Röportaj

Nilüfer Yalçın 100 yaşında: Diplomasi muhabirliğinin kutup yıldızı

Nilüfer Yalçın'ın 1970'li yılların başında çekilmiş bir fotoğrafından, yapay zekâyla renklendirdiğimiz bir detay. Fotoğrafın aslı, yazının sonunda.

Türkiye’nin ilk diplomasi muhabiri Nilüfer Yalçın tam 100 yıl önce doğmuştu. Parlamento muhabirliği yapan ilk kadın gazeteci olan Nilüfer Yalçın, 87 yaşına dek sürdürdüğü habercilik kariyerinde, “fikri takip” ve “çifte kontrol” gibi gazetecilik esaslarının en iyi örneklerini verdi. Doğruları bulmak için mesleğin tüm gereklerini yerine getirir, hiçbir siyasi görüşü umursamazdı. Dilek Atlı, 2011’de aramızdan ayrılan Nilüfer Yalçın’ı, 100. doğum günü şerefine, meslektaşlarıyla ve yakınlarıyla konuştu.

Kıdemli gazeteciler Oktay Ekşi, Fikret Bila, Sedat Ergin, Nur Batur ve Süreyya Oral’ın yanı sıra deneyimli diplomatlar Yalım Eralp ile Murat Sungar ve Nilüfer Yalçın’ın akademisyen kızı Lale Yalçın Heckmann, ‘diplomasi muhabirliğinin kutup yıldızı’nı Journo takipçileri için anlattı. “Haberi koparmadan” gelmeyen “Vantuz Nili” lakaplı Nilüfer Yalçın’a dair en kapsamlı röportajlardan birine buyurun…

Cumhuriyet Türkiyesi’nin ilk yıllarında ilham veren gazetecilik tavrı, mesleğine olan tutkusu, Türk diplomasisinden gördüğü saygıyla basın tarihinde kendine özgü bir yer açan Türkiye’nin ilk diplomasi muhabiri Nilüfer Yalçın’ı 100’üncü yaşında anarken genç meslektaşlarımız için Türk basının önemli bir ismini dönemin tanıklarıyla daha yakından tanıma fırsatı sunuyoruz.

Her zaman muhabir kalanlardan, gazetecilik mesleğini layıkıyla yapanlardan biriydi Nilüfer Yalçın. Cumhuriyet’in ilk kuşak gazetecilerinin ahlâkı, disiplini, saygınlığı ve yaptığı haberleriyle yeni nesil gazetecilerinin tanıması, ilham alması ve bayrağını taşıması gereken bir meslek erbabı aynı zamanda. Cumhuriyetimizle yaşıt örnek gazeteci bundan 12 yıl önce, 16 Haziran 2011’de aramızdan ayrılsa da ardında miras bıraktığı meslek ekolüyle, “gazeteci kime denir” ve “gazeteci nasıl olmalıdır” sorularının yanıtlarını ortaya koyuyor. 

Nilüfer Yalçın’ın kısa biyografisi

1 Aralık 1923’te İstanbul’da dünyaya gelen Nilüfer Yalçın, Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde okudu. Ardından İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde eğitim hayatını sürdüren Yalçın, yakınları tarafından mükemmel İngilizcesi ile tanındı. Dönemin edebiyat kürsüsünde yer alan Halide Edip Adıvar’ın yanı sıra daha sonra ona gazeteciliği de önerecek olan Mina Urgan’ın öğrencisi olarak mezun olduğu üniversite yaşamını, Londra Üniversitesi’nde Drama alanında yaptığı yüksek lisansıyla tamamladı. Eşi Prof. Aydın Yalçın (akademisyen, siyasetçi, yazar) ile evlendikten sonra Ankara’ya yerleşen Nilüfer Yalçın, kararlı ve çalışkan kişiliği, Cumhuriyet kadını olarak görünümüne gösterdiği özeni kadar dönemin ruhuna göre cesur ve özgür ruhuyla da dikkati çekiyor.

Nilüfer Yalçın’ın üniversite yıllarından bir fotoğrafı (1946)

Londra’daki eğitiminden ve evliliklerinden sonra İkinci Dünya Savaşı’ndan henüz çıkan Avrupa’yı eşi Aydın Yalçın ile birlikte otostopla geçen Nilüfer Yalçın, henüz lise yıllarından tanıdığı Türkiye’nin eski başbakanlarından Bülent Ecevit ile de sıkı dosttu. Çocukları Ali İhsan Yalçın ve Lale Yalçın Heckmann, anne ve babalarını çalışkanlıkları ve siyasetle yakın ilişkileri ile birlikte anıyor. Lale Yalçın Heckmann (sosyal antropolog, akademisyen) annesi Nilüfer Yalçın’ın hobilerini yüzme ve bahçecilik olarak aktarıyor ve ekliyor: “Her şeyden önce, her zaman gazetecilik gelirdi.”

Uluslararası standartlarda ilk “uzman” muhabirlerimizden

Nilüfer Yalçın, Dünya gazetesinde Oktay Ekşi ile birlikte başladığı gazetecilik yaşamını Öncü gazetesi, Akşam gazetesi ve 1963 yılında girdiği Milliyet Ankara Bürosu’nda sürdürdü. Abdi İpekçi’nin yayın yönetmenliğindeki prensiplerle haberlerini yaptı. Türkiye’nin ilk diplomasi muhabiri ve ilk kadın parlamento muhabiri olarak gazetecilik yaşamında örnek oldu.

Nilüfer Yalçın (ortada) ve eşi Aydın Yalçın (gözlüklü), 1951’de Londra’da BBC stüdyosunda

87 yaşına kadar gazeteciliği sürdüren Nilüfer Yalçın, tüm birikim ve tecrübesine rağmen meslek yaşamı boyunca muhabir kaldı. Bu bakımdan uluslararası gazetecilikte bilinen “uzman muhabir” geleneğinin önemli bir temsilcisi oldu. 1980’lerde Türkiye Basın Konseyi’nin ilk kadın genel sekreteri olarak görev yaptı. Ankara Gazeteciler Cemiyeti onu son 10 yılın en başarılı gazetecisi seçti.

Nilüfer Yalçın Türk basın tarihine adını altın harflerle yazmayı başararak diplomasi muhabirliğinin kutup yıldızı gibi yükselmiş, Yenal Bilgici’nin Journo yazısında da değindiği gibi Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın övgüyle söz ettiği iki isimden biri olmuştu. Onun, diplomasi ve parlamento muhabiri olarak yıllar boyunca gösterdiği mesleki faaliyetlerini ve gazeteci olma biçimini birlikte çalıştığı meslektaşlarına ve diplomatlara sorduk.

Fikret Bila (Gazeteci, yazar):

“Temas ve mesafeyi çok iyi uygulardı”

Uzun yıllar birlikte çalıştık. En önemli özelliği, muhabirlik açısını hiçbir zaman kaybetmemesiydi. Onun için en önemli şey, haberin kendisiydi. Haber toplantılarında bize gündeme dair özet geçerdi. Gergindi. Ama anne gibi de destekleyiciydi.

Kıdemli Ankara gazetecilerindendi. Dışişleri Bakanlığı’nda, bürokrasi dünyasında, bakanlar ve büyükelçiler üzerinde ağırlığı vardı. İlişkilerinde mesafeyi çok doğru tutardı. Temas ve mesafeyi çok iyi uygulardı. Bu özellik, haber kaynağı ile ilişkide altın kuraldır.

Nilüfer Yalçın’ı izleyerek hitabı, üslubu, doğru soruyu sormayı öğrendim. Hocamdı. Haberin peşini, ele aldığı konunun takibini bırakmıyordu.

Kapısı açık çalışırdı. Hatırlıyorum, bir gün gazetenin (Milliyet) koridorunda sohbet ediyorduk. Çıktı odadan ve bizi “Haberi yazamıyorum” diye azarladı. Milliyet’in özelliğidir; “double check” yapılır. Haberi mutlaka iki yerden doğrulatmamız gerekir. Abdi İpekçi’nin yayın anlayışına ait bir özelliktir. Nilüfer Yalçın da böyleydi. Ayrıca ayrımcılık yoktu. Kıdem ya da cinsiyet ayrımcılığı yapılmazdı. Herkes her habere giderdi.

Nur Batur (Gazeteci, yazar):

“Bizim için gazetecilikte bir hedef ve ilham kaynağıydı”

1976 yılında gazeteciliğe başladım. Nilüfer Hanım ile 1985’te Milliyet’te çalıştım. Çok yakındım. Dış politika servisinde birlikte çok zaman geçirdik. Karşılıklı masalarda oturuyorduk. Milliyet gazetesi o yıllarda İzmir Caddesi’ndeydi. İki katlı bir binaydı. Ankara’nın kıdemli gazetecilerinden biriydi. Fikri takip (yayımlanan haberin peşini bırakmamak, izleyip devamını getirmek) prensibinin temellerini attı diyebilirim.

Çok erken saatte büroya gelir, günlük gazeteleri tarardı. Konuları, sorunları derinlemesine işlerdi. Haberin bir ön yüzü vardır, bir de satır araları. Nilüfer Hanım, satır aralarını çok iyi okurdu. Ele aldığı konunun perde arkasını yakalardı. Disiplinli, mütevazı, güvenilir bir gazeteciydi. Çünkü kaynağa sadıktı. Kimin manipüle edeceğini, kimin doğruya yakın bilgi aktaracağını ustalıkla kestirirdi. “Double check” (çifte kontrol) yapardı. Tek kaynağa dayandırmazdı haberini. En az iki farklı yerden haberi doğrulatmaya özen gösterirdi.

Gazetecilik ilkelerine bağlıydı. Uluslararası habercilik anlayışına sahipti. Uzun saatler telefon görüşmeleri yapardı. Sabah iki saat telefonda konuştuktan sonra haberini yazardı. Öğleden sonra tekrar telefon trafiği başlardı. Asla pes etmezdi. Karşıdaki muhatabın telefona çıkmaktan başka çaresi yoktu. Basın toplantılarında ise o soru sormadan biz sormazdık ve toplantılara çok hazırlanmış giderdik. Onu dikkatle izlerdik. Diplomasi ve politika kulislerinde saygı gören bir gazeteciydi. Bizim için meslekte bir hedef ve ilham kaynağıydı.

Soldan sağa: Sedat Ergin, Nilüfer Yalçın, Nazmi Akıman (Dışişleri Sözcüsü), İlter Türkmen (Dışişleri Bakanı), Mithat Sirmen ve Nur Batur

Çok güzel bir kadındı. Cumhuriyet’ten sonraki gazetecilerde ve bizim kuşağımızda kadın-erkek gazeteci ayrımı yoktu. Herkes her habere gidebilir, her göreve getirilebilirdi. Rekabet ortamı vardı. Ayrıca gazeteciler arasında belirli bir giyim biçimi de vardı. Nilüfer Hanım da her zaman şık ve özenliydi. Etek, bluz, ceket giyerdik. Sonradan pantolon izni çıkmıştı. Dış politika muhabirleri olarak bir basın toplantısına, resepsiyona, özel röportaja ya da davetlere gitmek üzere hazır hâldeydik. Nilüfer Yalçın, bir ekoldü. Bir gazeteci nasıl giyinmeli, hitap etmeli, nasıl davranmalı derseniz Nilüfer Yalçın bir kaynaktı diyebilirim. Onda özgüven, konuya hâkimlik, fikri takip, bilgi, saygınlık, güvenirlilik bir bütündü.

İstanbullu bir ailenin kızıydı. Bülent Ecevit, sınıf arkadaşıydı. Mükemmel bir İngilizcesi vardı. Bir Cumhuriyet kadınıydı aynı zamanda. O yıllarda master yapan bir Cumhuriyet kadını. Eşi Aydın Yalçın ile birlikte Avrupa’yı İkinci Dünya Savaşı sonrasında gezmişlerdi. 1923 doğumluydu. Atatürk Devrimleri ile büyümüş, ideallerle gelişen bir nesle mensuptu. Kadın-erkek eşitliğine çok önem veren bir nesildi bu.

Sedat Ergin (Gazeteci, yazar):

“Gazetecilik yaşamı boyunca muhabirlik yaptı”

Nilüfer Yalçın, mesleğimizin değerli isimlerinden biriydi. Ben, Cumhuriyet gazetesinde görevliydim. Onunla aynı gazetede çalışmadım. Ancak diplomasi haberlerini birlikte takip ediyorduk. Nilüfer Hanım, her zaman muhabirliği ilk sıraya aldı. Hiçbir zaman şimdiki gazetecilerde rastladığımız gibi muhabirliği bir an önce geride bırakıp editör, köşe yazarı, yazı işleri müdürü, yayın yönetmeni olayım gibi bir kaygı taşımadı.

Onunla ilgili bir yazı kaleme almıştım. O yazımda belirttiğim gibi farklı kuşaklardandık. 70’lerin sonu, 80’lerin başıydı. Ben, 20’lerinin başlarında genç bir diplomasi muhabiriydim. O ise 60’ına dayanmıştı. Yalnızca diplomasi muhabirliği alanının değil Ankara’nın en kıdemli gazetecilerinden biriydi. Her zaman yardımcıydı. Ankara’da diplomasi muhabirliğini başlatan isimlerden biriydi. Yılların tecrübesini temsil ediyor, herkesi tanıyordu.

Basın toplantılarına en önde, sanki gecikecekmiş gibi koşar adım yürürdü. Her zaman habere yetişecekmiş gibi bir telaşı vardı. Tanıdığım en kuvvetli muhabirdi diyebilirim. Hedefe odaklandığında haberi koparır, alırdı. Ayrıca Ankara gazeteciliğinde alaylı geleneğin yıkılıp mektepli geleneğin yerleşmesinde çok önemli bir rol oynamıştı. Ardında bir anı kitabı bıraksaydı, hem gazetecilik hem de dış politika tarihi için eşsiz bir kaynak olurdu.

Süreyya Oral (Foto muhabiri):

“Lakabı, ‘Vantuz Nili’ydi”

Nilüfer Yalçın ile çalışma fırsatım oldu Ankara’da. Nilüfer Abla, nevi şahsına münhasır biriydi. Habercilik konusunda hassastı. Gittiği yerden haberi almadan dönmezdi. Lakabı ‘Vantuz Nili’ydi. [Bu lakap] hoşuna giderdi. Onunla Milliyet gazetesinde tanıştık. Nilüfer Abla, telefonda uzun saatler konuşurdu ve muhakkak istediğini alırdı. Kibardı, ancak haberi için istediği bilgiyi almak üzere hırçınlaşabilirdi. Haber kaynağı, soruları üzerine eğer yuvarlak yanıtlar vermeye başlarsa sinirlenirdi. Net olunmasını isterdi çünkü.

Telefon trafiği onun kadar yoğun olan başka birini görmedim. 7/24 haber peşindeydi. Sahada bulunurdu. Herkesin saygısını kazanmıştı. Sıradan biri değildi. Her zaman şık ve bakımlıydı. Onunla aklımda yer eden anım ise Türkiye’nin ilk kadın Sağlık Bakanı olan Türkan Akyol ile röportajımızdı. O dönem kadın-erkek gazeteci ayrımı yoktu ancak Milliyet’in tek kadın muhabiri de Nilüfer Abla’ydı. Performansına hayran kalmıştım. Yaşı bizden büyüktü ama hepimizden hızlı yürürdü.

Masa başı insanı değildi. Kamuoyunu bilgilendirme aşkı, haberi yapma telaşı ve tek kaynağa bağlı kalmadan güvenilir haber yapması ilham vericidir. Abdi İpekçi zamanında Milliyet’te bu çok önemliydi. Bir iddia duyunca en az iki yerden doğrulama alınırdı. Karşı görüş alınırdı. Nilüfer Abla ile Abdi Bey’in arasında da bir sıkıntı hiç olmadı. Abdi Bey, haberde bir yere takılırsa direkt muhabire sorardı. Haberin güvenirliğinin en güçlü olduğu yıllardı.

Yalım Eralp (Emekli büyükelçi):

“Bizimle didişir, zorlayan sorular sorardı”

Nilüfer Yalçın’ın diplomasi muhabiri olduğu yıllarda ben de Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü idim. Çok iyi bir gazeteciydi. Meseleleri yakından takip ederdi. Didişen ve zorlayan sualleri üst üste sorar, mutlaka bir şeyler almak isterdi. Çekinirdiler kendisinden dışişlerinde. Basın toplantılarında ilk başta söz alıyordu.

Bir gece saat 2’de beni arayıp, “Oflu İsmail nerededir” diye sormuştu. Ben de ona, “Of’dadır herhalde” diye yanıt vermiştim. Gülüşmüştük. İlişkileri çok iyi bir gazeteciydi. Hiç çekinmezdi. Haberin peşini asla bırakmazdı.

Murat Sungar (Diplomat, siyasetçi):

“Basın toplantısından önce Nilüfer Hanım geldi mi diye kontrol ederdik”

1989 ila 1991 tarihleri arasında Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü görevini yürüttüm. O zamanlarda Dışişleri Sözcüleri her sabah Dışişleri Müsteşarı başkanlığında yapılan “staff meeting” toplantılarına katılırlardı. Böylece alınan tüm kararlardan haberdar olurlardı. Dışişleri konusunda karar veren başka merkezler yoktu. Tabii ki, önemli konular önce Dışişleri Bakanı’na, gerektiği takdirde de Başbakan’a arz edilir ve bu makamların onayı alınırdı. Dolayısıyla bu şartlar altında Sözcülük yapmak meslekî bakımdan büyük bir zevkti. Zira hem olayların içinde olurdunuz, hem de bugün bazı sözcülerin başına gelen ve zamanında kendilerine bilgi verilmemesi nedeniyle düştükleri mahcubiyeti hissetmezdiniz. Nilüfer Hanım ile bu şartlar altında tanıştım.

Eşi Aydın Yalçın, Siyasal Bilgiler’den iktisat hocamdı. Karı-koca ikisi de kendi alanlarında tanınmış kimselerdi. Nilüfer Hanım, Türkiye’nin ilk kadın diplomasi muhabiriydi. O zaman haftada iki defa yapılan Dışişleri Sözcüsü’nün basın toplantısına genelde genç muhabirler katılırken Nilüfer Hanım çoğu zaman toplantıya bizzat kendisi iştirak eder ve her zaman en güncel ve en muhataralı [korkutucu, çekinilmesi gereken] soruları sorardı.

Prof. Dr. Turan Güneş (en sağda) ve eşi Nermin Güneş (en solda), Nilüfer ve Aydın Yalçın çiftiyle (ortada) bir davette. Nilüfer Yalçın’ın kızı Lale Yalçın Heckmann’a göre tarihi kaydedilmeyen bu fotoğraf, 1960’lı yıllarda çekilmiş olabilir. CHP milletvekili Güneş, Ocak-Kasım 1974’te dışişleri bakanlığı yapmıştı.

Ben toplantıya katılmadan önce yardımcımı salona gönderir ve Nilüfer Hanım’ın olup olmadığını öğrenmeye çalışırdım. Kendisi ordaysa biraz geç kalmak pahasına önemli konulardaki cevaplarımı formülize etmeye çalışırdım. Bilirdim ki Nilüfer Hanım verdiğim “yuvarlak” cevapla tatmin olmaz ve konuyu deşmeye devam ederdi. Bu açıdan tam bir Batılı gazeteci gibi hareket eder, hiçbir siyasi parti tutmaksızın doğruyu öğrenmeye çalışırdı.

Nilüfer Hanım’ın Ankara’da geniş bir sosyal çevresi vardı. Sık aralıklarla evinde toplantı ve kokteyller düzenlerdi. ‘Kordiplomatik’in geniş bir şekilde katıldığı bu toplantılara ben de düzenli iştirak ederdim. Ankara’daki yabancı büyükelçilerin çoğunu yakinen tanır, elde ettiği önemli bilgileri bazen bizlerle de paylaşırdı. Özetle Nilüfer Hanım, demokrat, liberal ve Batı yanlısı bir kişilik olmakla beraber, doğruları bulmak konusunda hiçbir siyasi görüşü umursamaksızın, gazeteci dürtüleriyle hareket eden tam bir profesyoneldi. Işıklar içinde uyusun.

Lale Yalçın Heckmann (Akademisyen, Nilüfer Yalçın’ın kızı):

“11’den önce eve gelmezdi, özlerdim annemi”

Annemi çalışırken anımsadığımda onda hep ciddiyet görüyorum. İşini çok ciddiye alırdı. Çalışmaya yoğun vakit ayırırdı. Annemi özlerdim. Milliyet’te, Akşam’da, Dünya’da çalışırken nöbete kalırdı. O yılların teknolojisiyle gece nöbetlerinde teleks beklerdi. Gece 11’den önce eve gelmezdi. Özlerdim annemi. Babam ise genelde evdeydi. Belki de bu nedenle babam gibi akademisyen olmayı seçtim meslek olarak.

Güçlü, öncü ve aktif bir kadındı. Babamla evlendikten sonra otostopla Avrupa’yı gezdiklerini anlatırdı. İkinci Dünya Savaşı sonrası harap haldeki Avrupa’yı görmüşlerdi. Ayrıca İngilizcesi çok iyiydi. Türkiye’deki kolej ve üniversite eğitimi İngilizce üzerineydi. Ardından Londra Üniversitesi’nde Drama dersleri alıp tez yazdı. Türkiye ve dünya meseleleriyle meslekleri icabı yakından ilgilenirler, takip ederlerdi.

Çocukken radyo haberleri vardı. Radyo haberleri sırasında ben ve ağabeyim susardık. Evde haberler dikkatle dinlenirdi. Her ikisi de gönülden, severek işlerini yaparlardı. Evimizde daktilo sesi eksik olmazdı. Bazı geceler daktilo sesine uyanırdım. Annem haber atlamamayı, her gelişmeden haberdar olmayı çok önemserdi. Bu nedenle meseleleri dikkatle takip eder, derinlemesine araştırırdı. Bana da işini iyi yapmayı öğütlerdi. İşimi iyi öğrenmem gerektiğini ve asla baştan savma yapmamam gerektiğini söylerdi.

“Annem için gerçeklerin peşinden koşmak önemliydi”

O dönem bir kadın gazeteci olarak meslek hayatı boyunca erkek dünyasında var oldu. En az erkek gazeteciler kadar iyi olmak üzere çok çalıştığı gibi, mesleğinin de en iyisi olmaya gayret gösterdi. Türkiye’nin ilk diplomasi muhabiriydi. Kadın olarak erkeklerin hâkim olduğu meclis, bakanlıklar gibi yerlerde haber almak zorluydu. Beni uyarırdı. Mesleklerimizde erkeklerin hâkim olduğu yerlerde nasıl davranmak, iletişim kurmak, çalışmak gerektiğine dair tavsiyeleri olurdu. Şıklığı severdi. Şık, güzel ve alımlı bir kadındı. Görünüşüne önem verirdi. Cumhuriyet kadınıydı.

16 Haziran 2011’de 87 yaşında İstanbul’da yaşama gözlerini yuman Nilüfer Yalçın’ın 13 Mayıs 2007 tarihli Anneler Günü fotoğrafı. 1963’te başladığı muhabirlikten resmen 1993’te emekli olsa da Yalçın’ın gazetecilikle bağı ömrünün son aylarına dek kopmadı. Fotoğraf: Kızı Lale Yalçın Heckmann

Görünüşü kadar işini de çok ciddiye alırdı. Zamanından feragat ederdi. Evde, tatilde hep çalışırdı. Örneğin yaz tatillerimizde annem olmazdı. Biz, ağabeyim Ali İhsan Yalçın ile birlikte anneannemin Florya’daki yazlığına giderdik. 70’lerden sonra kendi yazlığımız oldu. İzmir’in güneyinde, Özdere’de. Annem yüzmeyi ve bahçe işleriyle uğraşmayı çok severdi. Ankara Gaziosmanpaşa’daki evimizin bahçesiyle ilgilenir, çiçek ve meyve ağaçları ekerdi. Yıllar sonra yazlığımızda bahçe işleriyle gönlünce uğraşabildi. Ayrıca çok iyi bir yüzücüydü. Boğaz’ı yüzerek geçmişliği var.

Annem eve gelince korkardık. Disiplinliydi. Güçlü ve zorlu bir karakterdi. Bu, onu yorardı. Ama mizacı böyleydi. Eve de hâkimdi işi kadar. Son yıllarına kadar iş kimliği, aktif olarak çalışıyor olmak onun için çok önemliydi. Yıllar sonra Oktay Ekşi ile birlikte Basın Konseyi’nde görev alırken hasta olduğu zamanlar, ilerleyen yaşına rağmen, “İyileşeyim, işe gideceğim” derdi.

Son yıllarına kadar gazete okudu. Gündemi dikkatle takip etti. Basın Konseyi’ne gidemediği zamanlarda onunla kitap yazması konusunda konuştuk. Anılarını yazabilirdi. Ancak annemde kitap yazmaya yönelik bir motivasyon yoktu. Onun işi gündemi yakalamaktı. Geçmişle ilgilenmezdi. Olayları iyi anlama çabasındaydı. Diğer taraftan o yıllarda kitap yazma ihtiyacı duyan yoktu. Annem, hep akışın içindeydi. Umarım, annemin yaptıkları, başarıları gençlere ilham olur. Annem için gerçeklerin peşinden koşmak önemliydi. Amaç, bu olmalı.

Oktay Ekşi (Gazeteci, yazar, Basın Konseyi eski başkanı, TBMM 24. Dönem CHP İstanbul milletvekili):

“Çarpıcı bir karakterdi”

1954 yılıydı Nilüfer ile tanıştığımızda. Eşi Aydın Yalçın ile birlikte İngiltere’den dönmüşlerdi. Oğulları Ali vardı bir de. İngilizce öğrenmek istiyordum ve bana İngilizce öğretecekti. Ankara’da Saraçoğlu Mahallesi’nde oturuyorlardı o dönem. Ben, elbette ilk tanıdığımda Nilüfer Hanım diyordum. Sonradan dost olduk. Son derece şık, güzel bir kadındı. Çarpıcı bir karakteri vardı.

O yıllarda, o dönemin Dünya gazetesinde Ankara muhabirliydim. 1954 yılından sonra muhabir olarak gazetede yalnız kalmıştım. Nilüfer Yalçın’a birlikte çalışmayı teklif ettim. Muhabir olarak çalışabilirdi. Yazı işleri müdürümüz Ali İhsan Göğüş’e söyledim. Bana “Nilüfer Tuğrul mu” diye sordu. Babası Recep Tuğrul’u tanıyormuş. Daha sonra ne kadar ücret ödeyeceğimizi sordu. “Ayda 350 TL versek olur mu?” dedi. Ben, gazeteciyim, Ankara temsilcisiyim ve o dönem ayda 200 TL alıyorum. Nilüfer ayda 350 TL’yi kabul etti ve işe başladı. Benim de maaşımı bu sayede 350 TL’ye çıkardılar.

Meslektaşlarının anlatımına göre Nilüfer Yalçın, haber için yapacağı tüm görüşmelere özenle hazırlanır, karşısındakini zorlayan sorular sorardı. Bu fotoğrafta Yalçın’ın yanındaki kişinin kim olduğu not edilmemişse de biz onu, 1960’ların sonunda İngiltere’de milletvekilliği yapan ve sonraki yıllarda Savunma Bakan Yardımcısı ve Sanayi Bakanı olan Sir Geoffrey Pattie’ye benzettik.

Tabii Nilüfer, İstanbul Üniversitesi İngiliz Filolojisi’nden mezun. Yurtdışında master yapıp İngiliz Draması çalışmış. Su gibi İngilizcesi var. Benden de 9 yaş büyük. Böylece Ankara’daki Sakarya Caddesi’nde 2 odalı bir büro tuttuk ve 4 kişilik bir kadroyla birlikte çalışmaya başladık. Nilüfer, diplomasi muhabiri olmaya uygundu. Ben, parlamentoyu takip ediyordum. Sonradan ikimiz de parlamento haberlerini takip etmeye başladık.

1954-60 yılları arasında beraber çalıştık. Bu dönemde ben bir de askere gittim. Adnan Menderes bizi hapse almasın diye de… O yıllarda Nilüfer, Ankara’da 28 genç gazeteci ile birlikte Öncü gazetesi için çalışmaya başladı. Duydum ki Öncü gazetesine Nilüfer Yalçın’ın yanı sıra Altan Öymen de “evet” demiş. Ankara ve İstanbul’da büroları vardı. Ben de “evet” dedim ve bir dönem Öncü gazetesinde de beraber çalıştık, Anadolu’ya haberlere gittik birlikte. Çok saygıdeğer, haberin peşini bırakmayan, tatlı-sert bir gazeteciydi. İstanbul bürosundakilere söylenirdi. Kızarsa bize de söylenirdi. Saygı gören, örnek bir gazeteciydi.

“Manşet olan haberi gazeteden çıkarılınca bize çok kızmıştı”

Nilüfer ile pek çok anımız var ama ilk aklıma geleni paylaşmak istiyorum: 1955 yılının Aralık ayında Ankara’da Helikon Derneği’nin genç entelektüelleri bir araya getiren bir daveti oldu. O dönem Nilüfer de üyeydi derneğe. Hatta üyeleri arasında Bülent Ecevit de vardı. Fransız Sefareti’nde balo yapalım dediler. Nilüfer beni de davet etti. Fakat benim frak elbisem yok. Nilüfer “Buluruz” dedi ve bir arkadaşımızdan smokin ödünç aldık. Ancak elbise bana büyük geldi. Neyse, üzerimde biraz toparlamaya çalıştım ve davete gittim.

Nilüfer Yalçın, 1969-1974 yıllarında Almanya Başbakanı olan Willy Brandt ile

Fransız Büyükelçiliği’nin girişinde mermer bir antre vardı ve ortasında da bir masa bulunuyordu. Etrafından sohbet eden 3-4 kişi vardı. Daha girer girmez beni görünce gülmeye başladılar. Ben de ne yapayım, hep loş yerlerde oturdum, elbisem dikkat çekmesin diye… Aradan zaman geçti. Diplomat Halil Atay ile karşılaştık. Telaşlı bir hâli vardı. Dikkatimi çekti. Sordum. Oturdu ve anlattı dilinin altındakini. Telgraf çekmiş. Telgrafta da Adnan Menderes’in gizli bir görüşme yapmak üzere günübirlik Bağdat’a gideceği yazıyormuş. Tabii ki aramızda kalmasını istedi.

O yıllarda Irak karışıktı. Zaten 1958’de 14 Temmuz Darbesi oldu. O nedenle bu bilgi, gizli olması kadar önemliydi de. Başladı içimde bir şeyler kaynamaya. Haberi ben yapamam çünkü benden çıktığı anlaşılır. Ben de Nilüfer’i salonda aramaya başladım. Baktım dans ediyor. İzin istedim. Onu kenara çekip bilgiyi verdim. Direkt salondaki telefona koştu ve bağıra çağıra İstanbul bürosuyla konuşmaya başladı. Halil bunu duyunca benim yanıma geldi ve “Nereden duydu, sen mi söyledin” diye sordu haklı olarak. “İşimden olurum” diye ısrar ederek haberin yayımlanmamasını istedi. Baktım, çok haklı. Nilüfer çoktan haberi İstanbul’dakilere vermiş, manşet değişmiş.

Nilüfer Yalçın’ın Nur Batur ve Sedat Ergin ile bir başka fotoğrafı

Gece yarısı 2’de İstanbul’u arayıp Ali İhsan Göğüş’e Nilüfer’in verdiği haberi çıkarmalarını söyledim. Böylece manşet 3. kez değiştirildi. O geceyi kurtardık. Daha sonra İstanbul’a gittiğimde o dönem gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olan Fikret Otyam bana o geceyi hatırlatarak şöyle demişti:

  • Gazeteyi sizin yüzünüzden 3 kez bozduk. Sabah 5-6 saatlerinde Babıali’den [Dünya gazetesinin İstanbul bürosu oradaydı] çıkıp Sirkeci tramvayına bindim. Vatan gazetesinden Turan ile karşılaştım. Nasılsa gazeteler baskıya gönderildi diye o gece neden 3 kez manşet değiştirdiğimizi söyledim. Turan, tramvaydan atlayarak gazeteye doğru koşmaya başlayınca kendi haberimizle kendimize haber atlatmış olacağız diye ödüm koptu. Peşinden gittim. Ben seni kandırdım diye zor ikna edip vazgeçirdim. 

Yani o gece neredeyse ortaklık çok karışacaktı. Zaten haber gazeteden çıkarılınca Nilüfer (Yalçın) de bize çok kızmıştı.

İLGİLİ: TÜRKİYE MEDYASINDA İLKLERE İMZA ATAN KADIN GAZETECİLER

Vasfiye Özkoçak: İlklerin ve ilkelerin gazetecisi

Sabiha Sertel: Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk profesyonel kadın gazetecisi

Eleni Küreman: Türkiye’nin ilk kadın foto muhabiri

Suat Derviş: Kadınların yıldızları gönüllerince seyretme haklarını savunan gazeteci

Tomris Uyar: “İyi bir köşe yazısı nasıl olmalıdır” sorusunu yanıtlayan gazeteci

Semiha Es: Dünyada savaş foto muhabirliği yapan ilk kadın

İlk Türk kadın gazeteci: Selma Rıza

Nezihe Muhiddin: Kadın haklarının ve gazeteciliğin “unutturulan” öncüsü

Duygu Asena: ‘Erkek basınımıza’ karşı kadın gazetecilerin öncüsü

İBB’ye çağrımız: İstanbul sokaklarında, kadın gazetecinin adı olsun

Dilek Atlı

2011 yılında Olay gazetesinde başladığı gazetecilik mesleğine dış haberler, kültür sanat, kent haberleri ve ek yayınlar muhabiri/editörü olarak devam etti. Olay TV ve Olay FM'de program yapımcısı ve sunucu olarak görev aldı. 2018-2020'de serbest gazeteci olarak İstanbul, Ankara, Bursa ve Almanya'daki medya kuruluşları için haber ve röportajlar yaptı. 2020'de Hürriyet gazetesinde eğitim haberleri muhabiri olarak çalıştı. 2021'den beri serbest gazeteci olarak muhabirliğe ve editörlüğe devam ediyor.

Journo E-Bülten