Görüş

Seçmen ve medya 20 yılda nasıl böyle değişti? Nobel ödüllü Rus gazeteciye sordum

2021 Nobel Barış Ödülü'nü kazanan Rus gazeteci Muratov, aldığı madalyayı haziranda açık artırmaya çıkarmış ve bu yolla gelen 103,5 milyon doların tamamını Ukrayna'daki savaşın çocuk mültecilerine bağışlamıştı. Fotoğraf: TASS

Dmitriy Muratov’un cevabı, sosyal medyanın ötesine işaret ediyor: “Televizyon insanları radyasyonla zehirliyor…” 

Dünyanın dört bir yanında basın özgürlüğünün New York’ta şahit olduğum manzarasında ise daha fazla boyut var.

Uluslararası Basın Enstitüsü’nün (IPI) İcra Kurulu toplantısına ve Dünya Kongresi’ne katılmak üzere önceki hafta New York’taydım.

Aralarında Dr. Ahmet Emin Yalman’ın da olduğu 34 gazeteci, 15 ülkeden gelip 1950 ekiminde Columbia Üniversitesi’nde buluşmuş ve IPI’ı kurmuştu.

IPI’ın 72. kuruluş yıldönümünü doğduğu yerde kutlayan etkinliklerden önce, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu hafta sonu Central Park’ta yürüyüş yaptığı yerin yakınlarında bulunan bir fıskiyeyi özellikle görmek istedim.

Bu fıskiye, Ukrayna asıllı ABD vatandaşı Sophie Irene Loeb anısına 1930’larda yapılmış bir tarihi eser. Loeb, tıpkı Sabiha Sertel gibi çocuk hakları için mücadele eden bir sosyal hizmetler uzmanı ve dünyadaki kadın gazetecilerin öncülerindendi.

Bir çocuk parkının parçası olan ve Alice Harikalar Diyarında’nın yazarı Lewis Carroll’ın yarattığı 13 karakterin heykellerini içeren anıt fıskiyeye yürürken, ertesi gün aldığı Nobel madalyasını Ukraynalı çocuk mültecilere bağışlayan Rus gazeteci Dmitriy Muratov’a neler sorabileceğimi de düşündüm.

Muratov’un yönettiği Noveya Gazeta’yı daha birkaç gün önce Putin Yönetimi yasaklamıştı. IPI Dünya Kongresi sırasında Muratov ile ayaküstü sohbet ettiğimde herkesin defalarca sorduğu bu kararı ona bir daha sormadım. Ben şunu merak ediyordum:

  • Rusya ve Türkiye gibi birçok ülkede otoriter-popülist siyasetçiler, yıllarca başarısız olan, bireysel özgürlükleri tırpanlarken topluma refah da getirmeyen politikalarına rağmen nasıl hatırı sayılır bir kitlenin desteğini hâlâ koruyor? 20 yıl öncesine kadar her iki ülkede de örneğin ekonomik krizler seçmen kitlelerini dalgalandırıp iktidarları değiştirirken bugün neden böyle olmuyor?

Nasıl oluyor da milyonlarca Rus hâlâ Putin’i destekliyor?

1987’de muhabir olarak gazeteciliğe başlayan, genç yaşında Sovyetler Birliği’nin en önemli gazetelerinden Komsomolskaya Pravda’nın yazı işleri müdürlüğüne terfi eden ve Demir Perde’nin yıkılmasının hemen ardından esen özgürlük rüzgârlarının etkisiyle bu gazeteden 50 kadar arkadaşıyla istifa edip 1993’te Novaya Gazeta’yı kuran Muratov derin bir iç çekti. 

O günlerde bu yeni gazeteyi kurmalarını sağlayan politikaların mimarı olan son Sovyet lideri Mihail Gorbaçov’un cenazesinde daha birkaç gün önce en ön safta yürümüştü Muratov. 

Ama bu özgürlükçü gazeteyi kurdukları dönemde başlayan Vladimir Putin’in siyasi yükselişi, 20 küsur yılda evrilen bugünkü “tek adam” yönetimi altında Ukrayna’da nükleer silah tehdidini bile savurabilecek kadar gözü dönmüş, caniyane bir savaşa ve büyük bir kültürün mirasçısı olan Rus halkının uluslarararası yaptırımlarla dünya sahnesinde büsbütün paryalaşmasına kadar varmıştı. 

Fakat bunu Ruslar görmüyor mu? Nasıl oluyor da Putin hâlâ Rus halkının kayda değer bir bölümünün desteğine sahip olmayı sürdürüyor? 

Muratov dâhil neredeyse tüm bağımsız gazetecilerin ve aydınların ya hapse atıldığı veya ülkeyi terk etmeye zorlandığı, her tür eleştirel yayının ağır bir sansür baskısı altında olduğu ve sokaktaki insanların kamuoyu araştırma şirketlerinin sorularına yanıt vermekten bile kaçındığı bir ortamda Putin’e verilen desteğin tam oranını söylemek imkânsız ama yine de “kayda değer” diyebiliriz.

Gazeteciler “halk düşmanı” ve “ajan” ilan ediliyor

2016’da Donald Trump başkan seçildiğinde “hakikât sonrası çağ” kavramını yazarken bahsettiğim etmenler, sosyal medya başta olmak üzere, kuşkusuz bugün de geçerli. Ama Muratov’a göre Rusya için kilit unsur, televizyon.

Soruma “Televizyon insanları radyasyonla zehirliyor” yanıtını veren Muratov, Rusya (ve Türkiye) gibi insanların ezici çoğunluğunun haber ve bilgi almak için bağlı olduğu bu mecradaki sıkı ve uzun vadeli propagandanın, demokrasinin altını oymak isteyen her kesmin işine yaradığı görüşünde.

Muratov’a göre, fiilen Putin’in kontrolünde olan onlarca Rus TV kanalı, Ukrayna’daki savaş başta olmak üzere onun her tür propagandasının “pazarlamasını” yaparken kamuoyunun “kanaatini imal ediyor.” 

Bugünlerde Rusya’da resmi görüşe alternatif sunan veya onu eleştirenler “halk düşmanı” ve “yabancı ajan” ilan ediliyor. Televizyonun yanında, dijital kanalların ve özellikle sosyal medyanın etkisi ya olumsuz veya bunlar etkisiz. 

Tüm bu yaşananların Rusya’nın önde gelen bir başka gazetecisinin hayatını nasıl alt üst ettiğini, Cansu Çamlıbel’in hazırladığı podcastte, IPI İcra Kurulu üyelerinden olan ve geçtiğimiz aylarda ülkesini terk etmek zorunda kalan Elizaveta Osetinskaya’dan dinleyebilirsiniz.

Peki ya çözüm nerede?

Ta 2009’da IPI Basın Özgürlüğü Kahramanı ödülünü Helsinki’de aldığında, Rus liderlerin “Stalin gibi yönetip Abramoviç gibi yaşadığını” söyleyen Muratov, bu yıl kendisiyle beraber Nobel Barış Ödülü’nü kazanan Filipinli gazeteci ve IPI İcra Kurulu üyesi Maria Ressa ile ay başında yayımladığı 10 maddelik bir manifestoyla buna bir cevap arıyor.

İstibdatın çaresinin bağımsız gazeteciliği yeniden inşa etmekte” yattığını bu manifestoda vurgulayan iki gazeteci, yaşananlarda dev teknoloji şirketlerinin de büyük bir sorumluluğu olduğunu belirterek demokratik ülkelere, Avrupa Birliği’ne ve Birleşmiş Milletler’e harekete geçme çağrısında bulundu.

Dünyadan basın özgürlüğü manzaraları

7 Eylül’de Associated Press haber ajansının New York’taki merkezinde yaptığımız IPI İcra Kurulu toplantısında, Frane Maroević’in IPI’ın bir sonraki İcra Direktörü olarak atanması başta olmak üzere bazı önemli kararlar alındı. Ancak bu toplantıların bana en ilgi çekici gelen yanı, dünyanın dört bir yanındaki IPI ulusal komitelerini dinleme fırsatı bulup basın özgürlüğünün küresel bir panoramasını idrak etmek oluyor. Mesela:

Ukrayna merkezli haber kuruluşları ABO, Hromadske, Slidstvo, StopFake, Kyiv Independent, Ukrainer ve Ukrainska Pravda’nın temsilcileri, Columbia Üniversitesi’ndeki ödül töreninde
  • Kurula seçilen bir diğer yeni üye olan El Pais’in yazı işleri müdürü Borja Echevarría, İspanya’da değil ama yayın yaptıkları birçok Güney Amerika ülkesinde ciddi basın özgürlüğü ihlalleriyle mücadele ettiklerini söyledi. Örneğin, Article 19’a göre Meksika’da bu yıl başından beri 19 gazeteci öldürüldü.
  • Finlandiya gibi basın özgürlüğü endekslerinde hep en üst sıralarda yer alan bir ülkenin en önemli gazetesi olan Helsingin Sanomat’a askeri istihbarat örgütüyle ilgili araştırma haberi yüzünden açılan “vatana ihanet” davası ise hak mücadelesinin hiçbir yerde bir kez kazanılıp bitmediğini, her yerde yılmadan sürdürülmesi gerektiğini gösteriyor.

İcra Kurulu toplantısının ardından 8-10 Eylül’de düzenlenen IPI Dünya Kongresi’nde Washington Post yayın yönetmeni Sally Buzbee, New York Times’ın yayın yönetmenliğini bu yıl devreden Dean Baquet ve Pulitzer Ödülleri’nin yöneticisi Marjorie Miller gibi isimlerin yanı sıra, dünyanın dört bir yanından saygın gazetecileri dinleme fırsatı bulduk.

Buzbee, veri temelli becerilerin yeni kuşak gazetecilere iletişim fakültelerinde yeterince iyi öğretilmediğinden ve her yeni mezunu yazı işlerinde “yeniden eğitmek zorunda kaldıklarından” şikâyet ederken yanımda oturan Columbia Gazetecilik Okulu Dekanı Jelani Cobb’a baktım, yüzünde biraz acı bir gülümseyiş vardı. (İlginç bir not: Columbia Gazetecilik Okulu üst üste 5. kez New Yorker dergisinden bir gazeteciyi dekan olarak atadı. Cobb bu göreve geçen mayısta başlamıştı.)

Regülasyon, ama nasıl?

Maria Ressa’nın, Google yöneticisi Richard Gingras ile katıldığı panelde (altta) yaptığı şu saptama, IPI Dünya Kongresi’nin öne çıkan anlarından biriydi:

  • Gazetecilik on yıllar boyunca devam eden bir sürecin sonunda, içerikle ilgili yayın ve iş konusundaki karar alma mekanizmaları arasında bir güçler ayrımı oluşturdu. Haber merkezleri ve reklam bölümleri kalın duvarlarla ayrıldı. Günümüzün en büyük platformlarını yöneten büyük teknoloji şirketleri ise böyle bir güçler ayrımı yapmıyor. Bu yüzden regülasyon şart.

Muratov’un “radyasyon” benzetmesinden devam edersek küresel bilgi ekosisteminde bugün bir “Çernobil felaketi” yaşanıyor ve baskıcı-sansürcü devletlerin rolünü herkes apaçık görüyor ama “patlayan nükleer reaktörü” üreten teknoloji şirketlerinden nasıl hesap sorulmalı?

Regülasyon tamam, ama nasıl olacak?

Haber kuruluşları ve platformlar arasındaki sorunlu ilişkiye odaklanan bir başka panelde, dünya medyası alanında bir uzman olan Columbia Üniversitesi Teknoloji, Medya ve İletişim Direktörü Anya Schiffrin, Avustralya’da çıkarılan ve Facebook gibi şirketleri gazetelere içerikleri için lisans ücreti ödemeye zorlayan yasanın, en azından kendi öğrencileri için faydalı sonuçlar vermeye başladığını, nitekim son dönemde birçoğunun bu ülkedeki medya kuruluşlarında iş bulduğunu söyledi.

Schiffrin ve Nobel Ekonomi Ödüllü eşi Profesör Joseph Stiglitz ile, IPI yöneticilerine ve Ukraynalı öncü gazetecilere evlerinde verdikleri akşam yemeği sırasında bu konuyu uzun uzun konuşma imkânı bulduk. 

“Avustralya Modeli,” haber medyası ve platformlar ilişkisi için geçici bir çözümü (belki) sunsa da, son tahlilde her ülkede kalıcı çözümlerin daha demokratik süreçlere ve kapsayıcı kurumlara dayandırılmasından başka bir yol görünmüyor.

Sally Buzbee‘nin kongrede dediği gibi, “iklim kriziyle birlikte dezenformasyon bizim kuşağımızın meselesi” ve bugünden çabalamaya başlasak bile çözümü belki de ancak çocuklarımız, hatta torunlarımız görebilecek. Ve gelecekteki o çözümün şeklini, bugün nasıl bir çözüm istediğimiz belirleyecek.

Central Park’ta, Ukrayna asıllı ABD vatandaşı gazeteci ve kadın-çocuk hakları savunucusu Sophie Irene Loeb anısına yapılmış 90 yıllık fıskiyeyi oyun havuzuna çeviren cıvıl cıvıl çocuklara bakarken gözüm Harikalar Diyarı’ndaki Alice’in heykeline takıldı (üstte) ve o meşhur diyaloğu hatırladım:

Alice: Lütfen söyler misin kedi, hangi yöne gitmem lazım?

Kedi: Cevap, nereye gitmek istediğine göre değişir.

Alice: Nereye gittiğim çok da umurumda değil. Bir yere varayım yeter ki!

Kedi: O zaman ne yöne gittiğin fark etmez.

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:

Macaristan modeli: Dünyanın bütün gazetecileri, birleşin!

Columbia dekanına gazetecilik eğitimini sorduk: ‘Tuzağa düşmeyin’

Emre Kızılkaya

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Uluslararası İlişkiler lisansının ardından Marmara Üniversitesi'nde Gazetecilik yüksek lisansını tamamladı. 2003-2019 yılları arasında Hürriyet gazetesinde editör, dış haberler şefi ve dijital içerik koordinatörü; Hürriyet Daily News'da idari editör görevlerinde bulundu. İstifasının ardından 2019'da Harvard Üniversitesi'nde Knight Vakfı ve Nieman Vakfı'nın ortak bursuyla misafir araştırmacı olarak medyada sürdürülebilirlik konusunda çalıştı. Viyana merkezli Uluslararası Basın Enstitüsü'nün (IPI) Başkan Yardımcılığını ve IPI Türkiye Ulusal Komitesi Başkanlığını yaptı. Journo'da proje editörü ve Harvard Kennedy School bünyesindeki Carr Center'da misafir araştırmacı olarak görevini sürdürüyor.

Journo E-Bülten