“Basın ve Yayım Faaliyetleri” konulu Cumhurbaşkanlığı genelgesi tam 6 hafta önce yayımlandı. Gazetecilerin ve basın özgürlüğü savunucularının “sansür genelgesi” diye nitelediği ve hukukçuların Anayasa’ya aykırı bulduğu bu düzenlemenin şimdilik tek kurbanı “Maske Kimsin Sen?” programı gibi görünse de buz dağının görünmeyen kısmını unutmamak gerekiyor: Otosansür.
Fox TV’nin “Maske Kimsin Sen?” programı, yıl başında iktidara yakın medyanın karalama kampanyasına hedef olmuştu.
Formatı ABD televizyonlarından uyarlanan yarışmada “paganizm ve satanizm propagandası” yapıldığını öne süren bu kampanyanın ardından Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) jet hızıyla inceleme başlatmıştı. Bunun üzerine Fox TV, 9. bölümünü yayımladıktan sonra programı yayından kaldırmıştı.
Yayından kaldırma kararında, RTÜK’ün ağır bir para cezasıyla sonuçlanabilecek incelemesinin yanı sıra, 29 Ocak 2022’de Resmi Gazete’de yayımlanan “Basın ve Yayım Faaliyetleri” konulu Cumhurbaşkanlığı genelgesinin de etkili olduğu haberlere yansımıştı.
İsim vermeden Maske Kimsin Sen programına işaret eden genelgede, “aile, çocuk ve gençlerin yanlış medya içeriklerinden korunması” ve “milli kültürümüzü yabancılaşmaya ve yozlaşmaya karşı muhafaza etmek” gibi gerekçeler öne sürülerek medya kuruluşlarına “müeyyideler” ve “teşvikler” yoluyla hiza verilmeye çalışılıyor, “gerekli tedbirlerin gecikmeksizin alınacağı” vurgulanıyordu.
Genelge yayımlanalı 45 gün oldu ve şimdiye dek “Maske Kimsin Sen” vakası dışında bu belgenin etkili olduğu bir sansür örneği medyaya yansımadı. Konuştuğumuz basın özgürlüğü savunucuları arasında, gazeteciler ve hukukçular ise “sansürün boyut değiştirdiğini” vurgulayarak sessizce işleyen otosansür mekanizmasının bu genelgeyle güçlenmiş olabileceğine dikkat çekenler de var. Genelgede atıfta bulunulan “milli” ve “ahlâki” kavramlarının ucunun açık ve yoruma dayalı olduğunda ise hemen herkes hemfikir.
“Genelge otosansür talimatıdır”
Genelgeyi, Türkiye’deki basın ve ifade özgürlüğüne karşı açık bir “otosansür” talimatı olduğunu söyleyen Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Başkan Yardımcısı Şeyma Paşayiğit, aynı zamanda iktidarın İletişim Başkanlığı, RTÜK ve Basın İlan Kurumu (BİK) eliyle kurumsallaştırdığı sansür girişimlerini, hukuken geçersiz ve yoruma açık şekilde bir üst seviyeye taşımaya giriştiğini vurguluyor.
Paşayiğit’e göre genelgede “toplumun temel değerleri,” “milli ve manevi değerler,” “aile ve toplum yapımızı temelden sarsmaya yönelik açık ve örtülü faaliyetler” olarak ifade edilen kavramlar; soruşturma ve cezaevi tehditleriyle mesleklerine devam eden gazetecilere ve iktidarın çizdiği çerçeve dışında yayın yapan kanallara yönelik bir “susturma” çabası. Şeyma Paşayiğit, genelgeyi, “iktidarın sopasına dönüştürülen RTÜK ve BİK için hukuka aykırı sansür talimatının altını doldurma adımı” diye nitelendiriyor.
Genelgenin siyasi bir hedefi olduğunu söylemek zor değil. Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları’na (DİSK) bağlı Basın-İş’in Başkanı Faruk Eren de, bu genelgeyi toplumsal “hassasiyetler” gerekçe gösterilerek medya üstünde baskıyı artırmanın yeni bir aracı olarak görüyor. Gazetelerin ve televizyonların zaten kıskaçta olduğunu hatırlatan Eren, genelgenin RTÜK’ten başka kurumları da medyaya baskı yapmaya çağırdığını düşünüyor.
Eren, bu genelgenin otosansürü artıracağını ise düşünmüyor. Bunun olması için önce genelgenin uygulanıp birkaç sansür örneği daha yaşanması gerektiğini belirten Eren, “Basın camiasında otosansür olacağını zannetmiyorum. Bu kadar baskı ortamına rağmen gazeteciler haber yapmaktan, sahada olmaktan, sözlerini söylemekten geri durmuyorlar” diyor. Ona göre bu genelge sansürün genişletilerek medyanın topyekûn etkisiz hâle getirilmesini amaçlasa da sahada çalışan birçok gazeteci tüm zorluklara rağmen mesleğini yapmayı sürdürüyor.
“Milli ve ahlâki olduğuna kim karar verecek?”
Genelgede atıfta bulunulan kavramların muğlaklığı, hukuki açıdan tanımlarının yanı sıra, ölçütleri belirleyecek makamın kim olduğu sorusunu da açıkta bırakıyor.
Avukat Mehtap Sert, genelgenin yoruma çok açık olduğuna, hukuk kurallarına dayalı bir düzende böyle bir muğlaklığın kabul edilemeyeceğine dikkat çekiyor. “Neye ve kime göre milli, ahlâki” diye soran Sert, örneğin toplumun yarısının laik, yarısının muhafazakâr değerlerde yaşam tarzına sahip olduğunu; hâl böyleyken bu tür meselelerde “kime göre” sorusunun önem kazandığını belirtiyor.
Sert’e göre hiçbir vatandaş, çocukların korunmasına yönelik önlemlere karşı çıkmaz ama bu genelgenin derdi bu değil gibi görünüyor. Genelgenin halkın haber alma özgürlüğüne tehdit olmanın yanı sıra, örneğin kadınların ve LGBTİ+ bireylerin haklarını dile getirenlere karşı da kullanılabileceğini vurgulayan Sert, “Sansürün daha da yaygınlaşmasını sağlar” diye ekliyor.
“Haber yapmayınca ülke güllük gülistanlık olmuyor”
Cumhurbaşkanlığı genelgesinin yayımlandığı gün, bir yandan da Kürtçe dergi Xwebûn ve Özgür Gündem gazetesinin internet sitelerinin yayınları durduruldu. Basın özgürlüğü ihlâllerinin en sık hedef aldığı alanlardan birinde gazetecilik yapan Kürt medyası da genelgenin yayınından sonraki gelişmeleri dikkatle izliyor.
Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Dicle Müftüoğlu, medyada sansürün şu anda çok etkin uygulandığını, mahkeme kararıyla istenilen yayının durdurulduğunu, haberlerin kaldırıldığını hatırlatarak şöyle diyor:
- Bu genelgeyle var olan sansür, engelleme başka bir boyuta çıkacak. Mahkeme kararına dahi gerek olmadan istedikleri yayını engelleyecekler. Örneğin güncel bir konu olan elektrik zamlarına dair haber yapmayınca zamlar ortadan kalkmıyor. Biz haber yapmayınca ülke güllük gülistanlık olmuyor. Ülkedeki sorunları yazmazsak, konuşmazsak yok olacağı düşünülüyor. Böyle bir algı var… Kürtçe dergi Xwebûn ve Özgür Gündem gazetesinin yayını genelgenin yayımlandığı gün durduruldu. Sormak lazım, bu yayınların kapatılması milli kavramıyla alâkalı mıdır? Bu yayınların kapatılması aynı zamanda halkların dillerinde yapılan yayınların da engellenmesidir.
Müftüoğlu, görev yaptığı Mezopotamya Ajansı’nda, failin devlet görevlisi olduğu yolsuzluk haberlerinin yanı sıra, mahkemeye intikal etmiş istismar haberlerinde dahi yayın yasaklarıyla ve uyarılarla karşılaştıklarını belirtiyor. O da genelgenin hedefinin sadece haberciler değil, tüm toplum olduğunu düşünüyor. Bu yüzden Müftüoğlu, gazetecileri ve vatandaşları, basın özgürlüğü için ortak bir duruşa çağırıyor.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – SLAPP: STRATEJİK YARGILAMALAR GAZETECİLERİ YILDIRMIYOR