Türkiye’de gazeteciliğin simge isimlerinden olan Abdi İpekçi, tam 42 yıl önce katledildi.
İpekçi, Mayıs 1957’den ölümüne dek her gün “Milliyet’ten Mektup” köşesiyle okurlara seslenmişti.
İpekçi’nin 2 Aralık 1957’de yayımlanan yazısını bu yıl dönümünde hatırlatıyoruz.
Mektup yine okurlarla samimi bir dertleşme gibi. Konu ise gazetelerin ilan gelirlerine devlet müdahalesi…
Sevgili Milliyet okuyucusu,
Biliyorsunuz, yılbaşından itibaren sabununu, makarnasını, arsasını satmak isteyen ticari şirketlerden, evlâdının doğumunu bildirmeyi arzulayan fertlere kadar herkes ilânlarını eskisi gibi kendi seçtiği gazeteye veremeyecek. Bu hususta irâde sahibi artık siz değilsiniz. Devlettir. İlânınızı Resmî İlânlar şirketine götürürsünüz, onlar hangi gazeteyi tensip ederlerse orada neşrettirirler.
Radyoda dinlediğiniz vakit kulaklarımıza, Anadolu Ajansı’ndan gelen haberi okuduğumuz vakit de gözlerimize inanamamıştık. Ama doğru idi. Ticarî ve şahsî bilûmum ilânlar, resmîleri gibi devlet elinden dağıtılacaktı.
Biz, bu mektubumuzda meselenin münakaşasına girişecek değiliz.
‘Hakikatte ok, çalışan gazetecilerin kalbine saplanmıştır’
Son kararnâmelerde hedefin bâzı gazete patronları olduğu zannedilebilir. Hakikatte ok, çalışan gazetecilerin kalbine saplanmıştır. İşte üzerinde durmak istediğimiz nokta sâdece budur.
Bakın anlatalım: Bir an için hükûmetin, el koyduğu ticarî ilanları gayet âdilâne bir sistemle, hiçbir siyasî maksat gütmeden dağıttığını kabul edelim. Bu takdirde dahi ilân sâhibi, şekil güçlüğünden veya ilânını istediği gazetede neşfrettirememekten dolayı, basına iltifat etmeyecektir. Hiç değilse alâkasını azaltacaktır. Netice: Gazetelerin ilânlardan sağladıkları kazanç mühim miktarda eksilecektir. “Ne çıkar efendim, gazete sâhipleri daha az kâr etsinler” demeyin. Bugün bir gazeteyi yaşatan sâdece ilândan temin edilen kârdır.
Çünkü: Gazetenin maliyet unsurları olan kâğıt, mürekkep, kurşun, çinko, fotoğraf malzemesi, makine aksamı vs. devamlı olarak pahalılaşmıştır ve pahalılaşmaktadır. (Son kararnâmelerden biri ithal malı kâğıdın fiyatını da otomatik olarak %50 nisbetinde arttırmıştır.)
Buna rağmen, her türlü emtianın fiyatı her geçen gün biraz daha yükselirken, gazeteler senelerdir 15 kuruşta sebat ediyor. Bugün bir nüshanın maliyeti, satış fiyatı ile aynı hizaya gelmiştir.
Gazetecilik büyük sermaye ile kurulur. Bu işe milyonlar yatırmış şahıslar ve şirketlerin mâkul bir kâr beklemeleri tabiidir. (Şunu da belirtmek icap eder ki, sene sonunda bilânçosunu yapan patron kâr hanesinde kalan liraları cebine indirmez. Onların çok büyük kısmını, hatta bazen hemen hepsini müessesini geliştirmek, modern gazeteciliğin icapları olan teknik vasıtaları satın almak, gazetesinin kalitesini yükseltmek için harcar. Nitekim son 10 sene zarfında basınımızda görülen büyük teknik gelişme bu sayede olmuştur.)
Şimdi, patronların yegâne kârları ilânlardan elde ettikleri hâsılat olduğuna ve bu imkân ellerinden alındığına göre, zararlarını başka yollardan telâfiye çalışacaklardır. Bu vaziyette alınacak ilk ve son tedbir maliyet fiyatını düşürmektir. Kâğıt, mürekkep, klişe gibi unsurların fiyatını azaltmak mümkün olmadığına göre, bir çâre var: İnsan gücüne ödenen ücretten tasarruf etmek. Ya bazı elemanlara yol vermek veya maaşları indirmek…
Basın kartı sorunu, yasaklar ve tekzip salgını…
Ne kadar acı bir tesadüftür ki biz, bu haftanın sonunda yeni sene dolayısıyla gazetemizin sâhibine çıkacak, maaşların gözden geçirilmesini isteyecektik. Aramızda 300 lira ile 7 nüfus beslemek zaruretinde kalmışlar vardı. Zamma muhtaç ve müstehaktılar.
Gazetemizin sâhibinden bugüne kadar daima anlayış görmüştük. Bu sefer de hakkımızın teslim edileceğine emindik. Ama şimdi onun müsamahasına sâdece eski kadro ve eski maaşımızı muhafaza hususunda sığınabileceğiz.
Son kararnâme ilâncılık şirketlerine, hususi eşhasa ve gazete patronlarına zarar vermiştir. Gazetecileri ve gazetelerde çalışan işçileri ise tehlikeye düşürmüştür.
İşte biz sâdece bu nokta üzerinde durmak istedik.
Bugüne kadar birçok mektuplarımızı karşılaştığımız haksızlıklara tahsis zorunda kaldık. Basın Kanununun yanlış tatbikatı yüzünden fotoğrafçılarımızın nasıl basın kartı alamadıklarını, yasak ve tekzip salgınının, Meclis müzakerelerinin neşrinin kayıtlanması ihtimalinin, haber verme vazifemizi nasıl bir çıkmaza soktuğunu belirttik. Memnuniyetle gördük ki zamanla bütün bu haksızlıklar düzeldi. Fotoğrafçılarımız basın kartlarını aldılar. Tekzip ve yasak kararları salgını hafifledi. Meclis müzarekerelerinin neşrinin kayıtlanmasından vazgeçildi.
Bu müsbet işler biz yazdık da ondan mı yapıldı?
Hayır!
Sâdece aklıselim galebe çaldı.
Ümidimiz aklıselimin yeni bir galebesidir.
Basın, muhalefetin himâyesine değil, iktidarın müsamahasına muhtaçtır. İktidarın basına muhtaç olduğu gibi…
Sevgi ve hürmetlerimizle…
Abdi İpekçi
Simge gazetecinin 2 Aralık 1957’de yayımlanan bu yazısını bizimle paylaşan kızı Nükhet İpekçi‘ye teşekkür ederiz.
Abdi İpekçi’nin “İleride siyasi iktidarlar tarafından derhal bir Demokles’in kılıcına çevrilebilecek özelliktedir… Tasarının taşıdığı bazı faydalı hususlar bu büyük mahsurun gölgesinde kalmıştır” diye karşı çıktığı Basın İlan Kurumu 1961’de kuruldu. Hükûmet yetkililerinin resmi ilanları keyfi bir şekilde dağıtıp siyasi nedenlerle bazı yayınların gelirlerini kesebilmesi bugün de sorun olmayı sürdürüyor.
1929 doğumlu İpekçi, çeşitli dergi ve gazetelerde görev yaptıktan sonra 1954’te Milliyet’e genel yayın müdürü olmuştu. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) genel başkanlığı ve Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) 2. başkanlığı da yapan İpekçi, İstanbul’daki evinin yakınlarında 1 Şubat 1979’da düzenlenen silahlı saldırıda katledildi.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) dün yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Abdi İpekçi cinayetinde tetiği çektiren karanlık güçlerin hâlâ ortaya çıkarılmamış olması ve faili meçhul cinayetlerin aydınlatılamaması, günümüzde de gazetecilere yönelen tehditlerin, saldırıların sürmesinde önemli rol oynamaktadır. Gazeteci cinayetleri demokrasi ve siyaset ayıbıdır. Abdi İpekçi’yi bir kez daha sevgiyle anarken gazetecilere yönelik saldırı ve cinayetlerdeki ‘cezasızlık’ uygulamasından vazgeçilmesi için çağrımızı yineliyoruz.”
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – ‘BENİM ABDİ BAŞKANIM’