Hallerimiz Sağlık

Nasıl odaklanılır? Dijital çağda dikkat eksikliği ve çözüm yolları

Telefon bildirimlerini kapatmak ve birden çok işi aynı anda yapmaya çalışmaktan vazgeçmek, dikkat ve odaklanma sorunlarına karşı önerilen çözümler arasında.

Odaklanma sorunu son yıllarda medya çalışanları arasında da yaygınlaştı. Gazeteci Johann Hari’nin Türkçe’ye “Çalınan Dikkat” adıyla çevrilen çalışması, insanlığın bu noktaya nasıl ve neden geldiğini anlatıyor. Dijital çağda dikkat eksikliğini; Üsküdar Üniversitesi Psikoloji Bölüm Başkanı Dr. Öğretim Üyesi Psikolog Merve Çebi, Haliç Üniversitesi Dr. Öğretim Görevlisi Psikolog Ezgi Özkan, Uzman Klinik Psikolog ve Psikoterapist Öykü Koç Şener, gazeteci Ilgaz Gökırmaklı ve dijital içerik üreticisi Berzah Kaya ile konuştuk. Odaklanma sorunu için çözüm yollarını da ele aldık.

Gazeteci, yazar ve içerik üreticisi gibi mesleği yazı yazmaktan geçen yakın çevremden duyduğum temel sorunlardan biri, odaklanamamak. Her an değişen ülke gündeminde bir şeyleri kaçırmaktan korkmak ve bildirim bombardımanında iki satır yazmaya çalışmak gün sonunda yerini —planların gerisinde kalınca— büyük bir suçluluk duygusuna bırakabiliyor.

Özellikle 2020’de başlayan COVID-19 küresel salgınından sonra yaygınlaşan evden çalışma düzeninde bir rutin yakalamak sanıldığı kadar kolay değil. Serbest, diğer bir deyişle ofissiz çalışan biri olarak ilk yıllarda epey zorlandığımı hatırlıyorum. Ancak bir rutin tutturmak bile zaman zaman odaklanma sancılarına çare olmuyor. “Derdim ne benim” diye araştırmaya başlayınca aslında konunun uzun bir süredir işlendiğini gördüm, gözüme kestirdiğim birkaç kitap ve makaleyi okumaya koyuldum.

Günde ortalama 2.617 kez telefona dokunuyoruz

Kitaplardan biri gazeteci-yazar Johann Hari‘nin Türkçe’ye “Çalınan Dikkat” adıyla çevrilen çalışması. Hari, son yıllarda odaklanmakta sorun yaşadığını fark edince önce kendi yaşamını gözden geçiriyor, ardından gazeteci refleksiyle bu sorunun peşine düşüyor. Çeşitli alanlardan uzmanlarla konuşuyor ve kaybettiğimiz dikkatin nedenleri anlamaya çalışıyor. Hari’nin peşine düştüğü sorun, sadece yaratıcı meslekler uğraşanları değil, günümüz insanını da yakından ilgilendiriyor.

Gün içinde sayısız enformasyona maruz kalıyoruz. Bu sağanak altında aynı anda birden fazla işi yapmayı artık yadırgamıyoruz. 2016 yılında yapılan bir çalışmaya göre, ortalama bir kullanıcı 24 saatte 2.617 kez telefona dokunuyor, yoğun kullanıcılar ise 5.427 kez. Bu kadar bölünüyorken şu ana kadar yaptığımız işler mucize gibi değil mi?

Peki, insan beyni buna ne kadar yatkın? Odaklanma sorunun nedenleri neler? Odaklanmak için neler yapabiliriz? Bu soruları ve daha fazlasını Üsküdar Üniversitesi Psikoloji Bölüm Başkanı Dr. Öğretim Üyesi Psikolog Merve Çebi, Haliç Üniversitesi Dr. Öğretim Görevlisi Psikolog Ezgi Özkan ve Uzman Klinik Psikolog ve Psikoterapist Öykü Koç Şener ile konuştum. Gazeteci Ilgaz Gökırmaklı ve dijital içerik üreticisi Berzah Kaya ise kendi odaklanma ve çalışma metotlarını anlattı.

Ortalama dikkat süresi 8.5 saniye, yeniden odaklanmak için 25 dakika gerekli

Uyandıktan sonra ilk 15 dakika içinde telefona bakanların oranı Türkiye’de %79. Günde ortalama 4.5 saat telefonla ilgileniyoruz. Özellikle gazetecilerin saatlerini geçirdiği Twitter’da 2013 yılında en çok konuşulan 50 başlık arasına giren konular 17,5 saat trend kalırken, 2016 yılına gelindiğinde bu süre 11,9 saate düştü.

Çebi; akıllı cihazlara fiziksel, bilişsel ve duygusal olarak bağlandığımızı söylüyor. Dijital araçların öğrenme biçimlerine sağladığı katkının yanı sıra pek çok olumsuzluğu da beraberinde getirdiği aktaran Çebi, “Pek çok araştırmacı, sürekli olarak internete erişimin beyin üzerinde zararlı etkilere sahip olduğunu iddia ediyor. Öğrenme süreçlerinde teknolojilerin kullanımından olumsuz etkilendiği düşünülen bilişsel bir işlev ise dikkat.  Uzmanlar, özellikle bölünmeler ve dikkat dağıtıcı unsurların konsantre olma yeteneğimizi bozduğunu tespit etti” diyor.

Haliç Üniversitesi Dr. Öğretim Görevlisi Psikolog Ezgi Özkan ise akıllı cihazların hayatımızı kolaylaştırmasının yanı sıra kullanım süresi, kullanım şekli ve yoğunluğuna bağlı olarak dikkat dağınıklığı, bağımlılık, sosyal izolasyon, depresyon, kaygı, iletişim problemleri gibi sorunlara neden olduğunu belirtiyor.

Soldan sağa: Öykü Koç Şener, Merve Çebi ve Ezgi Özkan

Son yıllarda en sık karşılaşılan sorunların başında unutkanlığın geldiğini anımsatan Özkan, “Yapılan bir çalışmaya göre, belirli bir faaliyete odaklanmış bireyin telefon bildirim mesajı gibi bir uyaranla bölündüğünde, yaptığı işe tekrar odaklanabilmesi için 25 dakika geçmesi gerekiyor. Bu bölünmenin ardından bireyin kendisini farklı biçimlerde bölme ihtimalinin de %8 oranında arttığı tespit edildi” diye ekliyor.

Uzman Klinik Psikolog ve Psikoterapist Öykü Koç Şener de ortalama dikkat süresinin 8.5 saniye olduğuna dikkat çekiyor: “2000 yılına kıyasla bu süre 4.5 saniye daha azaldı. Yine araştırmalara göre bu süre 2 saniye ile 20 dakika arasında değişkenlik gösterebiliyor.”

Şener, dikkati belli bir konuya odaklayabilme süresinin kişiye ve içinde bulunduğumuz zamana göre değiştiğini vurguluyor: “Ancak bunu tek başına kişisel farklılıklara indirgememiz doğru olmaz. Kişinin dış koşulları, içsel süreçleri, üzerinde çalıştığı konuya olan ilgisi ve motivasyonu, taşıdığı endişeleri vb. faktörler odaklanma süresinde değişimlere yol açabilir.”

Medyaya ayrılan zamanın %29’unda “multitasking” yapıyoruz

Telefon sadece sosyal medyada gezinmemizi sağlamıyor. Görebildiğim kadarıyla pek çoğumuz artık klasik bir kol saat takmıyoruz. Bu takı yerini ilk önce telefona, şimdilerde ise akıllı saate bıraktı. Taksi durağını aramak yerine uygulamadan taksi ya da alternatiflerini çağırıyoruz. Arkadaşlarımızın evine adresi bilerek değil, konuma bakarak gidiyoruz. Kaçımız sevdiklerimizin telefon numarasını ezbere biliyor? CD ve kasetlerin yerini müzik platformları, film arşivlerinin yerini ise “streaming” (akış) platformları aldı. Bunları nostalji yapmak ve akıllı cihazların faydalarını yok saymak amacıyla değil, akıllı cihazların günlük yaşamımızın ayrılmaz bir parçası olduğu aktarabilmek için yazıyorum.

Hayatımız bu kadar dijitallemişken artık aynı anda birden fazla iş yapmak (multitasking) zorundayız. Bilgisayarların geliştirilmesinden sonra hayatımıza giren bu kavram Türkçe’ye “çoklu görev” olarak da çevriliyor.  Nüfusun %95’inin her gün “multitasking” yaptığını söyleyen Dr. Çebi, “ABD’de yapılan çalışmalar insanların günün yaklaşık üçte birinde aynı anda birden fazla aktivite yaptığı ve bu şekilde günde ortalama 7 saat kazandıklarını ortaya koyuyor” diyor.

ABD’de yapılan bir başka araştırmaya göre, her gün ortalama 7,5 saatini medya ile geçiren gençler bu sürenin %29’unda aynı anda farklı medya ortamlarında bulunuyor. Diğer bir çalışma ise Amerikalı yetişkinlerin okurken, TV izlerken veya haber dinlerken genellikle medyayla ilgili iki ek faaliyette bulunduğunu gösteriyor.

Birden çok işi aynı anda yapmak beynimizi zorluyor

Çoklu görevler bu denli yaygınlaşsa da insan beyninin bu duruma uygun bir yapısı olduğu söylenemez. Sinirbilimci Earl Miller’e göre, aynı anda birden fazla iş yapmaya çalışmak bir tür jonglörlük. Sadece bir görevden diğerine gidip geliyoruz, bu durum üretkenliği düşürüyor ve yaratıcı düşünmeyi engelliyor.

İnsanlar olarak, eş zamanlı düşünme için çok sınırlı bir kapasiteye sahibiz. Herhangi bir anda zihnimizde çok az bilgi tutabiliriz. Aslında çoklu görev yapmıyoruz sadece görevden göreve atlıyoruz. —Earl Miller

Dr. Çebi de insan beyninin “multitasking” çalışmaya elverişli olmadığını söylüyor:

  • Bir görevi üstlendiğimizde, dikkat ve bilişsel kontrolle ilgili birkaç beyin ağı devreye girer. Multitasking çalışmak, bu ağlar arasında parazit oluşturabilir ve bu durum da yukarıda belirttiğimiz gibi, hatalara ve daha yavaş bilgi işleme sürecine neden olabilir. Yine de faydalı olduğu bazı durumlar da yok değil. Örneğin araştırmalar, zorlu bir sorunu çözmeye çalışırken yürüyüş yapmanın yaratıcılığı geliştirdiğini ve daha iyi çözümler bulmanıza yardımcı olabileceğini gösteriyor.

Dr. Özkan ise çoklu görev kavramının yeni olmadığını ancak teknolojiyle hayatımızı ele geçirdiğini belirtiyor:

  • Yemek yaparken bir yandan çocukla ilgilenmek de multitasking görev ancak pandemiyle birlikte artan dijital araç kullanımı insanları multitasking çalışmaya mecbur bıraktı, çünkü insanlar iş ve sosyal yaşam arasında sınırları kaybetti. “Aynı anda iki ya da daha fazla işi yapabiliyorum” kişinin kendini övme cümlesi değil, kendiyle temasının ve kendisine olan şefkatinin ne denli azaldığını ifade eden bir cümleye dönüştü.

Psikolog Şener, birden çok işi aynı anda yapmak zorunda olmadığımızı düşünenlerden. Çünkü zorunda hissettiğimiz bir şeyin sürdürülebilir olması pek mümkün değil. Ancak Şener’in dikkat çektiği bir nokta var:

  • İnsan beyni içinde bulunduğu ortamın koşullarına adapte olabilen bir yapıya sahip. Multitasking olmak da bu döneme ait bir adaptasyon. Ancak elbette biz de limitleri olan canlılarız. Bir şeye adapte olabilmemiz ile kaynaklarımızı tüketircesine o şeye odaklanmayı kendimizden bekleyemeyiz. Bireysel organizasyonlarımızı içsel olarak yapmayı araştırabiliriz.

Ofissiz çalışmak gazeteciliği zorlaştırıyor

Dijitalleşmenin dikkat süremize etkisi ortadayken bilgisayar başında yaratıcı içerikler, özgün haberler yazmak için çalışan insanlar olarak epey zorlandığımızı söyleyebilirim. Telefona ve bilgisayara gelen yazışma bildirimleri, ‘Twitter’da n’oluyor ya” merakı ve çok daha fazlası odaklanmayı sekteye uğratıyor.

Bildirimleri kapatmak da uzun vadede sürdürülebilir bir çözüm değil, çünkü o bildirimler zaten “işle” ilgili. Ancak güzel haber her an bölünmeden çalışmak mümkün. Başlama noktası ise zaman ve bildirim yönetimi. Gazeteci Ilgaz Gökırmaklı ve dijital içerik üreticisi Berzah Kaya kendi izledikleri yolu anlatıyor.

Gökırmaklı kültür-sanat, popüler kültür ve medya alanında içerikler üretiyor. Onun için her yer çalışma alanı olabilir. Şehirlerarası otobüs, deniz kenarında bir kafe, otel lobisi, uçak, arkadaşının düğünü için hazırlandığı kuaför bile çalışma alanı olabilir.

Basın davetlerine ya da röportajlar için fiziksel buluşmalara gitmediği günlerde genelde evden çalıştığını söylüyor: “Yaşadığım yerde artık müdavimi olduğum birkaç kafe de var. Onlara gitmeyi de bir rutine oturttum. Bugün dışarda çalışma günü deyip rutinimde değişiklikler yapıyorum.”

Özellikle pandemiden sonra çevrim içi ve uzaktan çalışma yaygınlaştı. Mesai tanımı silikleşti.

Çevrim içi ve uzaktan çalışma yaygınlaşırken mesai tanımının silikleşmesi, Gökırmaklı’nın da şikâyetçi olduğu konulardan: “Genel olarak gazeteciliğin klasik mesai kavramı tanımlarına uymadığını biliyorum ama ofissiz ve bağımsız çalışıyor olmak bu durumu daha da güçleştiriyor.”

Mobil bildirimleri yönet(eme)mek

“Gün içindeki bildirimlerini nasıl yönetiyorsun” soruma ise Gökırmaklı’nın cevabı net:

  • Yönetemiyorum. Cevap gerektiren bir mesajı, maili, aramayı yanıtsız bırakmam. Çok ideal ve başarılı bir yöntem olduğunu savunmuyorum kesinlikle ama cevapsız bırakılan mesajlar tamamlanmamış görev etkisi yaratıyor bende. Ayrıca sürekli yeni bir haber konusu bulma ve gündemi kaçırmamak için sık sık ekran yenilerken buluyorum kendimi. Açık konuşmak gerekirse yorucu etkilerinin yanı sıra hız kazandırdığını da kabul ediyorum.
Berzah Kaya (solda) ve Ilgaz Gökırmaklı

“Uzun zamandır iş dışında bir şey okuyamıyorum” diyor Gökırmaklı. Kültür-sanat alanında üretim yapan gazetecileri sık sık sinema, tiyatro ya da sergi salonlarında görebilir, yeni çıkan kitapları ilk onların okuduğunu biliriz. İlk bakışta çekici gelen bu durum iş disiplini ile yapıldığında dengeler biraz değişiyor: “En son ne zaman kendim için bir şey izledim ve okudum hatırlamakta güçlük çekiyorum.”

Yazacağı bir kitap, film, dizi ya da sergiyi takip ederken radarlarını açık tuttuğunu belirterek şunları ekliyor Gökırmaklı:

  • Bir yandan önümdeki işi izlerken bir yandan yazacağım yazının başlığını ya da gidişatını planlıyorum. İşin kötüsü, sadece kendi keyfim için bir şey izlemeye ya da okumaya başlasam da içimden gelen “Bundan şöyle bir yazı çıkar” duygusunu da bastıramıyorum. Yani en başta yakındığım bu durumun işin bir parçası olduğunu anladım.

Uzun süreli derin okuma yeteneğini yitiriyoruz

Elbette bu durum, dikkat süremizin azalmasıyla doğrudan ilgili. ABD’de kişisel ilgi için kitap okuyanların oranı 2004 yılında, 15 yaş ve üzerindeki Amerikalılar için %28’i iken bu oran 2015 yılında %19’a geriledi. 75 yaş ve üstü bireyler, günde ortalama 51 dakika kitap okurken, 15-44 yaş arası bireyler günde 10 dakika veya daha az kitap okuyor.

Hari, kitabında uzun süreli okumaya ayırdığı bölümde şöyle yazıyor:

  • 30 yılı aşkın süredir Los Angeles Times gazetesinde kitap eleştirmeni ve editör olarak çalışan David Ulin’le ilk tanıştığımızda, uzun süreli derin okuma yapma kabiliyetini kaybetmiş olduğunu, çünkü ne zaman bir kitabın başına oturmaya kalksa çevrim içi sohbetin cazibesine kapı­lıp durduğunu söylemişti. Bütün hayatı kitaplar olan, çok zeki bir adamdı bunu söyleyen. Durum endişe vericiydi.

Sessiz çalışma da verimliliği garanti etmez

Berzah Kaya, dijital içerik üreticiliği için home ofis çalışmanın ideal olduğunu düşünüyor. Ancak bir şerhi var:

  • Evde, sessiz bir şekilde bir çalışmak bile her zaman verimli olacağımız anlamına gelmiyor. Bu nedenle öncelikle sizi bölen durumları keşfetmek gerekli. Örneğin ben çalışırken telefonuma gelen e-posta bildirimlerinin odağımı bozduğunu fark ettim ve bunları kapattım. Herhangi bir durumu kaçırmamak adına da kendime 2 saatte bir e-maillerimi bilgisayardan kontrol etmek için izin verdim.

Pandemiden önce evden çalışma kavramına çok uzak biri olduğunu söyleyen Kaya şu önerilerde bulunuyor:

  • Verimli bir gün geçirmek için bir ofise gitmem gerektiğini düşünürdüm. Ancak yeni düzene artık çok alıştım. Başlarda çok zordu, günün her anı çalışıyor gibi hissediyordum. Hâliyle briefleri daha zor algılamaya, teslim tarihlerini karıştırmaya başladım. Bu durumla başa çıkabilmenin benim için en iyi yolu evde bir çalışma alanı yaratmak oldu. Özellikle içerik üreticiliği gibi uzun süre odaklanmanızı gerektiren bir iş yapıyorsanız mutlaka kendinize bir çalışma alanı yaratın. Ayrı bir odanız yoksa, uygun bir odada yaşam alanınızı dinlenme bölümü ve çalışma bölümü şeklinde ikiye ayırmak iyi bir fikir olabilir.

20-30 dakika zihninizi dinlendirin, Instagram’ı da açmayın

İki saatten fazla aralıksız çalışmadığını vurgulayan Kaya, zihnini dinlendirebileceği 20-30 dakikalık molalar veriyor: “2 saatin sonunda beni rahatlatan aktiviteler yapıp dinleniyorum. Buna gözlerimi kapatıp hiçbir şey yapmamak da Instagram scrolling yapmak da dâhil.”

Beni verimli çalıştığıma ikna eden bir diğer şey de çalışma saatlerime işimle ilgili araştırma yapmayı da eklemek. Örneğin bir konuda içerik yazıyor ya da editliyorsam benzer konularda, iyi ele alındığını düşündüğüm içerikleri okuyup notlar alıyorum. Ya da işimle ilgili güncel gelişmeleri takip ediyorum. Bu da hem zihnimin rahatlamasını hem de elimdeki işe geçiş yaptığımda daha iyi odaklanmamı sağlıyor. —Berzah Kaya

Kaya’ya göre, “multitasking” yapmak, yaratıcılığını olumsuz etkileyen bir durum: “Tek bir işe odaklanıp bitirdiğimde ortaya çıkan sonuç ile birden fazla işi aynı anda yapmaya çalıştığımda ortaya çıkan sonuç kesinlikle aynı değil. Bu nedenle multitasking yerine, önceliklendirme yapıyorum.”

Dikkat süresini artırmak için neler yapabiliriz?

Uzmanların, dikkat sürelerini artırmak ve verimli çalışmak için yaratıcı işlerle uğraşanlara önerileri ise şöyle:

  • Hem hem zihnimizdeki hem de ekranımızdaki gereksiz pencereleri kapatmak, yani ‘multitasking’i azaltmak.
  • Düzenli ve yeterli bir uyku-uyanıklık döngüsüne sahip olmak. Çünkü yetersiz uyku ve kronik olarak az uyumak, bilişsel işlevleri olumsuz etkiliyor.
  • “Ya hep ya hiç” tuzağına düşmeden kısa ve sık aralar vermek.
  • Zaman yönetimi konusunda bilinçli olmak. Kendi irademizle telefonu ya da bilgisayara kapatmak.
  • Yemek siparişi, alışveriş, e-kitap gibi çevrim içi alışkanlıkları azaltmak.
  • Eğlenme ya da boş zaman geçirme amacıyla sosyal medya platformlarından uzak durmak.
  • Birkaç dakikalık beden taraması ve 5 duyuya yönelik bilinçli farkındalık egzersizleri yapmak. Böylece beden üzerinde herhangi bir ihtiyaç söz konusu olduğunda ertelemeden bunları yerine koymayı mümkün kılmak.
  • Düzenli fiziksel aktiviteler yapmak. Fiziksel aktiviteler bilişsel kontrolü artırır ve beyin fonksiyonlarını olumlu etkiler.
  • Meditasyonla dikkat menzilini artırmak.
  • Dikkat süremizin azaldığını ve odağımızın dağıldığını hissettiğimiz durumlarda, genel hedefe doğru yürümek için küçük hedefler belirlemek ve adım adım ilerlemek.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:

Gazetecilerin hızlı yaşamı: Bizi öldürüyor mu, güçlendiriyor mu?

Seda Karatabanoğlu

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe Cumhuriyet gazetesinde muhabir olarak başladı. 2016 yılından beri bağımsız gazeteci olarak çalışıyor. Ulusal ve uluslararası basın kurumları için yazı ve video haberler hazırladı. Dış haber odaklı Dünya Podcast’in kurucusu.

Journo E-Bülten