29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın tarihi, Türkiye’de gazetecilik için birçok ilk barındırıyor. Mustafa Kemal, Cumhuriyet’in ilan edileceğini ilk kez bir Avusturya gazetesine verdiği röportajda açıklamıştı. Rejim değişikliğinden haftalar sonra bazı gazetelerde yayımlanan “hilafet” yanlısı bir mektup ise Cumhuriyet’in ilk İstiklal Mahkemesi’ni doğurdu. Bu mahkeme tarihi bir beraat kararına imza attı. Kendi ifadelerine göre “haber atlamamak” için mektubu yayımlayan gazeteciler, devrim şartlarında bile mahkum edilmedi. Saltanatı açıkça savunmaya devam eden bir köşe yazarı dahi affedildi ve muhalif görüşlerinden vazgeçmediği hâlde İstanbul’da avukatlık yapmayı sürdürdü.
Mustafa Kemal, Milli Mücadele’den önce de bazı ifadelerinde izleri görülebilen cumhuriyeti ilan etme arzusunu alenen ilk olarak Avusturya gazetesi Neue Freie Presse’in muhabirine şu sözlerle açıklamıştı:
“Kısa bir zaman zarfında Türkiya’nın bugün fiilen almış bulunduğu şekil kanunen de tespit edilecektir. Yakın gelecekte bu meseleye ait hükûmet teklifleri Meclis’e arz edilecektir.”
‘Aleni olarak ilk defa size söylüyorum’
Mazhar Müfit, bu sözlerin söylendiği gün olan 22 Eylül 1923’ü anılarında şöyle anlatıyor:
“Bir gün Anadolu lokantasında yemek yiyordum. Orada Neue Freie Presse adlı Avusturya gazetesinin Ankara’ya gelen muhabiri de yemek yiyordu. Bu zatla bir gün evvel mecliste riyaset odasında tanışmıştım. Yanıma geldi, aramızda şöyle bir muhavere geçti:
― Haberiniz olsa gerek, sizi tebrik ederim.
― Nedir acaba?
― Mustafa Kemal Paşa beni meclisin riyaset odasında kabul etti ve dedi ki: ‘Aleni olarak ilk defa size söylüyorum, cumhuriyeti ilan edeceğiz.’ ‘Ne zaman?’ dedim. Başını salladı ve ‘Çok yakında’ dedi.”
‘Şekli hükûmetimiz cumhuriyet mi olacak?’
Neue Freie Presse bu röportajı Almanca olarak 2 Ekim 1923’te yayımladı ama Mustafa Kemal’in muhabirle konuşması dışarıya sızdığından Türk basını hiç beklemeden haberi daha önce verdi. Mehmet Saki Çakır’ın “Cumhuriyet’in İlanına Doğru Rejim Tartışmalarının Basındaki Yansımaları” başlıklı yüksek lisans tezinde bu haberler şöyle anlatılıyor:
* ‘Tevhid-i Efkâr, röportaja 24 Eylül 1923 tarihindeki manşetinde değinmiştir. ‘Şekli hükûmetimiz cumhuriyet mi olacak?’ başlığıyla başlayan haberin alt başlığı ‘Mustafa Kemal Paşa Türkiya’da garb cumhuriyetlerine tamamen müşabih bir cumhuriyet teessüs edeceğini ve payitahtın (Ankara) da kalacağını söylüyor’ diye devam etmektedir. Haberin devamında ise röportajdan bilgiler yer almaktadır.
* Akşam gazetesi de 24 Eylül 1923 tarihinde ‘Mustafa Kemal Paşa’nın pek mühim beyanatı: Türkiya’nın dâhili tekâmülü tamamen bitmemiştir. Daha tadilat vuku bulacak, bilumum tekamülatımız cumhuriyet esasına müncer olacaktır’ manşetiyle röportaja değindi. Gazetenin alt başlığı ise ‘Türkiya’da demokratik bir cumhuriyet teşekkül edecek bu cumhuriyet hiçbir suretle garp cumhuriyetleri esasından farklı bulunmayacak ve Ankara Türk Cumhuriyeti’nin merkezi olacaktır’ diye geçiyordu.
‘Türkiye Halk Cumhuriyeti’
* Hâkimiyet-i Milliye gazetesi ise röportajın tamamını biraz daha geç bir tarihte, 27 Eylül 1923’de sütunlarına taşımıştır. Cumhuriyetle ilgili manşeti şu şekildedir: ‘Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun iki maddesi bir kelimede hülasa: Cumhuriyet.’ Manşetin alt başlığı, ‘Büyük Millet Meclisi Reisi Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa hazretlerinin Viyana’da münteşir ‘Neue Freie Presse’ namındaki Avusturya gazetesine vaki olan beyanatının asıl metni’ diye devam etmekte olup röportajın tamamına yer verilmiştir.
* Tanin gazetesi Mustafa Kemal’in demecine yer vermeyerek Ankara’daki özel muhabirinin telgrafla gönderdiği bir haberi yayımlamıştır. Telgrafta, Teşkilat-ı Esasiye’de (Anayasa) cumhuriyet ile ilgili değişiklikler hakkında bilgiler yer almaktadır. Habere, ‘Türkiye Halk Cumhuriyeti’ başlığı atılmıştır. Alt başlık ‘yeni Teşkilat-ı Esasiye Kanunu tanzim edilmiştir. Cumhuriyet kabinesi intihap olunacaktır. Mebuslarda bu sisteme karşı temayül vardır’ diye devam etmektedir. Haberde yeni devletin adının ‘Türkiye Halk Devleti’ olacağı ve idare şeklinin cumhuriyet olacağı belirtilmektedir.'”
‘Partili cumhurbaşkanı’ da tartışıldı
Cumhuriyet’in resmen ilanına bir ay kala yayımlanan bu haberler basın başta olmak üzere ülke çapında şiddetli tartışmaları beraberinde getirdi. Bir grup Türkiye’nin fiilen zaten cumhuriyet rejimiyle yönetildiğini ve ilanın bu durumu resmileştirmekten ibaret olacağını belirtirken, eleştirenlerden “Cumhuriyet bahsi de nereden çıktı” gibi başlıklara sahip köşe yazıları geldi.
Mustafa Kemal’in cumhurbaşkanı olması durumunda alacağı yetkiler de gazeteciler arasında hararetle tartışıldı. Suphi Nuri (İleri) dâhil bir kesim Mustafa Kemal’e “diktatörlük” yetkileri verilmesi gerektiğini savunurken Hüseyin Cahid (Yalçın) gibi gazeteciler buna karşı çıktı. Bir başka önde gelen gazeteci olan Ahmet Emin (Yalman) cumhurbaşkanı olacak kişinin parti ve meclis başkanlıklarını bırakması gerektiğini savundu.
Anayasa değişiklikleri gibi yeni sisteme dair birçok konu basını uzun süre meşgul etti. 29 Ekim’de Cumhuriyet’in ilan edilmesinin ertesi günü, dört gazetede yer alan haberler aynı yüksek lisans tezinde şöyle özetleniyor:
Cumhuriyet’in ilanı sonrası gazete manşetleri
* “Hâkimiyet-i Milliye normal haberlere bile yorum katmaktan kaçınmamıştır. Bu durum, manşetin bir alt başlığında taraf olduğunu belli eden ifadeler kullanmasıyla görülmektedir: ‘Türkiye Büyük Millet Meclis’imizin Bu Şerefli ve Şifabahş Kararıyla Bütün Buhranlar Halledilmiştir.’
* Bu gazete, cumhuriyetin ilanını ise manşetine şu şekilde taşımıştır: ‘Büyük Millet Meclisi dün gece sekiz buçukta, Türkiye Devleti’nin şeklini müttefikan ‘cumhuriyet’ olarak tespit ve dokuza çeyrek kala Gazi Mustafa Kemal Paşa hazretlerini müttefikan ‘Reis-i Cumhur’ intihap eyledi.’ Diğer haber başlıklarında ise cumhuriyetin ilanıyla ilgili detaylar, cumhurbaşkanının hitabı ve kanunî değişikliklere yer verilmiştir. Gazetenin ikinci sayfası tamamen tarihi celseye ayrılmıştır.
* Tanin gazetesi, tarihi celseyi sütunlarına daha objektif taşımıştır. Manşeti şöyledir: ‘Türkiye Devleti’nin şekl-i hükûmeti, ‘cumhuriyet’ oldu. Gazi Mustafa Kemal Paşa hazretleri reis-i cumhur intihap edildi. İsmet Paşa başvekil oluyor.’
* Tevhid-i Efkâr gazetesi ise yaptığı haberler, karikatür ve detaylarla diğer iki gazeteye göre olaya daha çeşitlice değinmiştir. Manşeti şöyledir: ‘Buhran-ı vükela, pek ani bir surette tebdil-i mahiyet ederek bir şekl-i hükûmet ve cumhuriyet meselesi haline inkılâp ediverdi. Ankara 29 Teşrinievvel (müstaceldir – muhabiri mahsusamızdan) riyaseti cumhur intihabına 158 mebus iştirak etmiş ve müttefikan Gazi Mustafa Kemal Paşa reis-i cumhur intihap olunmuştur.’
Hilafet polemiğini başlatan Ağa Han mektubu
Tartışmalar burada bitmez ve hilafet polemiği basın üzerinden yeniden başlayınca konu mahkemeye taşınır. Kurtuluş Savaşı döneminde kaldığı düşünülen İstiklal Mahkemeleri ilk kez Cumhuriyet idaresine geri döner. Gerisini, Yrd. Doç. Dr. Metin Kopar’ın Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi’nde “Cumhuriyetin Kuruluş Yıllarında Basın İktidar İlişkisi” başlığıyla 2016’da yayımlanan makalesinden aktaralım:
* “Ülkedeki rejim sisteminin değişmesi, özellikle eski rejim taraftarı muhalif basın organlarının mevcut hükûmete karşı büyük bir tepki göstermesine neden olmuştur. Basın ve yayın organlarında, bu değişiklikle ilgili olarak eleştirel yazılar yazılmış ve bu noktada hükûmet ağır suçlamalara tâbi tutulmuştur. Bu suçlamalar, hükûmet tarafından tepkiyle karşılanmıştır.
‘Vatana İhanet Kanunu’ndan yargılansınlar’ çağrısı
* İngiltere’de yaşayan, sözde Hint Müslümanları liderlerinden Ağa Han ve Emir Ali’nin 24 Kasım’da Başbakan İsmet Paşa’ya gönderdiği ve hilafetin güçlendirilmesini isteyen mektubun, başbakanın eline geçmeden, 5 Aralık’ta Tanin ve İkdam, 6 Aralık’ta Tevhid-i Efkâr gazetelerinde yayımlanması tüm dikkatleri İstanbul basını üzerinde topladı. Hilafetle ilgili tartışmalar ülke içi bir sorun olarak devam ederken, mektup olayı ile birlikte bu sorun adeta uluslararası boyut kazandı.
* [Söz konusu haber ve yorumlar] ülkenin iç işlerini karıştırmak için yapılmış bir hareket olarak görüldü […] Meclis’in 8 Aralık tarihli toplantısında İsmet Paşa mektupların yayımlanmasının suç mahiyeti taşıdığını [savundu], Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun birinci maddesine göre gazetecilerin yargılanmasını istedi ve İstanbul’da bir İstiklal Mahkemesi kurulması teklifini Meclis’e sundu. [İsmet Paşa, İngiltere’nin, kontrolü altındaki Hindistan’da bulunan Müslümanlar üzerinden Türkiye’yi bu mektupla karıştırarak saltanatı geri getirmeye çalıştığını düşünüyordu.]
Gazetelerin dört aylık arşivi de incelendi
* [Tartışmalardan sonra mecliste] yapılan oylama sonucunda 63 ret oyuna karşılık 89 oy ile İstiklal Mahkemesi’nin kurulması kabul edildi. Böylelikle Cumhuriyet Dönemi’nin ilk İstiklal Mahkemesi bu suretle çalışmalarına başladı.
* Ankara’dan verilen bir emir üzerine, Hüseyin Cahit, Ahmet Cevdet, Velid Ebuziyya, Ömer İzzettin, Hayri Muhiddin mahkemede yargılanmak üzere gözaltına alındı ve ayrıca bütün gazetelerin dört aylık koleksiyonlarının [arşiv] incelemeye tâbi tutulacağı mahkemece belirtildi. İhsan Bey’in başkanlığında oluşturulan mahkeme ilk duruşmasını 15 Aralık’ta yaptı.
* [Savcı] gazetelerin bu yazıyla Ağa Han ve Emir Ali’nin Halife’ye [Abdulmecid Efendi] siyasal güç kazandırmak, halifeliğin kaldırılması durumunda Sünni Müslümanlığın büyük felaketle karşılaşacağı yolundaki propagandalarına bilerek ya da bilmeyerek aracı oldukları için Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun birinci maddesine göre yargılanmalarını, ayrıca Matbuat Kanunu’nun on birinci maddesine göre müşterek cezalandırmalarını, ancak Hüseyin Cahit Bey’in Cumhuriyetçi olması ve bu fikri savunmuş bulunmasının göz önüne alınması ve yazı işleri müdürlerinin beraatını istedi.
‘Mektup, gazetecilik nokta-i nazarından neşredilmiştir’
* [Avukatlar savunmalarında] mektupların yayımlanmasının Hıyanet-i Vataniye Kanunu kapsamına giremeyeceğini ileri sürerek, Matbuat Kanunu’nun da uygulanamayacağını, yazı işleri müdürlerinin savcı tarafından beraatlarının istendiğini hatırlatarak aynı şekilde gazete sahiplerinin de beraatlarını istedi.
* Mahkeme mektubu basmayan gazetecileri de dinledi. Bazıları mektubun kendilerine ulaşmadığını, bu yüzden basmadıklarını söyledi. Velid Ebuzziya, ‘Mektup postadan gelmiştir. Kendim açtım. Fakat neşrini nasılsa unuttum’ dedi […] Hüseyin Cahit; ‘Ben Cumhuriyetçiyim, gazetem de Cumhuriyetçidir. Mektup, gazetecilik nokta-i nazarından neşredilmiştir’ ifadesini kullandı.
* İstanbul İstiklal Mahkemesi kararını 2 Ocak 1924’te açıkladı […] mektubun 1 Kasım 1922 tarihli saltanatın kaldırılması ile ilgili karara saldırdığı, Halife’ye siyasi nüfuz verilmesinin savunularak milletin hukuk egemenliği aleyhine kışkırtıcılık unsurları içerdiğini ve avukatların mektubun suç olmadığı şeklindeki savunmalarının kabul edilmediğini açıkladı.
Mahkeme: Vatana ihanet değil, haber atlamama düşüncesi var
* Kararda, tutuklu gazete sahip ve yöneticilerinin mektubun içeriği konusunda fazla bilgi sahibi olmadıkları, mektubu yayımlarken kasıtlı, yıkıcı ve vatana ihanet amacıyla hareket etmeyip haberi ‘atlamamak’ düşüncesiyle davrandıklarını, ancak bu davranışlarının Emir Ali ve Ağa Han’ın emellerine alet olduğu kanaatine varıldığı belirtildi. Kasıt unsurunun olmaması sebebiyle yargılanan gazetecileri suçsuz bularak beraatlerine karar verdi.”
Mahkemenin oybirliği ile verdiği beraat hükmünü Tanin gazetesi “Şerefli Karar Tarihi İntikal Eyledi” başlığı ile sayfalarına taşıdı. Davadan sonra Mahkeme Başkanı İhsan Bey, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’i gazetecilerle barışması için ikna etti. Bunun üzerine İkdam’ın sahibi Ahmet Cevdet ile Tanin, Tevhid-i Efkar, İleri, Akşam, Vakit, Tercüman-ı Hakikat ve Vatan gazetelerinin baş yazarları 1 Şubat 1924’te Mustafa Kemal tarafından İzmir’de kabul edildiler. Gazetelerin zaman zaman sert eleştirilerle dolu yayınları devam etti. TBMM ise hilafeti 3 Mart 1924’te kaldırdı.
Gazete sahipleri ve haberciler beraat etse de, Tanin ve Akşam’da aynı konuda çok sert köşe yazıları yayımlanan İstanbul Barosu Başkanı Lütfi Fikri suçlu bulundu. Savcının idamını istediği Fikri’yi mahkeme beş yıl kürek cezasına çarptırdı. Saltanatı ve hilafeti açıkça savunan Fikri sadece 35 gün hapiste kaldı. Çünkü mahkumiyetinin ardından kendi başvurusu üzerine çıkarılan özel bir kanunla TBMM tarafından affedildi. Saltanatın geri getirilmesi yanlısı muhalif tutumunu sürdürünce yeniden İstiklal Mahkemesi’nde yargılandı ama bu kez beraat etti. 1928’e kadar baro başkanlığını ve hayatının sonuna kadar avukatlığı sürdürdü.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – 30 AĞUSTOS: CEPHEDE BİLE GAZETE OKUYAN BİR ÜLKENİN ZAFERİ