Haber

Hemşince bir dergi: Gor, zorlukları ‘imece’ ile aşıyor

Hemşince, UNESCO’nun “kesinlikle tehlike altında” diye nitelediği dillerden biri. Türkiye’de Hemşince yayımlanan ilk ve tek dergi ise Gor. Salgınla birlikte iyice artan zorluklara rağmen, isminin hakkını verip “imece” usûlü yayımlanmayı sürdüren İstanbul merkezli derginin yazarlarından Mahir Özkan ve Cemil Aksu’nun yanı sıra akademisyen Talin Büyükkürkciyan ile Hemşince’yi ve Gor deneyimini konuştuk. 

Türkiye’nin kuzeydoğusunun yanı sıra Gürcistan, Ermenistan, Rusya ve Orta Asya’da yaşayan Hemşinliler’in toplam nüfusu 200 bini buluyor. Ana dilleri Hemşince’yi ise dünyada yaklaşık 50 bin kişi konuşuyor.

Türkiye’de özellikle Artvin’in Hopa, Kemalpaşa ve Borçka ilçelerinin yanı sıra Sakarya ve Düzce’nin bazı köyleri gibi izole bölgelerde de Hemşince duymak mümkün. Bazı bölgelerdeki Hemşinliler ise artık Hemşince konuşmuyor, mesela Rize’dekiler…

Hemşince, Hint-Avrupa dil ailesi içinde yer alan Ermenice’nin batı kanadının bir lehçesi. Yazıya geçirilmesi görece yakın bir tarihte olduğundan, yüzyıllardır yazılı olan diğer Ermenice lehçelerine kıyasla birçok farklılığa sahip.

Metropollerde yaşayan Hemşinli aydınların çabalarıyla, yok olma tehlikesi altındaki bu kadim dili yaşatacak bir yayın projesi birkaç yıl önce başlatılmıştı. Bu projenin ürünü olan Gor dergisi bugüne dek birçok zorluğa rağmen ayakta kaldı. Son olarak koronavirüs salgınıyla dağıtımında aksaklıklar yaşansa da derginin yayın hayatı devam ediyor.

Zor bir soru: Hemşinliler bugün kimdir?

“Dil ve dini aidiyet duygusu bir kimliği tanımlamakta kullanılan önemli değişkenler olarak kabul edilir. Bu değişkenlere göre ‘Hemşinliler bugün kimdir’ sorusunun cevabı hiç de kolay bulunamaz. Ancak konuştuğumuz dilin Ermenice olduğu açık” diyor Gor dergisi yazarı Mahir Özkan ve ekliyor:

  • Müslüman Hemşinliler ile Hristiyan Hemşinliler Hemşince anlaşabilirler, ama iki grubun konuştukları Hemşin Ermenicesi arasında ağız farklılıkları olarak ifade edebileceğimiz farklılıklar vardır. Tarihi köklerimizin Ermenilik ile ilişkisi ortadadır. “Bugün nesiniz” sorusu ise kişilerin siyasi duruşları, tercihleri, öncelikleri vb. değişkenlere göre farklılaşabiliyor. Yani kendine Türk diyen Hemşinli de var, kendine Ermeni diyen de… Hatta kendisini sadece Hemşinli olarak tanımlayan Ermeni de var. Benim tercihim tarihi kökleri de o tarihi köklerden farklı yönleri de unutmamak, yok saymamak üzerine kurulu.

‘Tarih, Türkiye’de çok netameli bi alan’

Derginin bir diğer yazarı Cemil Aksu da, “Hemşinlilik’in hem bir yerin ve bölgenin, hem de bir etnik topluluğun adı olmasının handikap oluşturduğunu” belirttikten sonra şu ifadeleri kullanıyor:

  • Hemşin bölgesinden Birinci Dünya Savaşı sırasında Abhazya’ya kaçanlar kendilerini Hemşinli Ermeni olarak adlandırıyor. Kendini Hemşinli olarak adlandırılan herkesin Ermeni olduğu iddia edilemez ama Hemşinliler, Müslümanlığa geçen Ermeniler. Dilsel varlık bunun en temel bağlantısı. Türkler’in iddia ettiği gibi, kimse komşusunun dilini anadili olarak öğrenmez. Bölgedeki kültürel varlıklar da bunu gösteriyor. Ama Ermeni halkına karşı soykırımdan beri devlet tarafından şovenist yaklaşım olduğu için kimse kendisinin Ermeni olduğunu kabule yanaşmaz. Bu da anlaşılır bir şey. Bir de zaten hafıza silinmiş durumda… Bu hem devlet tarafından kasıtlı olarak yapılanların, hem de yaşanan travmaların yarattığı bir sonuç olarak böyle. Tarih, Türkiye’de çok netameli bir alan.

Gor dergisi, Hemşince’nin silinen hafızasını geri getirme girişimi olarak Türkiye’de bir ilk. 

Mahir Özkan’ın verdiği bilgiye göre Gor, Batı Hemşinlileri’nde, Kürtçe ve Farsça’da olduğu gibi “mezar” anlamına da geliyor. Dil bilen Hemşinliler’in kullandığı eski Ermenice’de ise “imece” demek. Özkan, derginin isminde bu ikinci anlamı neden tercih ettiklerini şöyle anlatıyor:

  • Bu ismi seçmemizin nedeni gerçekten bir “gor” yapma gereksinimimizin olmasıydı. Bu iş, kolektif bir iş. İsmimizi de buna uygun olduğu için seçtik. Bugün bazıları ilk kez Gor sayfalarına yazmış olan, toplamda 50’nin üzerinde ismin yazdığı bir yayınız. Yani çabalarımız belli ölçüde karşılık buldu diyebiliriz.

‘Dilinin ölümüne evinde tanık olan insanlar’

Aksu da, imecenin Anadolu’da yaygın bir dayanışma kültürünü simgelediğini vurguluyor. “Bir kültür ancak sayısız insanın çabası, katkısı ile hayatta kalır, gelişir. Bu nedenle dergiye bu adı layık gördük” diyor.

Özkan’ın ifadesiyle, “Gor’un çıkması fikrini ortaya atanların büyük bölümü, şehirlerde yaşadığı, karma evlilik yaptığı için veya başka nedenlerle çocukları Hemşince konuşamayan, dolayısıyla dilinin ölümüne evinde tanık olan insanlar.” 

Bu nedenle derginin kurucuları, Hemşince konusunda duyarlılık ve farkındalık yaratmanın da ötesinde, bu dilde metin üretebilecek bir zemin oluşturmayı Gor’un öncelikli misyonu olarak seçmişler.

Büyük iddiaları yok. “Gor’u çıkarmaya başladığımızda da, bugün de ‘Bu dergi dilimizi kurtaracak’ gibi bir düşüncede olmadık” diyor Özkan. 

‘Bir zihniyet dönüşümü gerekiyor, zor olan da bu’

“Lozan’da belirlenen statüleri gereği kendi okullarında Ermenice eğitim yaptıkları hâlde Batı Ermenicesi de bugün yok olma tehdidi altındaki dillerden birisi sayılıyor. Yani değil dergi, okul bile yetmeyebiliyor” diye eklerken şu ifadeleri de kullanıyor:

  • Öncelikle bu meselenin siyasi bir boyutu var. Türkiye’de konuşulan dillerin korunması ve geleceğe gelişerek aktarılabilmesi için yasal değişikliklere ihtiyaç var. Dillerin öncelikle konuşanlar olmak üzere toplum nezdinde itibarının yükseltilmesine ihtiyaç var.
  • Bunun için de üniversitelerde dillerle ilgili bölümler açılmalı, öğretmen yetiştirilmeli, yayın yapılması desteklenmeli. Başta belediyeler olmak üzere kamu kurumları dilin konuşulduğu yerlerde iki dilli hizmet vermeli. Pratik olarak yapılabilecek bunlar gibi onlarca şey sayılabilir. Ama bunların tamamı bir zihniyet dönüşümünü gerektiriyor. Zor olan da budur.
  • Dilleri birer tehdit ve tehlike gibi kabul edip yapılan bazı düzenlemeleri Avrupa Birliği vb. süreçler ve Batı’nın istekleri doğrultusunda verilen tavizler olarak gördüğünüzde, yapılan her şey hem pamuk ipliğine bağlı, hem de göstermelik oluyor. Üstüne bir de hak talebinde bulunanların tepesinde, “Bunlar hep dış güçlerin oyunu” teraneleri Demokles’in kılıcı gibi sallanıp duruyor.

‘Dezavantajlı bir kültürün yaşaması için teşvik gerek’

“Türkiyede birçok halkın kültürü, uzun zamandır süren asimilasyon politikaları yüzünden yok olma tehdidiyle karşı karşıya” diyen Aksu da, “Osmanlı’nın son döneminden beri tek dil, tek din ve tek kültür anlayışında ifade edilen şovenist bir ulusçuluk anlayışı hâkim” ifadesini kullanıyor. Gor ile bir yandan da tarihsel olarak sözlü aktarılagelen Hemşince kültürü, yazılı hâle getirmeye çalıştıklarını da belirtiyor.

“Devlet 2000’li yılların başında seçmeli de olsa okullarda anadil eğitimi verilebilceğine dair düzenleme yaptı. Ama böyle bir eğitimin sürdürülmesi için gerekli koşullar sağlanmadı. Dezavantajlı bir kültürün yaşaması için teşvikler gerekir. Ama zaten siyasi ortam o zamandan bugüne daha da kötü hâle geldi. Şovenist politikalar yeniden şahlandı” diyerek tek bir dergi ile bir dilin varlığının korunamayacağını vurguluyor Aksu.

Aksu’nun “eşitlikçi, özgürlükçü, çok kültürlü bir demokrasi için mücadele” olarak gördüğü Gor dergisi girişimi yıllardır zorluklara rağmen yaşıyor. Koronavirüs salgını ise zorlukları daha da artırmış.

Hemşince yazabilecek insan az, mali sorunlar çok

Yazarlarına göre, Gor’un uzun süredir yaşadığı zorluklardan biri, dergiye katkıda bulunabileceklerin azlığı. Hemşin kültürü ve tarihi üzerine araştırma yapan, nitelikli içerik hazırlayabilecek fazla insan yok.

İkinicisi, mali sorunlar… “Gor gibi dergiler genelde gönüllülükle yola çıkar, devam eder. Ama kâğıt pahalı, matbaa pahalı. Reklam veren insanlar, dayanışma için veriyor. Onlar da Hemşinli ve kendileri ile ilgili bir dergiyi desteklemek için reklam veriyorlar. Fakat sürekli aynı kapıyı eskitmek de zor oluyor” diyor Aksu. 

Bu süreçte Gor’un kurucuları, ailelerinden dahi maddi destek almak zorunda kalmış. Salgında basım ve dağıtım daha da meşakkatli ve pahâlı hale gelmiş. 

“Zaten bu nedenlerden dolayı, periyodik olarak dergiyi çıkaramıyoruz. Önceleri iki aylık çıkarmayı planlarken şimdi yılda iki sayı çıkarabiliyoruz. Ama çıkardığımız her sayının sonunda iyi bir iş yaptığımız duygusu güçleniyor ve ‘Bir daha yapalım’ diyoruz” ifadesini kullanıyor Aksu.

‘Hemşinliler’in yaşadığı neredeyse her yere ulaştık’

Özkan da imece usulüyle devam ederek bu sorunları aşmaya çalıştıklarını vurguluyor:

  • Geniş toplantılar, fikir alışverişleri, tartışmalar yaptık uzun uzun. En nihayetinde her ne kadar çok insanın katılmasını sağlamış olsak da, işlerin büyük bölümü az sayıda insanın omuzuna biniyor. Bu tartışma süreleri ile omuz atacak insan sayısını da yeterli düzeyde artırmıyorsa sıkıntı yaşanabiliyor. Her sayıda baskı süreci geldiğinde “Bu sayıyı nasıl basacağız” telaşı ve endişesi de maalesef ilk sayıdan bu yana bizi terk etmedi. Dağıtım ağı eksikliği, elden dağıtımın etkili kullanımı gibi zorluklarımızın olduğunu da söylemem gerekiyor.

Özkan, bunlara rağmen derginin erişiminden memnun. “Türkiye’de dergiciliğin durumu düşünüldüğünde hiç de fena sayılmayacak bir noktadayız. Hemşinliler’in yaşadığı neredeyse her yere ulaştık. Sınırlı nüfusa hitap eden bir dergi olarak yedi yıldır yayındayız. 50’den fazla yazarımız oldu. Her sayı yaklaşık 400 civarı satıyor ve 500’e yakın dağıtılıyor” diyor.

‘Mayaların tuttuğuna dair kanaatimiz tazeleniyor’

Ona göre bu rakamlardan daha önemlisi, Hemşinliler içerisinde derginin okunup tartışılması, dergideki dosyaların ve yazıların yankı uyandırması. Şöyle ekliyor Özkan:

  • Bu bakımdan bize göre hak ettiği ilgiyi görüyor diyemeyiz yine de. Çünkü gerçekten titiz bir çalışmayla ve zorluklarla çıkarıyoruz dergiyi. Hem mali açıdan, hem de nitelikli içerik üretmek açısından sınırlı imkânlara sahibiz. Dergiyi çıkaranlara mali bir yükün geldiği sayılarımız da oluyor, ailemiz veya yakın çevremizden yardım istediğimiz de… Ama, özellikle kadınların ve çocukların ellerinde Gor’la fotoğraflarını gördüğüm zaman, mayaların tuttuğuna dair kanaatimiz tazeleniyor. 

Aksu da Gor’un Hemşin halkından hak ettiği ilgiyi görmediği görüşünde:

  • İlk başlarda daha çok ilgi vardı, şimdi daha az. Ama bu durum bu tür dergilerin hepsinde böyle. Dergilerin basılması ve dağıtılması en büyük bir sorun. Gönüllü desteği ile matbaa masraflarını karşılamak zaten büyük başarı. Dağıtım da dayanışma ile oluyor. Gazete-dergi dağıtım tekelleri elbette bu tür dergileri dağıtmaz, dağıtsa da bizim onlara verecek paramız yok. Yazarlarımız, okurlarımız eliyle dağıtımı hallediyoruz.

Hemşin kültürü üzerine akademik çalışmaları bulunan Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Talin Büyükkürkciyan, “Hemşinliler basının ilgi odağı olmaya başladıklarından beri yeni doğan çocuklarına Hemşince’yi öğretmiyorlar. Kendilerine Ermeni denmesinden ve dışlanmaktan korktukları için bunu yapıyorlar. Birkaç yeni kitap var bu konuda. Bu sevindirici fakat bir dil kullanılmadıkça, yeni gelen nesillere öğretilmedikçe yok olur” diyor.

Büyükkürkciyan: Bir dil kullanılmadıkça unutulur

Gor dergisi gibi girişimlerin “umut verici” olduğunu belirten Büyükkürkciyan, “Önemli olan bu yayınların Hemşinliler’e ulaştırılması ve kendi dillerinin değerli olduğunun hissettirilmesi. Belki böylelikle çocuklarına öğretmeye ve dili yaşatmaya devam edebilirler” dedikten sonra şu gözlemi yapıyor:

  • Türkiye’deki nefret söylemlerinin, ötekileştirilmelerin yayınlarla ve devlet ağzıyla yok edilmesi çok önemli. Devlet ve kamuoyu bunu teşvik eder ve daha fazla birleştirici olursa, halk da bu söylemden zaman içinde nasibini alacak ve yumuşayacaktır.
  • Biz bu konunun farkında olan insanlar kendi gündelik konuşmalarımızda ötekileştirici ve ayırıcı bir tavır sergilememeye çalışmakla başlayabiliriz işe. Ne kadar çok kapsayıcı, karşımızdakini olduğu gibi kabul edici söylemler geliştirir, onları kendimizden farklı görmezsek, bu düşünce ve davranış tarzı yayılır ve zaman içinde toplumu sarar.
  • Hemşinliler’in çocuklarına dili öğretmesi sağlanmalı. Bu da Hemşinliler’in milliyetçilik korkularının olmadığı bir noktada olabilir. Tüm dünyada milliyetçilik artarken bunun bu coğrafyada da artmayacağını düşünmek aşırı iyimserlik olacaktır. Hemşince’nin daha fazla kitaplaştırılmasının, yazılı hâle getirilmesinin ileride araştırma yapacak akademisyenlere kaynak olması açısından önemli olduğunu düşünüyorum.

Gelecek, ‘demokratik gelişime ve dönüşüme bağlı’

Peki, Hemşin kültürünün, Hemşince yayıncılığın ve Gor’un geleceği nerede?

Özkan, “Aslında en çok zorlandığım sorulardan birisi budur. Öngörülebilir gelmiyor bana” diyor, bunun, “Türkiye’nin demokratik gelişimine ve dönüşümüne bağlı olduğunu” vurgulayarak…

Bazı Hemşinliler’i de ana dillerine “nostalji” ekseninde baktıkları için eleştirerek, bu tutumun “görünürde bir kültür yaratma isteğine işaret ettiğini” ancak aslen “yaratıcı ve ilerletici” olmadığını savunuyor Özkan: 

  • Hemşinliler yayla günlerini özlemek yerine Hemşince tiyatro izlemeyi, kitap okumayı, eğitim almayı, köy tabelalarında Hemşince görmeyi, belediye bültenlerinde Hemşince bilgilendirmeyi hayal etmeli. Artık başka bir dünya var ve yayla da eski yayla değil. Dilini ve kültürünü gerektirdiği alanlara taşıyamazsan o artık geçmişe ait bir şey hâline gelir. Diyeceğim o ki, bu sorunun yanıtı bizzat Hemşinliler’e bağlı aslında.

Aksu da, yereldeki durumun ulusal düzeydeki gelişmelerden etkilenmesi gibi, tüm bunların dünyadaki gidişata ve zamanın ruhuna da bağlı olduğunu vurguluyor:

  • Her dil, her kültür yaşamayı, var olmayı hak eder elbette. Ama bu varoluş da bir kültürün kendini üretme mücadelesi ile olur. Dünyanın genel gidişatı, farklılıkların yok edilmesine doğru. Karl Marx’ın meşhur sözüne atıf yaparak, kapitalizm kendi suretinden bir dünya yaratıyor, dünyayı McDonaldslaştırıyor. Ticarete, paraya egemen olanın dili, kültürü egemen dil, kültür oluyor. Bu yüzden de bazı kültürler, diller yok oluyor. Hemşin kültürü de, dili de bu süreçten azade değil.
  • Hemşince’nin ise yaşamak için bazı şanslı yönleri var. En azından bu dilde henüz konuşanlar var, sayıları on binleri bulan. Ayrıca, Ermenice dil ailesi içinde olduğundan Ermenice ile Hemşince arasında besleyici bağlar kurulabilir. Ama bundan daha önemlisi, siyasal ortamın demokratikleştirilmesi oranında Hemşince kültürel üretimlerin de yapılabileceği koşullar yaratılabilir. Bu karanlık dönemin ilelebet sürmeyeceğini düşünüyorum.

Mahir Özkan kimdir?

Hemşinli yazar Mahir Özkan, 1978’de, o dönem Artvin’in Hopa ilçesine bağlı bir belde olan, günümüzde ise Artvin’in bir ilçesi olan Makriyal’in (Kemalpaşa) Çoliked (Akdere) köyünde dünyaya geldi. 1990’da ailesiyle birlikte İstanbul’a göç eden Özkan, Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi’ni bitirip Kocaeli Üniversitesi’nde yüksek lisansı yaptı. Üniversite yıllarından itibaren Hemşince ve Hemşin kültürünü araştıran Özkan, gözlemlerini bloğunda paylaştı. Bir yandan da bir kısmı kitap olarak ve ayrıca Agos gazetesinde yayımlanan Hemşince ve Türkçe öyküler yazdı. Hemşin Kültürünü Araştırma ve Yaşatma Derneği’nin (HADİG) üyesi olan Özkan, 2014’ten beri yayımlanan Gor dergisinde yazarlık ve İstanbul’da felsefe öğretmenliği yapıyor.

Cemil Aksu kimdir?

Hemşinli yazar Cemil Aksu ise 1977’de Artvin’in Hopa ilçesinde doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Hopa’da tamamladı. Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nü 2004 yılında bitirdi. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde felsefe alanında yüksek lisansını tamamladı. 2008-2011 yılları arasında Biryaşam dergisinin editörlüğünü yaptı. Yerel tarih, kimlik, ekoloji ve siyaset alanında yazıları yayımlandı. Türkiye’deki su ve çevre sorununu anlatan “Sudan Sebepler” isimli kitabı, Sinan Erensü ve Erdem Evren’le birlikte hazırladı. Yazmaya devam ettiği yayınlar arasında Gor dergisi de var.

Talin Büyükkürkciyan kimdir?

1976 yılında İstanbul’da doğan Talin Büyükkürkciyan, 1998 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Latin Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. 2002’de Hollanda’daki Arnhem Sanat Akademisi’ni bitirip Türkiye’ye döndü. Modern dans ve doğaçlama alanlarında hem öğrenci, hem eğitmen olarak çeşitli faaliyetlerde bulundu. Bilgi Üniversitesi’nde kültürel incelemeler alanında yaptığı yüksek lisansını “Hemşinliler’de Unutarak ve Gizlenerek Var Olmak” başlıklı teziyle tamamladı., Tezinde, Hemşinliler’in yaşadığı kimlik bunalımını inceleyen Büyükkürkciyan, Bilgi Üniversitesi Sahne Sanatları Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalışmayı sürdürüyor.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – TÜRKİYE’DE ZAZACA HABERCİLİK

Umut Ergüven

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü'nde 2012-2017 yılları arasında öğrenim gördü. Cumhuriyet gazetesi, Etkin Haber Ajansı ve yerel Taka gazetesinde muhabir olarak çalıştı.

Journo E-Bülten