark ettim. Erasmus yaptığım okuldaki pratik dersler Türkiye’ye kıyasla daha fazla ciddiye alınıyor, proje çalışmaları bu derslerde yoğunlaşıyordu.
Sonuç olarak Erasmus, gazeteciliğe ve gazetecilik eğitimine farklı bir gözle bakmamı sağlayan bir deneyim oldu.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:
Gazetecilik öğrencileri en az A Haber’e, en çok BBC’ye güveniyor