Dosya

Emek haberciliğinin dönüşü: Dijitalde haber sayısı arttı ama daha çok yolumuz var

Eskiden neredeyse her gazetenin emek muhabirleri ve emek haberleriyle dolu özel sayfaları vardı. Son haftalarda Türkiye’nin birçok noktasında gerçekleşen grevlerle birlikte “emek haberciliği” de yeniden gündeme geldi. Evrensel İşçi-Sendika Editörü Fırat Turgut, Medyascope Emek Muhabiri Ufuk Çeri, Emek Bülteni’nin yaratıcısı Dilek Dindar ve Dr. Atilla Özsever ile emek haberciliğinin dönüşünü konuştuk.

Emek Çalışmaları Topluluğu ve Evrensel gazetesinin raporuna göre ocak ve şubat aylarında Türkiye’nin 13 ilindeki 108 greve 17 bin işçi katıldı. Grev haberleri bugün de gazetelerde, televizyonlarda ve internet sitelerinde yer bulmaya devam ediyor.

Medyanın büyük bölümünde artık emek servislerinin olmayışı ve bu alanda uzman muhabirlerin çalıştırılmaması, haber kuruluşlarının önemli bir kısmında son grevlerin yüzeysel olarak haberleştirilmesini veya —sahiplik yapısı gibi daha birçok unsurun etkisiyle— bu gelişmelerin çoğu kez hiç görülmemesini beraberinde getirdi.

Türkiye medyasının geçmişinde böyle değildi. 1960’lardan 1990’lara dek gazetelerin çoğu, emek haberciliğinde de birbiriyle yarışırdı. Dr. Atilla Özsever, emek haberciliğinin bu dönemini en iyi bilen isimlerden. 1967-2019 yılları arasında TRT, Hürriyet, Milliyet ve Sabah gibi birçok gazetede çalışan, Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın işyeri temsilciliğini ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin yöneticiliğini yapan Özsever’in yüksek lisans tezi, işçi ve işveren örgütleri üzerineydi. 2003’te İstanbul Üniversitesi’nde yazdığı doktora tezi “Türkiye’de Basın Çalışanlarının Sorunları ve Sendikanın Rolü” başlığını taşıyan Özsever’in, “Tekelci Medyada Örgütsüz Gazeteci” adlı bir kitabı da var.

Sağcı gazetelerin bile işçi muhabirleri vardı

Özsever, emek haberciliğinin geçmişini sorduğumuzda, 1990’lı yıllardan bir çizgi çekerek şöyle diyor:

  • 1990’lı yıllardan önce “kitle gazeteciliği” diye bir kavram söz konusuydu. Yani ister sağ, ister sol eğilimli olsun, hemen hemen bütün gazetelerde işçi, memur, dar gelirli, esnaf, emekli gibi kitle haberlerine mutlaka yer verilirdi. Gazetelerin okur kitlesi genellikle bu kesimlerden oluştuğu için bu kesimlerin haberlerini yapmak özel bir önem taşırdı. Klasik gazetecilik kuralı olarak, birinci sayfada 13-14 haber başlığı yer alırsa, mutlaka bunun 3-4 tanesi “kitle haberi” dediğimiz işçi, memur, esnaf, emekli kesimle ilgili haberlerdi. Ayrıca Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS); Hürriyet, Milliyet, Tercüman gibi büyük gazeteler dâhil basın sektörünün hemen hemen tamamında örgütlü olduğu için yazı işleri müdürleri, hatta genel yayın yönetmenleri bile sendikalıydı.
  • En ufak bir toplu sözleşme haberinin dahi gazeteye girmesine özen gösterilirdi. Çünkü bu sözleşmelerdeki ücret artışları, sosyal haklar, TGS’nin de yapacağı sözleşmelere yansıyabileceğinden bu tür haberlerin gazetelerde yer almasına dikkat edilirdi. TGS, 1994 yılına kadar basın sektöründe 18 gazetede örgütlüydü. Yine o dönemde sağ eğilimli Tercüman gazetesi dâhil irili ufaklı birçok gazetede işçi muhabirleri görev yapardı. 1990 öncesinde Milliyet, Cumhuriyet gibi emek haberlerine önem veren gazetelerin dışında “Bâbıâli’nin amiral gemisi” olarak tanımlanan Hürriyet gazetesinde de, kitle haberciliği çerçevesinde, çalışan kesim haberlerine özel önem verilir ve bunları resimli bir biçimde, insan malzemesi ağırlıklı olarak kamuoyuna sunulurdu.

Emek sayfaları gitti, borsa sayfaları geldi

1990’lardaki tekelleşme sürecinin hem sendikaları basından tasfiye ettiğine, hem de gazetelerdeki emek haberciliğine son verdiğine dikkat çeken Özsever şöyle devam ediyor:

  • 1990’lardan itibaren medyada tekelleşme süreci ağırlık kazandı. Holdinglerin medyaya girişi söz konusuydu. Medya patronları birçok gazete ile birlikte televizyon, banka ve çeşitli sanayi kuruluşları sahibiydiler. Medya sektörüne “çapraz medya mülkiyeti” denilen bir kavram egemen oldu. Yani medya patronlarının sahipliğinde bir üçgen (gazete+televizyon+banka) oluştu. Tekelleşme süreciyle birlikte basın sektöründen önce sendika tasfiye edildi. Büyük gazetelerden sendika çıkarıldı, sadece Anadolu Ajansı’nda bir örgütlenme söz konusuydu. Orada da hâlen [Adalet ve Kalkınma Partisi] AKP yanlısı Hak-İş Konfederasyonu’na bağlı Medya-İş Sendikası örgütlü gözüküyor.
  • Medyada sendikanın tasfiyesinin ardından emek sayfaları kaldırıldı, işçi muhabirleri dışlandı. Borsa sayfaları artırıldı, emek haberleri iyice azaltıldı. Keza yapılan haberler de büyük çoğunlukla emek aleyhine bir nitelik taşıyordu. Büyük gazete ve televizyonlardaki bu gelişmelerin yanı sıra Cumhuriyet, BirGün, Evrensel gibi gazeteler ile “bağımsız ve muhalif” sayılabilen Tele-1, Halk TV, KRT gibi televizyon kanallarında emek haberciliği devam ediyor. Ancak buralarda da zaman zaman çalışma mevzuatını tam bilememekten ya da eksik araştırma yapıldığından “yarım haberlerin” yer aldığı görülüyor. Bu gazete ve televizyonlarda “dosya haber” dediğimiz kapsamlı haberlerin yer alması, hitap ettikleri kitle açısından daha yararlı olabilir.

Emek haberciliğinin tanımı

Peki, “emek haberciliği” deyince bugün ne anlıyoruz? Nasıl bir tanım yapıyoruz?

Medyascope Emek Muhabiri Ufuk Çeri, bu kavramı “işçi muhabirliği” diye adlandırmanın daha uygun olduğunu düşündüğünü belirterek bir ortak paydayı vurguluyor: “Evrensel gazetecilik ilkelerine uygun bir şekilde yapılması gerekir.”

Evrensel İşçi-Sendika Editörü Fırat Turgut‘un emek haberciliği tanımı ise şöyle:

  • En basit tarifiyle emek/sermaye çelişkisinin farkında olarak yapılan ve meseleye işçi sınıfı perspektifiyle yaklaşılan/bakılan haberler olmalıdır. Yalnız emek haberi yapmakla emek haberciliği birbirine karıştırılmamalı. “Emek haberini” tüm gazeteciler yapabilir ama “emek haberciliği” tıpkı politika, dış haberler, sağlık vs. gibi uzmanlık ve birikim gerektiren bir alandır.

Emek haberciliğinin konuları

Emek haberciliğinde çalışma yaşamındaki olay ve olguların ele alındığını belirtirken bu sürecin üç tarafı (çalışan, işveren ve devlet) olduğunu vurgulayan Özsever ise bu alanın temel konularını şöyle sıralıyor:

  • Çalışma yaşamını ilgilendiren haberler, bu üç tarafın ilişkilerini ve sorunları ele alır. Keza her tarafla ilgili veya ikili bir ilişki çerçevesindeki haberler de söz konusudur. Örneğin asgari ücret sorunu, her üç kesimi de ilgilendirmektedir. Bir grev haberi ise, esas itibariyle işçi ve işveren tarafını ilgilendirebilir.
  • Çalışma yaşamıyla ilgili haberler sadece, sendika ve toplu sözleşme düzeniyle ilgili değildir. Örneğin işsizlik, işten çıkarmalar, istihdam, ücretler, gelir dağılımı, sosyal güvenlik, sağlık hizmetleri, emeklilik, işçi sağlığı ve iş güvenliği gibi birçok sorun çalışma yaşamı haberciliğine girer. Keza hayat pahalığı, enflasyon, konut sorunu, kentleşme, kooperatifçilik, mesleki eğitim de çalışma yaşamıyla ilgili sorunların içinde sayılır.

“Haberler popülerlik üzerinden görülüyor”

Emek haberciliğinin son haftalardaki örneklerini değerlendiren uzman gazeteciler, bu alandaki hata ve eksikliklere de dikkat çekiyor. Emek Bülteni’ni ve Haftanın Emek Dosyası’nı hazırlayıp YouTube’da sunan Dilek Dindar şu ifadeleri kullanıyor:

  • Son günlerde artan eylemlilikler nedeniyle ilgi odağı olsa da, emek haberleri yaygın medyada ya hiç görülmemekte ya da bir dolgu malzemesi olarak sunulmakta. Verilen haberlerse objektiflikten çok uzak. Suya sabuna dokunmadan, dahası muhatabını kızdırmadan haberi görmek, genel bir yaklaşım hâlini aldı. Bu durum iktidara yakın medya açısından olduğu kadar kendini “muhalefet medyası” olarak tanımlayanlar için de böyle maalesef.
  • Haberler popülerlik üzerinden görülmekte ve popüler unsurlar (milletvekili, sanatçı vb.) haberin öznesi olarak sunulmakta. Örgütlülük, mücadele, emekçiler çoğunlukla tali unsur olarak görülmekte. Dijital dünya bu genel yaklaşımı kırmaya aday olsa da benzer hastalıklar burada da hızla varlığını göstermeye başladı. Az sayıda kişi ve yayın organının ısrarlı tutumu ve sosyal medyanın etkisi bu genel yaklaşımı kırabilir mi, zaman gösterecek diyelim.

“Emek haberlerinde en büyük tehlike aktivistlik”

“Gazeteci yargı mekanizması değildir” diyen Ufuk Çeri ise şu uyarıyla devam ediyor:

  • Emek haberlerinde en büyük tehlike aktivistlik. Gazeteci olayın taraflarına söz vermeli… Ben haber yaparken şirketleri arayıp söz haklarının olduğunu söylüyorum. Ama şirketler bu hakkını kullanmaktan kaçınıyor. Haber için görüştüğünüz kişiler (işçi grevlerinde-direnişlerde) çoğu zaman sizden de fikir istiyor. Bu konuda gazeteci mesafesini iyi ayarlamalı. Biz avukat değiliz, gazeteciyiz. Sürece dair elbette fikrimiz var. Ama dengeyi dikkatli kurmalıyız.
  • Her gelen habere inanmamalıyız. Sosyal medyada dönen bazı görüntüler oluyor. “İşçi patronun arabasını dozerle ezdi” veya “Ücretini alamadıkları için çatıya çıkan işçiler kiremitleri attı” gibi haberler… Görüntü söylemi destekliyor fakat biraz araştırırsanız işin aslı öyle değil. Gazeteci olarak haberi yapınca takip etmek de gerekiyor. Bir işçi kiremitleri aşağıya atarsa bunun yargısal bir yolu olur. Gözaltı gibi. Ama gözaltı yok, şikâyetçi yok. Gazeteci bu konuda duygusal değil, araştırmacı bakması lazım.

Araştırmacı gazetecilik ve “analitik haber anlayışı” gerekiyor

Özsever de emek habercilerinin “uyanık olması” ve ilgili taraflardan görüş alması gerektiğini vurguluyor:

  • Bir emek haberi yaparken ilgili tarafların görüşleri alınmalı, olayın gelişimine kısaca değinilmeli, “kamu yararı” ilkesi dikkate alınarak haber inşa edilmelidir. Çalışma yaşamıyla ilgili haberlerde, farklı kesimlerin farklı çıkarlarının çeliştiği durumlar söz konusu olacağından habere dayanak olacak gerçek bilgiyi ortaya çıkarmak ciddi bir haberciliği gerektirir. Haber, “araştırma gazeteciliği” ve “analitik haber anlayışı” çerçevesinde oluşturulurken tüm tarafları ve unsurları iyice değerlendirmek önem kazanmaktadır. Böyle bir habercilik anlayışında, sadece sorunu ortaya koymak değil, konuyu tüm boyutlarıyla inceleyip geleceğe dönük çıkarımlarda da bulunmak gerekebilir. Bu çerçevede toplum yararına dönük bir kamuoyu yaratma işlevi de göz önünde bulundurulabilir.
  • Haber yapılırken o olayın ya da olgunun geçmişine dönük sürecin de incelenmesi gerekir. Çalışma yaşamı muhabirleri, konuyla ilgili mevzuatı da bilmek durumundadırlar. Örneğin bir grev kararı alındığı zaman mevzuat hakkında bilgi sahibi olmayanlar hemen grevin başlayabileceğini ifade edebilirler. Oysa ki, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’na göre grev kararı alındıktan sonra 60 gün içinde işveren tarafına 6 iş günü öncesinden haber vermek koşuyla uygulama tarihi ayrıca bildirilir. Kimi zaman böyle bir haberi yapan muhabirler, grev kararı alınmasını ve uygulama tarihini bilmedikleri için birbirine karıştırabiliyorlar. O nedenle çalışma yaşamı muhabirlerinin ilgili mevzuata hâkim olması gerekiyor.
  • Haber kaynakları gazeteciyi yanıltabilir, yanlış bilgi verebilir, yönlendirebilir. Konu büyük ölçüde farklı çıkar gruplarını ilgilendirdiği için taraflar böyle yanıltıcı bilgilere başvurabilir. Muhabirin bu konuda da uyanık olması ve aldığı bilgiyi iyi araştırması gerekir. Habercilikte genel kural olan “iki taraftan ‘check’ et,” yani haberi en az iki taraftan doğrulat prensibine de uyulmalı, çok dikkat edilmelidir. Haberle ilgili dokümanlar iyice araştırılmalı, uzman kişi veya derneklerden bilgi alınmalıdır.

“İş bıraktılar, zam aldılar, kazandılar” diye nokta koymak yanlış

Fırat Turgut bu noktada somut örnekler veriyor: İş cinayetleri, COVID-19 salgını döneminde fabrikalarda yaşananlar, esnaf kuryelerin eylemleri… Şöyle anlatıyor Turgut:

  • İş cinayetlerine ilişkin yapılan haberler çoğu zaman sayıları vermek ve yasalardaki boşluğun teşhiriyle sınırlı kalıyor. Ancak her yıl 2 bini aşkın işçinin öldüğü bir ülkede bu durum aslında birçok şeyi ortaya koyuyor. Siz iş cinayetlerini siyasi iktidar, patron ve sendikal bürokrasi üçgeni kapsamında tartışmadığınız/tartıştırmadığınız müddetçe yaptığınız şey emek haberiyle sınırlı kalır, emek haberciliği olmaz. Dardanel’den devam edelim. COVID-19’a yakalanmış yakalanmamış yüzlerce işçiyi 2 hafta boyunca bir arada çalıştırdılar ve yurtlarda konaklattılar. Siz Hıfzıssıhha Kurulu kararında muhalefet partisinin belediye başkanının imzasını görüp patronlar ve muhalefet partisi arasındaki ilişkiyi sorgulamazsanız yine olmaz.
  • Esnaf kuryelerin zam için eylemleri oldu, kimisininki kazanımla sonuçlandı, kimisi devam ediyor. Ama siz “İş bıraktılar, zam aldılar, kazandılar” diye nokta koyuyorsanız olmaz. Çünkü bugün esnaf kuryeler Bağ-Kur primlerini ödeyemiyorlar, yani hastaneye bile gidemiyorlar ve ileride emekli olamayacaklar. Kıdem tazminatı gibi en temel hakları yok ve iş güvenceleri yok. Üstelik şimdi çoğu işçi statüsünde kadrosu olan firmalar daha kârlı diye esnaf kurye modeline geçiyor. Siz bunları sorgulamazsanız yaptığınız iş emek haberciliği olmaz.

“Emek haberciliği yapmak ‘İşçi haklı, patron haksız’ gibi altı boş, basit bir teze indirgenemez” diyen Turgut, “Emek haberciliği alanında çalışan bir gazeteci de meselelere işçinin gözüyle bakmaz, bir sınıfın gözüyle bakar” diye ekliyor. “Bazen sendikacıların açıklamaları mutlak doğru gibi kabul görebiliyor. Ama burası öyle bir alan ki sendikacılar bazı eylemleri işçilerin tepkisini yatıştırmak için yapıyor, keza grev kararlarını yine işçinin tepkisini azaltmak için alabiliyor” ifadesini kullanan Turgut’a göre, işyeri komitelerinin gerçek durumundan, bir işverenin aniden kadın işçi istihdam etmeye başlamasına dek her olay ve olguya karşı emek habercisinin dikkatli olması elzem. Ona göre bu meselelerin aslını anlamak için gazetecinin “dışarıdan bakması yetmiyor, direkt sınıfın içinde bulunması gerekiyor.”

İndirgemeci olmayın, bütünlüklü yaklaşın ve geniş çerçeveden bakın

Dilek Dindar’a göre de gazeteciler birkaç noktaya dikkat ederek daha iyi bir emek haberciliği yapabilir:

  • Emekçinin yaşamı, karşı karşıya kaldığı hak ihlalleri, grev ve eylemlilikleri bütünlüklü bir yaklaşımla haberleştirilmeli. Konunun detaylarına hem yasal hem de hak temelli bakıp değerlendirmek gerekir. Çoğu zaman yasaların hak ihlalleri konusunda yetersizliği, dahası emekçinin aleyhine işleyişi dikkate alınmalıdır. Özellikle örgütlülüğe yönelik ciddi baskı ve engellerin olduğu, bunun da yasaların açık kapıları ardından kolaylıkla yapılabildiği mutlaka akılda tutulmalı.
  • Önemli noktalardan biri de, haberin öznesinin emekçinin kendisi ya da onun örgütlülüğünün olması. Salt bir destek, bir ziyaret ya da “konu uzmanı” özneleştirilerek haber kurgulanmamalı. Emek haberciliği sınırlı bir alanı kapsamaz. Ülkede ve dünyada yaşanan gelişmelerden bağımsız düşünülmemeli. Gerek siyasal gerekse ekonomik alanda yaşananlar, doğrudan emeğin gündeminde yer almaktadır, almalıdır da. Bunu tersinden de okumak mümkün. Hâl böyle olunca emek haberlerini salt eylemlilik, grev ya da hak ihlali üzerinden görmek ya da yaşam hikâyelerine indirgemek doğru bir yaklaşım olmaz. Neden-sonuç ilişkisi, gündemle bağı mutlaka dikkate alınmalı ve görülmeli.
  • Emek haberciliğinin salt mavi yakalı işçiler üzerinden tarif edilecek bir alan olmadığının da özellikle altını çizmek isterim. Bu yaklaşım sol açısından kırılmış olsa da yaygın medya açısından hâlen devam etmekte. O nedenle, plazalardaki beyaz yakalılardan akademiye, ekran önünden set işçilerine, kamu çalışanlarından tarım işçisine, çiftçiye, son günlerde konuşulmaya başlayan esnaf kuryelere ya da platform işçilerine kadar milyonlarca insanı kapsayan çok geniş bir yelpazeyi içine aldığını bir kez daha hatırlatmakta fayda var. Dahası, küresel dünyada sınırları da aşan bir sömürü sisteminde emek haberciliği geniş bir çerçeveden bakabilmeyi gerekli kılıyor.

“Medyada örgütlenme arttıkça emek haberciliği gelişecek”

2022 itibarıyla hem Türkiye’de, hem de tüm dünyada emek haberciliğinin, “diğer alanlardaki habercilikten daha zayıf kaldığını” söyleyen Turgut, dijitalleşmeyle birlikte emek haberlerinin sayısı artsa da nitelikli emek haberciliğinin hâlâ nâdir olduğu görüşünde.

Ufuk Çeri’ye göre bunun nedenlerinden biri, “medyada yaşanan örgütsüzlük sebebiyle birçok gazetecinin emek-sendika gibi konularda yetersiz” olması. Bir diğer neden ise “medya şirketlerinin reklam vb. maddi kaygılarla bu tür haberlere karşı mesafeli” durması.

Bu yüzden şu anda emek haberciliğinin daha çok çok sol-sosyalist çizgide yayın yapan medyanın gündeminde olduğunu belirten Çeri, “Medya alanı örgütlenirse emek haberciliğinin de bununla orantılı olarak gelişeceğini düşünüyorum” diyor.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – EKONOMİK KRİZ HABERİ YAPAN GAZETECİLER ANLATTI

Ozan Mercan

Lisans eğitimini Uşak Üniversitesi Yeni Medya bölümünde tamamladı. Serbest gazetecilik yapıyor.

Journo E-Bülten