Son dönemlerde özellikle küresel medya aktörleri okurla ilişkisini geliştirmek için hem sosyal ağlarda hem de farklı yeni medya araçlarında taktikler deniyor. Bazıları hashtag’ler etrafında buluşurken bazılarıysa Slack, Whatsapp ya da Telegram gibi uygulamaları tercih ediyor.
Okur topluluklarını canlı tutmaya ilişkin bu ihtiyacın temelinde birçok faktör var. Birincisi okuru anlamak, ikincisi okurun katılımını sağlamak, üçüncüsü de tıkanan siyaset kurumunun deva olamadığı dertler üzerinde durabilmek. Zira siyaseten çözümsüzlüklerle dolu bir çağdayız ve toplum kendi üzerine sürekli olarak düşünmeye devam ediyor. Gazeteler de tartışmanın içerik sağlayıcısı olmaktan içeriğe ‘ev sahipliği’ yapmaya doğru hem iş modellerini hem bakış açısını dönüştürdü.
Örneğin Washington Post cinsiyetler arası ücret eşitsizliğini tartışmaya açmak için bir Slack grubu oluşturdu. NiemanLab‘dan Ricardo Bilton’ın makalesine göre Slack’te oluşturulan bu yeni komünitede erkekler ve kadınlar arası maaş farklılıkları, maaş pazarlığı taktikleri ve yeni açılan pozisyonlar hakkında bilgiler paylaşılabiliyor.
Aslında bu, Slack etrafında geliştirilen ne ilk ne de son iyi fikir. Örneğiz Quartz bütün prodüksiyon aşamalarını Slack grupları üzerinden gerçekleştirirken, Vox Media kurduğu botlarla çalışanları içerikler konusunda haberdar ediyor, yorumlar ve benzeri gelişmeleri iletiyor.
Slack üzerinde WP’nin ya da diğer kurumların yürüttüğü tüm projelerin amacı olan okur topluluklarını ve etkileşimi arttırma arzusunun temelinde gazetelerin kendilerine ilişkin anlam arayışı var. Son günlerde “neden gazete satın almıyorum” teması altında sosyal ağlarda dolaşan yazıların çoğu aslında gazetelerin felsefi ya da politik olarak okura bir şey sunamaması, haber bağlamında ise kağıt gazeteye “anındalık” ve benzeri birçok faktörden ötürü ihtiyaç olmamasını işliyor.
Okur toplulukları bu ten uyuşmazlığına çare olabilir; dahası her biri yeni haber hikayelerinin ortaya çıkması, editörlerin veya muhabirlerin topluma gerçekten değen meselelere yaklaşmaları, profesyonel haberci perspektifini tartışmanın olduğu alana taşımaları konusunda yardımcı olabilir.
Elbette burada devreye bir soru giriyor: Yurttaş gazeteciliği bunu zaten yapmıyor mu? Bu aslında çok uzun süredir yürüyen bir başka tartışmanın, profesyonel gazetecilik-yurttaş gazetecilik kıyasının yolunu açar ki ben bu yola girme yanlısı değilim. Zira profesyonel gazeteciliğin üretebileceği sosyal değerin çoğu durumda yurttaş gazetecilik tarafından üretilemeyeceğini; ancak bunun çoğu zaman laboratuvar koşullarında söylenebilecek bir şey olduğunu düşünüyorum. Dahası ülkedeki ifade özgürlüğü ve demokrasi gibi faktörler bu konuda fazlasıyla belirleyici oluyor. Ama gazetelerin istihbarat servislerinin içinin boşaltıldığı, performans sistemlerinin dayatıldığı bu ilginç dönemde bu kıyasın adil olacağı görüşünde değilim. Özellikle de yaşamlarını gazetecilik üzerinden kazanmaya çalışan insanların -emeğin- tarafındaysanız.
Netice olarak okur toplulukları kurmak iyi ve üstünde durulması gereken bir fikir. Üstünde durmamız ve bu meseleyi pratiğe dökmemiz hem sosyal hem de teknik bakımdan önümüze güzel fırsatlar getirebilir.