Uzmanlara göre LGBTİ+’ları konu alan haberlerde ayrımcılık dilde başlıyor. Kaos GL editörü Gözde Demirbilek, Pembe Hayat LGBTİ+ Dayanışma Derneği / Kuirfest Koordinatörü Arya Zencefil ve serbest gazeteci Sibel Yükler ile LGBTİ+ haberciliğinde güncel tartışmaları ve Türkiye medyasındaki son durumu konuştuk. Ayrımcı dili en çok iktidara yakın medya kullansa da, bağımsız medyanın LGBTİ+ haberciliği karnesi de genelde başarılı bulunmuyor.
Trans oyuncu Çağla Akalın’ın konuk olduğu Exxen’deki programın yayından kaldırılmasıyla LGBTİ+’ların medyada temsili konusu bir kez daha gündeme geldi. Bu vesileyle bu alandaki güncel manzaraya dikkat çekmek ve gazetecilere LGBTİ+ haberciliği konusundaki uzman tavsiyelerini hatırlatmak istedik.
Kaos GL 2020 Medya İzleme Raporu’na göre 2020 yılı, yazılı basında LGBTİ+’ların “ahlâksız,” “hasta,” “sapkın,” “suçlu” ve “günahkâr” olarak gösterildiği bir yıl oldu. Yazılı basında ayrımcı dil yoğun bir biçimde kullanıldı. Nefret söylemi ve ayrımcı dil oranı yüzde 61 olarak tespit edildi.
Aynı rapora göre hak haberciliği kapsamında değerlendirilmeyen haberlerin yüzde 98’inde (2.048); haber yoluyla cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli hak ihlâline yol açıldı. Haberler sık sık ayrımcı bir dille kuruldu ya da nefret söylemi ve nefret suçu işlendi. 1.551 metinde (yaklaşık yüzde 45) LGBTİ+’lar “ahlâksız” olarak işaretlendi. “Sapkın,” “hasta” ve “günahkâr” olarak işaretlenmede ise oranlar şöyleydi:
→ “Sapkınlık”: 1.529 metin, yüzde 44
→ “Hastalık”: 1.297 metin, yüzde 37
→ “Günah”: 1.437 metin, yüzde 41
Kaos GL editörlerinden Gözde Demirbilek, LGBTİ+ literatürün öznelerin deneyiminden ve hak temelli siyasetten kurulan ve yaşayan bir literatür olduğunu vurguluyor. “Trans yerine transseksüel ifadesinin kullanılması bize güncel tartışmaların ne kadar uzun süredir takip edilmediğini gösteriyor” diyen Demirbilek, şunu ekliyor:
- Konusu regl olan bir içerikte dil ‘lezbiyenler zaten kadın, trans kadınların böyle bir deneyimi olmuyor’ gibi bir yerden LGBTİ+’ların deneyimi de görülüyormuş gibi sadece kadın kimliği üzerinden kurulabiliyor. Ama dil böyle kurulduğunda tüm lezbiyenlerin kadın olmadığı gerçeğiyle birlikte regl olmayı bir kadınlık deneyimi olarak aktarmak trans deneyimli kadın ve erkeklerin, non-binarylerin ve intersekslerin deneyimlerini yok sayıyor.
Kadın ve LGBTİ+ editörü, tek bir kişi mi?
Pembe Hayat LGBTİ+ Dayanışma Derneği’nden Arya Zencefil’e göre “Kadın ve LGBTİ+ editörü” tanımının kullanımında esas kritik olan, editör veya muhabirin toplumsal cinsiyet ile mi, yoksa ağırlıklı olarak kadın haberleri ile mi ilgilendiğinin sınırının çizilmesi. Zencefil bunu şöyle açıklıyor:
- Kadın ve ayrıca LGBTİ+ haberleri ile ilgili bir iş tanımı varsa bu doğru bir tanım olur elbette; ama gazeteci özellikle toplumsal cinsiyet konularını ele alıyorsa bunu tartışmamız gerekiyor. Toplumsal cinsiyet dediğimizde bunun içine çocuklar da giriyor mu, yaşlılar da giriyor mu, bunları belirlememiz gerekiyor. Çocukların yaşadığı ev içi sorunlar da aslında feminizme içkin çünkü. Biz bu terimleri tek bir başlık altında işliyoruz. Bu açıdan baktığımızda ‘toplumsal cinsiyet raportörü’ gibi bir kullanım da yaygınlaşabilir.”
İki ayrı görev tanımının tek başlıkta kapsanmasına dair Demirbilek ise bunun feministler ve LGBTİ+’lardan önce cis-hetero erkek muhabir ve editörlerin öğrenmeye ve gelişime kapalılığını beslediğini söylüyor. Demirbilek bu iş tanımıyla birlikte ortaya çıkabilecek yol kazalarına dikkat çekerek şunları aktarıyor:
- Her şeyden önce editör pozisyonunda emek veren biri için çok büyük bir iş yükü bu. Bu yük kaçınılmaz bir son olarak omuzlanılamadığında örneğin; bir editör kadın hareketini yakınen takip ederken LGBTİ+ hareketinde neler olup bittiğine eşit derecede göz atamıyorsa bu iki harekette ortaklaşılamamış meselelerde hazırlanan içeriklerde, cinsiyet kimliği kadın olsun ya da olmasın LGBTİ+’ların aleyhine bir dil kullanılması çok muhtemel. Aleyhine derken bir çatışma aktarımında taraf tutmak gibi düşünmeyelim, merkeze cis-hetero kadınları alan bir kadın içeriğinin kendisi, lubunya kadınların deneyimlerini de geri plana itebilir.
Tekrarlanan politik yanlışlar ve failleri koruyan dil
LGBTİ+ literatüre hâkim olunmadığında politik olarak düşülen hataların topluma da doğrudan yansıdığını söyleyen bağımsız muhabir ve editör Sibel Yükler, en sık karşılaştığı hataları aktarıyor ve aslında muhabir ve editörlere mini bir kılavuz da sunuyor:
- Trans bir kadın ya da trans seks işçisi bir kadın öldürüldüğünde atanmış cinsiyeti ve ölü ismi dediğimiz kimlikteki ismi kullanılıyor haberde. Dolayısıyla bizler haberde öldürülmüş kadının, bir kadın olduğunu, trans bir kadın olduğunu göremiyoruz. Çeşitli gerekçelendirmelere yer veriliyor yine haberlerde. Bu da failin eylemini meşrulaştırmaya varana dek sorunlar üretiyor. Seks işçisi, seks işçisi olduğu için öldürülmesi normal gibi bir algı yaratılıyor.
- ‘Parada anlaşamadılar’ gibi ibareler de yer alıyor yine haberlerde. 1990’lar basınında yer alan ‘travesti dehşeti’ söyleminden farkı yok bu söylemlerin. Faillerin eylemini ve failleri koruyan bir dil kullanılıyor sıkça. Hande Buse Şeker’in haberi üzerine bizler gidene kadar, Hande’nin haberi böyle verildi örneğin. ‘Bir travesti evinde ölü bulundu ve müşterisi öldürdü’ dediler. Ama biz bu haberin üzerine gittiğimizde failin kamu görevlisi olduğu gibi ayrıntılara ulaştık. Aslında olan şuydu: Polis memuru Volkan Hicret, Hande’yi evinde öldürmüş, gasp etmiş ve öncesinde de cinsel saldırıda bulunmuştu.
Guardian’ın Wachowski kardeşler haberi
Literatüre hâkim olunmadığında “trans birey” gibi kalıpların ayrıştırıcı kelimeler gibi kullanıldığına dikkat çeken Arya Zencefil, “trans kadın” ve “trans erkek” ibarelerine yer verilmemesinin hatalı haber yazımlarına neden olduğunu söylüyor:
- Bu hatayı The Guardian’ın dahi Wachowski kardeşlerden bahsederken yaptığını okudum. Öyle bir makale yazılmış ki ‘he’ ya da ‘she’ demeyi asla tercih etmemişler. Ki zaten ‘she’ kullanmaları gerekiyor. Haberde dahi onların trans kadın olduklarını kabul etmemek demek bu. Atanmış cinsiyet ve isim kullanımı özellikle ana akım medyada görülüyor. Örneğin kadın kılığında gibi cümleler dahi yazabiliyorlar. Habercinin niyeti de devreye giriyor burada. Ne yazık ki iyi niyetli olup da bunu aktaramayan da çok. Ama bu kabul edilebilecek bir durum değil. Çünkü gazeteci araştırmakla yükümlü. Gazeteci, kişinin atanmış ismini değil, şu an kullandığı ismi araştırıp bulmak zorunda.
Görüşlerini aktaran editör ve muhabirler; hazırlanan içerikte, o kimsenin cinsel yönelimiyle ilişkili bir deneyim ya da hak ihlâli aktarılmadığı sürece cinsel yönelimini ve kimliğini vurgulamanın lüzumu olmadığı konusunda hemfikir. En çok vurguladıkları noktalar özetle şöyle:
→ Heteroseksüel sanatçı X’in yeni teklisi çıktı’ demiyorsak, bunu heteroseksüel olmayan kişilerin haberini yaparken de yapmamalıyız.
→ Sinema haberleri yapan bir mecranın ‘Trans Kadın Yönetmenler Wachowski’lerden Yeni Film’ diye başlık atmasına gerek yok.
→ Öznenin kendisi haberde kimliğiyle yer almak istiyorsa, bunu özellikle belirtmek istiyorsa, bizler ancak o zaman bunu ön plana çıkarabiliriz.
→ Cinsiyet değiştirme ifadesini, çoğunlukla hormon takviyesi ve geçirilen beden operasyonları kastedildiği; biyolojik indirgemeci olduğu için güncel literatürde kullanmıyoruz.
→ Haber yazımında ölü ismi kullanmak, ‘Sen aslında şuydun’ demek oluyor.
→ Devlet bize ‘Kimlik değiştirmek için cinsiyet değiştirmen lazım’ diyor. Bu söylem de bu politikayı destekliyor. O yüzden ‘uyum süreci’ diyoruz.
→ ‘Muhalif’ basında çalışıyor olmaları muhabir ve editörleri homofobi ve transfobiden azade kılmıyor.
→ Sendikal mücadeleyle ilgili bir haberi nasıl geçeceğini enine boyuna biliyorlarsa, bir LGBTİ+ haberini nasıl yapacaklarını da enine boyuna bilmek zorunda gazeteciler.
Haberlerde en sık yapılan yanlışlar
Ayrımcılığa ve hedef göstermeye neden olan haber yazımına en sık “ana akım” medyada rastladığını söyleyen Arya Zencefil, “İçlerindeki nefretin de ortaya çıktığı bir habercilik dilinden bahsediyoruz” diyerek ekliyor:
- Manipülasyon, hedef gösterme ve yanlış aktarma üzerine kurulu bir habercilik ana akım medyadaki. Hatırlayın, geçtiğimiz günlerde Ankara’da bir grup LGBTİ+’nın açıklama yapması üzerine onları LGBTİ+’ların sözcüsü ilân ettiler. Yine saldırıya uğrayan trans kadınların haberlerini özellikle atanmış isimleriyle, hatta uyum sürecinden önceki fotoğraflarıyla bile verebiliyorlar.
Gözde Demirbilek sorunlu haber dilinin LGBTİ+ literatür ve öznelerin deneyimlerini paylaştığı mecralar takip edilmediği sürece her grupta görülebildiğini söyleyerek ekliyor:
- Trans deneyimli kişilere dair içerik çeşitliliğini ana akım medyada yakalamak zor. Maalesef bu medya organları; trans deneyimli kadınların, erkeklerin ve non-binary’lerin yaşam öykülerine hak ihlâli ya da bir nefret suçu olmadığı sürece çoğunlukla yer vermiyor. Yer verdiği kadarıyla olan kısımda ise değiştirmeye gayret gösterdiğimiz dilin hakim olduğunu görüyoruz.
Trans görünürlüğü var, ama transfobi üzerinden
Özellikle 1990’larda hem kamusal, hem de toplumsal anlamda yer etmiş ve güçlendirilmiş bir transfobi gölgesinin hâlâ medyanın üzerinde dolaştığını söyleyen Sibel Yükler ise şöyle aktarıyor:
- Sadece cinayet haberlerinden de bahsetmiyorum, trans kimliğine yönelik herhangi bir haberde de gözlemliyoruz bunu. Trans kimliğini yok saymak ve ötekileştirilmek üzerine kuruluyor haber dili. Bir çeşit farklı bir canlı türü gibi konumlandırıyorlar hâlâ transları. Lezbiyen görünürlüğü, gay görünürlüğü, interseks görünürlüğü zaten yok; daha çok trans görünürlüğü var ama bu da zaten transfobi üzerinden şekilleniyor.
“Söylem kendini pekiştirir” diyen Sibel Yükler, LGBTİ+ haber yazımında ve editörlüğünde nasıl bir dil kurulmasını gerektiğine dair şunları ekliyor:
- Dil ve söylemdeki politik hatalar medyadan topluma geçer. Siz muhabir ve editör olarak bu hatalara düşerseniz bu dil topluma da yerleşir. ABD’li yüzücü Michael Phelps’in sevgilisi Lianne Chandler trans kadın olduğunu açıkladığında, muhalif basın da dâhil olmak üzere pek çok mecra şöyle duyurmuştu haberi: ‘Michael Phelps’in sevgilisi erkek çıktı.’ O haberi hiç unutmuyorum. Kadının bikinili bir fotoğrafı vardı ve orada da kasıtlı olarak şu mesaj veriliyordu: ‘Erkekmiş ama şimdi görüyorsunuz fiziği gerçek kadınlara taş çıkarır.’”
Sibel Yükler devam ediyor:
- Yine Mustafa Ceceli’yle evli olan kadının video görüntülerle kamusal alanda utandırılması ve ötekileştirilmesi haberi vardı örneğin. Heteronormatif bir aldatma olarak da görülmedi çünkü o olay ve iyiden iyiye ilgi çekici oldu. O iki kadının bütün özelini muhalif basın dahi anbean bizimle paylaştı ne yazık ki. İşte tam da bu alanlar ve bu yarıklar, hetero-patriyarkanın medyadan doğru bize nasıl sızdığını gösteriyor. Bunlar ağır insan hakları ihlâlleri ama, medyanın bunu görmesi gerekiyor.
‘Cinsiyet değiştirme’ ve ölü isim
“Cinsiyet değiştirme” gibi artık terk edilen ve hatalı addedilen kalıpların ve trans kadın ve erkeklerin ölü isimlerinin haberlerde kullanımının ne tür hatalara neden olduğu, Gözde Demirbilek’e göre kritik bir önem taşıyor:
- Cinsiyet değiştirme ifadesini çoğunlukla hormon takviyesi ve geçirilen beden operasyonları kastedildiği; biyolojik indirgemeci olduğu için güncel literatürde kullanmıyoruz. Bu ifadenin kullanılması, birinin kendini trans+ şemsiyesi altında bir kimlikte tanımlarken fiziksel değişim şartını destekler nitelikte oluyor. Cinsiyet beyanında fiziksel değişim şartı ise bedenlerin neye benzemesi gerektiğine dair muktedir olan ikili algıdan besleniyor. Oysa biz bugün biliyoruz ki cinsiyet, bedenlerin ve ‘kadın-erkek’ ikiliğinin ötesinde bir mesele olduğu gibi, aynı zamanda bedenlerimizin neye benzediği cinsiyetimize dair hiçbir şey anlatmaz, beyanımız olmadığı sürece.
Arya Zencefil de “cinsiyet değiştirme” ifadesinin kullanımının bir nedeninin hâlihazırda hüküm süren devlet politikaları olduğunu söylüyor ve “Devlet bize ‘Kimlik değiştirmek için cinsiyet değiştirmen lazım’ diyor. Bu söylem de bu politikayı destekliyor. O yüzden kullanmıyoruz ve bunun yerine uyum süreci diyoruz” ifadesini kullanıyor.
Ölü isim denilen atanmış ismi kullanmanın da aynı yerden beslendiğini söyleyen Gözde Demirbilek ekliyor:
- Bu ismi kullanmak ‘Sen aslında şuydun’ demek oluyor. Her ikisinin de transfobik saikten beslendiğini söylemek mümkün. Bu transfobi, trans+ kişilerin kimliklerine dair yaşadığı ayrımcılık türlerini hem katmanlı hâle getiriyor hem de ağırlaştırıyor.
Zencefil’e göre de gerçek isim, o kişinin seçtiği, aidiyet kurduğu isimdir:
- Şu da olabilir elbette, örneğin bir özne saldırıya uğramıştır, gazeteci layıkı ile araştırıp atanmış isim dışında bir bilgiye ulaşamamıştır. O zaman oraya ‘Atanmış ismi A.O. olan,’ deyip isim teyidi ve düzeltilmesi için kendilerine ulaşılabileceği yönünde not düşebilir. Neticede ismi ifşa etmeden de haberi yazmanın birçok yolu var.
‘Nasıl haber yapılacağını bileceğiz, bilmiyorsak da öğreneceğiz’
Bağımsız medyanın da LGBTİ+ haber yazımında sıkça yanlış kullanımlara yer verdiğini söyleyen Sibel Yükler, “muhalif” olmanın homofobik ve transfobik söylem üretilmeyeceği anlamına gelmediğini, bunun böyle algılanmasının yanlışlığını vurguluyor ve ekliyor:
- Geçen günlerde önemli bir Anayasa Mahkemesi (AYM) kararı açıklandı; ama haberin başlığı nedeniyle haber gölgede kaldı. Haberin içeriği trans bir kadının kimlik almak için devlet tarafından yıllarca sistematik şiddete maruz kalmasına dairdi ama haber başlığı ‘Sanem olmak isteyen Turgay davayı kazandı’ benzeri bir şekilde verildi. O trans kadının kimlik mücadelesi ve kazanımı böyle görüldü. Haberi yapan gazeteci sonrasında özür diledi, editöryel bir müdahale olduğunu söyledi. Ama nihayetinde çok önemli bir hak kazanımı yine transfobik bir dille verildi ve bu da yine muhalif basında yer aldı.
- ‘Muhalif’ basında çalışıyor olmaları muhabir ve editörleri homofobi ve transfobiden azade kılmıyor. Öncelikle bunu bilmek gerekiyor. ‘Bilene danışmak’ da bir noktaya kadar sürdürülebilir. Bizler de bilirkişi olarak konumlanmak zorunda değiliz çünkü. Korunaklı okur tabanından dolayı bir rahatlık hâkim burada. Ne yazık ki çok mücadele ediyoruz, özellikle erkek editör ve muhabirlerle. Ama sendikal mücadeleyle ilgili bir haberi nasıl geçeceğini enine boyuna biliyorlarsa bir LGBTİ+ haberini nasıl yapacaklarını da enine boyuna bilmek zorunda gazeteciler. Bunun üzerine konuşalacak bir şey yok artık, bu böyle olmak zorunda. Nasıl haber yapılacağını bileceğiz, bilmiyorsak da öğreneceğiz.
Bağımsız medyanın bu alandaki karnesini çok da başarılı bulmayan Arya Zencefil, en güncel örnek olarak İstanbul Sözleşmesi’ne dair haberlerde LGBTİ+’lara yer verilmemesini gösteriyor:
- Özellikle toplumsal cinsiyet çalışan muhabir ve editör çok az. Çok yakın bir zamanda, İstanbul Sözleşmesi sürecinde çok kötü bir sınav verdi muhalif basın. Hâlâ da veriyorlar bence. İstanbul Sözleşmesi’nin feshi sürecinde LGBTİ+’lar doğrudan hükûmetin onları hedef göstermesine maruz kaldı. İletişim Başkanlığı’ndan tutun da, İçişleri Bakanı’na dek herkes LGBTİ+’ları işaret etti. Durum böyleyken siz hâlâ bu insanlardan bahsetmiyorsanız, LGBTİ+ haber yazımı konusunda yeterince sorumluluk almamışsınız ve dersinize iyi çalışmamışsınız demektir.
Yerel Medyada Kadın ve LGBTİ+ Gazeteci Olmak
👩💻 @sokaktaki @ayseguney0107 @CelikDirenn @eylem_lodos @yaylaa28
🗓️ 24 Mayıs P.tesi 🕢 19:30 💻 Zoom pic.twitter.com/pSXKLz3v4M— Gazeteciler Sendikası (@TGS_org_tr) May 17, 2021
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – RTÜK’TEN AKALIN AÇIKLAMASI: YAYINDAN KALDIRMA YETKİMİZ YOK, KARAR EXXEN’İN