Dosya

Nimet Arzık: İçinden geldiği gibi yazan; tek at, tek mızrak gazeteci

Nimet Arzık'ın "Tek At Tek Mızrak" adlı anı kitabının baskısı yok. Günümüzde dijital ortamda Arzık'ın sadece 3 adet siyah beyaz fotoğrafına ulaşılabiliyor.

Basın tarihimizin en önemli araştırmacı gazetecilerinden olan Nimet Arzık bir yazısında şöyle diyordu: “Eskiden Zafer gazetesinin üçüncü sayfasında bir köşem vardı. Başlığını kocam bulmuştu: ‘İçten Geldiği Gibi…’ Bir gün beni köşesiz bıraktılar: Hükûmetin manevî şahsını küçük düşürücü, itibar kırıcılıktan… Halbuki o devrede ben ne kimsenin itibarını düşünürdüm, ne itibarsızlığını… Sadece ‘İçten Geldiği Gibi’ yazıyordum, çiziyordum, feryat ediyordum.”

Sayısız gazete ve dergi yazısının yanı sıra araştırmacı haberciliği kitaplarında sürdüren Arzık, ismiyle bile bağımsızlığını vurgulayan “Tek At Tek Mızrak” adlı anı kitabındaki ifadesiyle “dokunulmaz konuları” ele aldı ve özellikle portre çalışmalarıyla ünlendi. Tarihçi İlber Ortaylı’nın, “iyi eğitimli gazeteci” örneği olarak gösterdiği iki isimden biri olan Nimet Arzık’ın hayatını, Özcan Kahyalar araştırdı.

Nimet Arzık’ın ilk soyadı Carım’dır. Dedesi Raşid Bey, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde Kafkasya’dan kaçıp Trablusgarp’a gider. Hukuk eğitiminin ardından Sultan İkinci Abdülhamid’in görevlendirmesiyle Trablus’ta resmi görevler alır. Bu dönemde Jön Türk hareketine katılınca Libya çöllerindeki Fizan’a sürülür ve burada öldürülür.

Raşid Bey’in oğlu Halid, kozmopolit bir ortamda büyür ve gazeteci olur. Bohem bir yaşam sürer. Uzun süre Fransa ve İsviçre’de çalışır. Bu arada Polonyalı bir kadınla evlenir. Kadın, sonradan Carım soyadını alacak Halid Bey ile evlenebilmek için Polonyalı bir mühendisle olan ilk evliliğini sonlandırmıştır.

Nimet, ailenin üçüncü ve son çocuğu olarak 1918-1921 yılları arasında İzmir Bornova’da doğar. Dedesi gibi, babasının da ölümüne dair soru işaretleri var. İkinci evliliğiyle Arzık soyadını alacak Nimet Carım babasının genç yaşta ölümünü anılarında şöyle anlatıyor:

  • Bizim ailenin erkeklerinin çoğu yataklarında ölmemişlerdir. Ölümleri sır perdesi ile çevrilidir. Babam Halid Carım’ın Gönen’de öldüğünü söylediler. İspanyol gribinden… Büyükbabamın da arazi ihtilafından öldüğünü anlatırlardı. Hatta tetiği çeken zavallı bedeviyi asmışlardı konuşmasın diye. Babam bugün bile Bornova’nın nüfus kayıtlarında yaşar gözükür. Gizli ilişkilerini bilmiyorum. Politikaya çenesine kadar batmış olduğunu biliyorum gazeteci olarak. İzmir’de evi, çoluğu çocuğu varken Gönen’de ne işi olabilirdi. Çok sonraları Mére Marie Eva adındaki rahibe, ki okulda sınıf hocam ve Bornova’nın tanınmış ailesi olan Solariler’in kızıydı, bana birtakım öyküler anlatmıştı. Babam öldüğünde 17 yaşındaymış. Anlatılanları duymuş. Öldürtmüşler ve bir geminin lombozundan denize atmışlar.

Babası öldüğünde Nimet ve iki kardeşi çok küçüktür. Varlıklı bir geçmişten gelen, Polonya doğumlu, iyi eğitimli anneleri ile yaşlı babaanneleri zor duruma düşer. Nimet’in diplomat amcası Fuad Carım onların bakımını üstlenir. Aile bu dönemde Adapazarı’na taşınır. Ancak Fuad Carım’ın siyasi olaylarla bağlantısı ve aldığı cezalar, maddi sıkıntılarla geçecek yıllar yaşamalarına neden olur.

Fransız klasiklerini masal gibi dinleyerek büyüdü

Nimet, annesinin etkileyici bir figür olduğunu sık sık vurgular. Annesinin kültürel zenginliği, Nimet’in bebeklik döneminden itibaren Fransız klasiklerini masal gibi dinlemesiyle kendini gösterir. Fakat bir süre sonra annesini de kaybeder. Bu ölüm Nimet’i derinden etkilemiştir.

Annesi, o zamanlar hastalığına rağmen uzun bir süre Polonya’ya dönmez. Ölümünün yaklaştığını hissettiğinde ise çocuklarını büyükannelerine ve amcalarına emanet ederek Varşova’ya gitmeye karar verir. Akıcı bir Fransızca ve Lehçe konuşan, daha sonra Rusça da öğrenen küçük kızı Nimet, annesinin Polonya’daki mezarının 2. Dünya Savaşı sırasındaki bombardımanlarda yok olduğunu öğrenecektir.

1920’de İstanbul’un İtilaf Devletleri tarafından işgali sırasında 28 yaşındayken tutuklanmış, ardından Kurtuluş Savaşı’na katılmış, İstiklal Madalyalı bir diplomat olan amcası Fuad Carım, sonraki yıllarda milletvekilliği ve dışişleri bakanlığı müsteşarlığı yapar, elçiliklerde görev alır. Yazdığı kitaplar ve yaptığı tercümeler, yeğeni Nimet’i de etkiler. Bu kitaplar arasında “Kanuni Devrinde İstanbul” ve “Kuran’ın Sahte Tercümeleri” gibi eserlerin yanı sıra, Türkiye ve Fas’ın tarihi ilişkilerine dair araştırmalar da var.

Fuad Carım: Entelektüel ama zor bir amca

Fuad Carım, entelektüel biri olmasının yanı sıra aynı zamanda zorlayıcı bir baba figürüydü. Nimet’in iyi bir eğitim almasını, rahat bir yaşam sürmesini istiyordu. Fakat değişken ruh hâli, hırçınlığı ve gözükaralığı, hem Nimet’i hem de tüm aileyi zaman zaman zor durumda bırakıyordu.

Adapazarı’nda yaşadıkları, Fuad Carım’a ait ev, Halide Edip ve Adnan Adıvar gibi önemli isimlerin uğrak yeriydi. Aile sonraları büyük bir Ermeni evine taşındı. Geniş bahçeli bu evin komşularından biri de Sait Faik Abasıyanık’ın babasıydı.

Bir dönem Moskova Büyükelçiliği’nde görevlendirilen Fuad Carım, bu kentte Rus tiyatro sanatçısı Suhaçeva Yelena Georgiyeva ile tanışıp evlenir. Diplomatların yabancılarla evliliğini yasaklayan kanun gereği konsolosluk görevinden ayrılmak zorunda kalır. Nimet Arzık, amcası Fuad Carım’ın bu kararını şöyle anlatıyor:

  • O, Kurtuluş Savaşı kahramanı… O, Birinci Büyük Millet Meclisi’nde İzmit milletvekili… O böyle sönük bir yaşamı hak etmemişti, kendince. Kariyerini aşka feda etmişti. Ama aşk geçince fedakârlık ağır gelmeye başlamıştı. Kimseye de içini dökemiyordu. Bir Rus ile evlendiği için kendisine hak ettiği dereceyi vermiyorlardı.

Fuad Carım Dışişleri’nden ayrılıp alt kademe bir bürokratik göreve “sürülür.” Artık davetlere de çağrılmaz. Bu yüzden evdekilerin hayatını da cehenneme çevirir. Durmadan patlama hâlindedir. Aile ekonomik zorluk içine girdiğinden, Trablus’taki son gayrimenkulleri de bu dönemde satılır.

Bu arada, Nimet Arzık’ın anılarına göre, belge eksikliği nedeniyle ayrıntıları bilinmeyen bir olay ailenin maddi sıkıntılarını daha da büyütür. Carım, 1923’te Türkiye ve Yunanistan arasında yapılan nüfus değişimini yönetmek üzere kurulan Mübadele Komisyonu’nda görevlendirilir. Ancak Korfu Adası’nda bu komisyonun başkanı olan devrin Milli Eğitim Bakanı Cemal Hüsnü Taray’a kırbaçla vurduğu için mahkemeye verilip 2 yıl ceza alır ve işsiz kalır. (Yazarın notu: Fuad Carım’ın karmaşık iş yaşamıyla ilgili olan dönemin kaynaklarında çok sayıda kronolojik tutarsızlık mevcut. Dolayısıyla, bu yazıdaki tarih sıralamasında da istenmeyen kaymalar yaşanmış olabilir.)

Mübadele Komisyonu’ndan atıldıktan bir süre sonra daha düşük seviyede görevler alan Fuad Carım, Adapazarı’ndan ayrılarak İstanbul Şişli’ye taşınır. Mustafa Kemal Atatürk, Carım’ın durumunu öğrenince onu tekrar Mübadele Komisyonu’na aldırır. Bu sayede Fuad Carım, 1926-1930 yılları arasında “Muhtelit Mübadele Komisyonu” Ankara, Samsun ve Yunanistan’ın Gümülcine şehrinde görev yaparken Türkiye’nin delegesi olarak tekrar çalışmaya başlar. Ailenin ekonomik durumu bu dönemde düzelir.

Nimet Arzık küçük yaşta Nazım Hikmet gibi isimlerle tanıştı

Carım ailesinin İstanbul’daki evleri çok hareketliydi. Nazım Hikmet gibi birçok ünlü isim bu evi ziyaret ediyordu. Ancak bu dönemde İstanbul içinde birkaç kez taşındılar: Şamlı’nın apartmanı, Fareli Moryadis apartmanı, Ahmet Bey apartmanı, Osmanbey’de bir villa ve sonrasında Şişli sınırında bulunan, kapısı bacası ellerinde kalan Cemil Paşa’nın evi…

Bu taşınmalarla ailenin fiziksel yaşam standartları giderek düşse de, evlerindeki bir gerçek değişmedi: Evde çok kitap okunur, çok yazı yazılırdı. Çocuklar da böyle büyümüş, okuma-yazma yeteneklerini çok küçük yaşlarda geliştirmişlerdi.

1927’de 6 yaşında olan Nimet, Sainte Pulcherie Fransız Lisesi’ne yazıldı. Ancak bu okuldan memnun kalmadı ve abisi Taha gibi yatılı bir okula gitmek istediğini ailesine söyledi. Bunun üzerine ailesi Nimet’i Kadıköy’deki Notre-Dame-de-Sion’a kaydettirdi. 7 yaşında sergilediği üstün dil ve okuma yazma becerisi nedeniyle doğrudan 2. sınıfa alındı.

Amcası Fuad Carım bu dönemde “Hür” adlı bir gazete çıkarıyordu. Küçük Nimet, yakın arkadaşlarıyla birlikte ilk habercilik deneyimini bu gazetede yaşamıştı. Fuad Carım’ın başyazılarını yazdığı Hür, habercilik kurallarına uymayan, soğuk polemiklere dayalı bir gazeteydi ve kısa ömürlü oldu (1928-1931). Gazete girişimi de tutmayınca Carım, Trablus’taki son emlakların satışından gelen parayla bir manav açtı ama bu işletme de 3 ay sonra iflas etti.

1935 yılı geldiğinde Nimet Arzık, Notre-Dame-de-Sion’da eğitimine devam ediyordu. Çok iyi şiir ve yazılar yazıyordu. Şiir yazmaya küçükken başlamıştı. Fransızca ve Türkçe yazardı. İlk piyesi olan ‘Robespierre’i ise henüz 12 yaşındayken yazdı. Kraliyet yanlısı soylulara karşı, Fransız Devrimi’ni yapanları tuttuğu bu piyesten belli oluyordu.

Nimet Arzık’ın Avrupa “macerası”

İkinci Dünya Savaşı yaklaşırken yetişkinliğe adım atmak üzere olan Nimet, kaybettiği annesinin Polonya’daki ailesini görmek üzere bu ülkeye gider. 7 yıl bu ülkede onlarla kalır ve savaş başlamadan İtalya’ya geçer. Farklı kaynaklarda bu dönem için 1939-1945, 1937-1942 ve 1935-1941 yılları veriliyor.

Nimet’in Polonya’ya gidişi de büyük bir maceradır. Bu ülkedeki akrabalarından haber alamayınca Krakow’a doğru yola çıkar. Bu kentte emektar yarış bisikletine atlayıp Varşova’ya kadar sürer. Ayağın golf pantolonu, sırtında yiyecek dolu dağ çantası, cebinde amcasının verdiği paradan geriye kalan 1.500 zloti ile sadece gündüzleri pedal çevirerek Polonya başkentine varır. 20’den fazla akrabasının savaşta öldüğünü öğrenir.

Nimet lise öğrenimini bu dönemde Polonya’da tamamlar. İkinci bakaloryası için üç ay boyunca Polonya Varşova Lycee Française Üniversitesi’ne gider. Felsefe bölümünde Nazi baskısı altında şiddetlenen öğrenci hareketlerini izler. Kaldığı pansiyonun sahibesinin kızına Fransızca dersleri verip barınma ve yemek masrafını karşılar. Bu üniversitedeki günlerini şöyle anlatıyor Nimet Arzık:

  • Diplomanızı dışardan sınava girip alabiliyorduk. Polonya’nın bütün Fransız okulları, Varşova’ da, Fransız Enstitüsü’nde toplanıyor ve Nancy’den sınav heyeti geliyordu. Derslerime, Vistül Nehri’nin kıyısındaki tarlalarda çalışıyordum. Felsefe yazılarımı da Türkiye’ye, o kadar kötülük ettiğim felsefe hocası Munier’ye yolluyordum. Notu o veriyordu. Geri gönderiyordu. O saf adamı bu kadar çirkin biçimde kandırmamın utancını hâlâ yaşıyorum. O, beni affetti. Sınavı kolay verdim. Çevrem genişledi. Yetenekli çocuktum. Polonya’da en çok sevdiğim şey, herhangi bir pırıltıya karşı duyulan ilgiydi.

Savaş yaklaşırken Polonya’dan ayrılan Arzık, bu dönemde Türkiye’nin Milano Konsolosluğu’nda çalışmaya başlayan amcası Fuad Carım’ın yanına askerlerle dolu bir trende gider. Amcası onu İtalya’da bir üniversiteye yazdırmak ister. Arzık ise yakında annesinin memleketi Polonya’ya dönüp yarım kalan eğitimini orada devam ettireceği umuduyla bunu reddeder. Bu kararından yıllar sonra pişmanlık duyacaktır.

Yeğeninin savaşın göbeğindeki bu ülkeye dönmesini istemediği için Polonya’daki akrabalarından Nimet’e gelen mektupları amcası gizlemektedir. Fuad Carım, sonunda Türkiye’ye dönmek isteyen yeğenin bu isteğini 1942’de yerine getirir. Böylece savaşın İtalya topraklarına taşınacağı, Benito Mussolini’nin devrileceği günlerden önce genç Nimet bu ülkeden çıkmış olur.

Nimet Arzık’ın gazetecilik hayatı

Nimet Hanım Türkiye’ye dönünce gazeteciliğe başladı, dergiler çıkardı. O arada mütercimlik yaptı ve Basın Yayın Genel Müdürlüğü’nde çalışmaya başladı.

Üniversiteye kaldığı yerden, Türkiye’de devam etmek istiyordu. Polonya’dan okul belgelerini getirmeye uğraştı ve sonunda başardı. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin Fransız Filolojisi Bölümü’ne girdi. Üniversite senatosunun aldığı karar uyarınca dört yıllık bölümün sınavlarını bir yılda verdi ve mezun oldu.

Çeşitli özel ve resmî basın-yayın kuruluşlarında çalışmayı sürdürdü. Çokdilli bir insandı. Fransızca-Türkçe, Türkçe-Fransızca edebiyat çevirileri yaptı. Bu arada birçok dergi ve gazetede röportajları ve araştırmalar yayımlanıyor, bu nedenle Türkiye siyasetini yakından izliyordu. Bu arada bir de evlilik yaptı.

Tek parti iktidarının sonlandığı 1950 seçiminde Demokrat Parti’nin (DP) zaferini, “açlıktan mısır tanelerini biriktirenler, kendilerine özel kupon kumaş dokutanları mağlup etti” diye yorumlamıştı Nimet Hanım. Ancak yıllar sonra yazacağı anılarının ikinci cildinde de anlattığı gibi, DP’ye ilk günlerinde verdiği bu destekten, iktidarı aldıktan sonra giderek yozlaşması nedeniyle pişman olacaktı.

Menderes’in kurtulduğu uçak kazasında eşini kaybetti

DP lideri Adnan Menderes’in başbakanlığının ilk döneminde Nimet Hanım, 1953’te Anadolu Ajansı Genel Müdürlüğü’ne atanan Şerif Arzık ile tanıştı. İlk eşinden boşandıktan kısa süre sonra Arzık ile evlendi ve onun soyadını aldı.

Nimet Arzık’ın iki çocuğu vardı. İlki 9 Ekim 1954’te doğdu, ikincisi ise tam bir yıl sonra… Büyük çocuğu 1969-1973 yılları arasında Robert Koleji’nde eğitim gördü. İlk eşinin ailesi, onun üzerine titriyordu.

Bu arada 1954 seçimlerinde DP, Cumhuriyet Halk Partisi’ni (CHP) ezip geçmişti. DP iktidarı sonraki birkaç yıl içinde giderek baskıcı bir yönetim kurarken Nimet Arzık gazeteciliğe devam etti. 1957’de Ankara’da Zafer gazetesinde çalışmaya başladı. 1958’den itibaren bir buçuk yıl Renk dergisini çıkardı.

Nimet Arzık, Renk dergisini çıkardığı dönemde, hükûmetin kâğıt ve baskı makinesi desteği teklifini reddetti. Eşi Şerif Arzık’ın iktidarı överek yazılar yazmaya kalkışması nedeniyle onu Renk dergisinden attı. Dağıtım sorunlarına rağmen derginin tirajı 40 bine yaklaştı.

17 Şubat 1959’da Adnan Menderes’in hafif yaralı kurtulduğu İngiltere’deki uçak kazasında eşi Şerif Arzık yanarak yaşamını yitirdi. Bir yandan bu kişisel trajedi, bir yandan da o günlerin baş döndüren siyasi gelişmeleri Nimet Arzık’ın yaşamında önemli dönüm noktaları oldu. Eşinin ölümün ardından dağıtım ve pazarlama sorunlarının da etkisiyle Renk dergisini kapatan Nimet Arzık serbest gazeteciliğe devam etti.

Hatıratına göre Nimet Arzık, eşinin ölümünden 56 gün sonra, o zamanki resmî unvanı “Milli Emniyet Reisi” olan istihbaratın eski patronlarından Hüseyin Avni Göktürk’e başvurarak yardım istedi. Göktürk onu “teşkilatın güvenli evi” olduğu söylenen bir yere çağırdı. Arzık, 1984’te yayımladığı “Tek At Tek Mızrak” adlı anı kitabındaki “56. Gün” adlı şiirinde o günü anlatırken orada Göktürk’ün kendisine tecavüze kalkıştığını ifade edecek ve bu olay yıllar sonra dava konusu olacaktı.

Yön dergisi yılları: İçten geldiği gibi

Uçak kazasının ardından Menderes Türkiye’de kahraman gibi karşılanmıştı. Menderes’in bu durumdan memnun görünmesi Nimet Arzık’ı kızdırdı. Menderes’in, ölen yol arkadaşına karşı vefasızlık gösterdiğini düşünüyordu.

Ancak Nimet Arzık’ın gazeteci olarak iktidara eleştirel bakışı ne kişisel hislerin etkisindeydi ne de bir partiye sempatisinin… Nitekim Menderes hükûmetinin 27 Mayıs 1960 darbesiyle devrilmesinin ardından yeni iktidar da Nimet Arzık’ın eleştirel gazeteciliğinden nasibini aldı.

Nimet Arzık, Yön dergisi bildirisine imza atan yazarlardan biri olarak 20 Aralık 1961’de yazmaya başladı. Zafer gazetesindeyken 1957’de eşinin köşesine koyduğu ismi bu dergide yaşatıyordu: “İçten Geldiği Gibi”

“Hükûmetin itibarını zedeleyici” yazıları gerekçesiyle bir gün köşesi elinden alınan Nimet Arzık’ın tek yaptığı da buydu: İçtenlikle yazmak, düşündüklerini söylemek…

Arzık’a göre, ülkedeki gündem ve sorunlar neredeyse bir ağ gibi etrafımızı sarar. Öncelikle bu ağın yok edilmesi veya parçalanması gerekir. Bu yüzden gazeteci sadece içten değil, bu ağı yok etmek için cesur ve kararlı olmalıdır. Baskılara rağmen yılmayacağını ve “hassas konulara dokunmaya” devam edeceğini açıklayan Nimet Arzık, “İçten Geldiği Gibi” yazılarını 21 Ekim 1966’ya kadar sürdürdü.

Çok sayıda gazete ve dergi

Nimet Arzık, 21 Ekim 1969’da yayın hayatına başlayan Devrim gazetesine girdi. 12 Mart 1971 Muhtırası’ndan kısa bir süre sonra haftalık bir dergi olarak yayın hayatına başlayan Ortam dergisinde yer aldı. Mümtaz Soysal’ın ikinci sayıda tutuklanması ve derginin yazarlarından İlhami Soysal’ın da gözaltına alınması üzerine üçüncü sayıdan itibaren Nimet Arzık dergide ‘Ankara Notları’nı kaleme aldı. Ortam 23 sayı yayımlandı.

12 Mart döneminde Türkiye’de baskı giderek artıyordu. Çetin Altan, İlhan Selçuk, Sabahattin Eyüboğlu, Azra Erhat gibi aydınlar tutuklandı. Gazeteci Emil Galip Sandalcı’nın gözaltında işkenceye maruz kaldığını Nimet Arzık duyurdu. Bir yandan kitap çevirilerini sürdürüyor, Vehbi Koç’tan İhsan Doğramacı’ya bir dizi biyografi içeren “Uç Beyleri” adlı kitabını 1972’de yayımlıyordu.

Nimet Arzık, 1972-1978 yılları arasında Ankara’da yayımlanan Yenigün dergisinde çalıştığı dönemde, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e bir açık mektup yazarak insan hakları konusundaki kaygılarını dile getirdi. Yunus Emre ve Nedim gibi edebiyat tarihinin önemli isimlerini 1976’da Fransızca’ya çevirdi. 1978-80 döneminde Aydınlık dergisinde çalıştı.

12 Eylül 1980 darbesi gerçekleştiğinde sürekli basın kartı sahibi bir gazeteci olan Nimet Arzık, Ulusal Basın Ajansı’nda görev yapmaktaydı. Biyografik araştırmalarına sonraki yıllarda devam edip bazıları gazete ve dergilerdeki yazılarının derlemelerinden oluşan toplam 41 kitap yazdı. “Menderes’i İpe Götürenler,” “Bitmeyen Kavga: İsmet İnönü,” Süleyman Demirel’in iç dünyasını anlatan “Zincirbozan: Bir Yaz Boyunca” ve Turgut Özal’ı konu alan “Yasaklı Liderin Dönüşü” ve “Özal” bunlardan bazıları…

Dört yabancı dil bilen, üç çocuğu ve iki torunu olan, iki kez evlenen Nimet Arzık,  27 Temmuz 1989 tarihinde aramızdan ayrıldı. Basın tarihimizin en önemli araştırmacı gazetecilerinden biri olan Nimet Arzık, tarih profesörü İlber Ortaylı’nın da belirttiği gibi aynı zamanda Nilüfer Yalçın ile birlikte en iyi eğitimli habercilerimizden biriydi.

Türkiye’nin ilk haber sunucularından Jülide Gülizar’ın ifadesiyle Nimet Arzık, “kalemini haksızlıklara, işkenceye, baskıya karşı bir silah gibi kullandı. Mücadelesini tek başına bir örgüt gibi sürdürdü ve yaşamının son anlarını çalışma masasında tamamladı.”

İLGİLİ: KADIN GAZETECİLER

Nilüfer Yalçın 100 yaşında: Diplomasi muhabirliğinin kutup yıldızı

İyi gazeteci nasıl yetişir? İlber Hoca’ya ancak ‘kısmen’ katılıyorum

Önemli olan zamanında yazmak: Gazetecilik kitaplara mı göç ediyor?

Özcan Kahyalar

Edebiyat, kültür, sanat, bilim ve felsefe alanlarında içerik küratörü ve serbest gazeteci. Kitapdedektifiyiz adlı YouTube, podcast ve blog kanallarının kurucusu.

Journo E-Bülten