Haber Kent

İstanbul’da yeni trend Kürdî kafeler

Mîr, Çîrok, Qirix, Beybûn, Şahmaran, Mîrkut, Frida, Janya, Roştîya, Dilan, Şilan, Bakûr, Pîya, Çîya Zelal, Heval, Pepûk, Diyar, Munzur… İstanbul’daki Kürt kafelerinden bazılarının isimleri. Eskiden türkü barlar etrafında kent kültürüne eklemlenmeye çalışan Kürtlerin yeni tercihi; Kürdî kafeler. Yaklaşık beş milyon Kürt nüfusu barındıran İstanbul’da siparişlerimizi alan Kürt garsonlar, boş tabakları toplayan Kürt komiler, hayatımızın fark bile etmediğimiz parçaları. Kürt kafeleri ise İstanbul’daki Kürt nüfusun yeni trendi. Mekân sosyolojisi açısından bu kafelerin bize söylediği şeyleri keşfetmek için yola düşüyorum.

Kafelerin müdavimi daha çok üniversite öğrencileri. Ayrıca Kürt avukatlar ve memurlar, gazeteciler, yazarlar, evden bunalıp kaçak çay eşliğinde 3-5 kelâm Kürtçe konuşmak isteyenler, sosyal medyadan tanışıp buluşmak için buraları adres olarak verenler, Tirşikvanlar (Kürtçe sözlük tirşik.net yazarları), TRT Kurdî çalışanları, AKP’li, HDP’li, HÜDAPAR’lı, PAK’lı Kürtler geliyor. Kürt siyasetinin tüm fraksiyonlarının yolu ve metotları tartışılıyor. Kürdîlik sadece politik olarak değil etik, estetik, felsefi olmak üzere tüm yönleriyle tartışma imkânı buluyor. Bu aralar gündem, referandum, Rojava’daki seçimler, IŞİD, kitaplar ve tabii aşk.

‘Kürtçe egemen bir mekân istedim’

İlk durağım Şirinevler’deki Mîr Kafe. Mühendis ve müzisyen olan kafenin sahibi Mîrhan, Kürt dilinin ve kültürünün egemen olduğu bir mekan açmak isteğiyle yola çıkmış. Çalışanları, Kürt öğrenciler. Kafeye saat 13.00’e kadar gelenlere, kahvaltı bedava. Mîrhan, mekânı Kürtlerin şehirde sosyalleşme konusundaki eksiklerini görerek açtığını dile getiriyor ve şunları anlatıyor:

“Üniversiteyi bitirdim ve çalışmaya başladım. Biraz para biriktikten sonra yanıma bir iki arkadaşımı aldım ve projemi devreye soktum. Dört beş masayla başladık. İnsanlar Kürtçe hizmet alıyor. Müzikler Kürtçe, duvarlarda Kürt müzisyenlerin resmi var. Kürt müzik grupları gelip burada söylüyorlar. Sadece Kürtçe’nin egemen olduğu bir ortam olsun istedim. İlk günden beri şuna dikkat ettim. Kâğıt, alkol, nargile gibi şeyleri vermiyoruz ve içeride sigara içirtmiyoruz. Aileler üç aylık bebeğini alıp bizim mekâna Kürtçe müzik dinlemeye gelebiliyor. Bu kafeyi açarken sırf Kürt kültürü normalleşsin diye Kürtçe menünün olduğu tabelam vardı. Polisler bile gelip, ‘Kardeşim mühendis adamsın, başka işin mi yok. Bırak böyle siyasi işleri’ diyordu. Hâlbuki siyasi değil ki. Yemek menüsünün ne siyasi tarafı olacak ki? Kürt gençlerini içkinin, kumarın olduğu mekânlardan buraya çekebildiğime inanıyordum. Eskiden bir kısım Kürtler bizi ‘Gençleri yozlaştırıyorsunuz’ diye eleştirirlerdi. Sonra başka mekânların meyhane gibi ortamını görünce vazgeçtiler.”

‘Öğrencilerin ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyoruz’

Şirinevler’den sonra Taksim’de bulunan kafelere yöneliyorum. Beybûn ve Roştîya yan yana. Beni Beybûn’un sahibi Jiyan Kara karşılıyor. Kendisi oyuncu ve “Beybûn Production”ın da sahibi. Kara, mekânda genelde kültür sanat ya da siyasetin konuşulduğunu, iki kez mühürlendiklerini söylüyor:

“Sivil polisler kışın çok geliyor. Biz onların gelmesini istemiyoruz. Dokuz kez baskın yedik. ‘Şikâyet var’ diyorlar. İki kez mühürlediler burayı, biz sıkıntı çektik. Biz insanların yoz yerlere gitmesine istemiyoruz. Kürtlerin kültür ve sanatıyla para kazanıyoruz. O yüzden burada ikramımızı sunuyoruz. Parası olmayan biri dilediği kadar burada yer ve içer, hesabı bize ait. İstanbul’a gelen Kürt öğrencilerin ihtiyaçlarını elimizden geldiğinde gidermeye çalışıyoruz. Dayanışma ve sosyalleşme ortamlarını sağlamaya çalışıyoruz.”

‘Siyaset üstü amaçla açtık’

Kadıköy’de ilk uğradığım kafe ise Pepûk. Kafenin Dersimli müdürü Dilan, iletişim fakültesinden mezun. Pepûk, Dersim bölgesindeki mitolojik bir kuşun adı. Burayı iki arkadaşıyla beraber açmışlar. Kafenin ileride kurmak istedikleri fotoğraf ya da sinema topluluğuna hizmet edeceğini düşünüyor. Dilan, Pepûk’u şöyle anlatıyor:

“Hepimizin politik duruşu var. Ancak bu kafeyi siyaset üstü bir amaçla açtık. Mesela şu an çalan müzik size yakınken beş dakika sonra çalan müzik başka arkadaşa yakın gelsin. Biraz etnik olsun istedik. Sadece Kürtlük değil, ulus aşan bir etniklik olsun istedik. Burada herkes çayını kendi alabiliyor. Masanın yerini değiştirebiliyor. Fikirlerini söyleyip burada gerçekleştirebiliyor. Atölye çalışmalarına dair fikirlerimiz var. Ancak burada parasal şeyler olmayacak. Resim, fotoğraf sergisi için mekânı veriyoruz. Sinema günlerimiz var. Suyu ücretsiz veriyoruz.”

Dayanışma ortamı için bir mekân

İsmi Kürtçe olmayan ancak Kürtlerin açtığı bir diğer kafe ise Yeldeğirmeni’nde bulunan Viento. Burayı, Tuba ve Ömer işletityor. Yıllara dayanan dostluklarını şimdi üretimin ve dayanışmanın olduğu bir mekânla taçlandırmışlar. Tuba, kafeyi halkların buluşma ve dayanışma ortamı bulabileceği bir mekân olarak tasarladıklarını dile getirerek, “Söyleşiler yapıyoruz. Sinema ve tiyatro gruplarıyla çalışıyoruz. Konserler düzenliyoruz. Deyiş ve dengbêj geceleri yapıyoruz. Mevlevi müziklerle uğraşanlar da geliyor. Geçen yıl kermes yaptık. Gelirini Cizre, Sur, Nusaybin’deki ihtiyaç sahiplerine yolladık” diyor.

Mekânın diğer ortağı Ömer ise arkadaşlık üretimini vurguluyor. Ömer, “Ana akım mekanlara alternatif yerler yaratmak isteyen insanlara, standartlaşmış bir hizmetin ötesinde ilişkilenmenin olduğu, diyalog kurup arkadaşlığın üretilebileceği bir avantaj sağlıyor buralar” diye konuşuyor.

Etiketler

Maaz İbrahimoğlu

Lisans eğitimini Marmara Üniversitesi'nde tamamladı. Taraf gazetesi, Milat gazetesi, Gerçek Hayat dergisi, Nokta dergisi gibi basın yayın organlarında çalıştı. Radikal başta olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalışmaları yayımlandı.

Journo E-Bülten