“Anti kütüphane” (İngilizce antilibrary), satın alınıp henüz okunmayan kitaplardan oluşan koleksiyon anlamına geliyor. Yazar Nassim Nicholas Taleb’in ortaya attığı bu kavramı, gazeteci Yenal Bilgici ve kitap alışverişi videolarıyla kütüphanesini büyüten sinema yazarı, senarist ve yönetmen Melikşah Altuntaş ile konuştuk. Anti kütüphane kavramıyla ilişkili tsundoku ve bibliyomaniyi de atlamadık.
“Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti.” Orhan Pamuk’un “Yeni Hayat” romanı bu cümleyle başlıyor. Bir kitap bazen tüm hayatı değiştirirken bazen de karşı konulamaz bir ihtiyacı karşılama görevi görüyor.
Yakın çevrenizden olsun olmasın, okuma tutkusuna dair şaşkınlık ifadelerini duymuşsunuzdur: “Bu kadar kitabı ne zaman okuyacaksın?”, “Bu kitapların hepsini okudun mu?” Bu sorular bir cevap beklentisiyle sorulsa da çoğu zaman karşı taraf için bir anlam ifade etmiyor.
Kitaba yönelik yoğun tutku, kısa süre içinde duvarları saran kütüphanelere dönüşebiliyor. Kişisel kütüphane denince akla ilk olarak İtalyan düşünür ve yazar Umberto Eco’nun gelmesi kaçınılmaz.
Lübnan asıllı ABD vatandaşı yazar ve istatistikçi Nassim Nicholas Taleb, 2007 yılında yayımlanan “Siyah Kuğu: Olasılıksız Görünenin Etkisi” isimli kitabında, Eco’nun özel kütüphanesinden söz ediyor:
- 30 bin kitaptan oluşan muazzam bir özel kütüphanesi vardır ve gelen her ziyaretçileri iki sınıfa ayırır: “Sayın Profesör Doktor Eco, ne muhteşem bir kütüphaneniz var. Bu kitaplardan kaç tanesini okudunuz?” tarzında tepki verenler ve çok küçük bir azınlık da olsa özel bir kütüphanenin, kişinin egosunu körükleyen bir uzantısı değil de bir araştırma aracı olduğunu anlayabilmiş olanlar.
“Okunmuş kitapların okunmamışlardan çok daha az değerli olduğunu” öne süren Taleb, “bilginiz arttıkça okunmamış kitapların sayısı da artar. İşte okunmamış kitaplardan oluşan bu koleksiyona ‘anti kütüphane’ diyebiliriz” ifadesini kullanıyor.
Anti kütüphane ve tsundoku (kitap istifçiliği)
Yazar Kevin Mims ise 2018’de New York Times’da yayımlanan yazısında bu terime karşı çıktı:
- Taleb’in anti kütüphane kavramını gerçekten sevmiyorum. Zaten kütüphane, çoğu uzun süre okunmadan kalan bir kitap koleksiyonudur. Bunun bir anti kütüphaneden ne farkı var anlamıyorum. Söz konusu durum için, bir kavram olarak, satın aldığınız ancak henüz okumadığınız kitap yığını anlamına gelen Japonca tsundoku kelimesi kullanılabilir. Kişisel kütüphanem, okuduğum kitapların 10’da 1’ini oluşturuyor. 10’da 9’u ise tsundoku.
Tsundoku kavramı, Japonca “tsudene-oku” (istiflemek) ve “dokuşo” (kitap okumak) sözlerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuş. Mins’in yazısı, bu kavramın Batı kamuoyunda bilinirliğini artırmıştı. Londra Üniversitesi’nde eski Japonca metinler üzerine çalışan Profesör Andrew Gerstle’a göre 1879 tarihli metinlerde kullanıldığı saptanan tsundoku, muhtemelen çok daha eski bir kavram.
Bir kişinin kütüphanesi genellikle zihninin sembolik bir temsilidir. Kişisel kütüphanesini genişletmeyi bırakan bir adam, ihtiyacı olan her şeyi bildiğini ve bilmediği şeyin ona zarar veremeyeceğini düşündüğü bir noktaya gelmiş olabilir. —Kevin Mims, New York Times, 2018
Aynı konuyu işleyen yazar Jessica Stillman, “Neden kendinizi okumak için vaktiniz olacağından daha fazla kitapla kuşatmalısınız?” başlıklı yazısında çok fazla kitap satın aldığınız ya da yaşamınız boyunca asla bitiremeyeceğiniz bir “okunacaklar” listesine sahip olduğunuz için kendinizi hırpalamayı bırakmanızı öneriyor:
- Okumadığın tüm o kitaplar gerçekten senin cehaletinin bir işareti. Ama ne kadar cahil olduğunu bilirsen, diğer insanların büyük çoğunluğundan çok öndesin demektir.
Anti kütüphane ve bibliyomani (kitap deliliği)
Kitap tutkusuyla ilgili bir başka kavram ise bibliyomani. Kitap toplama merak ve arzusunun hastalık derecesine varmasını anlatan bu kavram 19. yüzyılda Britanya’da üretilmişti.
İngiliz din adamı ve bibliyograf Thomas Frognall Dibdin, “Bibliyomani ya da Kitap Çılgınlığı: Bibliyografik Bir Romantizm” adlı kitabında, insanın sosyal ilişkilerine de zarar veren bu takıntıyı bir tıbbi rahatsızlık olarak sunuyor, hatta belirtilerini sıralıyordu. Dibdin’e göre bibliyomanlar özellikle şu tür kitapları toplamak için her şeyi yaparlar:
- Bir kitabın ilk baskısı, hakiki ilk baskı olduğu belgelenmiş kitaplar, (Avrupa’da 12. ve 17. yüzyıl arasında kullanılan Gotik harfli) baskılar, büyük boy kâğıt baskılar, ciltleme için henüz kenarları delinmemiş kitaplar, resimlendirilmiş nüshalar, Fas derisinden veya ipekli kumaştan ciltlere sahip kitaplar, parşömene basılı nüshalar…
Bibliyomani, Fransız yazar Gustave Flaubert‘in aynı adlı romanına konu bile oldu. Bu yapıt, Barselona’da kitapçılık yapan, sadece kitaplarıyla meşgul olmak isteyen Giacomo’nun yaşamını anlatır.
Anti kütüphanenin gazetecilikle ilişkisi
Anti kütüphane, tsundoku, bibliyomani… Kütüphane oluşturmak, toplumsal statü ve sınıflardan bağımsız tartışmaya ne kadar açık olsa da, bazı meslekler için taşıdığı önem su götürmez. Entelektüel birikimin önem taşıdığı bir meslek olan gazetecilik de bunlardan birisi.
Gazetecilik, üzerine çalıştığınız konu hakkında elinizin sık sık farklı kitaplara gittiği, referans kaynaklara ihtiyaç duyulan bir meslek. Bunun yanı sıra kişisel zevkiniz için aldığınız bir kitap size yeni bir haber konusunun kapılarını da açabilir. Bu sebeple gazetecilerin her kategoride yayımlanan kitaplara önyargısız yaklaşmasında fayda var.
Neler okuduğunu, kütüphanesini nelerden oluşturduğunu merak ettiğim gazeteci Yenal Bilgici’nin kapısını çalıyorum. “Kitap okumak herkesin işine yarar, en çok da gazetecilerin” diye söze başlıyor. Hemfikir olduğumuzu anlıyorum. Kendisiyle konuşmak isteyişimin bir sebebi de pandemi döneminde, canlı yayınlarda arka plan olarak kullanılan kitaplıklara dair Journo için hazırladığı kapsamlı yazı.
Bilgici, gazetecilerin uzmanlaşmak istediği alana dair okuması gerekenlerin yanı sıra, gerekli olmadığı hâlde okunacak kitapların önemini de vurguluyor:
- Roman, şiir, deneme, biyografi, araştırma… Bunların tümü, kişiye bağlam, perspektif ve çerçeve kazandırması açısından önemlidir. İşi yazıp çizmek, haber aktarmak olan kişinin esas sermayesi zaten o çerçeve, bağlam ve perspektiftir.
Gazetecilik ve yazarlık arasındaki silik çizgiyi anımsatan Bilgici, birçok gazetecinin mesleğinde belli bir noktaya ulaştığında, yeterli tecrübe kazandığında kitap yazdığını belirtiyor:
- Kitap okuma ritmi ve hızı; yelpazenin genişliği, sanırım bu işi de kolaylaştırır. Ama çok okuyan, iyi de yazar diye bir şey yok. İyi yazmanın pratiği çok yazmaktır. İyi röportajın pratiği de çok röportaj yapmaktır.
Yenal Bilgici: “Temel kriterim, kitaplarla çevrili olmak”
Kitaplara olan ilgisiyle bilinen Bilgici’ye kişisel kütüphanesini oluştururken nelere dikkat ettiğini soruyorum. “Kaynak ve referans olarak değerlendirilebilecek kitapları kütüphanemde özellikle bulundurmaya ve evden eve taşınırken —ki defalarca yaşandı— muhafaza etmeye çalışıyorum” diye yanıtlıyor.
Yıllar geçtikçe hacmi artan ve muhafaza etmesi güçleşen kitapların yanında bir e-kitap kütüphanesine de sahip olan Bilgici, “Orayı da sevmiyor değilim. Bunların dışında belli bir pratiğim yok. Temel kriterim, kitaplarla çevrili olmak” diye ekliyor.
Gazetecilerin bağlam, perspektif ve çerçeve oluşturmasında biyografi ve otobiyografilerin faydalı olduğunu söyleyen Bilgici, genç habercilere, buldukları her yaşam öyküsünü okumayı tavsiye ediyor. Bunun bir siyasetçinin, bir aşçının ya da bir öğretmenin biyografisi olması fark etmez.
Özel olarak da “iklim” konusunun iyi bilinmesi gerektiğini düşünüyorum. Yakın gelecekte, şimdi bile, hemen her konu iklim bağlantılı olacak çünkü. Kendini bu yöndeki okumalarla geliştirenler, bence 1-0 önde başlar. —Yenal Bilgici
Melikşah Altuntaş: “Hepsini okuyup bitirmek gibi dertlerim yok”
Kişisel kütüphane, kitap biriktirmek deyince aklıma gelen diğer bir isim de sinema yazarı, senarist ve yönetmen Melikşah Altuntaş.
Son aylarda yayımladığı kitap alışverişi videolarıyla kişisel kütüphanesini büyüten Altuntaş’a göre, kitap okumak bir arzu ve haz sürecinin uzantısı:
- Duygusal bir tatmin yaşayıp kurmaca ya da kurgu dışı bir metnin içinde kaybolmak, dünyayla bağlantımı kelimelerin gücüyle koparmak beni çok mutlu ediyor. Ama kitap okuma işine skor üzerinden bir bakışı anlamıyorum. Merak ettiğim kitapları alıp günü geldiğinde kitaplığımdan çıkarıp okumak için yakınımda ve bir arada tutuyorum.
- Bazı metinler yıllar sonra sizi geri çağırıyor. Bu iletişimi metinlerle kurmak dışında bir derdim yok. O yüzden kitaplığımda kaç kitap olduğu, ne sıklıkla kaçını okuduğum pek umrumda değil ya da ölmeden önce hepsini okuyup bitirmek gibi dertlerim yok.
Kütüphanesi nasıl oluşturduğunu merak ettiğin Altuntaş, “Sevdiğim yazarların diğer kitaplarını da edinmek ve okumak gibi bir önceliğim oluyor genelde” diyor.
Bazen de hiçbir fikrinin olmadığı bir yazarın kitabının o an çekici gelmesiyle şaşırtıcı keşiflerde bulunduğunu aktaran Altuntaş, sözlerini şöyle tamamlıyor:
- DVD koleksiyonu yaptığım dönemde yönetmen filmografilerini tamamlamaya gayret ediyordum. Edebiyatta da sevdiğim yazarların külliyatlarını tamamlayacağım bir kütüphane ilgimi çekiyor sanırım. Bir de film ve dizi uyarlaması olan metinleri, o işleri izlemeden önce okumaya çalışıyorum, biraz mesleki öncelikler yüzünden…
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:
Gazetecilerden kitap önerileri: “Okudum ve hayatım değişti” dediğimiz 20 eser
Atatürk’ün okuduğu kitaplar: İşaretleyip not aldığı 195 eseri inceledik
Önemli olan zamanında yazmak: Gazetecilik kitaplara mı göç ediyor?
İsmail Saymaz öneriyor: En iyi araştırmacı gazetecilik kitapları