Dünyanın ilk kadın savaş foto muhabiri ve Türkiye’nin ilk gezi foto muhabiri olan Semiha Es, 50 yıllık meslek yaşamında sadece çatışma alanlarındaki risklerle değil, basındaki erkek tahakkümüyle de mücadele etti. Kore’den Vietnam’a dek onca savaşta ellerini ve saçlarını gizlemek zorunda kalan Semiha Es, Türkiye’ye döndüğünde ise emek sömürüsüyle uğraştı. Hak ettiği ücret ödenmedi, yayımlanan bazı fotoğraflarında imzası bile kullanılmadı. 110 yıl önce doğan ve 10 yıl önce aramızdan ayrılan Semiha Es’i, tüm zorluklara rağmen dünya çapında gazetecilik yapılabileceğini gösteren maceralı hayat hikâyesiyle hatırlıyoruz.
1912 doğumlu Semiha Es çocukluk yıllarını İstanbul’un Vefa semtinde geçirdi. Küçük bir evleri vardı. Maddi durumları iyi değildi. Buna rağmen ailesi, Semiha’nın müzik yeteneğini fark edince onu keman ve piyano kursuna gönderdi.
Semiha bu kurslara babasının ısrarıyla gidiyordu. Babası Fransızlar’ın işlettiği yolcu vapurunda gişe memuruydu, orada öğrendiği tek tük Fransızca kelimeleri çocuklarına da öğretmeye çalışıyordu.
Semiha 15 yaşına gelince ailesine maddi destek sağlamak için çalışmaya karar verdi ve yine Fransızlar’ın işlettiği telefon idaresinde santral memuru olarak işe başladı. Yaşı küçük olduğu için bu işe ablasının ismini kullanarak başlamıştı. Es, 2005’te verdiği bir söyleşide, o günleri şöyle anlatıyor:
- O dönemde telefon santralinde çalışmak hiç de kolay değildi. Durmadan fişleri çıkarıp başka yere takmak kollarımı nasıl yoruyordu bir bilseniz…
Güzellik yarışmasına gitti, 70 yıllık aşkıyla tanıştı
Cumhuriyet gazetesi 1929 yılında bir güzellik yarışması düzenledi. Gazeteci Abidin Daver bu yarışmaya arkadaşının kızı olan mavi gözlü, sarı saçlı, güzel Semiha’nın katılabilmesi için babasını ikna etti.
17 yaşındaki Semiha yarışmaya katılmak için Cumhuriyet binasına gitti. Ancak Abdülhak Hamit ve Bedia Muvahhit’in de aralarında yer aldığı jüri üyeleri, yaşının küçük olması sebebiyle Semiha’nın katılım başvurusunu reddetti. Semiha eve dönmek üzere merdivenleri hüzünlü bir şekilde yavaşça inerken 21 yaşındaki gazeteci Hikmet Feridun Es ile karşılaştı. Yeşilçam filmlerini aratmayan bu karşılaşma sayesinde ölüme dek sürecek 70 yıllık büyük aşk doğdu.
Semiha Es bir başka söyleşisinde, Hikmet Feridun ile tanışır tanışmaz hayatını onunla geçireceğini anladığını vurguluyor ve o andan şöyle bahsediyor:
- Çok yakışıklıydı Hikmet, yani o devrin en yakışıklı insanlarından biriydi. Bütün kadınlar bayılırdı ona; bilhassa sinema, tiyatro artistleri… Hep çevresini sararlardı. Hikmet’i gördüğüm o anda oldu ne olduysa; bir şey, bir elektriklenme, onda da bende de… İlk görüşte aşk diyebiliriz yani…
Ancak Semiha ailesine bu karşılaşmadan bahsetmedi. Aradan bir yıl geçti. Semiha 18 yaşına gelince annesi ona “çok zengin bir kısmet bulduğunu” söyledi. Annesinin kendisini bir “fabrikatörle” evlendirme baskısını ve ısrarını hisseden Semiha, hızlıca evden çıkıp Hikmet Feridun Es’in yanına gitti. Olanları ona anlattı. Ani bir kararla evlendiler.
Eşinden fotoğraf çekmeyi öğrendi
Semiha Es eve dönüp ailesine evlendiğini söyledi. Şoke olan aile üyeleri hiçbir şey diyemedi. Semiha Es o gün apar topar eşinin yanına taşındı. 70 yıllık birlikteliğin ilk günü böylece başlamış oldu.
Maddi zorluklar evlilik hayatında da Semiha Es’in peşini bırakmadı. Eşi çalışıyordu ama gazetecilik, 20. yüzyıl başında da kazancı yüksek bir meslek değildi. Hikmet Feridun Es genç yaşına rağmen meşhur bir gazeteci olsa da genel durum böyleydi.
Hikmet Feridun, 1926 yılında Akşam gazetesinde fıkra ve hikâye yazarı olarak mesleğe adım atmıştı. Ardından ABD muhabiri olarak Yedi Gün dergisinde çalışmıştı. Bu ülkede Hollywood yıldızlarıyla yaptığı röportajlar ona ün kazandırmıştı. Yurt dışına her çıkışında okurlar bir sonraki röportajı merakla bekliyordu. Hatta gazetenin birinci sayfasında “Hikmet Feridun Es, yeni haberler yapmak için uzaklara gidiyor” gibi başlıklarla anonslar yapılıyordu.
Bu dönemde gezi yazılarıyla ününe ün katan Hikmet Feridun için “modern Evliya Çelebi” deniliyordu. Türkiye’yi dünyaya, dünyayı Türkiye’ye o taşıyor, tanıtıyordu. Ancak bu yolculuklarda çok sevdiği eşi Semiha Es’ten ayrı kalmak canını sıkıyordu. Buna bir çözüm arayan Hikmet Feridun, Semiha Es’e fotoğraf çekmeyi öğretti. Böylece Semiha Es de foto muhabiri olarak iş seyahatlerine katılabilecekti.
Fotoğraf makinesini yarım yüzyıl elinden düşürmedi
Aslında Semiha Es, fotoğrafçılığa büsbütün yabancı değildi. Küçükken babasının hediye ettiği fotoğraf makinesi sayesinde bu sanatla çoktan tanışmıştı. Buna karşın bir söyleşisinde, küçükken fotoğraf çekme merakının olmadığını vurgulayan Es şunları ekliyor:
- Fotoğraf makinesinin nasıl kullanıldığını bile bilmiyordum. Kocam seyahat röportajları yapmaya başlayınca beni de yanında götürmek istedi. Fotoğraf çekmesini bana öğrettiler. Ondan sonra da yarım yüzyıl fotoğraf makinesini elimden hiç düşürmedim.
Böylece Semiha Es’i dünyanın ilk kadın savaş foto muhabiri ve aynı zamanda Türkiye’de gezi muhabirliği yapan ilk kadın kılan yolculuk başladı. Es çifti Hollywood röportajlarına artık birlikte gidiyordu.
Ancak erkekler için tasarlanmış cinsiyetçi bir dünyada Semiha Es’in işi, eşine kıyasla çok daha zor olacaktı. Kadın gazeteciliğin öncüsü olan isim, bunu daha ilk yolculukta anladı. Askeri uçağın merdivenlerinin olmamasından kaynaklanan sorunu Semiha Es şöyle hatırlıyor:
- Kapının iki yanındaki demirlere tutundum. Kendimi çekmeye çalışırken beni arkamdan ittiler. Uçağa girince rahat bir nefes aldım.
ABD başkanını izinsiz görüntüleyince arbede yaşandı
Semiha Es meslek hayatında belki de ilk hatasını, dönemin ABD Başkanı Franklin Roosevelt ile 1940’larda gerçekleştirdikleri söyleşi sırasında yaptı.
Henüz tecrübesiz bir gazeteciydi. İkinci Dünya Savaşı’nın gergin ortamında, Roosevelt’in güvenlik önlemi olarak fotoğraf çektirmediğini bilmiyordu. Görüşme esnasında izin almadan fotoğraf makinesini çıkarıp objektifi ABD Başkanı’na yöneltince ortalık karıştı. Korumalardan zar zor kurtulan Semiha Es, bir kare fotoğraf çekmeyi başarmıştı.
“Roosevelt, aynı zamanda felçlidir. Çok utangaç bir insandı. Konuşurken çoğu zaman yüzünün kızardığına tanık olurduk” diyen Semiha Es, bu olaydan sonra ABD Başkanı ile dost olduklarını söyleyecekti.
Kore Savaşı’nda gazetecilik: “Ölümden korktuğumu hatırlamıyorum”
25 Haziran 1950 tarihinde Kore Savaşı başladı. NATO’ya girmeye çalışan Türkiye, 30 Haziran 1950’de Birleşmiş Milletler vasıtasıyla Kore’ye asker göndererek ABD destekli Güney’in saflarında savaşa müdahil oldu. Kuzey Kore’yi ise Sovyetler Birliği ve Çin destekliyordu.
Henüz iki yıl önce kurulan Hürriyet gazetesi iddialıydı. Bunu göstermek için savaşı haberleştirmek üzere Es çiftini Kore’ye gönderdi. Çiftin Kore Savaşı’ndan ilk haberi 8 Kasım 1950’de yayımlandı. Kadın savaş foto muhabiri olarak Türk ve dünya basınında bir ilke imza atan Semiha Es o günleri şöyle anımsıyor:
- Haftanın beş gününü Kore’de cephelerde geçirirdik. Hafta sonlarında askeri uçakla Tokyo’ya giderdik. Hafta boyunca karargahlarda, kadın gazetecilere ayrılan barakalarda yatardım. Tahta ranzalarda, soyunmaya bile fırsat bulamadan kıvrılır, uyumaya çalışırdım. Cephede bir bölgeden ötekine giderken bomba yüklü kamyonlarda, sandıkların üzerinde otururduk. Çevremizde mermiler uçuşurken ölümden korktuğumu hiç hatırlamıyorum
Hikmet Feridun Es, eşinin hayatını kurtarmak için kendini öne sürdü
Es çifti görev başında geçirdikleri evliliklerinde birbirlerine karşı besledikleri sevgiyi de ihmal etmedi. Öyle güzel sevdiler ki birbirlerini, ölüm döşeğinde bile bir an olsun ayrı kalmadılar.
Semiha Es eşinin vefatından 13 yıl sonra verdiği bir söyleşide, Hikmet Feridun’un fotoğrafından gözünü alamadan, ona anlatıyormuşçasına bahsetti hatıralarından:
- Bir gün, bir uçağın yakınlarımızda bir yere düştüğü haberini almıştık. Hemen ciplere atlayıp uçağın bulunduğu yere gittik. Aslında uçak düşmemiş, mecburi iniş yapmıştı. Uçağa koştum. Parmağımı deklanşöre basmak üzereyken Hikmet büyük bir telaşla geldi, beni hızla geriye savurdu ve kendisi fotoğraf çekmeye başladı. O anda kocamın, önemli bir görüntüyü yakalama şansını bana bırakmak istemediğini düşündüm. Ama daha sonra Hikmet’in uçağın infilak edeceğini düşünerek benim hayatımı kurtarmak istediğini öğrenince çok duygulandım.
Semiha Es’in ismi her haberde verilmiyordu
Özetle Es çifti, tüm hayatı olduğu gibi gazeteciliği de paylaşıyordu. Ancak iş yaşamının hemen her dalında olduğu gibi basın sektöründe de cinsiyetçilik ve emek hırsızlığı vardı.
Semiha Es’in Kore Savaşı’nda çektiği fotoğraflar neredeyse her gün Hürriyet’te yer aldı. Gazete bu sayede iddiasını kanıtladı ve tirajını hızla artırdı. Fakat Hikmet Feridun Es’in aksine, Semiha Es’in imzası her haber ve fotoğrafında kullanılmıyordu. Tüm haberleri birlikte yapsalar da ancak bazılarında ortak imza yer alıyor, çok kez Semiha Es’ten hiç bahsedilmiyordu. Bahsedildiğinde ise küçük puntolarla kocasının isminin altına “Semiha Es” yazılıyordu.
Kendisini öldürmeye çalışan Çinli askere merhamet etti
Türkiye’de bunlar olurken Semiha Es bir yandan da Kore’de can derdindeydi. Bir gün cephede bulundukları birliğe saldıran Çinli bir asker Semiha Es’i öldürmeye teşebbüs etti. Sonrasında bu asker Türk birliğine esir düştü. Semiha Es kinlenmemişti, aksine yaralı askere yardım etti. Bu olayı yıllar sonra gülümseyerek şöyle anlatacaktı:
- Cephelerde her zaman ölümle burun buruna yaşadık. Fakat bir keresinde, bir Çinli asker, beni öldürmek için bayağı uğraştı. Besbelli Allah istemeden kimsenin ölemeyeceğini bu zavallı bilmiyordu. Çinli asker beni öldüremedi ama sonra bize esir düştü. Zavallıcık yaralanmıştı. Onun hastaneye gönderilmesini sağladım, yaralarıyla ilgilendim.
Kore’den bile beter: “Vietnam Savaşı tam bir cehennemdi”
Takvimler 1955’i gösterdiğinde bu kez Vietnam Savaşı başladı. Semiha Es artık deneyimli bir savaş foto muhabiriydi. Kore gibi Vietnam da, Batı ve Doğu bloklarının desteklediği güney ve kuzey kesimlerine bölündü. Bu kez Türkiye savaşa askeri olarak müdahil olmasa da Vietnam, dünya gündemine 20 yıl boyunca damga vurdu.
Savaş boyunca Vietnam’a 5 kez giden Semiha Es, bir söyleşisinde bu ülkede yaşananlar için “Tam bir cehennemdi” demişti:
- Kore Savaşı’nı da gördüm. O, Vietnam kadar kötü olmasa da savaşların hepsi kötüdür. Allah savaşları bize hiç tattırmasın, savaş kadar kötü bir şey olamaz. Kore Savaşı’nda ölülerle birlikte aynı trende gitmiştim. Ölülerin kolları düşerdi. Bu görüntülere alışmıştım, normal geliyordu bana.
“Kadın olduğumu anlamasınlar diye hep ellerimi saklardım”
1990 ile 1994 yılları arasında Ruanda’da yaşanan iç savaşta da iki yıl görev yapan Semiha Es, foto muhabirliğinde yarım asrı devirmiş oldu. Ölüm cinsiyete bakmıyordu ama Es bir kadın gazeteci olarak cephede bile cinsiyetçilikle mücadele etmek zorunda kalıyordu. 2000’lerde verdiği üç ayrı söyleşide bu durumu şöyle anlatıyor:
- Kadın olduğumu anlamasınlar diye hep ellerimi saklardım. Saçlarımı da kasketin altına sokardım. Yün donlar, uzun paçalı pantolonlar, postallar, haki renkte atletler… Onları giyince derdim ki, “İşte ip cambazı yine giyindi.” (2008)
- Bazen Hikmet ile birlikte, karargâhlarda ya da elçiliklerde verilen davetlere çağrılırdık. Kadınlar süslenirler püslenirler, takıp takıştırırlardı. Ben ise gene o asker pantolonuyla davete giderdim. Kocam da böyle kalabalık toplantıları hiç sevmediği için bizim davette görünmemizle kaybolmamız bir olurdu. (2005)
- [Diğer kadınları] görünce kendimi ekseriyetle kadın gibi hissetmezdim. Bakardım öbür kadınlar gayet şık giyinmişler, çorapları ve diğer her şeyleri muntazamdı ama ben erkek gibi giyinirdim. (2011)
“Kadın olarak foto muhabirliği yapmak o kadar zor bir şeydi ki, anlatamam” diyen Es, buna rağmen hiçbir zaman korku ve yılgınlık hissetmediğini vurguluyordu.
Sonuçta tüm zorluklara rağmen, kendi dönemine dek “erkek mesleği” diye bilinen foto muhabirliğini layıkıyla yaptı. “Bir erkeğin yapamayacağı işleri başardık” diyen Semiha Es, basın sektöründeki cinsiyetçiliği uzun meslek hayatı boyunca kırdığını söylüyordu.
Gezi foto muhabirliği: “Canına mı susadın Semiha?”
“Gazetecilikte benim gördüklerimi kimseler görsün istemem. Çünkü ben harp muhabiriydim. Harpte ölüler, yaralılar, kaçaklar, ne ararsanız gördüm” diyen Semiha Es, sadece savaşlar için değil, gezi röportajları için de dünyayı gezmişti.
“Görmediğimiz küçücük bir ada bile kalmadı” diyen Semiha Es, eşiyle birlikte bu gazetecilik türünü icra ederken de maceradan maceraya koştu. Roosevelt ile söyleşisinde yaşadığı türden bir meslek kazasını Afrika’daki bir gezi röportajını hazırlarken tekrarladı. Bir pazar yerini gezerken fotoğraf makinesini çıkardı. Sonrasında olanlar kendi sözleriyle şöyle:
- Pazar yeri çok hoşuma gitmişti. Çıplak dolaşan yerli halkın pazar alışverişini enteresan bulmuştum. Fotoğraf makinemi hazırlayıp resim çekmeye başlayınca ortalık karıştı. Yerlilerin üzerime geldiklerini gördüm. Hikmet’in yüzü sapsarı kesilmişti. “Canına mı susadın Semiha” diye bağırdı. Beni o çılgın kalabalığın arasından ite kaka uzaklaştırdılar.
Eşiyle başladığı mesleği, eşiyle sonlandırdı
1987 yılına gelindiğinde 75 yaşındaki Semiha Es‘in kendisinden üç yaş büyük eşi Hikmet Feridun hastalandı. Durumu kötüydü. Eşiyle birlikte o günlerde gazeteciliği mecburen bırakan Semiha Es şunları anlatıyor:
- Sevgili dostumuz Eser Tutel’in uyarısı ve yardımlarıyla Hikmet’e emekli maaşı bağlandı. Kocamın parayla hiç ilgisi yoktu. Hikmet, gerçekten çok hastaydı. Kan dolaşımı durmuştu. Kalbi, ciğerleri, midesi… Kısaca tüm iç organları hastaydı. Doktorlar, Hikmet’e üç ay ömür biçtiler. Ben onu hastaneye göndermedim. Evde kendim baktım. Ve de “Üç ay yaşamaz” denilen hastayı beş yıl yaşattım. Ayacıkları acımasın diye ona yün patikler örüyordum. 24 saat başucundaydım. Ta ki öldüğü güne kadar…
1992 yılında 80 yaşında olan Semiha Es eşini kaybetti. Eşinin ölümünün ardından sessiz sakin bir yaşam sürdü. Kendi ifadesiyle, “istasyonda son trenin gelmesini” bekliyordu. 2008 yılına gelindiğinde ise 95 yaşındaki Semiha Es, uzun yaşam konusunda şu yorumu yapıyordu:
- Ben bu kadar uzun yaşamayı gençliğimde durup dinlenmeden dünyayı dolaşmama borçluyum. Ama insan ister istemez kendini “Bu kadar uzun yaşamak iyi bir şey mi?” diye düşünmekten alamıyor. Televizyonlarda hep dengeli beslenmekten, uzun yaşamaktan bahsediyorlar. Ama dengeli beslenip hakikaten uzun yaşayanlara da “bunak muamelesi” yapıyorlar. Ben şu anda 95 yaşında olmaktan hiç memnun değilim. Çünkü en ufak bir iş yapmak istesen, “Git akıl raporu al, sonra gel” diyorlar. Madem ki ihtiyarladığımız için bunak muamelesi göreceğiz, neden insanları uzun yaşamaya teşvik ediyorlar?
“Her şeyini almaya bakıyorlar, hem de daha ölmeden”
Semiha Es son yıllarında bir yandan meslek onur ödülleriyle basın camiasında hatırlanırken bir yandan da ilerlemiş yaşını suistimal edenlerle uğraşıyordu. Aynı söyleşide bunu şöyle anlatıyordu:
- Amerikan Hastanesi’ndeki doktorlar beni tanır. Bir gün kontrole gittiğimde, “Nasılsın” dediler. Ben de “Nasıl olacağım, sıramı bekliyorum” dedim. Bana öyle kızdılar ki, “70-80 yıl evvel yaşanan olayları bugün gibi anlatıyorsun, sen 110 yaşına kadar programlısın” dediler. “Aman öyle demeyin” dedim. Çünkü “İnşallah çok yaşarsın” dileği gerçek olduğunda, her zaman iyi şeyler yaşamıyorsun. İnsanlar ölmenizi beklemeden her şeyinizi istiyor. Gittiğim ülkelerden getirdiğim biblolarım vardı. Bana sormadan almışlar. Her gelen bir şeyler taşıdı. Hasta ve ihtiyar oldun mu, seneler önce ölüyorsun. Her şeyini almaya bakıyorlar, hem de daha ölmeden. Bence ihtiyarlık kadar kötü bir hastalık yok…
“Hürriyet’ten beş kuruş dahi alamadım”
Yaptıklarıyla gazetecilik tarihine geçen Semiha Es, mesleğinden para kazanamadığı gibi, hayatta hak ettiği saygıyı da çoğu kez görmemişti. “Türkiye’de hiç kıymetimi bilmediler” diyen Es şöyle bir örnek veriyordu:
- Öyle ki, tapusu dedeme ait olan, Beylerbeyi’ndeki annemden kalma arsamı bile kendi üzerime almama müsaade etmediler. Duruşmada dosyalarımı çaldılar, zorluklar çıkardılar. En ufak bir itibar bile görmedim. Üstelik senelerce çalışmama rağmen hiçbir gün maaş almadım. Uzun yıllar gazeteciliğe devam ettim. Hürriyet’ten beş kuruş dahi almadım. Türkiye’den değil ama Amerikalılar’dan ödül aldım. “Cat” adlı bir firma, dünyanın her yerine gidebilmem için “sınırsız uçak” imkânı verdi.
Semiha Es, 2011’de Türkiye Fotoğraf Sanatçısı Ödülleri’nde Onur Ödülü’nü aldı. Rahatsızlığından dolayı ödül töreni Es’in Beşiktaş’taki evinde yapıldı. Tören sırasında Semiha Es, kendisine hediye edilen fotoğraf makinesiyle basın mensuplarını görüntülerken “Yıllar sonra yeniden deklanşöre basmak çok güzel bir şey” dedi.
Hikmet Feridun Es kendi doğum gününde yaşama veda etmişti. Semiha Es ise 100. doğum gününe bir gün kala, 11 Aralık 2012’de evinde hayata gözlerini yumdu. Bir ömrü birlikte geçiren gazeteci çift, Zincirlikuyu’da aynı mezarda buluştu.
- https://www.hurriyet.com.tr/kelebek/o-mavi-gozler-neler-gordu-neler-302041
- https://www.anafod.org/post/semiha-es-g%C3%B6lgedeki-cesur-sava%C5%9F%C3%A7%C4%B1-t%C3%BCrkiye-nin-i%CC%87lk-kad%C4%B1n-sava%C5%9F-foto%C4%9Fraf%C3%A7%C4%B1s%C4%B1-1912-2012
- https://www.tempomag.com.tr/detail/golgede-kalan-cesur-kadin
- https://www.savunmasanayiidergilik.com/tr/HaberDergilik/Turkiye-nin-ilk-kadin-savas-foto-muhabiri-Semiha-Es
- https://www.posta.com.tr/magazin/pazar-postasi/100-yillik-omrune-dunyayi-sigdirdi-75566
- https://www.biyografya.com/biyografi/23548
- https://www.sondakika.com/yerel/haber-dunyanin-ilk-kadin-savas-foto-muhabirine-100-yas-2757225/
- https://www.posta.com.tr/kultur-sanat/semiha-esin-anisina-206860
- https://www.iha.com.tr/amp/haber-turkiyenin-ve-dunyanin-ilk-savas-foto-muhabiri-176701/
- https://anadolutarih.com/cephede-ilk-kadin-savas-muhabirimiz-semiha-es/
- https://arsizsanat.com/ilk-savas-fotografcimiz-semiha-es/
- https://www.agos.com.tr/tr/yazi/6167/fotografci-semiha-es-in-bilinmeyen-yuzu-hakim-bakisi-sorguluyor
- https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ates-yalazan-arsiv-balikcisi/turkiyenin-ilk-kadin-savas-muhabiri-cephelerde-gecen-evlilik-42033938
- https://www.hurriyet.com.tr/gundem/guney-koreli-profesor-namkook-lee-aglayarak-savunma-yapti-esini-darptan-6-yil-verildi-42088246
- https://www.google.com/amp/s/www.cumhuriyet.com.tr/amp/haber/cumhuriyette-baslayan-ask-15019
- https://www.sabah.com.tr/gundem/2011/01/13/haber_pesinde_yarim_asir_dunyayi_dolasti
- https://www.google.com/url?sa=t&source=web&rct=j&url=https://core.ac.uk/download/38320072.pdf&ved=2ahUKEwjmgNjnwMH4AhXlSvEDHcuRBbkQFnoECB4QAQ&usg=AOvVaw2N9cm20-9QrUa3Cncrd9_v
- https://uskudar.edu.tr/tr/bilim-insani/semiha-es#:~:text=T%C3%BCrkiye’nin%20ilk%20kad%C4%B1n%20gezi,santral%20memuresi%20olarak%20%C3%A7al%C4%B1%C5%9Fmaya%20ba%C5%9Flad%C4%B1
- https://www.otuken.com.tr/YazarDetay/hikmet-feridun-es
- https://www.google.com/amp/s/m.sabah.com.tr/gundem/2011/01/13/semiha_feridun_es_cifti_kimdir/amp
- https://www.biyografya.com/biyografi/11538
- https://www.gazetevatan.com/arsiv/kadin-oldugum-anlasilmasin-diye-ellerimi-saklardim-727619
- https://kontrastdergi.com/deniz-korasli-ilk-turk-kadin-savas-fotografcisi-semiha-es-46-sayi/
- https://www.sabah.com.tr/fotohaber/yasam/kore-savasi-tarihi-ve-sonuclari-kore-savasinin-turk-tarihi-acisindan-onemi-nedenleri-ve-sonucu-e1/2
- https://www.hurriyet.com.tr/gundem/vietnam-savasi-tarihi-vietnam-savasinin-nedenleri-ve-sonuclari-41422431
- https://www.google.com/amp/s/www.hurriyet.com.tr/amp/gundem/semiha-es-son-yolculuguna-ugurlandi-22159194
- https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ates-yalazan-arsiv-balikcisi/turkiyenin-ilk-kadin-savas-muhabiri-cephelerde-gecen-evlilik-42033938
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:
- İBB’ye çağrımız: İstanbul sokaklarında kadın gazetecilerin adı olsun
- İlk Türk kadın gazeteci: Selma Rıza
- Kadın haklarının ve gazeteciliğin unutturulan öncüsü: Nezihe Muhiddin
- ‘Erkek basınımız’a karşı: Duygu Asena
- Kadınların yıldızları gönüllerince seyretme haklarını savunan gazeteci: Suat Derviş