Dosya

Kamu yararı nedir? Tanımı ve medya alanından örnekler

Kamu yararı, hem hukuk hem de medya alanında karşımıza çıkan en önemli kavramlardan biri. Türk Dil Kurumu’nun (TDK) hazırladığı Güncel Türkçe Sözlük’te “kamu yararı” tanımı olarak “Devletin gereksinimlerine cevap veren ve bu ihtiyaçları karşılayan, topluma yarar sağlayan değerler bütünü, menafiiumumiye” ifadeleri yer alıyor.

Çeşitli alanlarda ve dillerde farklılaşan tanımları da bulunan kamu yararını iletişim ve hukuk uzmanlarına sorduk. Prof. Dr. Yasemin Giritli İnceoğlu, Prof. Dr. Zakir Avşar, Prof. Dr. Hüseyin Köse, Berrin Gürçay Dilekçi ve Dr. Öğr. Üyesi Özgür Temiz’in “kamu yararı” için tanımlarını ve medyadan örnekleri bu içerikte bulabilirsiniz.

Birçok Türkçe sözlükte “kamu yararı” kavramının ayrı bir maddeyle tanımlanmadığını, “kamu” sözcüğü için verilen örnek cümlelerde yer aldığını görüyoruz. Kubbealtı Lugatı‘nda “kamu” sözcüğü tanımlanırken şu ifadeye de yer veriliyor:

  • Bir memleketteki halkın bütünü, amme: “Kamu düzeni.” “Kamu yararı.” E. T. Türk.

Dil Derneği Sözlüğü‘nde de “kamu yararı” için özel bir tanım yok, ama “kamu” sözcüğünün tanımında bu kavram örnek olarak kullanılıyor:

  • Bir ülkedeki halkın bütünü, halk, amme:  Kamu yararı. Kamu kuruluşu.

Yabancı dillerde ise “kamu yararı” için TDK Güncel Türkçe Sözlük‘tekine pek benzemeyen tanımlar veriliyor. TDK tanımında geçen “devlet” vurgusuna yabancı dillerde pek rastlanmazken bu dillerde kamuoyunun “bilme hakkı” gibi ifadeler geçiyor. Örneğin Cambridge Sözlüğü‘nde İngilizce verilen “kamu yararı” (public interest) tanımı Türkçe çevirisiyle şöyle:

  • İnsanların belirli bir durumla ilgili olguları bilme hakkından bahsederken kullanılan [kavram].

Merriam-Webster Sözlüğü‘nde de “kamu yararı” şöyle tanımlanmış ve örneklendirilmiş:

1a: Kamuoyunun tanınması, korunması ve geliştirilmesi gereken genel refahı ve hakları. Örnek: Kamu yararını temsilen başsavcı [davada] yer alıyor.

1b: Belirli bir konuda kamuoyunun faydası veya payı. Örnek: İşlenen suçların denetlenmesinde kamu yararı vardır.

2: Kamuoyunun ilgilendiği veya dikkat ettiği konu.

Kamu yararı kavramının tarihi kökeni

“Kamu yararı” (eski Türkçe menafiiumumiye) için İngilizce ‘public interest’in yanı sıra “common good” ifadesi de kullanılıyor. Bu ifade de diğerleriyle benzeşen ve genelde daha kısa, özet tanımlara sahip. Örneğin Merriam-Webster Sözlüğü’nde bu kavram, “herkesin yararına olan” diye tanımlanmış. “Public benefit” de kamu yararı karşılığı kullanılabilecek bir başka İngilizce kavram.

Kamu yararı ve ilişkili diğer kavramların kökeni, 1789 Fransız Devrimi’ne dayanıyor. Bugün de Fransa’nın İdarî Yargılama Kanunu’nda kamu yararı Fransızca “l’intérêt public” ifadesiyle yer alıyor. “Lintérêt general” (genel yarar) ifadesi de aynı kavram için kullanılıyor.

Fransız Devrimi’nden beri soylular veya ruhban gibi belirli sınıfların ve çıkar odaklarının faydası yerine, tüm halkın “ortak iyiliğine” işaret eden bir ideal, kamu yararı. Bu yüzden özellikle idare hukukunun tarihi gelişiminde bu kavramla sıkça karşılaşıyoruz.

Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden idare hukuku uzmanı Prof. Dr. Tekin Akıllıoğlu, “Kamu Yararı Kavramı Üzerine Düşünceler” adlı yazısında şöyle diyor:

  • Türk Anayasa Mahkemesi, kamu yararını, “kişinin ve toplumun huzur ve refahını sağlamak” olarak tanımlayagelmiştir. Kamu yararı kavramının anayasal yargıda ve akademik ortamda kamu menfaati olarak kullanılması yaygındır.

Anayasa hukukçusu Dr. Lami Bertan Tozkuzlu ise şu ayrıma dikkat çekiyor:

  • Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde getiren bir unsurdur. Kural olarak, Avrupa Mahkemesi’nin kararlarının izlediği genel şema uyarınca, kamu yararının Sözleşme ile bağdaşır biçimde uygulanıp uygulanmadığının, ilk önce somut olayda kamu yararının mevcut olup olmadığı saptanmalı, daha sonra da genel yarar ile birey yararı arasındaki adil dengenin sağlanıp sağlanmadığı incelenmelidir. Kamu yararının objektif bir tanımı bulunmamakta, anılan kavram “zamana ve yere göre farklılık” göstermektedir.

SLAPP davaları: “Stratejik” yargılamalar gazetecileri yıldırmıyor

Kamu yararı kavramı, medyada muğlak tanımlarla ele alınıyor

Bu tanımlardan de hareketle kamu yararının hukukun yanı sıra kamuoyunun bilgi edinme hakkı üzerinden gazetecilik başta olmak üzere medya ve iletişim alanını da yakından ilgilendirdiğini görüyoruz. Journo’da yayımlanan gazetecilik tanımı konulu araştırmada bu mesleği tanımlarken hem gazetecilerin, hem de genel kitlenin “toplum” kavramına dikkat çekmesi bunun bir göstergesi.

Tarih boyunca gazetecilerin ve iletişim akademisyenlerinin kamu yararını, hukukçulara kıyasla daha muğlak bir kavram olarak ele aldığı ve en azından habercilik pratiğini ilgilendiren kuramsal sınırlarını netleştirmediğini vurgulayanlar var.

Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi ve Kurumsal İletişim Direktörlüğü (KİD) tarafından 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde düzenlenen “Medya ve Etik” konulu panelde, kamu yararı kavramı üzerine konuşan Prof. Dr. Zakir Avşar da buna dikkat çekerek şunları söyledi:

  • Medyaya yönelik uzun yıllar çalıştığım görevlerimdeki deneyimlerim ışığında kuşkusuz her zaman şunu savundum: Özgürlük. Özgürlükçü bir yaklaşım yoksa, medyada denetim umulanı vermez. Hukuki denetim vardır medyayla ilgili olarak. Hukuki denetimde karşımızda bir hukuk davaları vardır, bir de ceza davaları vardır. Maddi-manevi tazminat davaları açarsınız. Parlamento denetimi vardır. İdari denetim mekanizmaları vardır. İdari denetim mekanizmalarını katleden birkaç başlık vardır. Birincisi kamu yararı başlığı, hem denetleyenler için hem denetlenenler için son derece muğlak bir başlıktır. Deneyimlerim bunu göstermiştir. İkincisi ise devlet sırrı ve ticari sır kavramı eklendi. Bu mesele gazetecinin de elini ayağını bağlamaktadır. Aynı zamanda kamunun özgürce bilgi edinme hakkını da büyük ölçüde engellemektedir. İşin gerçeği budur. Bu konulara mutlak suretle bir açıklık getirilmesi lazımdır. Eğer özgürlükler ortamından bahsediyorsak anayasal hakkımız olan ifade hürriyetinden, bilgi alma hürriyetinden, haberleşme hürriyetinden bahsediyorsak bu handikapların mutlak surette giderilmesi lazım. Eğer bunları gideremezsek bu prangalarla denetimler [konuyu] son derece sübjektif noktalara sevk etmeye devam edecektir.

Biz de “Kamu yararı nedir ve gazetecilerin kamu yararı açısından sorumlulukları nelerdir” sorularını bu alanın uzmanlarına sorduk. İletişim akademisyeni Prof. Dr. Yasemin Giritli İnceoğlu, Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi Genel Gazetecilik Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Hüseyin Köse,, KAZETE-Bağımsız Kadın Gazetesi İmtiyaz Sahibi Berrin Gürçay Dilekçi ve Atatürk Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Özgür Temiz sorularımızı yanıtladı.

Kamu yararı: Demokraside gazetecilik bu konuda merkezi bir rol oynar

Yasemin Giritli İnceoğlu‘nun yaptığı “kamu yararı” tanımı ve bu kavramın iletişim literatüründeki yerine dair verdiği örnekler şöyle:

  • Kamu yararı, güvenli, sağlıklı ve tam işleyen bir topluma sahip olmayı gerektirir. Demokraside gazetecilik bu konuda merkezi bir rol oynar. İnsanlara demokratik sürece katılmaları için ihtiyaç duydukları bilgileri verir.
  • Kamu yararı, kamu hizmeti ile somutlaşabilen bir kavram olup toplumdaki herkesin ortak iyiliği, genel refahı ve güvenliği vs. gibi konular ile ilgilidir. Yayın sonrası insanlar nasıl etkilenecek-kimler kötü etkilenecek, kimler yararlanacak? Yayın, toplumun büyük bir bölümünün yararına mı? Bu zor ve hassas bir karar ve her haber dikkatli bir şekilde değerlendirilmeli.
  • Kamu yararı gazeteciliği (public interest journalism) sağlıklı bir demokrasinin olmazsa olmazıdır. Halk refahının, güvenliğinin ve katılımının özendirilmesi, vatandaşların doğru bilgilendirilmesi için farklı bakış açıları sunmakla ilgilidir, bir başka deyişle bu tür gazetecilik aslında sıradan vatandaşın hakkını korumaya, savunmaya hizmet eder. Ancak hem siyasi hem de ticari çıkarlardan bağımsız olarak, kamuoyunu ilgilendiren konuları derinlemesine araştırmak için güvenilir medyaya ve yeterli kaynağa gereksinim var. Zira unutulmamalı ki ifade özgürlüğünün kendisi de kamu yararınadır.
  • Çoğu durumda, neyin kamu yararı olduğu neyin olmadığı açıktır. Ancak bazı durumlarda, örneğin özel yaşam veya siyasi figürlerin eylemleri ile ilgili haberler ve mahremiyet söz konusu olduğunda durum daha karmaşık bir hâl alıyor, ayrım çok net olmayabiliyor.
  • Güç odakları, kamu yararı adına da olsa, ihmal, haksızlık ve yolsuzlukları ortaya çıkarmasından hoşnutsuzluk duyup gazeteciyi engelleyebilirler. Bu gibi durumlarda kamu yararı testi başka bir anlam kazanır. İktidarın kamu yararını nasıl tanımladığı haber alma özgürlüğünden ziyade toplumsal denetim ile ilgili olabilir.
  • İnsan haklarının ayrılmaz bir parçasını oluşturan ifade özgürlüğü siyasi, sanatsal, ticari vs. her türlü ifadeyi kapsamına aldığı gibi, görüş sahibi olma özgürlüğü, bilgi ve düşünce edinme özgürlüğü ile bilgi ve düşünceyi yayma özgürlüğünü de içermektedir… İfade özgürlüğü söz konusu olduğunda devletin kişinin bu özgürlüğüne müdahale etmemesi, bir kişinin ifade özgürlüğüne müdahale edildiği zaman bu kişinin ifade özgürlüğünü koruması, bireylerin ifade özgürlüklerini kullanabilmesi için gerekli önlemleri alması gerekmektedir.

Kritik bir soru: Nerededir kamunun çıkarı?

Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi Genel Gazetecilik Anabilim Dalı Prof. Dr. Hüseyin Köse ise “kamu yararı” kavramını şöyle tanımladı:

  • Kamu yararı genellikle “kamu işlerinin hukuka uygunluğunun doğrulanışı için takdis edici, nesnel bir ölçüt” olarak tanımlanır. Söz konusu ilke, kamu güvenliği ve sağlığı, büyük bir yolsuzluk veya organize suç, kamuoyunu aldatıcı ve manipüle edici bir girişim, vb. durumları içerir ve genellikle bu hâllerde geçerlidir. Yani, aslında kamu hukuku bakımından kavramın ifade ettiği anlam oldukça açıktır. İdare hukuku kamu yararının tanımını en az kamusal zarar ilkesi üzerine kurmuş görünmektedir. Ancak medya ve gazetecinin bilgiye, habere erişme hakkı ve özgürlüğü ile kamu güvenliği ve devlet sırrı (çoğunlukla bir avuç siyasal seçkinin sırrı demek oluyor bu) arasındaki ilişki düşünüldüğünde ağızların tadı fena hâlde kaçar.
  • Öte yandan, kamu yararı ilkesi kavramı politik güç kullanımı, hegemonya ve kamusal alanın ticari sermaye tarafından işgâl edilmiş boyutlarıyla da doğrudan ilişkilidir. Bu anlamda kamusallığın hemen her düzeyi, politik diskurun gözden düşüşünün bir sonucu olarak, artık hem özel çıkar ilişkileri ve sermayenin, hem de mahrem yaşam ve şahsilik ilkesinin ayartıcı cazibesinin kuşatması altındadır.
  • İlki, adeta diğerinin söze ve görüntüye dökülmüş teşriki lojistiği gibidir. Kamunun yararı ve iyiliği gibi tabirlerin siyasi ve ticari çıkarlara kurban gittiği siyasal nitelikli kamunun popülist politik salvolarla çökertilerek yerine “tefekkürüne” akıl sır erdirilmez kalabalıkların imal edildiği, sivil toplum kuruluşlarının olayların seyrini belirleyebilme gücünden yoksunlaştırıldıkları, toplumsal yapının gerçeğini kavramanın rasyonel zemininin çökertildiği ve siyasetin şenlikli bir dizi gösteriye evrildiği bir çağda, medyatik dilin izaha muhtaçlığı başlı başına tartışma konusudur.
  • Nerededir kamunun çıkarı? Sonu gelmez santimental ve oyalayıcı içeriklerde mi? Bilgilendirici ve aydınlatıcı rasyonel muhakeme yeteneği veya tefekkürde mi? Günümüz liberal piyasa ekonomisi koşullarında iş yapan haber örgütlerinin kamu yararı kavramının vaktiyle ihtiva ettiği anlamların kasıtlı ihmaline yönelik tutumu tam da burada tezahür eder. Eşit bilgilenme ve özgür haber dolaşımıyla şekillenecek görece aydınlatılmış bir kamuoyunun geleceğine karar verecek olan da yine aynı tutumdur. Nitekim yarar ilkesinden ayrı düşmüş bir kamunun imali işini üstlenmiş işe yarar bir kamusu olmayan bir medyatik düzenin yarardan neyi anladığı sorusu meçhuldür. Medya örgütlerinin ve profesyonel gazetecilerin haber pratiği ideolojisi, nihayetinde verili koşullar içinde şekillenir ve yarar, doğru ve genel iyi kavramları da yine aynı koşullar içinde anlam kazanır.

Kamu yararına yönelik farklı bakış açılarından örnekler

  • Meseleyi sistem eleştirisiyle birlikte düşünen yaklaşımlar açısından, yararın mahiyeti konusundaki tartışmalar da muhteliftir öte yandan. “Şayet kurulu düzen özel mülkiyete dayanıyorsa, kamu yararı özel mülkiyetin korunmasındaki çıkardır” diyenler olduğu gibi, kamunun yararına olan bir durumun, her zaman kamuyu ilgilendirmeyeceğini iddia edenler de vardır. Özellikle bu sonuncu görüş, belirgin biçimde umutsuzluk ve yılgınlık verici istikametini 2016 yılından bu yana hayatımızın hemen her alanında etkisini hissettiren post-truth [hakikat sonrası] etkisinden alır. Bu anlamda, “kamunun ilgilenmediği konular, kamu yararı kapsamına da girmez” gibi bir argüman bile anlamını yitirir. Kamu, artık kendisini doğrudan ilgilendiren konulara karşı bile ilgisizlikten malul, irrasyonel bir kütle olarak tanımlanır.
  • Oysa şunu unutmamak gerekir ki, izlerkitle denen şeyde, bizatihi kitle medyasının etkili retoriğiyle imal edilmiş bir olgudur. Bu nedenle, içinde bulunduğumuz dönemin yakıcı gündem konuları olan enflasyon ve hayat pahalılığı gibi meselelerin etkili medya tarafından ısrarla gündeme getirilmemesinin bir nevi kamu ilgisizliğiyle ilgili bir şey olmayıp, “imal edilmiş” ve sonrasında edilginleştirilerek afazik yığınlar haline getirilmiş bir kamuyla ilgili olduğunu bilmeliyiz. Yani Dallas Smythe’ın izleyici emtiasının üretilmesi dediği durum. Kuşkusuz üretilen şey sadece kitle değildir, aynı zamanda onun medya içeriklerinin ömrüne ve etkisine karar verecek olan ilgisidir de. Kitlesel edilgenliğin dolaysız bir sonucu da içeriğin izlerkitleye hitap etmesi ancak onların gerçeğini anlatmamasıdır. Medya çoğunlukla “prezante” (kendini takdim etme gücü) olabilenlerin değil, “röprezante” (temsil edilmesi gereken, temsile muhtaç) kimselerin sözcülüğünü yapar ki kritik sorun apaçık ortadadır.
  • Meselenin medya denetimi boyutunda ise yasa koyucu açısından genellikle konunun kültürel ve siyasal statükonun belirleyici kanaat ve değerler iklimi çerçevesinde yaklaşıldığı görülür; kamusal yarar, bu bakışa göre, devletin kendini “mütemadiyen tehdit zorlaması altındaki” sınırlarını korumakla yükümlü hissettiği geniş bir güvenlik alanı sathına tekabül eder. Burada o eski bildik, “özgürlük mü güvenlik mi?” ikilemi çıkar karşımıza.
  • Otoriter yönetim tarzlarında bu hususta yapılan tercih daha başından bellidir; güvenlik, adeta keyfiyetin her çetrefil konudaki kamuflajı işlevini görür. Bilhassa devlet sırrı, ticari sır, bekâ vb. adı konmamış sansür biçimleri söz konusu güvenlik algılamasının aşil topuğu gibidir. Bu durum, son yıllarda bizim de en ciddi meselemiz. Gerçekte olup biten ise aslında şudur: Tüm dünyada sorunlar çözülemeden kaldıkça otoriterlik artmakta, hamasetin harareti yükseldikçe sümen altı edilmeye çalışılan özgürlükler, eşit temsil hakkı, geçinme zorluğu vb. daha da büyümekte, hayat evde de dışarıda da pahalanıp daraldıkça eksilen mutluluk, türlü ayrışmalarla genişleyen gedik, bugünü bugünde öngörememe basiretsizliği, vb. rizikolar üretmekte ve tüm bunların sonucunda da, “kamu yararı” toplumsal denetimin topyekûn tesisi için özgürlük ve hakları dizginleyici bir araç olarak kullanılmaktadır.

“Kamu zararı” kavramı ve “Kamusuz Yararlar Ülkesi”

  • Medyayı kamu güvenliği adına denetleyerek sınırlandırmak isteyenler bunu kamunun iyiliği adına yaptıkları iddiasındayken; söz konusu denetimi bir tür ifade özgürlüğü tırpanı gibi algılayanlar ise kamunun gözü, kulağı ve genel çıkar refleksiyle hareket ettiklerini belirtirler. Anlayacağınız, her iki taraf açısından da kamunun ve genel yararın anlamı oldukça göreceli mahiyettedir.
  • Biz iletişim akademisyenleri ise, genellikle gazetecilik ve iletişim etiği derslerinde çatışma, terör, savaş, afet vb. dramatik ve trajik olaylarda haberin izleyiciler üzerindeki travmatik ve olumsuz etkilerini azaltmak için bazı sınırlamalar (yayına geç verme, kurbanların isimlerini ve yüzlerini açıkça belirtmeme, görüntülerin flulaştırılması, vb.) getirilebileceği konusunda hemfikirizdir. Kamuyu zarara uğratabilecek gelişmelerin bilgisinden toplumu mahrum bırakmak için zikredilen durumlardan yararlanılması konusu ise düpedüz sansüre girer. Bunlardan hangisinden yana saf tuttuğunuz veya tutacağınız güç odakları ile aranızdaki mesafeye bağlıdır. Örneğin sosyal medya hesaplarının (şiddet ve terör çağrısı yapanlar, hakaret içerikli olanlar hariç) sırf eleştiri nedeniyle askıya alınmasının, sıklıkla erişimlerinin engellenmesinin, dahası hesap sahiplerinin cezai yaptırımlara tâbi tutulmalarının –düşünce ve ifade özgürlüğünün bastırılması pahasına- ne tür bir kamu yararı içerdiği hususu tartışmaya açık bir konudur. (2019 yılında yayımlanan “Kamusuz Yararlar Ülkesi: Sağ Popülist Siyaset Çağında Medya ve Kamu Yararı İlkesi” isimli kitapta da özetle anlatmaya çalıştığımız tam olarak buydu.)
  • Devlet sırrı ve ticari sır gerekçesiyle ifade özgürlüğüne ve bilgi edinme hakkına getirilen sınırlamalara biraz yakından bakıldığında, aslında şöyle basit bir mantık yürütmek suretiyle meseleyi aydınlığa kavuşturmak da mümkündür: Devlet şayet yönetimini, güvenliğini ve huzurunu sağlamayı üstlendiği toplum için var ise, sırrın korunması toplumun çıkarına ve yararınadır, o hâlde bu iyi bir şeydir. Bu durumda sır herkesin sırrı olduğundan korunması da herkesin yararınadır. Çünkü bu durumda sırrın muhafazası toplumsal ve kamusal yararın hizmetindedir. Ama şayet devletin sırrı bir grup azınlığın sırrı ve ticari sır denilen şey de özel bir sermaye sınıfının çıkarlarını gözetme veya tahkim etme amacına yönelikse, o vakit ortada aleni olarak bir kamusal yarar değil, birilerinin gizlenen veya en hafif deyimle örtbas edilmeye çalışılan ve herkesin yararı açısından herkesçe bilinmesi icap eden gerçek veya gerçekler var demektir. Peki, bu Gordon düğümü nasıl çözülecektir? Elbette, sırların alanını daraltıp (şeffaf ve demokratik toplumlarda daha az sır daha çok şeffaf alan yaratır) gerçeğin ifşa ve aleniyet alanını (hakikatler ne kadar serbest dolaşırsa, kamuoyu da o ölçüde sıhhatli biçimde oluşur) olabildiğince genişletmek suretiyle… Bu durumsa, her şeyden önce belli bir zihniyet kırılmasını gerektirir. Zaten en zoru da budur.
“Kamu yararı” eksenindeki tartışmalar hem yerel hem ulusal medyada sık sık haberlere konu oluyor.

“Kamu yararını gözetme hakkını gazeteciler kullanır”

  • Kamusal yarar hususunda genelde gözlerden kaçan önemli bir husus da şudur: Kamu yararını gözetme hakkını yurttaşlar adına yöneticileri denetlemekle yükümlü olan gazeteciler ve medya kuruluşları kullanır. Bunun dışında, özel kişi veya kurum veya çevreler bu hakkı -her ne kadar öyle iddia etseler de bizzat içinde var oldukları liberal piyasa ekonomisi mantığı yüzünden- kullanamazlar. Özel şirketler adı üzerinde, sadece bazı “özel” sırlara, “özel” çıkarlara veya “özel” dürtülere sahiptirler, ama asla kamusal sırlara, çıkarlara veya dürtülere değil… Devletin denetimindeki yasa koyan düzenleyici kurumlar da kamu yararını değil, genellikle güvenlik adına ifade özgürlüğünün kapsamını davranmaktan ve kendilerini atayan siyasal hükümetlerin niyetlerinden doğrudan etkilenebilir bir kırılganlıkta oldukları sürece kamuya ve demokrasiye hizmet etmiş olmazlar.
  • Medyanın teoride ve fiiliyatta özgür ve demokratik işleyişini koruyabildiği toplumlarda; çıkar, ilgi ve yarar kavramları zamandan zamana, toplumdan topluma, çevreden çevreye, bir zihniyetten başka bir zihniyete değişmez. Kamu yararı için gazetecilik yapmanın ölçütleri bellidir. Yurttaşların kişisel hakları ile kamu yararı ilişkisi konusunda da doktrin ve mahkeme kararları ortadadır. Bireysel mahremiyet hakkına ek olarak, özel yaşam-kamusal alan ilişkisinde kamusal yalıtım ilkesi diye bir şey vardır. Buna göre, kişi yalnız olduğuna güvenerek, kamusal alanda toplum önünde davranamayacağı bir serbestlikle davranıp hareket edebilir. Alışveriş yapma, ata binme, bir lokantada yemek yeme, yürüyüşe çıkma, vb. (Dahası -kriminal vakaları ve kazaları aydınlatma işlevleri müstesna-, güvenlik kameralarının kritik önemi, kör alanları aydınlatabildikleri gibi, apaçık biçimde ortada olan gerçekleri karartabilme güçlerinde göze çarpar…) Tüm bunlar kişinin “kamusal mahremiyet hakkı” içine girer. Bu konulardaki yasal mevzuat yetersiz olabilir, ancak olgular beklemez.
  • Öte yandan, bilindiği gibi, bir haberin kamusal yarar içermesi için yegâne şart, o haberin yayımlanmasıyla birlikte toplumun somut bir zarardan korunmuş olduğunun net olarak görülmesi ve bilinmesidir: Haber, toplumun bilme hakkına hizmet etmekte midir? Bilmemesi hâlinde, kamunun daha büyük ve önlenemez bir zarara maruz kalma riski ve olasılığı yüksek midir? Dahası, hangi gerçek bilinmeye değerdir, hangisi değil?

“Kamu yararı” ve “devlet sırrı” kavramlarının ilişkisi

  • Ve kuşkusuz en yakıcı soru: Bilinmesi gerekli olan gerçeğe veya gerçeklere kim veya kimler ne adına, hangi yetkiyle ve nasıl karar vermektedir? Devamla: Siyasetin kamusal ilgiyi örgütleyen boyutu bireysel ve kolektif arzulardan ne derece muaftır? Medya ve retoriği muktedirin veya muktedirlerin niyetlerinden ne ölçüde bağımsızdır?
  • Bu ve benzeri sorular yararın “kamusal” ve “özgül” niteliği arasındaki çatlağı açığa vurur. Yarar sözcüğü, medyanın ekonomi politiği bağlamında da birçok değişkenle bir arada düşünülmelidir bu açıdan: Sözgelimi öncelik kimin yararınadır? Sermayenin mi? Okurun mu? Reklam verenlerin mi? Devletin sırlarının mı? vs. Bu sorulara verilecek yanıt da siyasal ve ekonomik güç denklemi içinde aldığınız pozisyona bağlıdır büyük ölçüde.
  • Bence kamu yararı ilkesini daha da muğlak hâle getiren şey, “devlet sırrı” kavramının sınırlarının net biçimde tayin edilmemiş olmasıdır. Daha doğrusu, her durum ve koşula uygulanabilir yönüdür. Mesele, öteden beri devleti topluma karşı koruyan mantıkla ilgili gibi durmaktadır. Nitekim devleti topluma karşı koruma refleksi, Cumhuriyet’in kurucu iradesinin de temel dürtülerinden birisidir ve devlet aklının dönemler boyu devreden paranoyak bir bakiyesidir. Üstelik bu bakiyeye son yıllarda bir de hamasi bir söylem biçimi olarak “millî bekamız” vb. terkipler de eklenmiştir.
  • Özetle, eğer ortada bir kamu varsa, elbet yararı da olmalıdır. Öncelikle ortada rasyonel bir kamunun olup olmadığına bakmak gerekiyor şu hâlde. Benim bu konudaki naçizane kanaatim, her tarihsel dönemde bir türlü azınlık olmaktan kurtulamasa da, ülkede her şeye rağmen sağduyulu bir kamunun var olduğu yönünde. İkinci olarak, kamunun yararı toplumsaldır, zira genelin zararı herkese pay edilir… Ne zaman kamusal alanda baskıyı arttıracak rizikolu bir durum belirse, derhal dillere pelesenk oluvermiş, herkesin konuştuğu ancak kimsenin hakkında pek de bir şey bilmediği bir kavramı dilim döndüğünce izah etmeye çalıştım. Tartışmaya olumlu bir açılım sunması temennisiyle.

Kamu yararının medyaya yansıması

Kamu yararına yönelik akademik kuramların gazetecilik pratiğinde de kuşkusuz bir yansıması var. Örneğin yayımlanmış bir haberin internetten silinmesi veya haber sitelerine yönelik erişim engellemeleri, kamu yararı tartışmasıyla yakından ilişkili. Sonuçta gazeteciler bu haberlerinde kamu yararı olduğunu savunuyor. İdare ve yargı ise yine kamu yararını gerekçe göstererek aynı haberleri yayından kaldırabiliyor.

KAZETE-Bağımsız Kadın Gazetesi’nin İmtiyaz Sahibi Berrin Gürçay Dilekçi bu konuda şunları söylüyor:

  • “Kamu yararı” adı altında eskidiği söylenen bütün haberler silinmeye başlandı. Aslında bu kararların içeriğine baktığınızda kamu yararından çok, kişi yararını korumaya dönük olduğunu görürsünüz. Çünkü silinmesi istenen haberlerin çoğu taciz ve tecavüz haberleri. Habere konu olan kişilerin geçmişlerinin temizlenerek hayatını rahat geçirmesi isteniyor. Daha doğrusu mahkeme; eski haberler için ‘unutulma hakkı‘nı kullanarak bunların silinmesi yönünde karar veriyor ve mahkeme kararı acilen silinmesi kaydıyla basın kuruluşlarının önüne geliyor… Haber siteleri bir taraftan haber yaparken öte yandan silmeye mecbur bırakılarak yalan haber yapmak gibi bir duyguyla karşı karşıya bırakılıyor. [Bir yandan da bu] bana “emeğin israfı” gibi geliyor.

Tekrar hukuka dönerek bitirelim. Bu alanda kamu yararının muğlak bir kavram olmadığını vurgulayan uzmanlar var. Atatürk Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Özgür Temiz kamu yararını şöyle tanımlıyor ve örnekler veriyor:

  • [Kamu yararı] özel yararı aşan üstün ve ayrıcalıklı bir yarar biçimidir. Kamusal faaliyetlerin yürütülmesinde birimler, kişilerin, bireylerin ya da grupların, şirketlerin, mülk birliklerinin değil, kamunun genel yararı dediğimiz yararı hedefleyerek faaliyet yürütür. Yani özel hukuk kişilerin yararını aşan, üstün ve ayrıcalıklı kamu gücü kullanmayı gerekli ve mümkün kılan bir yarar biçimidir. Dolayısıyla özel hukuk kişilerinin, bireylerin temel hak ve hürriyetleri üzerinde de kamu yararı kısıtlayıcı olabilir. Fakat bu tamamen bir kısıtlama biçiminde değildir, kamu yararının gerektirdiği ölçüde, ölçülülük ilkesi çerçevesinde bir kısıtlamayı gerekli kılar.
  • Kamu yararı muğlak bir kavram değildir. Kişiler çıkıp “Bu kamu yararınadır” ya da “Bu kamu yararına değildir” diyebilir. Ama kişilerin kendi inisiyatifiyle bir şeylerde kamu yararı görmesinin bir önemi yoktur. Kamunun bunda meşru bir yarar görmesi önemlidir. Yani kamu yararını ileri sürdüğümüzde elde etmek istediğimiz bir sonuç olacak. Kamu yararı ileri sürüldüğünde mutlaka bir kamu gücü kullanılır. Kamu gücü kullanımı nerede kullanılacaksa kullanılsın, ki zaten bu durum özel kişilerin yetkisini aşan ayrıcalıklı bir yetki kullanma biçimidir, orada bir kamu yararı hedeflenir.

Kamu yararı dinamik bir kavramdır

  • Kamu yararına muğlak bir kavram dersek karşımıza şöyle bir sorun çıkıyor. Sanki bu kavramla sübjektif sonuçlara ulaşılabilirmiş gibi bir anlayış benimsenmiş olur. Hayır. Kamu yararı kavramıyla hukuk içinde kalarak sübjektif sonuçlara ulaşmak oldukça zordur. Kavramı tek bir cümle ile kuşatamıyor, tanımlayamıyor olabiliriz, fakat [idarenin] kamu gücünü kullandığında kamu yararı kavramını hedefleyecek şekilde nasıl hareket edeceğinin ölçüsüne bakacağız. Dolayısıyla ölçülülük, yerindelik gibi pek çok kavram, kamu gücünün meşru olarak nitelendirilmesi için kullanılır. Kamu gücünün de gerektiği gibi kullanılıp kullanılmaması, hedeflenen kamu yararı ile ilgilidir. Yani kamu yararını kâğıt üzerinde yazdığımızda muğlak gibi bir kavram olarak görünebilir fakat uygulamada muğlak bir kavram değildir.
  • Kamu yararı, muğlak değil, dinamik bir kavramdır. Bugün için aynı hareket kamu yararına uygun değerlendirilirken yarın ona aykırı olabilir. Biz bunu en baştan ve kategorik olarak bilemeyiz. Sonuç itibarıyla kamu yararı dinamik bir kavramdır. Kamu yararı gibi dinamik bir kavramı bir tanıma sıkıştırmış olursak ve bir tablo belirleyip ona göre kamu yararına uygundur veya değildir dersek onun dinanizmini kaybederiz.

“Kamu yararı genellikle özgürlüklerin karşısında kullanılan bir kavram olarak algılanıyor ama özgürlükleri sağlayan bir kavram da olabilir” diyen Özgür Temiz, Anayasası’nın ilgili maddelerinde ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği durumlara dair gerekçelerin de açıklandığına işaret ederek gazetecilerin “doğru haber verme sorumluluğuna” dikkat çekti. Temiz’e göre “başkasına zarar vermemek, kamu düzenini bozmamak” gibi sorumluluklar vurgulanırken “devlet sırrı” ve “ticari sır” da bu kapsamda değerlendirilebiliyor. Somut olaylara bakıldığında kamu yararının muğlak bir kavram olmadığını tekrarlayan Temiz, “[Örneğin] halk sağlığını olumsuz etkileyen ama ticari sır olduğu iddia edilen hususlarda basın objektif haber yapabilmelidir” dedi.

“Kamu düzenini sağlamak da bir kamu yararıdır”

Kamu yararı olsa bile haberlerinin yayından kaldırılması karşısında gazetecilerin ve medya sahiplerinin haklarını nasıl arayabileceği sorusuna ise Temiz şu yanıtı verdi:

  • Medya organı sahiplerinin hak arayışına gireceği nokta, yine temel hak ve hürriyetler noktasıdır. Temel hak ve hürriyetler noktasında bu konuya özel yargılama için istisnai haller haricinde doğrudan başvuru yolu bulunmuyor. Dolayısıyla olağan standartlarda yine bir idari karar verildiyse idare mahkemesinden bunun iptalini istemek. Bu iptal meselesini hızlandırabilmek için çeşitli mekanizmalar var. O mekanizmaları işletmeleri gerekiyor. Bazen de ihlal çok büyük ise Anayasa Mahkemesi de, [Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi] AİHM’de etkili bir başvuru yolu bulunmadığını dikkate alıp doğrudan davayı görebiliyor.
  • Hukuki analiz ile basın yayın organlarının analizi, medya iletişim uzmanlarının analizi, siyasilerin analizi, bürokratların analizi birbirine uymaz. O yüzden yargı ayrı ve bağımsız bir yapı olarak var. Bütün yukarıda sayılanlar kamu yararını kendilerince yorumlayabilirler fakat Türkiye’de kanunların nihai yorumlanması mahkemelere aittir. Dolayısıyla kurumlar, kişiler bir olayı yanlış anlayabilir ama önemli olan yargı mekanizmasından doğru sonucun çıkmasıdır. Hukukçularımız bunu her bir gerekçeyi özgürlüklerle dengeleyerek analiz etmek durumunda ki doğru bir sonuç alınabilsin. Yani bir ifadeyi yasaklamakta ya da durdurmakta kamu yararı var mı? Ya da bu ifade yayılırsa kamu yararını bozuyor mu? Ama sadece dar anlamda kamu yararı değil, kamu düzenini sağlamak da bir kamu yararıdır.

“Sorumluluk bilinciyle özgürlük bir arada gözetilmeli”

  • Kamu düzeni ve kamu yararı gibi kavramlar basın hürriyetini ortadan kaldırmaya yönelmez, onu sınırlarken aynı zamanda onu korumayı sağlar. Basının haber verme hürriyetini kullanması kamu düzeninin içindedir. Fakat kamu düzeni gerekçesi ile onu gereğinden fazla sınırlandırmamak, kamu yararı gerekçesi ile de gereğinden fazla sınırlamamak gerekir. Türkiye gibi kültürel ve coğrafi geçiş ülkelerinde birçok şey aniden hassaslaşabilir. Konjonktürel olarak hassaslaşabilir. Bu tamamen bu hassasiyetleri gözeterek değil fakat onların var olduğunu bilerek hareket etmek gerekir. Yani sorumluluk bilinciyle hürriyeti bir arada gözetmek suretiyle bu işi çözebiliriz.
  • Gazetecilik sadece kamu yararını gözeterek yapılacak bir [faaliyet] olarak sınırlandırılamaz. Gazeteci hangi haberin verilmesi gerektiğini, hangisinin kamu yararına uygun olduğunu kendisi tespit edebilecektir. Dolayısıyla kamu yararı sadece bir diğerkâmlığa değil, temelde dayandığı objektivite ile başlı başına bir kamusal yarara işaret eder. Güncel haberi basın hürriyetine uygun şekilde kullanabilmek ve kişilerin de zamanında, doğru, tam haber alma ve verme hak ve hürriyetini kullanmasına yardımcı olmak basından beklenen temel faaliyettir. Ancak ifade hürriyetinin olduğu yerde yorum, analiz, görüş, ayrıksı düşünce koruma altındadır. Bu konuda en çok yaşanan problemler kişisel haklara tecavüz eden açıklamalar ya da yorumlanmış haberlerin yorum içerdiği belirtilmeksizin yayımlanması ile ilgilidir. Geniş koruma altına alınmış olan ifade hürriyeti ve basın hürriyetinin kullanılması için gerekli her tür önlemin alınması gerektiği gibi, bu hak ve hürriyetlerin kullanılmasının bir sorumluluk getirdiğine de dikkat edilmesi gerekir.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – SLAPP NEDİR? KAMUSAL KATILIMA KARŞI STRATEJİK DAVALAR

Açelya Defne Kalenderoğlu

Serbest gazeteci. Katıldığı mesleki eğitim programları arasında Bağımsız İletişim Ağı (Bianet) Temel Gazetecilik Atölyesi, Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Atölyesi (UMAG), Sivil Alan Araştırması (CSSA), Kampüste Yurttaş Gazeteciliği, Uluslararası Koruma Mekanizmaları Atölyesi ve İklim Haberciliği Atölyesi de var.

Journo E-Bülten