Medya imparatorluğu sahibi bir ailenin güç mücadelesini anlatan HBO Max yapımı Succession bugünlerde 4. sezonuyla çok konuşuluyor. Gazeteciliği konu alan ve kimisi klasikleşmiş dizileri bayram tatilinde Netflix gibi dijital platformlarda izleyebilirsiniz. Bu içerikte ele aldığımız diğer diziler: After Life, The Morning Show, House of Cards, The Newsroom ve Kuş Uçuşu
Popüler video akış platformlarında her ay onlarca dizi ve film yayımlanıyor. Inventing Anna gibi yabancı yapımların yanı sıra yine gazeteciliği konu alan Yarım Kalan Aşklar, Şahsiyet ve Akıncı gibi Türk dizileri daha önce Journo’da incelenmişti. Ayrıca en iyi gazetecilik filmleri seçkisi yayımlanmış ve haberciler için Yeşilçam’dan 3 film önerilmişti.
Bugünse Netflix, Apple TV ve HBO Max‘in gazetecilik konulu dizilerine değineceğiz. Türkiye’de yerliler dâhil diğer platformlar dönem dönem lisans anlaşmaları yaptığından bu dizileri farklı mecralarda da bulmanız mümkün.
3 platformdan en yaygını olan Netflix’in Türkiye’de sunduğu dizi ve film envanteri ABD’ye kıyasla oldukça dar. Yine de gazetecilik konulu birçok dizi ve film Netflix’te bulunabiliyor. Yeni sayılabilecek bir Netflix yapımının yanı sıra klasikleşen bir Amerikan dizisini ve ayrıca bir Türk dizisini seçtik.
Apple TV’den seçimimiz, “bizi susturmaya çalışan güçlü kişilere karşı sahip olduğumuz tek silah gerçektir” diyen ve sabah kuşağı haber programcılığını konu alan bir yapım oldu. HBO Max’den ise bugünlerde çok konuşulan bir dizinin yanı sıra artık klasik sayılan bir yapımı listeye aldık.
After Life / Netflix
IMDb puanı: 8,4
Rotten Tomatoes puanı: %70
After Life 2019 yılında yayımlanmaya başlayan ve komedi/dram kategorilerinde listelenen bir dizi. Ricky Gervais’in yazıp başrolünde oynadığı bu dizide ana karakter bir gazeteci.
İngiltere’de yerel bir gazetede çalışan Tony Johnson, eşini kanser sebebiyle kaybediyor ve onun ölümünü kabullenmek istemiyor. Bir kişinin en değer verdiği insanı kaybettiğinde nasıl değişebileceğini anlatan dizi, gazetecilik odağında bakıldığı zaman da güçlü bazı argümanları elinde tutuyor.
ABD’de ve Avrupa’nın bazı bölgelerinde yerel medya oldukça güçlü ve önemli. After Life ise yerel gazeteciliği eleştirel bir bakışla ele alıyor. İngiltere’de medyaya yönelik en yaygın eleştiri, tabloid basının magazin içerikleri ve sansasyonelizmi. Dizide de işte bu işleniyor.
Gazeteci karakterimiz Tony, çalıştığı Tambury gazetesi için ilginç hikâyeleri bulmak amacıyla insanlarla görüşmeler yapıyor. Bu görüşmelerin çoğu evlerde gerçekleşiyor ve aslında ciddi bir konu hiç yok. İlgi çekebilecek ama havadan sudan konular bunlar. Örneğin burun delikleriyle flüt çalabilen çocuk, çöp evde yaşamaya çalışan bir adam ve estetik bağımlısı bir kadın Tony’nin haberlerine konu oluyor.
After Life tamamen bir “gazetecilik dizisi” değil ama ana karakterin gazeteci olması ve özellikle İngiliz basınına yönelik dokundurmalarıyla dikkat çekici. Çok kâr etmese de çıkmaya devam eden bir yerel gazete olan Tambury’i anlatırken hemen her bölümde şunu vurguluyor bu dizi: “Yaptığımız iş çok da önemli değil ama yapmaya devam ediyoruz bir şekilde…”
House of Cards / Netflix
IMDb puanı: 8,7
Rotten Tomatoes puanı : %77
2013-2018 yılları arasında yayımlanan House of Cards, Netflix’in büyük başarı kazanan ilk özgün yapımlarından biri olarak artık klasikleşti. Dizi, Frank Underwood karakterinin eşiyle birlikte siyasi yükselişini ve düşüşünü anlatırken aslen ABD başkanlık sistemini konu alsa bile, ilk sezonlarda Kate Mara’nın hayat verdiği Zoe Barnes karakteriyle gazeteciliğe de göndermeler yapıyor.
Washington Herald gazetesi için önce asayiş, ardından siyaset haberleri yapan 27 yaşındaki hırslı muhabir Zoe Barnes’ın, Frank Underwood ile tehlikeli bir noktaya evrilen ilişkisini dizide izliyoruz. Beyaz Saray muhabirliğine kadar yükselen Zoe, bir Kongre üyesinin şüpheli ölümünü araştırmaya başlıyor ve ipuçları onu ABD başkanlığına oynayan siyasetçiye götürünce “olaylar gelişiyor.”
House of Cards, siyaset ve gazetecilik ilişkisini sert bir dille ve kendi üslûbuyla eleştiren bir dizi.
Kuş Uçuşu / Netflix
IMDb puanı: 6,3
“Gazeteciler nasıl giyinir” aramasının Google’da yükseliş kaydetmesinin ardından Journo’da yayımlanan içerikte, bunun Kuş Uçuşu dizisinin etkisi olabileceği bildirilmişti. Netflix’in Türk yapımı içeriklerinden biri olan bu dizi; kuşaklar arası gerilimi, gazetecilik ve değişen haber dinamikleri açısından ele alıyor ama pek de “kuş uçuşu” bir bakış sunamıyor.
Hırslı bir basın-yayın öğrencisinin deneyimli bir sunucuya saplantılı hayranlığı ve sonrasında sosyopat bir noktaya kadar ulaşan ilişkisine değinen bu dizide, farklı kuşaklardan habercileri temsil eden Lale Kıran ve Aslı Tuna karakterleri arasındaki mücadeleyi izliyoruz. Geçen haziranda 8 bölümle yayına giren Kuş Uçuşu’nu eleştirenler yanı sıra takdir edenler de oldu.
Ünlü gazeteci Lale bir sahnede genç meslektaşı Aslı’ya “Haberin peşinden gidin, insanların değil” diyerek olayların fitilini ateşliyor. Aynı kanala stajyer olarak girmek için türlü yalan ve entrikalara başvuran Aslı’nın, Lale gibi olma çabasını izliyoruz. Aslı’nın hiçbir şekilde kendini geliştirmeden ya da göstermeden başarılı bir habercinin yerine geçmek istemesi sinir bozucu ancak günümüzdeki dinamiklere de oldukça yakın.
Deneyimli baş karaktere, haberin doğrulatmadan sunulamayacağını vurgulayan klasik gazetecilik anlayışından yana olduğu için “karasal Lale” lakabı takılıyor. Genç Aslı ise sosyal medya çağının hızlı haberciliğini temsil ediyor. Ancak X-Y-Z kuşakları arasındaki farklılıklar ve özellikle Aslı karakteri dizide oldukça sığ işleniyor. “Gerçekten de eski ve yeni habercilik anlayışı arasında ayrım bu kadar derin mi” diye gerçekçiliğini sorgulatıyor bu dizi. Bu yüzden Kuş Uçuşu, gazetecilik odaklı diğer yapımlara göre zayıf ve sıkıcı kalıyor.
The Morning Show / Apple TV
IMDb puanı: 8,3
Rotten Tomatoes puanı: %64
Apple, birkaç yıl önce yayın hayatına başlayan içerik platformundaki orijinal yapımlara güveniyor. Bu platforma gazetecilik odağında bakıldığında ise birkaç yapım öne çıkıyor. Bunlardan biri The Morning Show. TV yayıncılığını konu alan bu dizinin başrollerinde Jennifer Aniston, Reese Witherspoon ve Steve Carell var. Diziden akılda kalan bir söz şöyle:
- Gerçek önemlidir. Bazen bizi susturmaya çalışan güçlü kişilere karşı sahip olduğumuz tek silahtır.
Türkiye’de olduğu gibi ABD’de de sabah kuşağı programları oldukça popüler. The Morning Show, bu ülkede en çok izlenen sabah haberleri programı. Bu programın kamera arkasına ışık tutan dizi, ilk sezonunda #MeToo meselesine de göz kırpıyor. Aslında kırpmaktan da ötesini yapıyor. Dizide Alex Levy ve Mitch Kessler, 15 yıldır bu işi beraber yürütmekte olan, camianın sevilen ve saygın kişilikleri olarak işleniyorlar. Ama Mitch daha ilk bölümden istismar suçlamasıyla işinden oluyor ve olaylar bu şekilde ilerliyor.
Dizinin yine ilk bölümünden itibaren gazeteciliğin zamanla nasıl yön değiştirdiğine, eğlence ve teknoloji sektörünün oyuncağı ya da “kuklası” olduğuna vurgu yapılıyor. Drama kategorisinde listelenen dizinin ilk sezonu toplamda 10 bölümden oluşuyor ve güç dengelerinin nasıl değiştiğini/değişebileceğini, insanların hayatlarının verdikleri kararlarla nasıl dönüşebileceğini gözler önüne seriyor.
Dizide tek odak New York’ta yaşayan Alex ve Mitch değil. Virginia eyaletindeki bir kanalda muhabir olan Bradley Jackson’ın da daha ilk bölümden hikâyesini görüyoruz. Bir kömür madeni protestosu için eyleme gittiği sırada geçirdiği sinir krizi internete düşüp viral olunca bir anda The Morning Show’a çağrılıyor Bradley. Çalıştığı kurumdan memnun olmayan, yıllardır emek vermesine rağmen istediği pozisyona bir türlü gelemeyen muhabirin hayatı bu programa çıkınca değişiyor.
Dizinin son bölümüne kadar değişen gazetecilik dinamikleri, sosyal medyanın ve internetin insanları “hemen tüketilen” şeylere yönlendirmesine gönderme yapılıyor. Hatta The Morning Show’un yayıncısı United Broadcast Association’ın başkanı olan Cory Ellison, “gazeteciliğin tamamıyla eğlence sektörünün tekelinde” olduğunu söylüyor. Dizide “gerçek gazetecilik” yapmak isteyenler bir şekilde oyun dışı bırakılıyor.
Succession / HBO Max
IMDb puanı: 8,8
Rotten Tomatoes puanı: %94
İlk sezonu 2018’de yayımlanmaya başlayan Succession bugünlerde 4. sezonuyla gündemde. Emmy ödüllü dizide, medyayı ve eğlence sektörünü tekeline alan Roy ailesinin hayatına ışık tutuluyor.
Succession, başlı başına bir gazetecilik dizisi olmasa da medyanın geldiği noktayı izleyiciye gösteriyor. Dizi, Waystar Royco adlı büyük bir holdingi yöneten ailenin etrafında gelişen olayları anlatıyor ve medyadaki tekelleşmeyi açıkça eleştiriyor. Karakterler aynı ailenin üyeleri olmalarına rağmen inanılmaz bir rekabet içinde yaşıyorlar.
Holdingin kurucusu Logan Roy, tüm işleri çocukları Siobhan, Kendall ve Roman’a devretme planları yapıyor. Dizi de temelde bu kurgu üzerinden işliyor. Olaylar, Avustralyalı medya imparatoru Rupert Murdoch ve ailesinin yaşam öyküsünden kesitleri andırıyor. Zaten dizinin yaratıcısı Jesse Armstrong daha önce Murdoch’un 78. yaş gününde ilginç bir hikâye yazmıştı. Benzer bir senaryoyla bizleri karşılayan Armstrong bu dizide; Murdoch’ın gerçek hayatta sahip olduğu Fox News, New York Post, The Sun ve 20th Century gibi devasa medya kuruluşlarına dokunduruyor.
The Newsroom / HBO Max
IMDb puanı: 8,6
Rotten Tomatoes puanı: %91
2012-2014’te HBO’da yayımlanan The Newsroom (Haber Merkezi) tam bir gazetecilik dizisi olarak artık klasikleşti. Dizi bir Amerikan haber kanalı olan Atlantis Cable News’a (ACN) odaklanıyor. Baş karakter, kanalın ana haber bülteni sunucusu Will McAvoy.
“News Night” adlı programı sunan Will, dizinin ilk bölümünde bir panelde soruları yanıtlarken gazetecilerin siyasi konularda kanaatlerini açıklama ilkesinden ayrılıp görüş bildirince sansasyon yaratıyor. Dizi boyunca tarihsel olayların nasıl haberleştirildiğini görüyoruz: Meksika Körfezi’ndeki BP Deepwater Horizon petrol sızıntısı, Usame Bin Ladin’in öldürülmesi, ABD’deki Trayvon Martin cinayeti…
Jeff Daniels’ın canlandırdığı Will’in yanı sıra, programının prodüktörlüğünü yapan MacKenzie McHale de dizide önemli bir karakter. Emily Mortimer’ın canlandırdığı MacKenzie’den başka, Jim Harper ve Maggie Jordan gibi gazetecilik ve TV yayıncılığı ekseninde öne çıkan başka karaterler de var.
The Newsroom’da sunulan gazetecilik pratiği, örneğin Kuş Uçuşu dizisine kıyasla çok daha gerçekçi işlenmiş. Ancak bu dizi de fazla idealist ve hatta hayalperest. Bu nedenle özellikle Türkiye’de günümüzün medyasının gerçeklerini temsil ettiğini söylemek zor.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:
En iyi gazetecilik filmleri: Gazeteciler ve akademisyenler seçti
Inventing Anna dizisi: Gazetecilik bir temas ve mesafe mesleğidir
Yarım Kalan Aşklar, Şahsiyet, Akıncı: Gazeteci gözünden Türk işi gazeteci dizileri
Uyanık Gazeteci, Mağlup Edilemeyenler, Talihli Amele: Haberciler için Yeşilçam’dan 3 film
Elizabeth Holmes: Theranos şirketinin yükselişi ve düşüşünden almamız gereken dersler