Film

Atatürk’ün izlediği filmler: Alman müzikallerinden Şarlo klasiğine

Atatürk, 3 Aralık 1930'da Beyoğlu'ndaki Elhamra Sineması'nda "Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok" filmini izlemişti. Resmî fotoğrafçısı Cemal Işıksel'in oğlu olan Deniz Işıksel, bu ânı şöyle anlatmıştı: "Filmin başrolündeki asker, filmin sonunda serseri bir kurşunla ölür ama olay, günlük vukuat raporuna 'Garp cephesinde yeni bir şey yok' olarak geçer. Babam film arasında, Atatürk'ün gözlerinin derinlere dalıp gittiğini görmüş, deklanşöre basmış. Atatürk‘ün yüzünde savaşın dehşetini, cepheyi yeniden yaşayan gözlerinin dalgın bakışını yakalamış." Kaynak: Gönül Bakay ve Leyla Pekcan'ın "Atatürk'ü Yaşayanlar" adlı kitabı

Mustafa Kemal Atatürk, boş zamanlarında, romantik komedilerden tarihî dramlara, savaş filmlerinden Türk belgesellerine kadar geniş bir yelpazede, 5 dilde en az 23 film izledi. Sesli sinemanın ilk yıllarında Çankaya Köşkü’ne bir sinema salonu kurduracak kadar bu sanatı seven Atatürk, bir yandan da filmlerin, dönemin ‘Yeni Medya’sı olarak yurt çapında eğitimi destekleyebileceğini çok erken fark etmişti.

19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı vesilesiyle, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusunun izlediği filmleri derledik. Atatürk’ün en çok güldüğü filmi, gösterimini sakıncalı bulduğu sinema klasiğini, en fazla film izlediği dönemi ve daha birçok ilginç bilgiyi bu içerikte bulacaksınız. Filmlerden birçoğunun tamamını bu sayfada siz de izleyebilirsiniz.

Mustafa Kemal Atatürk’ün sanata olan ilgisi, yalnızca edebiyat ve müzikle sınırlı değildi; sinema da onun için özel bir tutkuydu. Bir yandan sinemanın eğlenceden çok daha fazlası olduğunun farkındaydı.

Atatürk, zaman darlığı nedeniyle Çankaya Köşkü’ne bir sinema salonu yaptırmış, bir dönem burada gece geç saatlere kadar filmler izlemişti. Peki Atatürk’ün seyrettiği filmler hangileriydi? Ali Özuyar’ın “Gazi’nin Sineması” kitabını temel kaynak olarak kullanıp bu filmleri derledik. Bu bağlamda; Atatürk’ün beyazperdeyle olan özel ilişkisine, sinemadaki tercihlerine ve o dönem “Yeni Medya” sayılan bu sanat dalının genç Türkiye Cumhuriyeti’ndeki toplumsal rolüne de değindik.

Journo’nun “Medyayı değiştiren keşif ve icatlar” içeriğinde bahsedildiği gibi, ilk film kamerası 1882’de, yani Mustafa Kemal 1 yaşındayken geliştirilmiş, dünyanın ilk sinema filmi 1888’de İngiltere’de gösterilmişti. Türkiye’deki ilk sinema gösterimi İstanbul’da 1896’da yapılırken Mustafa Kemal bugün Kuzey Makedonya topraklarında kalan Manastır’da askerî lisede okuyor, sınıf arkadaşlarıyla birlikte gizlice, Sultan İkinci Abdülhamid’in baskıcı rejimini eleştiren bir gazete çıkarıyordu.

Dünyanın ilk uzun metraj sinema filmi 1906’da Avustralya’da gösterime girdi. Bir Türk’ün işlettiği ilk sinema ise ancak Abdülhamid’in mutlakiyetçi yönetiminin sonlandırılıp parlamenter sisteme geçilmesinin hemen ardından, 1910’da yine İstanbul’da kuruldu.

Atatürk bu arada kurmay yüzbaşı olarak Harp Okulu’ndan mezun olmuş, meşrutiyet karşıtı gerici isyanın bastırılmasında rol almış, Libya’da bir süre görev yaptıktan sonra İstanbul’daki Genelkurmay karargâhında görevlendirilmişti. Bu dönemde sinemayla tanışmış olsa da arka arkaya gelen Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşı ve Birinci Dünya Savaşı film izlemeye vakit bırakmamış olsa gerek. Türk yapımı uzun metraj ilk sinema filmleri ise savaşın sonuna doğru, 1917’de çekilmeye başlamıştı.

Atatürk’ün, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılıp Cumhuriyet’in kurulmasından sonra, özellikle 1930’larda beyazperdeye daha fazla vakit ayırdığını görüyoruz. Bu arada dünyada sinema teknolojisi gelişiyor, ilk 3 boyutlu sinema filmi 1922’de, ilk sesli uzun metraj film ise 1927’de ABD’de gösterime giriyordu. Ankara’ya ilk sesli sinema makinesi de 1930’ların başında getirilecekti.

SSCB, Almanya ve İtalya’nın aksine Atatürk sinemayı özgür bıraktı

Atatürk’ün ilgisi, yalnızca kişisel beğenilerin sonucu değildi. O, sanatı, toplumsal dönüşümün bir aracı olarak görüyordu. Sinemanın siyasal gücünü bilse de, bu sanatı özgür bırakmak gerektiğine inanıyordu. Özuyarı Atatürk’ün bu politikasını şu sözlerle anlatıyor:

  • Sinemanın doğasını, toplumsal ve sanatsal işlevini, iç ve dış politikadaki rolünü ve bir politika aracı olarak kitleler üzerindeki etkisini biliyor; devlet başkanı olarak da sinemayı rejimin ülkede yerleşmesinde, inkılapların halka benimsetilmesinde, toplumun eğitim ve kültür seviyelerinin yükseltilmesinde önemli bir araç olarak görüyordu. Ancak bu konuda SSCB’de olduğu gibi sinemayı devletleştirme ya da Almanya ve İtalya’daki gibi siyasî iktidarın nüfuzu altına alma yoluna gitmedi.

Avrupa’da totaliter yönetimlerin yükseldiği günlerde Atatürk’ün sinemaya yönelik bu liberal tutumunu, o dönemin Türkiye’sinde eleştirenler de vardı. Okuma oranının düşük olduğu ülkelerde en etkili propaganda aracının sinema olduğu belirtilerek SSCB örneği üzerinden Atatürk’ün özgürlükçü politikası eleştiriliyordu.

Yine de Atatürk, istisnaî durumlar dışında sinema sektörüne bir müdahalede bulunmadığı gibi, sinemacılara zorluk çıkaranların karşısında durdu. Ancak Gazi’nin hassas olduğu birkaç konu vardı. Bunların ilki, Cumhuriyet devrimlerinin korunmasıydı. Atatürk, özellikle Harf Devrimi’ne zarar verebileceğini düşündüğü için bazı sinemacıların taleplerini kabul etmedi.

Atatürk’ün bir başka hassasiyeti, diplomatik krizlere sebep olabilecek filmlerdi. Dış politikada uluslararası barışı ve işbirliğini savunan Atatürk, ikili ilişkileri bozabilecek filmleri önlemek için ‘Sinema Filmlerinin Kontrolüne Dair Talimatnâme’ye şu hükmü ekletmişti: “Dost devletlerle siyasî ilişkileri bozabilecek filmlerin Türkiye’de gösterilmesine izin verilmez.”

Atatürk hangi sinemalara gider, ne tür filmler izlerdi?

Atatürk, yoğun devlet işleri nedeniyle sinemaya her zaman vakit ayıramadığı için, Çankaya Köşkü’nün bir odasını sinema salonuna dönüştürmüştü. Zaman zaman Ankara’da Yeni Sinema’ya da giderdi. Ayrıca imkânları kısıtlı da olsa Cumhuriyet Halk Fırkası bünyesinde bir sinema birimi kurdurmuştu.

Kurtuluş Savaşı’nın ardından, Cumhuriyet’in kurulup başkentin Ankara’ya taşınmasından 4 yıl sonra ilk kez tekrar İstanbul’u ziyaret etti. Bu şehirde film izlemeye vakit bulduğunda Elhamra, Opera ve Glorya sinemalarına gitti. İzmir’e gittiğinde ise Millî Kütüphane’ye destek amacıyla kurulan Elhamra Sineması’nı tercih ediyordu.

Atatürk daha çok dram, komedi ve romantik müzikal türündeki filmleri izlemekten hoşlanıyordu. Türkçe’nin yanı sıra İngilizce, Almanca, Fransızca ve Rusça filmler izlerdi.

Çankaya Köşkü’ne getirilen filmler, onun ilgi alanları ve sevdiği oyuncular göz önünde bulundurularak özel kalemi ve film şirketlerinin tavsiyeleri doğrultusunda temin ediliyordu. 1928’de kurulan İpek Film, Köşk’e en çok film sağlayan şirketlerden biri olmuştu.

Türkiye’nin ikinci özel film şirketi olan İpek Film’i, Türk tiyatrosunun ve sinemasının öncülerinden Muhsin Ertuğrul’un desteği ile, Fahir ve İhsan İpekçi kardeşler kurmuştu. İhsan İpekçi, eski bakan ve TRT Genel Müdürü İsmail Cem’in babası, gazeteciliğin öncü ismi Abdi İpekçi‘nin amcasıydı.

Atatürk’ün en çok güldüğü ve tekrar izlemek istediği film: Şarlo Mahkum

Atatürk’ün izlediğine dair elimizde kanıt olan en eski filmlerden biri, Charlie Chaplin’in uzun metraja geçmeden önce çektiği kısa film klasiklerinden olan Şarlo Mahkum (The Adventurer).

1917 yapımı 24 dakikalık bu filmi 1923’te İzmir’de izleyen Atatürk, Türkiye’nin ilk sinemacılarından biri olan Cemil Filmer’i yanına çağırarak “Cemil, hiç bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum, şunu bir kere daha seyretsek olmaz mı” demişti.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında İzmir’de 6 sinema salonu işleten ve Soyadı Kanunu 1934’te çıkınca mesleğine uyacak bir soyadı seçen Cemil Filmer, Atatürk’ün Şarlo’ya çok güldüğü o günü şöyle anlatıyor:

  • Bir gün Lale Sineması önünde otururken Gazi otomobille geçerken beni gördü. İkinci yaveri Muzaffer Kılıç’ı göndererek beni köşke çağırttı. Akşam köşke gittiğimde bahçede uzun bir sofrada, Gazi ve vekiller yemek yiyorlardı. Atatürk beni yanına oturttu. Bana ara sıra gelmemi söyledi. Bir gün kendisini sinemaya davet ettim, kabul etti. O fevkalade heyecanlı günlerde Gazi’nin sinemaya geleceğini duyan halk sokakları mahşere çevirdi. Ata, sinemanın kapısında elimi sıktı. Beraber balkona çıktık. Aşağıdaki salona bakarak, neden hiç kadın olmadığını sordu. “Paşam kadınlara yalnız salı günleri sinema gösteriyoruz” dedim. Yaverini çağırıp “Dışarıdaki kadınları içeri bırakın” dedi. Salonu dolduran kadınlar Gazi’yi alkışlamaya başladılar.

Atatürk’ün “şimdilik” sakıncalı bulduğu film: Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok

1930 yılında henüz Türkiye’de gösterime girmemiş olan “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” (All Quiet On The Western Front) filmi, Türkiye’nin ilk özel film şirketi olan Kemal Film tarafından ithal edildi.

O dönemde Avrupa’da birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de ithal edilen filmlerin sinemalarda gösterime girmesi için devletten izin alınması gerekiyordu. Bu film de Ankara’daki Film Kontrol Heyeti’ne gönderildi.

Atatürk, Birinci Dünya Savaşı’nı konu alan, Erich Maria Remarque’nin meşhur romanından uyarlanıp Lewis Milestone’un yönettiği savaş karşıtı bu filmden çok etkilendi. İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya, savaştan yeni çıkmış olan Türk halkını olumsuz etkileyeceği sebebiyle filmi şimdilik sakıncalı bulduğunu ve gösterim için erken olduğunu ifade etti.

Atatürk’ün bu dönemde izlediğini bildiğimiz bir diğer film ise, Alman yönetmen Ludwig Berger’in romantik müzikali Serseri Kral (The Vagabond King). Ortaçağ Fransa’sında geçen 1930 yapımı filmde, krala hakaret eden bir şiir yazdığı için idam cezasına çarptırılan isyankâr şairin maceraları anlatılıyor.

Atatürk’ü hüzünlendiren film: Çanakkale Savaşı

Atatürk, 1931 yılında İstanbul’da en az 3 film izledi. 23 Şubat 1931’de Elhamra Sineması’nda “Kongre Eğleniyor” (Der Kongreß tanzt) adlı Almanca müzikali; 16 Eylül’de Glorya Sineması’nda önce Dünya Güzellik Kraliçesi seçilen Keriman Halis’in katıldığı uluslararası yarışmanın haber filmini, ardından da “Demir Kapı” (Révolte Dans la Prison) adlı Fransızca dramı seyretti.

Bu arada 1931’de İngiltere’de çekilip Türkiye’de Çanakkale Savaşı (Tell England) adıyla gösterilen film, İstanbul sinemalarında da yoğun ilgiyle karşılaşmıştı. Askere yazılıp Çanakkale cephesine gönderilen iki İngiliz arkadaşın hikâyesine odaklanan film, dönemin yaygın sinema diline kıyasla tarafsız bir şekilde 1915’te Gelibolu’da yaşananları anlatıyordu.

Atatürk, 12 Ocak 1932 tarihinde İstanbul’daki Opera Sineması’na bu filmi izlemek üzere gitti. Filmi büyük bir ilgiyle takip edip beğenen Atatürk, kendisi için büyük öneme sahip olan Çanakkale Savaşı’nı İngilizler’in gözünden izlerken hüzünlenmiş, bu içeriğin en başındaki fotoğrafı filme ara verildiğinde çekilmişti.

Atatürk’ün en fazla film izlediği dönem: Mart-Nisan 1933

Atatürk Ankara’daki resmî konutunda olduğu günlerde filmleri çoğunlukla mesaisinden arta kalan zamanlarda, geceleri seyretmeyi seviyordu. Özuyar’ın aktardığına göre 1933 yılının mart ve nisan ayları Atatürk’ün Çankaya Köşkü’nde en fazla film izlediği dönem oldu. 1930’ların başlarında ilk sesli sinema makinesinin de kurulduğu Köşk’teki kayıtlara göre Atatürk bu 2 ay içinde toplam 16 film izledi.

Atatürk, bu süreçte sadece bir kez Yeni Sinema’ya giderek özel locasında “Gündüz Senin Gece Benim” (Ich bei Tag und du bei Nacht) isimli 1932 yapımı Almanca filmi seyretti. 98 dakikalık bu müzikal komedide, gece-gündüz dönüşümlü olarak aynı odayı paylaşan bir garson ile manikürcünün kavgayla başlayıp aşka dönüşen hikâyeleri anlatılıyor.

2 Aralık 1933 tarihinde de Yeni Sinema’ya giden Atatürk, önce Macar Çigan Orkestrası’nın bir konserini dinledi. Daha sonra Marta Eggerth’in başrolünde olduğu Bir Gün Sana Geleceğim (Das Blaue vom Himmel) isimli Alman yapımı filmi izledi.

1932 yapımı bu uzun metraj müzikalde, metroda bilet satıcısı olan kadın ile, acelesi olduğu için parayı tam ödemeden bilet alıp ona borçlanan pilot arasında başlayan aşk anlatılıyor:

Atatürk’ün izlediği Sovyet filmleri

Atatürk, o dönemde dünyada sinema üretimi için bir başka önemli ülke olan Sovyetler Birliği yapımı filmleri de izledi. Bu seyirler, biraz da diplomasinin sonucuydu.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 10. yılını kutlamak üzere Sovyetler Birliği ile ortak bir film projesi geliştirilmiş, bazı değişikliklerin ardından sonunda 1934’te gösterime girecek “Türkiye’nin Kalbi: Ankara” (Serdse Turtsiy) adlı eser ortaya çıkmıştı:

Ankara’nın Kalbi’ni ilk kez sunmak üzere başkente gelen Sovyet ekip, yanlarında getirdikleri Sovyet filmlerini de ayrılmadan önce Atatürk’e izletmek istedi. Atatürk’ün bu talebi kabul etmesi üzerine 10 Aralık 1933 tarihinde Yeni Sinema’da düzenlenen özel gösterimde bu filmlerden seçilmiş bölümler izlendi.

Atatürk, Çarlık rejimini eleştiren bu filmlerden oldukça etkilenmiş, hatta gösterimin devam ettiği sırada filmlerden ikisinin yönetmenliğini üstlenen Sergey Yutkeviç’i yanına çağırarak kendisine iltifat etmişti.

Bu gösterimdeki filmlerden ikisi şunlardı:

  • Altın Dağları” (Zlatiye gori): Yutkeviç’in yönettiği 1931 yapımı dramda, 1914’te St. Petersburg’da bir fabrikada işçilerin başlattığı savaş karşıtı protesto anlatılıyor (posteri altta solda).
  • Karşı Plan” (Vstrechnyi ): Yutkeviç’in Fridrikh Ermler ile yönettiği 1932 yapımı dramın konusu, Leningrad’daki bir fabrikaya yönelik sabotaj girişimi (altta sağda).

Atatürk’ün toplam 23 adet filmden hangisini, nerede ve ne zaman izlediğini, Ali Özuyar’ın “Gazi’nin Sineması” kitabındaki bilgilere dayanarak şu tabloda derledik. Bunlar arasından alttakileri, ilgili bağlantılarda siz de izleyebilirsiniz:

Atatürk’ün izlemek üzere istediği son filmler: İstanbul Senfonisi ve Üç Ahbap Çavuşlar

Atatürk’ün, 1938’de sağlık durumu ağırlaşmadan önce izlemek için sipariş verdiği iki film vardı.

Bu yılın mart ayında Çankaya Köşkü’nden İpek Film’e gönderilen bir telgrafta istenen filmlerden biri, Nazım Hikmet Ran’ın yönettiği “İstanbul Senfonisi” adlı kısa metraj belgeseldi. İstanbullular’ın günlük hayatından kesitler aktaran ve “görsel denemeler” olarak da nitelenen bu film ne yazık ki kayıp…

Atatürk için sipariş edilen diğer film ise ABD’deki Marx Kardeşler’in filmlerinden, ilk olarak 1929’da “Üç Ahbap Çavuşlar” (The Cocoanuts) adıyla gösterime gireni idi. Bu filmde komik kardeşler, Florida’da bir otel işletirken bir soygunu engelliyor:

Sinemayı halkın eğitiminde kullanan ilk ülkelerden biri Türkiye oldu

Mustafa Kemal Atatürk, sinemanın eğitimde de kullanılmasını teşvik etti. Henüz Cumhuriyet kurulmadan önce, İzmir İktisat Kongresi’nde (17 Şubat – 4 Mart 1923) alınan kararla, köylülere tarım, sanayî, coğrafya, ekonomi ve sağlık konularında faydalı bilgiler sunan filmler gösterilmesi kararlaştırıldı.

Bu karar doğrultusunda, modern pamuk üretiminden halk sağlığına kadar pek çok konuda bilimsel filmler köylülerle buluşturulmaya başlandı. Eğitsel filmler Halkevleri’nde vatandaşlara gösterildi. Atatürk bir yandan film sanayine yönelik mâli teşvikler uygularken bir yandan da eğitici filmlerin ülke çapında sinemalarda gösterimi için hükûmetin vergi indirimleri çıkarmasını sağladı.

1925’te kurduğu Gazi Numune Çiftliği’ni filme aldırarak yurt genelindeki sinemalarda tanıtılmasını sağlamak da Atatürk’ün bu alanda attığı adımlardan biriydi.

Atatürk’ün rol aldığı tek filmdeki o sahne kullanılmadı

Son olarak, Atatürk’ün kamera karşısına geçtiğini de hatırlatarak bitirelim.

Kurtuluş Savaşı’nı konu alan “Bir Millet Uyanıyor” filminin çekimlerine katılan Atatürk, oynamayı kabul ettiği kısa rol için özel bir çekim yapmayı kabul etmişti. Muhsin Ertuğrul’un yönettiği, Nizamettin Nazif’in senaryosunu yazdığı film, 1932 yılının son çeyreğinde tamamlanarak izleyiciyle buluşacaktı.

Atatürk, daha sonra Ankara Hipodromu’ndaki büyük törende okuyacağı 10. Yıl Nutku’nu, Çankaya Köşkü’nde kurulan sette, siyah perde önünde bu film için önce kameraya okumuştu. Hıfzı Topuz‘un İhsan İpekçi’den aktardığına göre çekim biraz olaylı geçse de sonuçta tamamlanabilmişti.

Ancak daha sonra ses kaydında sorun olduğu anlaşılınca “Bir Millet Uyanıyor” filminde bu sahne kullanılmadı, sadece Atatürk’ün arşiv görüntülerine yer verildi:

Bu arada az kalsın asıl 10. Yıl Nutku da film olarak tarihe geçemeyecekti.

Nebil Özgentürk’ün “Türkiye’nin Hatıra Defteri” adlı kitabında anlattığına göre, Ankara Hipodromu’ndaki tarihî konuşmanın hemen öncesinde alana gelen otomobil, sahneye kurulu olan kameraların kablolarını koparmıştı. Sadece Sovyet yönetmen Sergey Yutkeviç’in ekibinin kablosu, diğerlerinden daha kalın olduğu için sağlam kalmış ve bu sayede Atatürk’ün 10. Yıl Nutku sinema tarihine de geçmişti.

Not: Atatürk’ün, hayatını anlatan “Ben Bir İnkılap Çocuğum” adlı filmin senaryosunu 1930’ların sonunda yazdığı, ancak sağlığının bozulması üzerine bu filmin çekilemediği iddiası, “hiç de güvenilir olmayan bir kişilik” diye bilinen Münir Hayri Egeli’nin 1954’te yayımladığı anı kitabı dışında hiçbir kaynakta yer almıyor. Zaten senaryo da ortada yok. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü, Journo’nun sorusu üzerine, ellerinde böyle bir senaryonun bulunmadığı yanıtını verdi. Son 20 yılda yayımlanan birçok haberde senaryonun Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri’nde yer aldığı iddia edilse de, resmî kataloglarda yaptığımız taramada böyle bir esere rastlamadık.

İLGİLİ:

Atatürk’ün okuduğu kitaplar: İşaretleyip not aldığı 195 eseri inceledik

Atatürk gazete çıkardığı için tutuklanmıştı: “Bunu Mustafa Kemal Paşa yazdırmış, sen korkma, dizmeye bak”

Atatürk son gazete yazılarında Hatay için muhalefet yapmıştı

Medya okuryazarlığı: Eğitimde gazeteden yararlanan ilk ülkelerden biri Türkiye olmuştu

Berfin Şahin

İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Marmara Üniversitesi Gazetecilik Bölümü'nde yüksek lisans yapıyor. Mesleğini serbest gazeteci olarak sürdürüyor.

Journo E-Bülten