Bu ay Netflix’te gösterime giren Kulüp dizisi, Türkiyeli Sefarad Yahudileri’nin tarihi bir öyküsünü ilk kez dijital bir platform üzerinden milyonlara ulaştırdı.
Sinema ve televizyonda on yıllardır gerçeklikten uzak, klişelerle örülü ve karikatürleşmiş temsillere alışkın azınlık üyelerinin birçoğu, Kulüp’ü özenle çalışılmış, olumlu bir örnek olarak alkışlıyor. Bilhassa Ladino dilinin kullanımı ve tarihi ayrıntılardaki titizlik takdir toplasa da, diziyi bazı açılardan eksik bulanlar da var.
Türkiye’deki azınlık toplululuklarının üyelerine, dizi senaristlerine ve akademisyenlere Kulüp’ü sorduk.
Yeşilçam tarihinde, aşağılanan ve fahişe yerine konan Rum kadınları örneği, Türkiye sinemasında bir klişenin de zeminini hazırlamıştı. Sinemanın yarattığı bu tür stereotipleri kırmak oldukça zorlu bir görevdi ve buna girişmek isteyenler fazla değildi. Ama risk alıp bu klişeleri değiştirmek için çabalayan, azınlıklara başka bir açıdan bakmayı deneyen senaristler ve yönetmenler de oldu.
Çemberimde Gül Oya dizisinde, ailesinin zamanında çok acı çektiğini söyleyen Madam Niki…
Hatırla Sevgili dizisinde Necdet’in ortağı yaptığı Theo (Theo’nun ailesinin, pastanelerini satmasına sebep olan Varlık Vergisi dizide zikredilmese de sezdirilir)…
Yabancı Damat dizisinde 1964 yılının İstanbul’unu, yani memleketlerini terk etmek zorunda kalan Niko ve ailesi…
Hatırla Sevgili ve Yabancı Damat’ın da senaristi olan Nilgün Öneş’e, Kulüp’ün yayımlanmasının ardından azınlıkların ekranlardaki temsilini ve kendisinin senaryo yazarken bu konuda nelere dikkat ettiğini sorduğumuzda şu yanıtı aldık:
- Azınlıkların senaryolarda genellikle komedi unsuru olarak ve şiveleriyle dalga geçilerek kullanılması beni her zaman rahatsız ederdi. Bu nedenle Hatırla Sevgili’den başlayarak doğru bir şekilde kullanmaya çalıştım. İstanbul’un ve birçok şehrin yerlileri olan, yaşadıkları yerlere özellikle kültür açısından damgasını vuran azınlıklar hak ettikleri saygıyı göremediler.
- Gidenlerin eksikliğini hissetmemek mümkün değil. “Ülkenin renkleriydiler” gibi durumu tatlılaştıran tanımları da saçma buluyorum. Onlar bizden önce de buradaydılar. Düşündüğümde azınlık temsillerine dair iyi örnekler bulamadım. Ama şimdi Kulüp dizisi bence çok doğru bir örnek. Çok iyi ve titiz çalışılmış, yerli yerine oturtulmuş.
Öneş’in bu sözlerinin ardından belirtmek gerekir ki Rumlar, Türkiye’deki Yahudi ve Ermeniler’e göre sayıca az olmalarına karşın Türk televizyonlarında diğer gruplara kıyasla biraz daha fazla temsil alanı bulmuştu. Bu temsiller çoğu zaman eksik ve sorunlu olsa da en azından görece yüksek bir görünürlük olarak değerlendirilebilir.
Türk televizyonlarında Yahudi temsili ise yok denecek kadar azdı. Yapılanlar da karikatürize temsillerin ötesine geçemiyor, yer yer antisemitizm dahi gözleniyordu. Kurtlar Vadisi’ndeki Mossad ajan göndermeli karakterler, Muhteşem Yüzyıl’daki tüccar ve hekim yan rolleri dışında televizyonda pek fazla temsil edilmediler. Başrol olmak bir yana, gerçek bir yardımcı karakter olarak dahi tasavvur edilemiyorlardı.
Popüler ve küresel bir dijital video akış platformu olan Netflix, Türkiye ekranlarındaki bu eksikliği fark etmiş olacak ki Kulüp dizisi yayına girer girmez ülke gündeminin üst sıralarına yerleşti.
Kulüp dizisinin merkezinde, cinayetten yıllarca hapis yatmış Matilda karakteri var. Hikâyenin ana eksenini, Matilda’nın bir anda kendisini içinde bulduğu Beyoğlu’ndaki gece kulübünde yaşadıkları ve bebekken terk etmek zorunda kaldığı kızıyla iletişim kurma çabası oluşturuyor.
Sefarad Yahudileri’nin dili olan Ladino’nun dizi karakterlerince kullanımı dikkat çekiyor. Yahudi toplumunda ağır basan yorum, dizide Ladino’nun düzgün ve eksiksiz kullanıldığı yönünde. Yıllardır ekranlarda eksik, yanlış gösterilmelerine karşın Kulüp dizisinde dile, şiveye ve hatta o dönemdeki Ladino aksanlı Fransızca kelimelerin telaffuzuna gösterilen özen, yapım sürecinde derinlikli bir araştırma yürütüldüğünün de işareti gibi.
Dizide Türk Yahudi toplumunun geleneklerinin, dini değerlerinin yansıtılmasına da özen gösterilmiş. Şabat, Purim veya sinagogdaki ayinin temsili, okunan dualar buna örnek… Hemen her ayrıntı büyük bir dikkatle aktarılıyor. Yüzyıllardır birlikte yaşanılan bir halkın hayatı, Kulüp dizisiyle tüm izleyenlere yeni baştan, bütün kültürel kodlarıyla öğretiliyor.
Dile ve kültüre gösterilen bu özenin yanında, inşa edilen Beyoğlu platosu da dikkate değer ayrıntılarla dolu. Galata Kulesi’nin külâhsız hâliyle görülmesi, 1950’lilerin dönem mekânlarının görünümlerinin bütün yönleriyle incelenip buna göre tasarlandığını gösteriyor.
Çemberimde Gül Oya ve Hatırla Sevgili gibi yapımlarda da bazı ayrıntılara gösterilen özen takdirle karşılanmıştı. Kulüp ise bu özenin ötesinde, azınlıklarla ilgili genelde dillendirilmeyenleri temsil etme çabasıyla önceki dizilerden ayrılıyor.
Aşık olduğu, kızının babası olan Mümtaz, Matilda’nın ailesini Varlık Vergisi’ni ödemedikleri için devlete ihbar etmiştir. Matilda, ailesinin bütün mal varlığını kaybetmesine neden olan Mümtaz’ı bu yüzden öldürür. Bu hesaplaşma sahnesiyle açılan dizide ilk defa azınlık bir karakter, devletin veya resmi politikaların temsilcisi durumundaki bir karaktere hesap sormaktadır.
Matilda hapisten çıktığında elinde maddi olarak hiçbir şey kalmamıştır. Ama bu karakter, geleneksel televizyon ve sinemanın “Beni bağrına bas” diyen mağdur ve kurban azınlık karakterinden farklıdır. Bir kadın ve bir Yahudi olarak Matilda, eylemlerinin doğruluğu veya yanlışlığı bir yana, kendince devletle veya devleti temsil eden, onu aldatan karakterle hesaplaşmakta kararlıdır.
‘Azınlıklar devletle hesaplaştı ama toplumla henüz hesaplaşmadı’
Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi Öğretim Üyesi Hakan Yücel, dizide atlanan en önemli noktanın, azınlıkların toplumla hesaplaşmasının gerçekleşmemesi olduğunu söylüyor. Geçmişten bugüne ekranlarımızdaki azınlık temsilini ve “Netflix etkisini” sorduğumuzda Yücel şu ifadeleri kullanıyor:
- Netflix global bir platform ama diziyi yazan oynayan ekip Türk, yani üretilen iş Türk ekip tarafından yapılmış. Netflix Amerika’da neredeyse ulusal kanal gibi görülen bir platform. Türkiye’de seyirci kitlesi ve taşıdığı anlam farklı. Daha prestijli bir konumda. Diziyi değerlendirirken bu verilere bakmak ve kullanıcı özelliklerini gözden geçirmek önemli.
- Diziyi çeken insanlar ana akım işlerde çalışmış, aynı zamanda piyasaya iş yapan insanlar. Kulüp’ten önce de klişeleri bozan hikâyeler vardı. Örneğin Salkım Hanım’ın Taneleri. O film bir Yahudi hikâyesiydi. Ama onu Ermeni olarak anlattılar filmde.
- İlk defa biri titizlenerek bu konuyu ele aldı, yoğun ilginin sebebi bu. Ama bu dizide de azınlıkların tek parti veya azınlık politikalarıyla hesaplaşmasını görüyoruz. Oysa azınlıkların çoğunlukla sorunu toplumla, toplumun onlara yaklaşımıyla ilgili. Dizide İsrail’e giden karakterler üzerinden ise bir Siyonist bilinçten söz etmek mümkün değil. İsrail o dönemde bir fırsatlar ülkesi sadece. Gidenler ekonomik sebeplerle Türkiye’yi terk ediyor.
‘Güvenmediğim insanlar içinde ben de adımı değiştiriyordum’
Türk Yahudi toplumu üyesi E., Kulüp’ü sorduğumuzda, “Ladino’nun kullanımı ve bizden bahsetmesi çok heyecan verici” deyip ekliyor:
- Yahudi Cemaati daha çok sessizliği seven, görünür olmaktan kaçınan bir cemaat. Bunda sinagog saldırılarının, Yahudiler’e yapılan ajanmış gibi muamelelerin payı büyük. Ama bu koruma amaçlı geliştirilen tutum daha çok dikkat çekmemize neden oluyor, bu da bir yandan daha tedirginlik verici. Mesela ben de dizideki karakter gibi tam anlamıyla güven duymadığım ya da tanımadığım insanlar içinde adımı değiştirebiliyordum. Tedirginlik hep var. Varlık Vergisi’ne gelince… Biz ya da bizden bir üst kuşak pek bahsetmez, onu daha çok üçüncü kuşak anlatırdı. Yine de aile içinde çok dillendirilen bir konu değildir.
Annesi Rum, anneannesi Sefarad olan A. Bayram ise ilk kez Sefaradlar özelinde bir dizi yapılmasını değerli buluyor. Şöyle diyor Bayram:
- Rum temsilleriyle ilgili klişe hikâyeler olmakla beraber ben meyhaneci, esnaf, tavernacı temsillerinden rahatsızlık duymuyorum. Biz Rumlar zaten eğlenceyi, müziği, dansı, içmeyi seven bir milletiz. Aslında ekrandaki bu tip karakterler de bundan besleniyor. Gündelik hayatımda ise Rum ve Sefarad azınlık kimliğimi gizlemedim. Kimse de beni yadırgamadı. Bu durumda özel okullarda okumamın payı da büyüktü. Bir yandan kısıtlı da olsa Rum cemaati ile ilişkilerimizi koruduk. Ama sayıca az olan cemaatin, Yahudi cemaati gibi birbirine bağlılığı ve etkinliklerin devamlılığı yok. Rumlar daha dağınıklar ve temsil konusunda karikatürize olmadıkça bütün hikâyelere de açıklar.
‘Azınlık olarak Yahudiler’in seçilmesi bana güvenli alan gibi geldi’
Ermeni toplumu üyesi D.T. ise Kulüp’ü şöyle değerlendiriyor:
- Diziyi izledim ama ilk seferde bitiremedim, biraz ağır geldi bana. Azınlık grup olarak Yahudiler’in seçilmiş olması bana güvenli bir alan gibi geldi. Ermeniler üzerinden bir hikâye anlatmak politik olarak daha riskli, iki toplum arasında gerilim hâlâ devam ediyor. Ermeniler bildiğim kadarıyla şu an en kalabalık azınlık Türkiye’de ama güvercin tedirginliğinde yaşıyoruz. En ufak bir politik gerilimde diken üstündeyiz. Ben kimliğimi hiçbir zaman gizlemedim. Okuduğum okullar özel okullardı, orada da Hristiyan olmak, bir azınlıktan gelmek prestijli sayılıyordu, hatta bazı öğretmenlerim de Ermeni’ydi. Eğitim alanında hiçbir sorun yaşamadım ama tabii bunda ortamın sosyo-ekonomik düzeyi belirleyiciydi. Neredeyse burjuva bir ortam vardı.
‘Ana akım medyanın sansürüne maruz kalmıyoruz ama baskın dilden sıyrıldık mı, emin değilim’
Eran Sabaner, 18 Kasım’da Argonotlar’da yayımlanan yazısında şu değerlendirmeyi yapmıştı:
- Tarihsel gerçeklik ve Yahudi kültürünün ekrana yansıtılması açısından Kulüp dizisinin başarısı aşikâr. Ancak en nihayetinde dizide Varlık Vergisi derinlikle ele alınacağına, kurgudaki boşlukları kapatan bir trajedi olarak aktarılıyor. Bu tercihin bir sebebi hikâyenin son derece karmaşık olması: Sadece 6 bölümde dinler arası bir aşk hikâyesine, canlı bir müzik performansının sahnelenme sürecine, öksüz kız ve kayıp anne arasındaki gerilime ve Varlık Vergisi’nin izini taşıyan milliyetçi politikalara tanık oluyoruz. Saydığım olaylar içinde Matilda’nın ruhsal durumuna ayrılacak zaman, ister istemez yok denilecek kadar az.
- Kulüp dizisinde hissettiğim tatminsizlik, aslında Türkiye medyasındaki son gelişmelere de ayna tutuyor. Dijitalin popülerliği ile ana akım medyanın sansürüne maruz kalmıyoruz, ancak baskın dilden sıyrıldık mı, emin değilim. Dizinin en tartışılan anlarından biri, ilk bölümde geçen “Biz 400 yıldır buradayız, vatan yahu” repliği. Dizideki bu dil, aslında Yahudiler’in vatanseverliğinin devamlı olarak ölçüldüğü ırkçı bir anlayışı onaylamış oluyor. Geçmişle yüzleşmek için, hiç değilse toplumsal meseleler hakkında dürüst diyaloglar kurabilmek için, klişeleşmiş anlatım biçimlerinden kopmamız gerekiyor. Travmalar bundan daha fazlasını talep ediyor.
‘Kimi sürüldü gitti, kimi taşındı gitti, kimi öldü gitti’
Özetle, diziye dair görüşler çok çeşitli. Devam edeceği öngörülen Kulüp ise bir veda sahnesi ile sonlandı ki izleyiciler, daha dizinin ortalarında çalan, Yasmin Levy’e ait “Adio Kerida” şarkısıyla vedaya hazırlanmıştı.
Dizinin sonunu ele vermeden bu yazıyı, Beyoğlu’na ve yitip giden geçmişe bir ağıt niteliği taşıyan Atıf Yılmaz filmi ‘Hayallerim, Aşkım ve Sen’den bir alıntıyla kapatalım. Filmde Müşfik Kenter’in sesinden şu sözler duyulur:
Beyoğlu bozuldu, nerde eski Beyoğlu filan diyorlar ya
Kimse bozulmanın ne olduğunu bilmiyor evladım,
Meyhanesini, pastanesini, teranesini, sinemasını koy bir tarafa, eski insanı gitti Beyoğlu’nun,
Kimi sürüldü gitti, kimi taşındı gitti, kimi öldü gitti.
Gidenlere özlemle…
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – EN ÇOK İZLENEN NETFLIX DİZİLERİ AÇIKLANDI