Söyleşi

Gazetecilerin sormadığı soruyu, bir fizikçi soruyor: Bu eğriler neden bu kadar düzgün artıyor

Doç. Dr. Sinan Kaan Yerli'nin paylaştığı tablodaki verilerin görselleştirildiği grafikten bir kesit... f(Vk) ve f(Vf) ifadeleri, vaka ve vefat sayısının büyüme faktörleri. Açıklaması, alttaki haberde.
Sağlık Bakanı Koca’ya gazetecilerin sorduğu sorular eleştirilirken, Journo ile bir grafik paylaşan ODTÜ Fizik bölümünden Doç. Dr. Sinan Kaan Yerli şu sorunun yöneltilmesini önerdi: “Bu eğriler neden bu kadar düzgün artıyor?”

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın COVID-19 konulu günlük basın toplantılarında gazetecilerin ona yönelttiği birçok sorunun kamuoyunu bilgilendirme amacına hizmet etmediği gözlemine dünkü dosyamızda değinmiştik.

Haberimizin içindeki ankette Journo takipçilerine “Siz olsanız bakana ne sorardınız” sorusunu da yöneltmiştik.

  • Koronavirüs hastalarının her ilde olduğu bilindiği halde il bazında dağılımı vermemenizin sebebi nedir?
  • COVID-19 vakasından vefat edenler ile diğer hastalıklardan vefat edenlere dair sayılar, bir karışıklık yaratıyor mu? Bunun için nasıl bir yöntem izleniyor?
  • Süreci iyi yönettiğinizi düşünüyor musunuz? Örneğin temaslılar test edilmiyor, maske dağıtımı hâlâ problemli, yasaklar son dakikada duyuruluyor. Tüm bunlara bakıldığında süreci nasıl yorumluyorsunuz?

gibi sorular geldi. En ilginç sorulardan birini ise bir gazeteci değil, fizikçi gönderdi. Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Fizik bölümünden Doç. Dr. Sinan Kaan Yerli’nin önerdiği soru şuydu:

  • Bu eğriler neden bu kadar düzgün artıyor?

Yerli, sorusuna 11 Mart – 28 Nisan döneminde Türkiye’de açıklanan resmi verileri içeren şu tabloyu iliştirmiş ve “2. sayfadaki açıklamaya bakın” notunu da eklemişti. 

Son günlerde “Türkiye’deki vaka ölüm oranının sabitlendiği” iddiasında da görüldüğü gibi, aslında basit açıklamaları olan istatistiksel durumların hızla komplo teorilerine dönüşebildiği sosyal medya çağında, bir bilim insanının bu sorusu önemli.

İki yeni oran: Büyüme faktörleri

Yerli’nin tablosu; vaka, vefat ve iyileşen sayılarının yanı sıra, bize bu verilerin “katlanarak büyüme oranlarını” gösteren şu sütunları da veriyor:

  • f(Vk): Vaka Büyüme Faktörü – Yani güncel vaka sayısının bir önceki gündeki değerine oranı.
  • f(Vf): Vefat Büyüme Faktörü – Yani güncel vefat sayısının bir önceki gündeki değerine oranı. 

Yerli’nin açıklamasına göre, “sosyal medyada dolaşan vefat/vaka oranı yerine, f(Vk) ve f(Vf) oranlarının değişimine bakmak daha doğru.”

Konuyu daha iyi anlamak ve belki de Bakan Koca’ya yöneltilebilecek yerinde bir soru için gazetecilere bilgi sağlamak üzere Yerli ile iletişime geçip kendi sorularımızı ona ilettik.

Bulut üzerinde paylaştığınız tablodaki verilere bakınca, Türkiye’nin salgında diğer ülkelerden farkı ne?
Aslında pek farkı olmadığını görüyoruz. Her şey “salgın dinamiğiyle” yani katlanarak sürüyor. Bu yayılmayı zaten Bakan Bey ve Bilim Kurulu ilk günden beri anlatıyor: COVID-19’un bulaşma hızı diğer virüslerden çok daha fazla, yani “daha hızlı katlanarak” artıyor. 

‘Hız’ deyince çoğu insan doğrusal bir değişim anlıyor

Halkımızın (ve genel olarak insanlığın) “hız” anlayışı doğrusal değişimlerin ötesine çok geçemediği için, katlamanın ne demek olduğunu ancak yaşayarak (yani bu salgın gibi) öğreniyoruz/gözlüyoruz. Bu katlamayı anlamayanlar için basit bir örnek veriyorum hep: Otobanda her 50 metrede bir aydınlatma direği vardır. Bu doğrusal bir değişimi gösterir. Bu direklerin arası 50, 150, 450, 1350 gibi olsaydı bu katlanarak artış demek olurdu. COVID-19 için bu katlamayı Sağlık Bakanı “1 kişi 16 kişiye bulaştırıyor” diyerek anlatmaya çalışmıştı.

Ulusal ölçeğe geri dönüp bakarsak halkımız daha basit sorulara yanıt arıyor: “Ne zaman bitecek,” “ne zaman sokağa çıkacağım,” “ne zaman işime döneceğim?” Bu tür doğal beklentilerin kesin yanıtlarını ne sayılar söyleyebiliyor, ne modeller, ne de bilim insanları. Ama bilimin en önemli gücü olan “tahmin etme” burada rahatlıkla devreye girebilir.

İki örnek üzerinden açıklama

Şimdi lütfen kendinizi zorlamadan düşünün: Anahtar kelimeyi “virüs vaka sayısı” değil de, örneğin sosyal medyada hesabınızdaki “like” sayısı olarak alalım. Bu ortamdaki etkinliğinizi “sıradan” diye düşünerek başlayalım (10 Mart 2020). Diyelim ki bir gün “kral çıplak” dediniz (11 Mart 2020). O günden sonra bir anda ‘like’lar artmaya başladı; yani beklemediğiniz bir değişimle karşı karşıya kaldınız (katlanarak artma) ve sonra “kral çıplak değilmiş” dediğinizde de ‘like’larınız düştü (katlanarak azalma). Ama insan doğası hemen devreye girecek ve siz ne olursa olsun “sonuca” bakacaksınız, yani toplam like sayısı (kaç vaka/vefat oldu – kim like verdi/vermedi). Bilimin en çok ilgilendiği ise bunun tam tersi oluyor. Yani süreç: Saatlik/günlük/haftalık olarak like değişimi nasıl gelişti?

Soruya geri dönersek; Türkiye’de de katlanarak artan bir vaka ve vefat değişimi var. Türkiye’deki salgın dinamiği tüm ülkelerdeki gibi katlı artıyor. Farkımızı anlamak için ise sürece bakmamız gerekiyor. Bu da şu: Test sayısının katlı gösterimi, vaka sayısının katlı gösterimi ve vefat sayısının katlı gösterimi aynı hızda

Şu örnek belki kavramada yardımcı olur, birbirinden çok farklı üç olguyu ele alalım: Motosiklet, araba, kamyon. Bunların motor güçleri farklı, dolayısıyla yoldaki değişimleri de farklı; ancak bu üçlü yolda ilerlerken, yol kenarından bu üçlüye baktığımızda üçünün arasındaki mesafe hiç değişmiyor. İşte veri analizi olarak bakıldığında ilk aklım(ız)a gelen bu. 

Üç olgu düzgün bir artış gösteriyor

Yani Türkiye’de test, vaka ve vefat değerleri, diğer ülkelere kıyasla, çok daha “düzgün” bir artış içinde mi diyorsunuz? Tablonuzu aynı anda çok sayıda kullanıcının incelediğini gördük. Bu soruya yanıt verebilen oldu mu?
Veri setinin tüm parçalarına erişim kısıtlı olduğu için “bu veriden” ilk anlaşılan, evet, üç farklı olgu neredeyse birbirlerine paralel biçimde düzgün bir artış gösteriyor.

Ancak, şu anda sağlık ve özellikle pandemiyle uğraşan bilim insanları çok meşgul. Bu kesimin model geliştiren, istatistikle uğraşan kesimi ise eminim daha da yoğundur. Bu kesimden henüz bir açıklama gelmesini beklemek de yanlış olurdu aslında çünkü veri çok sıcak, dolayısıyla da “tahmin etme” için pandemiğin geçmesi (medyada söylenen tepe noktasından sonraki süreç) ve çalışılabilir bir veri setine ulaşmaları gerekir. 

Peki, boş mu duruyorlar? Tabii ki hayır; modeller üstünde çalışıp neyin ne zaman olabileceğini (olacağını değil) tahmin etmeye çalışıyorlar; ancak bilimsel kültür gereği “futbolcu topla ilerlerken, her çalımda heyecanı artıran spiker” gibi değil, basitçe yöneticilerin önüne seçenekler sunarak tahminlerini “rapor” formatında sunmayı sürdürüyorlar.

Veriler insanlık için üzücü, bilim için fırsat

Şu da bir gerçek ki küresel boyuttaki pandemi verisi inanılmaz zengin. Bu insanlık için üzücü (milyonların yaşadığı zorluklardan dolayı) ama bilim insanları için bulunmaz bir fırsat; yıllarca veri toplamak yerine anında veri ellerine ulaşıyor, hem de tüm ülkelerden.

Dolayısıyla, yurt dışında birçok portalda, kuruluşların özel sayfalarında neredeyse mahalleye kadar değişim izlenebiliyor. Bunu ülkemizde yapma şansımız yok çünkü Sağlık Bakanlığı ve sanırım Bilim Kurulu kararı olarak bu açıklanmıyor (ellerinde bu dağılım verisi olduğunu söylemişlerdi). 

Biraz daha derin düşününce bu kararı hem doğru, hem de yanlış olarak karşılayabiliriz. Yanlış taraf: Benzer toplumsal refleksler, salgını yaşayan tüm ülkelerde gözlendi (İtalya, ABD, Çin – her uçtaki ülkeler); dolayısıyla bizde de açıklanabilir. Doğru taraf: Türk toplumunun 2020 yılındaki vurdumduymazlığı her şeyi daha da kötüye götürebilir.

Keşke ‘veri gücümüzdür’ diyerek paylaşılsa

Dolayısıyla bizler (hem bireyler, hem de veriyle uğraşan diğer bilim insanları) yalnızca Sağlık Bakanlığı’nın yayımladığı, web sayfasına gömülü bir veriden ayıkladıklarımızla “neler oluyor, neler olabilir” diyebiliyoruz.

Özetle, keşke “veri gücümüzdür” diyerek tüm bilgiler paylaşılsa ve bu sayede bizler, ülkemize hizmet ederek toplumun beklentilerini kısmen de olsa karşılayacak öngörüler sunabilsek.

Bu tablodan, salgının gelecek haftalardaki olası rotasıyla ilgili sizce nasıl bir öngörü çıkıyor? 
Önce Bakan’ın ve Bilim Kurulu’nun sürekli söylediklerini hatırlayalım: Katlanarak artan virüs bulaşması iki şekilde azalır: 

  1. Ya herkese bulaşır/bulaşması sağlanır ve virüs taşıyıcı bulamayacağı için bulaşacak bir yer kalmaz (İngiltere’de ilk denenen) 
  2. ya da bulaşmayı olabildiğince geciktirerek (sosyal mesafe ve sürekli temizlik) sağlık sistemini “az vakayla” ayakta tutmak. Neredeyse tüm ülkeler, doğal olarak ikinci yolu seçti. Yaşadığımız tüm bu zorluklar işte bu yüzden. Bunu ve ve ikinci seçeneğin uzun sürebileceğini halkın çok net bir şekilde kavraması gerekiyor.

Sorunuza geri dönersek doğru bir yanıt için öncelikle şunu vurgulamak gerek: Vefat sayısı, salgın gibi bir veri dağılımında “sonucu” temsil ettiği için doğru bir gösterge değildir, çünkü bağımlı değişkendir; oluşması -yani hastanın vefat etmesi- tamamen o hastanın bağışıklık sistemine bağlıdır. Bu yüzden “kaç kişiye bulaştığı” yani “vaka sayısı,” salgın verisini daha düzgün öngörebilir.

‘Zafer coşkusu’ ile duyurulmaması gerekir

Türkiye verisinde ise vaka sayısı tepe noktası dediğimiz günlük/haftalık vaka kaydının azalmasına yaklaşıyor gibi gözüküyor. Türkiye verisinin yurt dışındaki ve benim grafiğimdeki görünümü bu yönde. Ama Sağlık Bakanlığı sitesinde yalnızca doğrusal değişim gözüktüğü için bir öngörüyü yakalamak pek olası değil. 

Ancak çok dikkatli de olmak gerekiyor. Lütfen herkes birkaç kere bu yazdıklarımı okusun. Bu durumun sanki “zafer coşkusu ile” duyurulması “Türk toplumu” için çok sakıncalı çünkü sokağa çıkma yasağıyla birlikte “çikolatalı bisküvi” stoklayan bilinçsiz bir grup varken “pandemi yayılımı azaldı” gibi bir ifadeyle ortaya çıkmak tüm alınan önlemleri yok edecektir

Bu modele göre sizin yetkililere ve vatandaşlara tavsiyeniz nedir?
Pandemi tepe noktasından sonra da SÜRECEK. Dolayısıyla VAKA OLACAK ve hatta bulaşmamış olanlara da bulaşacağı için İKİNCİ, ÜÇÜNCÜ DALGA DA GELECEK. Bundan önceki pandemilerde ve COVID-19 simülasyonlarında da İKİ ve ÜÇ TEPELİ yayılımlar var; ilk dalgayı geçtik diye sevinmek aynı Osmanlı askeri dehasından çıkan Ay biçimli geri çekilme taktiğindeki gibi TUZAĞA DÜŞME ile eşdeğerdir. 

Dolayısıyla, başkasını düşünmüyorsanız KENDİNİZ ve YAKINLARINIZIN geleceği için SİZE BULAŞMASINI GECİKTİRİN, kurallara uyun ve sosyal mesafeyi koruyun. Yani #EvdeKal

Bilim insanı, bilim insanının davranışını anında hisseder. Sağlık Bakanı da bilim insanı kültürünü çok iyi gösteren birisi. Ancak onun giydiği diğer “politikacı şapkası” ne yazık ki bazı kararları almasını engelliyor diye düşünüyorum. Çok basit şeylerle topluma bilimsel kavramları anlatabilecek bir “cazibe” yarattı. Bence öncelikle bunu kullanmalı. 

Resmi verilere dair beş somut öneri

Somut önerilerim aslında burada söylediklerimle örtüşüyor:

  • Sağlık Bakanlığı’nın web sayfasında sunulanın yanında verinin herkesin kullanabileceği bir formatta da izlenir yapılması;
  • Katlamalı (logaritmik) grafikle gösterime geçip günlük değişimin yanında, 14 günlük kuluçka dönemine uygun “haftalık” değişimin gösterilmesi;
  • Pandemi haritasını yayımlayarak neden 31 ilin seçildiğinin gerekçesinin daha iyi anlaşılmasının sağlanması;
  • Toplumun ağzına sakız olan “vaka kaydetmiyorlar; vefat nedeni olarak COVID-19 göstermiyorlar” söylemlerini kesmek ve sunulan verinin güvenilirliğini arttırmak için hastanelerde “COVID-19” dışındaki diğer hastalıkların vaka teşhislerini ve bunların bir önceki yıldan ne kadar farklı olduğunu gösteren verileri, doğrudan halkla değil, halkın gözü kulağı olan siz medyayla bir tür gizlilik sözleşmesi çerçevesinde açıklaması (çünkü sizler, topluma “bu tür safsatalara inanmayın” söylemini daha kolay anlatabilirsiniz).

Verilerle sürekli haşır neşir olan, bir yandan dünya medyasını da izleyen bir bilim insanı olarak, Türkiye’deki gazetecilere, özellikle veri görselleştirme konusunda bir tavsiyeniz var mı?
Kesinlikle var. Ülke olarak veriye takla attırabilecek bir potansiyelimiz var. Ancak veriye yalnız sayı olarak bakılırsa yanlış olur. Şu anda tüm medya sanki seçim sonuçlarını ya da Eurovision yarışma puanlarını izler gibi “Acaba bugün ne oldu, İtalya tepeyi geçti mi, ABD 500 bine ulaştı mı” diye sayılara bakıyor.

Ama dördüncü haftadan sonra artık doğal olarak ilgi kalmadı. Neden? Çünkü veriye, yani sayıya “anlam yüklenmiyor.” Yani matematiğin, eğilimin, değişimin anlamı açıklanmıyor. Basitçe sunuluyor. Veriye yüklenen bu soğukluk salgının önemini gölgeleyecek bir ilgisizlik yaratarak vurdumduymazlığın artmasına neden oluyor. Örneğin “bugün de o kadar kişi ölmemiş, herhalde yazın tatile çıkarız sanki” gibi düşünen milyonların olduğunu düşünüyorum.

Bu anlamda görev yine size düşüyor. Lütfen tıp ve pandemi verisiyle uğraşan bilim insanlarına daha çok yer verin ama “değişimin anlamına” odaklanıp karmaşık modellerin ayrıntılarında kaybolmadan… Hepimiz onlara güveniyor ve yaptıklarının değerini anlıyoruz. Sayıları, veriyi, anlaşılmayanı anlaşılır yapacak olan ise manşet, slogan ve sansasyon yaratmadan sizlerin, bizlerle birlikte çalışarak bilimin topluma aktarılması (bakın indirmek diyerek ayrımcılık yapmaktan kaçınıyorum) olduğuna inanıyorum.

‘Virüsün geleceğini toplum olarak biz belirleyeceğiz’

Verinin gücünün ortaya nasıl çıkarılacağına en iyi örneğin, bu işi on yıllardır yapan pandemi deneyimi yaşamış yurtdışı kaynaklar olduğu aşikardır. Küresel çapta birçok kuruluş, bireysel farkındalıklar ve daha önemlisi bu işin geleceğini düşünen pandemik araştırmacıları “saydam” biçimde verileri ortak platformda topluyor ve bir tık ötesine geçip ülkeler arası ilişkileri gösteriyor.

Unutmayalım ki sözle “başaracağız” demenin bir anlamı yok, çünkü “bizim geleceğimizi belirleyen artık insan değil, virüsün ta kendisi.” Şanslıyız ki kaybedilen bir şey de yok: “Virüsün geleceğini ise yine biz, birey olmaktan çıkıp toplum olduğumuzda belirleyebileceğiz.” Bu yüzden siz medya mensupları, biz veriyle uğraşanların öngörülerini, ne kadar çok ve anlaşılır biçimde topluma aktarırsanız toplum da o oranda gerçekleri hazmedebilir hâle gelecektir.


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – KORONAVİRÜS ÖRNEĞİYLE ANİMASYONLU GRAFİK YAPIMI

 

Journo

Yeni nesil medya ve gazetecilik sitesi. Gazetecilere yönelik bağımsız bir dijital platform olan Journo; medyanın gelir modellerine, yeni haber üretim teknolojilerine ve medya çalışanlarının yaşamına odaklanıyor, sürdürülebilir bir sektör için çözümler öneriyor.

Journo E-Bülten