Dosya

İlk Türk kadın gazeteci: Selma Rıza

İlk Türk kadın gazeteci olan Selma Rıza, bu unvanı, Fransızca yayımlanan Meşveret ve Türkçe yayımlanan Şûrâ-yı Ümmet gazetesinde çalışırken almıştı. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Selma Rıza’yı, 19. yüzyıl sonunda ve 20. yüzyıl başında Türkiye’de yaşanan baş döndürücü gelişmeler ışığında hatırlayalım.

Osmanlı döneminde kadının toplum içindeki yeri, yaşamı, örgütlenme ve kadın hakları için mücadele gibi konular; Tanzimat (1839), I. Meşrutiyet (1876) ve II. Meşrutiyet (1908) gibi önemli gelişmelerle birlikte öne çıkmaya başlar. Bu üç yapısal gelişmeyle kadınlar yeni haklar kazanır. Kadının yaşamı, toplumdaki durumu, örgütlenmesi ve mücadelesi yavaş yavaş aydınlar arasında bir tartışma olmanın ötesine geçip kitlelerin gündemine girer.

19. yüzyılda Osmanlı aydınlarının büyük bölümü cinsiyet eşitsizliği sorununun farkındaydı. Şinasi, Namık Kemal, Abdülhak Hamid (Tarhan), Şemseddin Sami ve Ahmed Mithat Efendi gibi gazeteci, yazar ve şairler çok eşliliğe karşı çıkıyordu. Şinasi, Şair Evlenmesi adlı eserinde eski evlilik geleneklerini eleştirmişti. Aydınlar özellikle kadının eğitim hakkını savunuyordu. Basının da bu dönemde giderek güçlenen bir sesle Osmanlı’da kadının durumuna dair özeleştiri yaptığı görülüyor.

Kadınların çalıştığı ilk basılı yayınlar

Örneğin yayın hayatına 1868’de başlayan Terakki gazetesinde, Avrupa’dan örneklerle, Osmanlı’da kadınının durumunu eleştiren yazılar yer aldı. 1888’den itibaren Muhadderat adıyla kadınlara yönelik bir gazete çıkarıldı. Bu gazetenin, o dönem okuma bilen kadınlarca ilgiyle izlendiği belirtilir. Zamanla bazılarının sorumluluğunu kadınların üstlendiği Vakit, İnsaniyet, Âyine, Parça Bohçası, Aile adlarıyla çoğunun yayın hayatı kısa süren gazete ve dergiler de yayımlandı.

Bu dönemde yayımlanan Kadınlar Dünyası dergisinin kadrosu

1884’de yayın hayatına başlayan Şükûfezâr, imtiyaz sahibi ve tüm yazarları kadın olan ilk kadın dergisi olarak bilinir. Şükûfezâr’ın ilk sayısında, Arife Hanım’ın “Mukaddime” bölümünde yazdığı, “Biz ki -saçı uzun aklı kısa- diye erkeklerin hande-i istihzasına (alaylarına) hedef olmuş bir taifeyiz. Bunun aksini ispat etmeye çalışacağız. Erkekliği kadınlığa, kadınlığı erkekliğe tercih etmeyerek, şahrah-i sa’y ve amelde mümkün olduğu kadar paye endaz-ı sebat olacağız” denilir. Kadın ve erkek arasında insanlığa hizmet açısından fark olmadığı anlatılarak derginin amaç ve misyonu açıklanır.

Osmanlı Devleti’nde aydın kadınların kültür hayatında yer alması 19’uncu yüzyılın sonlarına doğru hız kazanır. Şiir yazan, resim yapan kadınların yanı sıra çevirmenlik ve gazetecilikle uğraşan kadınlar da toplum hayatına girer. Kadın şair olarak sesini duyuran Nigâr Hanım’ı, Malûmat ve Stamboul gazetelerinde yazan Matmazel Gülizar Hanım’ı, Rus klasiklerini dilimize çeviren Gülnar Hanım’ı unutmamak gerek.

İlk Türk kadın roman yazarı olan Fatma Aliye Hanım’ın da aralarında bulunduğu ve çoğunluğu kadınlardan oluşan bir kadro tarafından çıkarılan Hanımlara Mahsus Gazete, bu dönemin önemli bir yayınıdır. Batı ülkelerinde kadınların kendi hakları için verdiği mücadeleyi öven bu gazetelerin ve dergilerin görece erken bir dönemdeki talepleri sınırlıdır. “Evlilik kurumunun düzenlenmesi, tek eşlilik, eğitimde kadına olanak tanınması ve toplum içinde rahat hareket etmek” gibi istekler seslendirilir. Kadınların “iyi ana, iyi eş ve iyi Müslüman” olması gerektiği savunulur. Seçme ve seçilme hakkı gibi demokratik talepler için henüz şartlar olgunlaşmamıştır.

Nezihe Muhiddin: Kadın haklarının ve gazeteciliğin “unutturulan” öncüsü

Osmanlı İmparatorluğu’nun içinde bulunduğu bunalımdan kurtulması için Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi aydınlar, özellikle 1860’lardan itibaren, devletin mutlak monarşiden anayasal monarşiye (meşrutiyet) geçmesi gerektiğini savunmuştu. Sultan II. Abdülhamid 1876’da bu yönde önemli bir adım atıp I. Meşrutiyet’i ilan etti. Böylece padişahın yetkileri Kanun-ı Esasi (anayasa) ile sınırlanırken yasama işlevi de iki kanatlı bir parlamentoya devredildi. Bu parlamentonun üst kanadı “senato” da denebilecek “Meclis-i Âyan” (Seçkinler Meclisi) idi. Alt kanat ise Meclis-i Mebûsan (Temsilciler Meclisi) adını almıştı. Bu iki meclis, Meclis-i Umûmî’yi (Genel Parlamento) oluşturuyordu.

Ancak II. Abdülhamid 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’ndaki yenilgiyi gerekçe göstererek parlamentoyu 1878’de kapattı ve yaklaşık 30 yıl sürecek “istibdat” (sınırsız monarşi, despotizm) dönemini başlattı. Bu baskı döneminde anayasayı ve özgürlüğü savunan toplumsal hareketler yer altına inmek zorunda kaldı. Bunlardan en güçlüsü, 1889’da öğrenciler tarafından gizli bir örgüt olarak kurulan ve daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne dönüşen İttihad-ı Osmani Cemiyeti idi. Osmanlı’da iktidar, saltanat yetkilerini sınırlandırmak isteyen tüm hareketlerin olduğu gibi bu cemiyetin üyelerine de göz açtırmıyordu. Önceleri Genç Osmanlılar diye bilinen meşrutiyetçiler, bu dönemde mutlakiyetçi saltanatın “genç ve aydın” muhalifleri olarak Batı’da “Jön Türkler” diye adlandırıldılar.

Selma Rıza kimdir?

İlk Türk kadın gazeteci olan Selma Rıza’nın hikâyesi de burada başlıyor. Çünkü Selma Rıza, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kurucularından Ahmed Rıza Bey’in kız kardeşidir. Aynı zamanda cemiyetin tek kadın üyesidir.

Fatma Aliye gibi Selma Rıza da dönemin aydın çevresinde yetişmişti. Fatma Aliye, devlet adamı ve bilim insanı Ahmed Cevdet Paşa’nın kızıdır. Selma Rıza ise 1872 yılında, ilk Osmanlı parlamentosunda görev alan, Ali Rıza Bey ile Avusturya kökenli, aydın bir kadın olan Naile Hanım’ın kızı olarak İstanbul’da dünyaya gelir.

Halk arasındaki “İngiliz Ali Bey” diye bilinmesine rağmen Ali Rıza Bey, İngiliz değildir. 1853’te başlayıp üç yıl süren Kırım Savaşı sırasında İngilizlerle dostluk kurması ve onlar gibi giyinmesi nedeniyle kendisine bu lakap takılır.

Ali Bey, diplomat olarak Viyana’da bulunduğu sırada Naile Hanım’la evlenir. Çiftin, ikisi erkek, beşi kız olan yedi çocuğundan en büyükleri, Jön Türk liderleri arasında yer alan ve II. Meşrutiyet’ten sonra Osmanlı parlamentosuna başkan seçilen Ahmed Rıza Bey’dir.

Sorbonne’da okuyan ilk Türk kadını

Sultan II. Abdülhamid’in istibdat yönetimine muhalefet ederek yurt dışına çıkan Ahmed Rıza Bey, yayımladığı gazetelerde, düzenlediği toplantılarda, hürriyet yanlısı konuşmalarıyla dikkatleri çeker. En küçük kız kardeşi Selma Rıza da büyük ağabeyinin izinden ve ailesine haber vermeksizin Paris’e gider.

Selma Rıza’nın bu kaçışı, gerek İstanbul’daki aydınlar gerekse Avrupa’daki Jön Türkler tarafından övgüyle karşılanır. İstanbul’dayken özel dersler alan Selma Rıza, Fransızca bilgisiyle Sorbonne’a devam eder ve dünyaca ünlü bu üniversitede eğitim gören ilk Türk kadını olur.

Selma Rıza gazeteciliğe, ağabeyi Ahmed Rıza ile Halil Ganim Bey’in çıkardıkları Meşrevet gazetesinde başlar; gazetenin Fransızca yayımlanan eki Mechveret Supplement Français ve Türkçe olarak yayımlanan, Bahaeddin Şakir ve Samipaşazade Sezai’nin çıkardığı Şura-yı Ümmet’te kadının aydınlanmasına ve toplum hayatı içindeki yerinin iyileştirilmesine yönelik yazılar yazar.

Selma Rıza

Yaşamının 10 yılını geçirdiği Paris’te ilk Türk kadın gazeteci unvanını alan Selma Rıza, henüz 20 yaşındayken yazdığı ve 1892 yılında yayımlanan Uhuvvet (Kardeşlik) adlı romanı ile Türk romanının ilk kadın temsilcilerinden biri de olmuştur.

Selma Rıza, bu romanında, Osmanlı’da Tanzimat Fermanı’nın ilanıyla (1839) değişen sosyal yapıyı, aile ve kadın ekseninde ele alır; cariyelik, esaret, Batılılaşma sorunu, görücü usulü evlilik, kadının çalışma hayatı ve sosyal hayata karışma imkânı, kız çocuklarının okutulması gibi bazıları günümüzde de süren sorunlara değinir.

Paris’te 10 yılın ardından Türkiye’ye dönüş

1893 yılından itibaren Yunan, Bulgar ve Sırp örgütlerinin Makedonya’da denetimi ele geçirip bu ülkeyi Osmanlı’dan ayırma mücadelesi, II. Abdülhamid’in de tahtını sarsıyordu. 15 yıllık bu mücadelenin sonunda II. Abdülhamid, Makedonya’yı kaybetmemeyi de hedefleyerek bu bölgede üslenmiş olan Osmanlı subaylarının bağlı olduğu İttihat ve Terakki’nin meşrutiyete dönüş talebini 1908’de kabul etti. Böylece I. Meşrutiyet’in anayasası ve çift kanatlı parlamentosu geri geldi. Padişahın yetkileri bir kez daha sınırlanırken İttihat ve Terakki, 1908’deki çok partili seçimin kazananı oldu.

1908’de II. Meşrutiyet’in ilanı üzerine İstanbul’a dönen Selma Rıza’nın bu dönemde gazetecilikten bir süre uzaklaştığı görülüyor. Selma Rıza Türkiye’ye döndükten sonra Hilal-i Ahmer Cemiyet’inde (Kızılay) 5 yıl genel sekreterlik yapar. Bu arada, yukarıda bahsi geçen Hanımlara Mahsus Gazete ile Kadınlar Dünyası gibi dergilerde yazıları yayımlanır. Meclis-i Mebûsan’ın başkanı olan ağabeyi Ahmed Rıza’nın da desteğiyle Kandilli’deki Adile Sultan Sarayı’nın Türkiye’nin ilk yatılı kız lisesi olarak açılmasında rol oynar.

İlk renkli ve resimli kadın dergisi: Mehasin

II. Meşrutiyet’in ilanından sonra bazı karşı çıkmalar görülse de kadınların haklarına ilişkin gelişmeler devam eder, hatta gazetelerde “feminizm” konusu gündeme getirilir. Demet, Millet Gazetesi, Kadın Mecmuası, Fatma Aliye Hanım’ın çıkardığı ilk renkli ve resimli kadın dergisi Mehasin, Kasım 1908’den itibaren Selanik’te haftalık olarak yayımlanan Kadın adlı gazete, sahipliğini Nuri Ulviye Hanım’ın üstlendiği Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Derneği’nin yayın organı Kadınlar Dünyası (1913) ve Mefharet, belli başlı yayınlardır.

1918 yılında sona eren I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan ve Mondros Mütarekesi’ni imzalayan Osmanlı ülkesinde kadınların bir bölümü, işgale ve mütareke koşullarına karşı direnerek bağımsızlığı savunmaktan geri durmaz. Bu dik duruş, işgal altındaki şehirlerde yapılan mitinglerde kendini gösterir. Mitinglerde pek çok kadın hatip kürsüye çıkar. Bunların başında ünlü romancı Halide Edib (Adıvar), şair Şükûfe Nihal (Başar) ve Nakiye (Elgün) gibi isimler vardır.

İlk kadın milletvekilleri

Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması sonrasında 1923’te ilan edilen Cumhuriyet’in ilk yılları ile beraber toplumsal hayatta etkileri artan kadınların gazeteciliğe ilgisi de belirgin bir yükseliş gösterir. İlk Türk kadın gazeteci Selma Rıza 1931 şubatında, 59 yaşında hayata gözlerini yumsa da mücadele bitmez. Kadınlar 5 Aralık 1934’te genel seçimlere katılma, milletvekili seçme ve seçilme hakkını alırlar. 8 Şubat 1935’te yapılan ilk genel seçimde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne 18 kadın milletvekili girer. Bu isimler arasında yer alan Esma Nayman, 1946’da Anadolu Ajansı‘nda Fransızca ve İngilizce mütercim olarak çalışmıştır.

Bu temeller üzerinde; kadın hakları ile demokrasi ve ifade özgürlüğü için çalışmalar ortaya koyan çok sayıda kadın gazeteci, onurlu çabalarıyla yükseldi bu ülkede. Bugün de tüm dünyada hak mücadelesinin bayraktarlığını yapan sayısız kadın gazeteci var. Uluslararası alandaki son örnek, geçen yıl Nobel Barış Ödülü’nü kazanan Filipinli gazeteci Maria Ressa oldu.

Bu 8 Mart’ta, ilk Türk kadın gazeteci Selma Rıza‘dan Nobel Barış Ödüllü ilk kadın gazeteci olan Maria Ressa‘ya tüm kadın gazetecileri saygıyla selamlıyoruz.

Nobel Barış Ödülü iki cesur gazetecinin: Maria Ressa ve Dmitriy Muratov

Not: Selma Rıza, aralarında akademik makalelerin de bulunduğu çok sayıda kaynakta “Feraceli” soyadıyla anılıyor. Oysa 1931’de hayatını kaybetmişti. Ailesi ise Feraceli soyadını 1934’de çıkan Soyadı Kanunu ile birlikte almıştı. Bu nedenle biz bu içerikte Feraceli soyadına yer vermedik.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – REUTERS’A 170 YIL SONRA İLK KEZ KADIN GENEL YAYIN YÖNETMENİ

Hasan Safa Tekeli

Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nden (Gazetecilik) -şimdiki adıyla Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İletişim Fakültesi- 1982’de mezun oldu. Aynı yıl Nokta haber dergisine girdi. 1985’te muhabirliğe başladığı Anadolu Ajansı'ndan 2010’da ayrıldı. 2004-2010 yıllarında, Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlük ve Yazım Kılavuzu Çalışma Grubu’nda AA’yı temsil etti ve Türkçe Sözlük’ün son (11’inci) baskısını hazırlayanlar arasında yer aldı. Gaziantep Telgraf Medya’da Genel Yayın Koordinatörlüğü (2010), Arkadaş Yayınevi’nde editörlük yaptı (2011-2016). Sonsöz gazetesinde “Son Kitapçı” köşesinde kitap eleştiri ve tanıtım ile bazı araştırma, dizi yazılarına imza attı. Türk Dili, Cumhuriyet Kitap, Varlık, Popüler Tarih dergilerinde makaleleri yayımlandı. "Atatürk ve Anadolu Ajansı" adlı prestij kitabını yazdı.

Journo E-Bülten