Bilişim Gelecek

Koşar: Kapitalizmde robotların tüm işleri devralması mümkün değil

Robotların hayatımızdaki yeri ve varlıklarının yoğunlaşmasıyla ilgili konuşurken neredeyse tüm sosyal bilim alanlarına referans vermek mümkün. Zira onlarla ilişkilerimizi tıpkı insanlarla kurduğumuz gibi kuruyoruz. Ancak söz konusu işlerimiz olduğunda robotların işimizi elimizden alacağı düşüncesi, sanıyorum birçoğumuz açısından korkutucu.

Konuyla ilgili Bill Gates’ten Elon Musk’a bir sürü insan fikrini belirtiyor ve bu fikirler belirli komünitelerde tartışılıyor. Buna rağmen, Türkiye ve benzeri ekonomilerde meselenin yaratacağı yarılmanın tamamen farkına varılmış değil. Sanayi 4.0 gibi başlıklarda emeğe ilişkin yeni yaklaşımlar dillendirilse de bu genelde kapalı çevrelerde kalıyor.

Bu konulara kafa yoran isimlerden biri olan, Teori ve Eylem Dergisi Yazı Kurulu Üyesi Dr. Arif Koşar ile çalışma ekonomisi ve güncel tartışmalar bağlamında robot emeğini ve bu tür emeğin alana etkilerini konuştuk. Koşar, hem dünyadaki mevcut üretim biçimleri ve ekonomik modellerdeki farklı yapılara robot emeğinin nasıl entegre olacağı konusunda klasik “robotlar tüm işleri elimizden alacak” söylemine eleştiriler getiriyor hem de Türkiye özelinde robot emeğinin ve otomasyonun çalışma ekonomisindeki rolünü ve hangi sektörlerin bu tür bir etkiye üst düzeyde açık olduğunu anlatıyor.

Dünyada güvencesizleşme tartışmaları otomasyona dayalı iş kaybı paralelinde sürerken robot teknolojileri ve yapay zeka alanında önemli gelişmeler oluyor. Türkiye’de otomasyon, robot emeği ve yapay zekanın emek alanına etkisi yeterince tartışılıyor mu?

Evet, son dönemde özellikle Almanya’da geliştirilen ve sonrasında dünyaya yayılan sanayi 4.0 söylemi etrafında önemli gelişme ve tartışmalar söz konusu. Yüksek teknolojili sanayi üretiminin en önemli merkez ülkelerinden biri olan Almanya’nın teknolojik gelişim konusunda da öne çıkması normal. Sanayi 4.0’ın “Akıllı Fabrikaları”nın (Smart Factories) piyasadaki iş ihtiyacını gelen talepler ile algılayıp siber-fiziksel üretim sistemleriyle internet vasıtasıyla iletişim kuran ve böylece talebe anında cevap verecek bir sistem öngörülüyor. Ayrıca üretim sürecinde yapay zekalı robotlarla insan emeğinin minimuma indirileceği de ileri sürülüyor.

“Sanayi 4.0 da yapay zeka da Türkiye’de özellikle sermaye örgütleri tarafından tartışılıyor. Çünkü, sermaye örgütleri ‘buradan nasıl kar ederiz’, ‘hangi yeni pazarlar açılacak’, ‘üretim maliyetleri nasıl düşecek’ diye düşünerek bunları izliyor.”

Dünyada, özellikle erken kapitalistleşmiş ülkelerde (başta Almanya ve ABD olmak üzere) robot teknolojileri ve yapay zeka alanında (özellikle de savaş sanayisi bağlamında) önemli gelişmeler söz konusu. Doğrudan soruya yanıt vermek gerekirse; Türkiye’nin dünya kapitalizmindeki yeri düşük -yer yer orta düzey- teknolojili hammadde ve mamül ürün üretimine dayanıyor. Teknoloji geliştirme konusunda günümüz ticari ilişkileri ve dünya tekelleri karşısında şansı pek olmadığı gibi, bunu zorlayacak eğitimli iş gücü de yok. Yakın gelecek açısından eğitim sisteminin hâlini de düşününce, mesela imam hatiplerin sayısını arttıran, evrim teorisini müfredattan çıkaran, sorgulayan ve düşünen akademisyenleri akademi dışına atan bir eğitim sisteminden yapay zeka üretimi falan çıkmayacağı açık. Bu tür teknolojik üretimler artık tezgâh başındaki bir kişi ya da mühendisin keşfi ile değil büyük bilimsel organizasyonel örgütler içerisinde kolektif çalışmalarla ve yüksek nitelikli emek gücünün emeğiyle sağlanıyor. Bunların hiçbirisi Türkiye’de yok. Olsa bile “fikri mülkiyet” yoluyla emperyalist merkezlerin tekeli söz konusu. Dolayısıyla normal koşullarda Türkiye’de bunların üretimi söz konusu olmadığı için yeterince tartışılmaması da olağan. Ancak bu teknolojilerin Türkiye’de üretilemiyor oluşu Türkiye’de çeşitli yansımaları olmayacağı anlamına gelmez. Özellikle ithal tüketim teknolojisinde, bilgisayar, cep telefonu, tablet, akıllı ev sistemleri, dayanıklı tüketim malzemeleri, inşaat, eğitim, sağlık ve çeşitli üretim makine ve malzemelerinde farklı derecelerde yansımaları olacaktır.

Teori ve Eylem Dergisi Yazı Kurulu Üyesi Dr. Arif Koşar.

Peki otomasyon ve robot teknolojisinin emek alanına etkisi nasıl olacak? Ne öngörebiliriz?

Bu etkinin ikili bir yönü var. Birincisi tüketim malzemelerine ikincisi üretim sürecine yansıması. Üretim sürecine yansıması bazı kısıtlar ve kayıtlarla olacaktır. Bu açıdan çok yaygın olan “robotlar işçi sınıfı ve emekçilerin yerini alacak” tezine hiç katılmıyorum. Bazı işleri ve meslekleri ortadan kaldırabilir ya da zayıflatabilir. Bu bir mesleki ya da sektörel kayma ile sonuçlanacaktır. Ayrıca bu tür yapay zeka uygulamalarının belirli merkezlerde yaşama geçeceğini, dünya genelinde daha dolaylı ve zayıf uygulama alanları bulacağını düşünüyorum. Bunu iddia etmek için bence yeterince somut olgu var:

İlk olarak; bugün dünya genelinde üretime baktığımızda sanayi, tarım, hizmet ve bunlarla yakından bağlantılı bilgi üretiminin eşitsiz bir dağılımı olduğunu görürsünüz. Teknolojik ve yenilikçi üretim, -elbette sınırlı sayıda- yüksek vasıflı işgücünün bulunduğu ABD, Batı Avrupa, Japonya gibi merkezlerde yapılmaktadır. Bazı işletmelerde yapay zeka ile işgücünün bir kısmının tasfiye edilmesi ve robotlara devri söz konusudur. Tarihsel eğilim de budur. Ancak, buralarda yer yer sanayisizleşme olarak da ifade edilen yorum, sürecin bütünselliğini göz ardı etmektedir. ABD’de sanayi merkezi Detroit boşalırken benzer şirketler ucuz işgücü, düşük çevre maliyetleri ve vergi kolaylıklarının bulunduğu bağımlı ve geç kapitalistleşmiş ülkelerde fabrikalar kurmaktaydı. Dolayısıyla gelişmiş merkezlerdeki robotlaşmadan çok daha hızlı bir süreç geri kalmış ülkelerdeki işçileşme sürecidir.

İkincisi; teknolojik yenilikler ve ilerlemeler, bağımsız ya da otonom bir alanda değil kapitalist ilişkiler temelinde gerçekleştiğinden sınıfsal kutuplaşmayı da körüklüyor. Kapitalizm sadece ticaret değildir. Kapitalizm sınıf karşıtlıkları temelinde yeniden ve yeniden üretilir. Teknolojinin kapitalist uygulanması da bu nedenle sınıfsal kutuplaşmayı artırıyor. Şunu demek istiyorum: Yapay zeka ya da robot teknolojisinin ilerlemesi işçi sınıfını bitirmeyecek, dünya genelinde işçi sınıfı kitlesi büyümeye devam edecek. Bakın, Türkiye’de ücret karşılığı çalışanların istihdamdaki payı 1955 yılında % 14 iken, aradan geçen 70 yılda teknolojideki devasa gelişmelere ve belirli bir fabrikadaki işçi sayısı bu süreçte azalmasına rağmen, 2017 yılında işçi sınıfının toplum içindeki oranı % 67.2’ye çıktı. Dünyanın teknoloji merkezlerinde işçi sınıfı, teknolojinin daha az gelişmiş olduğu ülkelere kıyasla toplumun daha geniş bir kısmını oluşturuyor: Almanya’da çalışanların %88.4, İngiltere’de %85.7, İspanya’da %83.2, İtalya’da %74.8, Belçika’da %85.6’sını ücretli ve maaşlı çalışanlar oluşturdu. Çünkü bir fabrikadaki işçi sayısı azalsa bile kapitalizm artı-değer üretimi zorunluluğu dolayısıyla yeni iş alanları ve yeni işçileşme süreçlerini koşulluyor.

Üçüncüsü; bu tür robotlar daha çok gelişmiş kapitalist merkezlerde uygulamaya girecek. Yapay zekanın teknik olarak bulunmuş olması, artık üretimin onunla yapılacağı anlamına gelmiyor. Bakın, dünya tekstil sektörü büyük teknolojik ilerlemeye rağmen hâlâ geri bir teknoloji ve ucuz işgücünün bulunduğu Bangladeş, Kamboçya, Çin, Hindistan gibi ülkelere gidiyor. Buralara yatırım yapıyor. Neden daha ileri teknoloji kullanmıyor? Nike, neden ayakkabılarını Endonezya’da üretiyor? Orada on binlerce işçisi var. Bizim çağ dışı koşullardaki saya işçileri, nakış işçileri dünyanın en büyük tekellerine üretiyor. Daha gelişmiş bir teknoloji olmadığı için mi? Değil elbette. Kapitalizmin eğilimi sadece en ileri teknolojiyi üretim alanında uygulamak değil, en ucuz iş gücünü kullanmak ve en yoğun sömürüyü gerçekleştirmektir. Dolayısıyla robotların tüm üretim alanlarına hızla girmesi ve işçilerin yerini robotların alması söz konusu olmayacaktır. Bazı lokal örneklerle sınırlı kalacaktır.

Dördüncüsü, robot teknolojisinin daha yoğun uygulandığı iş kolları olsa bile bu işçi sınıfının ortadan kalkması değil yeni yatırım ve sömürü alanlarının doğması, böylece işçi sınıfının sektörel olarak yer değiştirmesi anlamına gelecektir ki, bu daha çok ampirik bir araştırma konusudur. Mesela gazetecilik alanında algoritmalarla yapılan betimsel haberler, bazı gazetecileri işinden edecektir, belki bir sektörel kayma da yaşanacaktır. Ama gazeteciliğin analiz, yorum, köşe yazısı, edebi unsurları vb. düşünüldüğünde tek başına robotlarla yapılması mümkün değildir.

Son olarak; bir bütün olarak işçi sınıfının yerini robotların alması kapitalizm koşullarında mümkün değildir. Çünkü üretimi robotların yaptığı ve toplumun büyük bir kısmının işsiz kaldığı bir toplumda kapitalistler ürettiklerini kime satacak, nasıl kâr edecek? Bu nedenle robotların üretimi üstlendiği bir dünya kapitalizm koşullarında mümkün değildir. 30 yıldır bize, teknolojik gelişmelere referansla işçi sınıfının nicel olarak bittiği söyleniyordu. Rakamlar tersini söylüyor. Teknolojinin işçi sınıfı üzerinde elbette çok önemli etkileri oldu, bunlar ayrı bir tartışma konusu. Ancak bu süreçte işçi sınıfı nicel olarak büyüdü. Son bir nokta: Kapitalizmde canlı emek sömürüsü olmadan artı-değer üretimi mümkün değildir. Ayrı ve geniş bir tartışma ama artı-değer bir muhasebe ilişkisi olarak belirse de toplumsal sömürü ilişkisinin sonucudur. Bunun olmadığı bir kapitalizm mümkün değildir. Bir bütün olarak üretim sürecinde robotların belirleyici hâle gelmesi, işçisiz işletmeler ve insanların başka aktivitelere yönelmesi ancak kapitalist üretim ilişkilerinin aşılması ile mümkün olabilir.

Türkiye’de emekteki otomasyondan en doğrudan biçimde etkilenen/etkilenecek sektörler hangileri?

Öncelikle şunu belirtmek isterim. İki olguyu ayırmak lazım. Birincisi yapay zeka ve büyük teknolojik ilerleme gerçeği, ikincisi söylemi. Söylem ve gerçeklik her zaman birbiriyle uyuşmayabiliyor. Ve bu alanda da söylem özellikle uygulama alanındaki gerçekliğin oldukça ötesine geçiyor. Tekno-ütopyalar ya da distopyalarla gerçeklik birbirine karışıyor.

Bilindiği üzere yapay zeka kullanımında başta gelen sektör savaş sanayisi. Yakın zamanda Google’da çalışanların hava araçlarının hedef belirleme başarısını artırmaya dönük Maven Projesi’ne karşı başlattıkları ve nispeten başarılı oldukları kampanyada da görüldüğü gibi dünyanın en büyük teknoloji şirketleri ile Pentagon arasında tarihi ve güncel sıkı bir bağ bulunuyor. İkinci akla gelen sektör ise otomobil sanayi. Almanya’da Ford, Volkswagen, BMW, Mercedes gibi büyük otomobil fabrikalarında üretimin önemli bir kısmı robotlarla ve işçilerin gözcülüğünde yani doğrudan malzemeye müdahale etmeden yapılıyor. Bunun daha da artması olası. Yine çeşitli hizmet üretim alanlarında, eğitim, sağlık, çağrı merkezleri vb. sektörlerde gelişmiş yazılımlarla doğrudan bir çalışan olmaksızın bazı sorunların çözülebilmesi söz konusu. Dolayısıyla bu alanlarda Türkiye üretici değil tüketici olarak bu tür teknolojileri ithal edip üretim süreçlerinde kullanabilir. Özellikle vasıfsız işlerin bir kısmı elimine edilebilir. Ama bunun özellikle hizmet sektöründe sürekli yeni ve bazen ‘gereksiz’ vasıfsız işlerin ortaya çıkışıyla birlikte ilerleyen bir süreç olduğunu da unutmamak lazım.

Bu sektörlerde sendikalar sizce dönüşüme ne kadar hazırlıklı?

Türkiye’de sendikalar -istisnalar bir yana- hiçbir şeye hazırlıklı olmadıkları gibi böyle bir dönüşüme de hazırlıklı değil. Burada sorun şu: Teknolojik determinizm (teknolojinin her şeyi belirlemesi) ve teknoloji düşmanlığı gibi iki uca savrulmamamız lazım. Teknolojinin kimin tarafından yaşama geçirildiği de oldukça belirleyici. Yeni bir teknolojik atılım insanlık için yeni olanaklar sunabilir. Ancak bunun sermaye tarafından yaşama geçirilişi emekçilerin zararına olabilir. Tamamen farklı koşullar altında ise emekçiler tarafından yaşama geçirilişi halkın yararına olabilir. Önemli olan bu teknolojik yeniliğin hangi amaçla ve kim için kullanılıyor olduğudur. Bugün yapay zeka ve sanayi 4.0 kapsamındaki gelişmeler sermaye tarafından yaşama geçiriliyor. Dolayısıyla sendikalar, elbette teknoloji ve ilerleme düşmanı bir noktaya düşmeden onun uygulanış biçimine ilişkin hazırlıklı olmalı ve mücadele etmeliler. Burada emekten yana meslek odaları ve bilim insanlarının düşünsel katkıları da oldukça önemli. Teknoloji sadece sermayeye ve onların AR-GE kurumlarına bırakılamayacak kadar kritik bir konudur.

Bill Gates, robot emeği karşılığında da belirli bir vergi ödenmesini önermişti. Siz bu öneriye nasıl bakıyorsunuz? Robotlar gerçekten önemli bir insan gücünü ikame edeceğine ve sonuçta şu anki görünüm itibariyle maaşlı çalışmayacaklarına göre böyle bir ikame ortaya çıkabilir mi?

İşçi sınıfı ve emekçilere dayanan üretimin son bulmayacağını gözeterek şu söylenebilir: Robotların bazı sektörlerde ya da işletmelerde daha yoğun kullanılması söz konusu olacaktır. Ancak ben robotun çalışmasını bir emek faaliyeti olarak görmüyorum. Çok kabaca söylersek bir yazılımcının ya da yazılımcı grubunun koda dönüştürdüğü bir algoritmanın, fiziksel bir makineye entegre edilmesinden oluşmaktadır. Elbette küçümsemek için değil, gerçekten insanı şaşırtan şeyler yapıyor ve hızla geliştiriliyorlar. Deneyimleri toparlayıp yeni sonuçlar üreten (bir bakıma öğrenen) bir algoritmaya sahipler. Ancak bu bir emek değil bir yazılımın fiziksel bir araca uygulanması. Gates’in önerisi otomasyonun yarattığı fiili işsizliğe karşı bir korunma önerisi gibi. Ancak senin de bir yazında belirttiğin yaklaşıma katılıyorum. Bu öneri hiçbir sorunu çözmeyeceği gibi gerçekçi de değil. Ama elbette büyük tekellerden ağır vergiler alınması, gelir dağılımı açısından olumlu taleplerden birisidir.

Robotların farklı endüstrilerde kullanımının artması, yapay zekanın daha fazla alanda çözüm haline gelmesi gibi durumlar var olan çalışan nüfus üzerinde nasıl bir etki bırakacak? İşsizlik mi başka iş alanlarına yönelme gibi mi?

Belli oranda işsizliğin artmasına neden olacaktır. Ancak mutlaka yeni iş alanlarını teşvik edecektir. Ayrıca işsizlik sadece teknoloji ile ilgili bir sorun değil. Örneğin kapitalizm koşullarında mümkün olmamakla birlikte çalışma sürelerinin günlük 8 saatten 5 saate inmesi işsizliğin bir hafta içinde çözümünü sağlar. Bu nedenle robot teknolojisinin işsizliği arttırıcı bir etken olmakla birlikte başlı başına belirleyici bir faktör olduğunu düşünmüyorum. Teknoloji toplumsal ve sınıfsal koşulları etkilediği gibi üretimi ve uygulanması da onlar tarafından koşullanıyor.

Robotlar söz konusu olduğunda bir tür efendi-köle ilişkisinden de bahsediliyor. Sizce de robotların insan bedenine benzer şekilde üretimi ve hatta seks robotları gibi örneklerde görüldüğü üzere doğrudan insan şeklinde üretilmeleri etik bakımdan sorunlu bir süreç mi? Örneğin Journo’da yayınladığımız bir içerikte feminist bir hukukçu robotun rızasından bahsetmişti. Ne düşünüyorsunuz?

İnsan bedenine benzer biçimde üretilmesi, mesela (gerçek olmasa da) Arçelik’in reklam robotunda görüldüğü gibi insanlara sempatik geliyor. Açıkçası psikolojik, sosyolojik boyutlarıyla çok yönlü düşünülmesi gereken bir konu. Ama kapitalizm ve onun kültürü altında yaşıyoruz. İnsanların her türlü bencillik, nefret ve hırsının objesi olabilecek insan biçimindeki robotların (mesela seks robotları) söz konusu olması, insanlığın insanlık dışı kültürünün yeniden üretilmesini destekler mi diye de düşünüyorum. Bana kalırsa evet, destekler. Yani küfür ettiği, vurduğu, aşağıladığı, kırdığı, cinsel saldırıda bulunduğu ve bunu yaparken de hiçbir olumsuz karşılık görmediği bir robot üretmek gerekli mi? Zannetmiyorum.

Kapitalizm koşullarında mümkün olmamakla birlikte bence de tüm ağır işler robotlarla yapılmalı. Ama örneğin maden çıkaran robot sistemlerinin insan şeklinde olması zaten imkânsız. Ya da hizmet sektöründe bu tür robotlar gerekli mi? Kapitalizmin yarattığı yabancılaşmanın sınırlarını biraz aşarak düşünmeye çabalamalıyız. Örneğin yemeği bir robotun yapması, çayı bir robotun getirmesi insanın insan, doğa ve toplumla ilişkileri açısından gerekli mi? Geçmişe özlem değil bu. Sadece her teknolojinin sağladığı kolaylıkları bir sorgulamadan geçirme gerekliliğine işaret etmek istiyorum. İnsanların birbiri ile konuşması gerekir, onun için yemek yapması, bir şey ikram etmesi, kitap okuması, resim yapması, tiyatro vb. gerekir. Bunlar tamamı ya da bir kısmı robotlara devredilmesi gereken angarya değil. Örneğin yemek yapmayı bilmeyip sadece bir düğmeye basıp yemeğini almak ideal bir şey olmayabilir, yabancılaşmanın bir biçimi olabilir. Biraz spekülatif bir konu. Özetle kapitalizmin yapacağı hiç bir şeye güvenmemeyi ve sorgulamayı esas almayı öneriyorum. Bu sorgulamanın sonucu bazı konularda olumlu bazılarında ise olumsuz olabilir. Çünkü kapitalizm insan için değil kâr için vardır.

Robot bilincine ilişkin tartışmalar da var.

Bilinci nasıl tanımladığımıza bağlı. Bir insanınkine çok benzer rasyonel tepkiler verebilen bir robot söz konusu olabilir. Hatta insandan ayırt edilmesinin mümkün olmadığı durumlar da deneylerle gösterildi. Bir hafızası da söz konusu. Ancak her şey algoritmaya bağlı. Evet, belli dışsal koşullara göre algoritmanın değişmesi de mümkün ama bu da ilk algoritmada içeriliyor. Bu bir bilinç değil algoritma. İnsan bilinci; gözlem, deneyim, dâhil olma, izleme, etkileme, etkilenme süreçlerinin karmaşık bir bileşimi, rasyonel ve irrasyonel, zihnî ve fizyolojik, realist ve duygusal tepki ve algıların bir toplamıdır. Elbette bu konuyu uzmanlarına bırakmayı tercih ederek şu görüşü paylaşmakla yetinmeyi yeğlerim: Robot bilincinden çok bir imitasyondan bahsedebiliriz.


Arif Koşar kimdir?

Teori ve Eylem Dergisi’nde yazar ve yazı kurulu üyesi olan Arif Koşar yüksek lisans ve doktorasını çalışma ekonomisi alanında tamamlamıştır. İlgi alanları arasında marksizm, sınıf analizi, yeni iş ve çalışma biçimleri, metodoloji bulunmaktadır. Yayınları: Negri, Sınıf ve Çokluk: Postmodern Özne Arayışının Eleştirisi (Kor Kitap, 2017), Maddi Olmayan Emek Teorisi: Kuramsal Bir Eleştiri (Kor Kitap, 2018), Türkiye’de Esnek Çalışma: Kapitalist Üretim İlişkilerinde ‘Yeniden’ Esnekleşme (Kor Kitap, 2013, Özgür Müftüoğlu ile birlikte).

Sarphan Uzunoğlu

Sarphan Uzunoğlu, UiT The Arctic University of Norway Dil ve Kültür Bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Doktorasını haber odalarında preker gazeteci emeği üzerine yazdığı tezle tamamlayan Uzunoğlu P24, Global Voices, Creative Disturbance gibi platformlara da katkı sağlamaktadır.

Journo E-Bülten