Hallerimiz

135 yıl önce İstanbul’da bir gazeteci aylık maaşıyla 80 kilo kahve alabiliyordu

DALL-E modeline ürettirdiğimiz temsili bir görsel. Komut: 19. yüzyıl sonunda yazı işlerinde çalışırken kahve içen bir Osmanlı gazetecisi.

Osmanlı’nın son döneminde gazete çalışanları ne kadar maaş alırdı? Bir gazete yayımlamak için kaç liralık bir yatırım gerekirdi? Sultan İkinci Abdülhamid, 1888 yılında Tercüman-ı Hakikat gazetesinin başyazarı Nuri Bey’e bu soruları sormuştu. Nuri Bey’in padişaha verdiği yanıttan yola çıkarak hesapladığımızda şu sonuca varıyoruz:

Bir gazete çıkarmak için yaklaşık 40.000 kuruşluk bir ilk yatırım gerekirdi. Aylık işletme maliyeti yaklaşık 20.000 kuruştu. Her gün 1 kuruşa satılan bir gazete, 5-10 bin tiraja ulaştığında reklam geliri sayesinde belirgin bir kâr elde edebiliyor ve kısa sürede yatırım maliyetlerini çıkarıyordu.

Gazetenin yazı işlerindeki çalışanların ortalama aylık ücreti 800 kuruş kadardı. Bu maaşla 8 çuval un veya 80’er kilo kahve yahut tereyağı satın alınabilirdi. Geç Osmanlı döneminde yayıncılık hakkında bir tezle doktora derecesi alan gazeteci Mehmet Erken bu ilginç belgeyi anlatıyor.

Osmanlı basın tarihine dair tartışmaların yoğunlaştığı ve görmezden geldiği bazı alanlardan bahsedebiliriz. Osmanlı ve basın deyince akla ilk gelen konuların sansür, yasaklama, sürgün olması bunun en belirgin örneğidir. Fakat bir gazetenin nasıl yayımlandığını, matbaasında çalışanları, alanın gerçek emekçilerini merak ettiğimizde işler çetrefilleşmeye başlar. Basın tarihinin kaydadeğer emekçilerinden Münir Süleyman Çapanoğlu bu durumu çok veciz bir şekilde ortaya koyar: 

  • Matbuat hatıralarını yazan üstadlarımızın kitaplarında da edebi hüviyetlerinden ve ön plana gelen kalem erbabından başka, kimseler hakkında malûmat yoktur. Tafsilattan geçtik, isimlerini bile yazmamışlar, bunu külfet saymışlardır. Belki de kıymet vermedikleri için buna lüzum görmemişlerdir.
  • Ün salmış bir şair, şöhret yapmış bir romancı kadar bir gazeteci, bir muhabir de kıymettir ve bunlar mesleğin isimsiz kahramanlarıdır. Aralarında en büyük şairlere, romancılara taş çıkartacak kadar otoriterler vardır ve asıl unutulmaması lâzım olan insanlar bunlardır.

Matbaa çalışanlarına, özellikle Osmanlı matbuatında çalışanlara dair müstakil bir araştırma yok. Çapanoğlu’nun dile getirdiği görmezden gelme, araştırmacıların da bir eksiği. Bu yazı, böyle bir merakın sonunda karşıma çıkan bir belgeye dayanıyor.

Belgenin yazım tarihi 1888. Yazarı ise, hakkında detaylı bilgi bulamadığım, Tercüman-ı Hakikat gazetesi sermuharriri (başyazarı) Nuri. Belgenin yazılmasının sebebi, “müstebid” Sultan İkinci Abdülhamid‘in Nuri Bey’e sorduğu bir soru. Padişah, dönemin en etkin gazetecilerinden Filip Efendi’nin, 1884-1890 yılları arasında yayımladığı ve haberleri büyük ses getiren Tarik gazetesi gibi bir gazetenin nasıl kurulabileceğini sorunca Nuri Bey bir hesap yapmış. Sultan’a, gayet öz bir şekilde o gün için bir gazeteyi oluşturan unsurların neler olduğunu bu belgede anlatmış.

Nuri Bey’in iki kısımdan oluşan yazısının bir bölümü gazetenin çalışanlarını, diğer bölümü gazete yayımlamak için gerekli malzemeleri ele alıyor. Ayrıntılara geçmeden önce, 1888’de bir gazetenin ilk yatırım maliyetinin ve aylık giderlerinin ana kalemlerini gösteren şu grafiğe bakalım:

 

1880'lerde bir gazetenin kadrosunda kimler olurdu?

Bir gazetenin kadrosunu düşündüğümüzde aklımıza hemen yazarları gelir. Fakat gazete çıkarmak için bundan daha fazlasına ihtiyaç vardır. Nuri Bey matbaa çalışanlarını dörde ayırır; yazarlar, mürettipler (dizgiciler), makineciler ve idare heyeti.

Tarik gibi bir gazete için yazı heyetinde en azından bir başmuharrir, bir ikinci muharrir, üç tercüman ve bir musahhihin (düzeltmen) istihdam edilmesi gerekir. Dönemin gazete satışları sınırlıdır. Bu nedenle personele hak ettiği paraların verilmesi imkânı olmadığından muharrirler ve mütercimler kadrolu olarak değil dışarıdan çalışır.  

Başmuharrir olabilecek nitelikteki birisi devlette en azından 5.000 kuruş maaş alabilir. Bu paranın bir gazete tarafından verilebilmesi mümkün değildir. Bu nedenle gazetelerin başmuharrirlerinin en azından emekli maaşı alan birisi olması tercih edilir.

Başmuharrir, politikaya dair yazılar yazar ve genel çerçeveyi belirler. Bilim, sanat, edebiyat alanında tercüme edilecek yazıların seçimi ve tanzimi ikinci muharrire, kendi tâbiriyle başmuharrir muavinine aittir. Bu nedenle gazetenin yazı heyeti yayımlanacak ve yayımlanmayacak pek çok yazıyı (Osmanlıca ve diğer dillerde) okur ve bunlar arasından seçimler yapar. Yayımlanacak olanlar, gazetenin farklı dillerden tercümeler yapacak mütercimlerine taksim edilir. Anlaşıldığı üzere ikinci muharrir bugünkü yazı işleri müdürü konumundadır.

Başyazar ve çevirmenler ne kadar kazanıyordu?

Nuri Bey, Tercümân-ı Hakikatde başmuharrir Ahmed Midhat Efendi’nin yardımcısı olarak bu görevi ifâ ettiğini ve aylık 2.000 kuruş aldığını söyler. Bu maksatla İngilizce, Almanca, Fransızca, Rusça gibi dillere vâkıf mütercimler istihdam etmek gerekir. Mütercimler için de dile vukûfiyetleri ve tecrübelerine göre 500 ilâ 1.000 kuruş uygun görülür. Nuri Bey mütercimler için toplamda 15 sütunluk bir alanın ayrılabileceğini, bundan fazlasının mütercimlerden beklenemeyeceğini söyler. 

Gazetenin farklı alanlarda derinlemesine araştırmalar yayımlaması, siyasi ve edebi yorumlar getirmesi, farklı ülkelerdeki gelişmeleri değerlendirmeleri istenirse o zaman daha fazla uzman yazara sahip olmak gerekir.

Bu çalışanların yazdıkları yazılar dizildikten sonra bir musahhih tarafından kontrol edilir. Musahhih, kimi zaman geceyarılarına kadar tashih (düzeltme) yapacak olduğundan, çalışma şartları ve mesai düzeni de ona göre değişmektedir. Maaşı en azından 800 kuruş olmalıdır.

Dizgiciler ne kadar maaş alıyordu?

Nuri Bey 1860’lı ve 1870’li yıllarda matbaa çalışanlarının sefil durumda olduklarını, matbaacılığın son yıllarda çok ciddi bir gelişme kat ettiğini, geçmişte gazetelerde çalışanların bugün matbaaların kapısından bile içeri giremeyeceklerini söylemektedir. Bu yorumların, sultanın gönlünü hoş etmek söylendiğini düşünenler olacaktır. Fakat diğer bütün veriler de bize bu gerçeği gösteriyor. Yüzyılın son 10 yılına gelindiğinde Osmanlı matbaacılığı artık uluslararası düzeydedir; Ahmed İhsan ve Ebüzziya’nın çalışmaları bu yıllarda farklı ülkelerde övgüler almıştır.

Diyarbakır Sanayi Mektebi'nin Matbaa Bölümü'ndeki hocaları ve öğrencileri gösteren 1891 tarihli bir fotoğraf.

Gazetede yazarlar dışında kimler çalışır? Gazete basımında yazarlar dışındaki iki grup var: Tertip heyeti ve makineciler. Harf ya da baskı hatasından dolayı resmî gazetenin bile kapatıldığı bir dönemden bahsettiğimiz düşünüldüğünde bu çalışanların önemi daha rahat anlaşılır.

Tertip heyeti, diğer tâbirle dizgi heyeti içinde çalışan, birisi başmürettip olmak üzere 7 kadar mürettip vardır. Gazete yazıları mürettipler arasında taksim edilir, ardından dizilen metinler derlenir ve bağlanır. Başmürettibin dile hâkim olması, imlâyı koruması beklenir. Ayrıca metinlerin tertip heyetinden çıkmadan önce son kontrolü de başmürettip tarafından yapılır. Tertip heyetinde başmürettip günlük 30, diğer mürettipler ise 25 kuruş alır.

Dizgici ücreti neden günlük hesaplanıyordu?

Mürettiplere verilecek paranın diğer çalışanların aksine günlük olarak hesaplanması dikkate değer ve kısaca geçmişine değinmemiz gereken bir mevzudur. 1861 yılında Takvimhâne-i Âmire’de yapılan teftişte mürettiplerin kadrolu çalışması önemli şikâyet kalemlerinden biriydi. Mürettiplik işi gelecek yazılara bağlıdır ve çalışma zamanları değişiklik gösterebilir. Yazılar geldikten sonra ise hızlıca bitirilmesi gerekir. Fakat kadrolu çalışanlar bu noktada gevşeklik göstermektedir. Bu nedenle Takvimhâne teftiş heyetine göre, matbaadaki iş akışının düzeltilmesi için yapılması gereken öncelikli adımlardan bir tanesi, mürettiplerin harf-kelime başına yahut günlük olarak ücretlendirilmesidir. 

Makine dairesinde biri başmakinist olmak üzere dört makinist çalışır. Bunların yanında bir de gazetenin idari işleri için bir idareci, posta işlerini yürütmek için postacı ve müstahdem çalıştırılmalıdır.

Gazetenin aylık masraf kalemlerini aşağıdaki tabloda ana hatları ile görebilirsiniz: 

Matbaa Çalışanları Ücret Tablosu

Heyet-i Tahririye (aylık)  Kuruş
Başmuharrir  3.000
İkinci Muharrir 2.000 
1. Mütercim 1.000
2. Mütercim 800
3. Mütercim  600
Musahhih (Düzeltmen) 800
Tahrir Heyeti Toplam 6.700*
Tertip Heyeti  (her nüsha için) 
Başmürettip  30
Mürettip (x6) 120 (20x6)
(ayda 26 nüsha için -aylık ) Tertip Heyeti Toplam 3.900 
Makine Dairesi  (aylık)
Başmakinist 600
Makinist (3x) 900 (3x300)
İdare Heyeti  (aylık)
İdareci 1.000 
Postacı  600
Müstahdem 200
Bina Kirası  500
Diğer 
İdare Masrafları 3.800
Malzeme Giderleri
Kâğıt 1.500
Pul 1.300
Zeytinyağı, mürekkep vs. 1.500
TOPLAM 20.000

Tablodaki ücretleri daha iyi değerlendirebilmek için bir tutunma noktası olması amacıyla 1888 yılı için bir çuval unun 100 kuruş, bir kilo tereyağı ve bir kilo kahvenin 10'ar kuruş olduğunu dikkate alabiliriz. Hem ele aldığımız ürünlerin fiyatları hem de İstanbul’da yaşam maliyetleri bugün için farklılık gösterse bile, yine de ürünler üzerinden bir değerlendirme yaptığımızda, personel ücretlerinin çok yüksek olmadığını söyleyebiliriz. En azından başmuharrir ve muharrir gibi bugün için gazetelerin önemli personellerinin maddi durumlarının, tabloda görülenden daha iyi olduğu aşikardır. Bu farkı doğuran, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e basın cemiyetleri, kanunları ve sendikalaşma tarihidir. Ancak bu, müstakil bir değerlendirmenin konusu.

Gazetenin fiyatı, aylık işletme maliyeti ve reklam geliri ne kadardı?

Tablodaki asgari rakamlara göre bir gazetenin işletilebilmesi için aylık 20.000 kuruş, yani yaklaşık 200 Osmanlı lirasına ihtiyaç vardır. Çıkarılması istenen gazete için Tarik gazetesi örnek alındığından, bu gazetenin aynı tarihteki genel fiyat ve ücret skalası üzerinden değerlendirme yapmak yerinde olur.

Tarik gazetesi 1888 yılında 1 kuruşa satılıyordu. 4 sayfalık gazetenin son sayfası genellikle reklamlardan oluşur. Gazetenin reklam ücretleri ise satır başına 5-15 kuruş arası değişmektedir (reklam fiyatları reklam boyutuna ve süresine göre değişse de asgarisini dikkate alacağız). 4 sütun ve yaklaşık 70 satırdan oluşan bir gazete sayfası için yaklaşık ilan bedeli ise günlük 1.400 kuruşa tekabül etmektedir. Bu hesap ile 5 ilâ 10 bin arasında satan bir gazetenin belirgin bir kâr elde etmesi mümkün gözükmektedir.  

Bir gazetenin yayımlanması için yazarlar ve çalışanlar kadar hayatî bir diğer unsur, gazetenin basılacağı makineler ve dizgi yapılan hurufattır. 1880’li yıllara kadar gazeteler farklı matbaalarda da basılıyordu. Örneğin Basiret gazetesi ilk yıllarında Tatyos Divitçiyan matbaasında basılmış, 632. sayısından itibaren kendi matbaasına geçmiştir. Sultan İkinci Abdülhamid dönemindeyse artık gazeteler profesyonelleşmeye başlamış, tirajları artmış ve bir matbaa sahibi olmadan iyi bir gazete çıkarmak imkânsız hâle gelmiştir.

Tercüman-ı Hakikat gazetesi sermuharriri Nuri Bey'in Sultan İkinci Abdülhamid'in talebiyle hazırladığı, bu yazıya konu olan 1888 tarihli belgenin ilk sayfası. Belge kodu BOA, Y.PRK.BŞK.12/5 (H-05-12-1304)

Gazete makineleri bahsinde Nuri Bey’in aktardığına göre 1880'lerde Osmanlı matbaacıları, dünyada yaygın olan İngiliz ve Amerikan makinelerinden ziyade, Alman makinelerini tercih ediyordu. Bu tercihte 19. yüzyıl sonunda Osmanlı'nın siyaseten Almanya ile yakınlaşması etkin olabilir. Nuri Bey ise bu tercihin fiziksel yakınlıktan kaynaklandığını söyler. Makinenin bozulması veya yedek parça ihtiyacı durumunda Alman fabrikalarına ulaşmak, dolayısıyla çözüm üretmek daha kolaydır.

Heidelberg ve Man-Roland gibi bugünkü en önemli matbaa makinesi üreticilerinin 19. yüzyılda yeni yeni büyümeye başladıklarını, 19. yüzyılda ise Birleşik Krallık ve ABD’nin matbaa makinesi üretimi konusunda önder olduklarını bu noktada hatırlamak gerekir.

Hangi hurufat türleri ve baskı makineleri kullanılırdı?

Hurufatın, yani dizgide kullanılan metal harflerin standart boyu, Nuri Bey'in verdiği bilgiye göre 1880'lerde 16 puntoydu. Haber ve yazılarında başlığında veya dipnot vb. olarak kullanılacak diğer harfler için 8, 12 ve 24 punto hurufat da alınabilirdi.

1880’li yıllar Osmanlı hurufatlarında çeşitlenmelerin başladığı yıllardır. 19. yüzyıl başında üretilen "Arapoğlu" hurufatının hâkimiyeti uzun sürdü. Arada türetilen"ta’lik" hurufatını bir kenara bırakırsak, 1870’lerin başında Ohannes Mühendisyan’ı tasarladığı hurufat değişimi başlattı. Bu hurufat, dönemin gazetelerinde, "tıpkı elyazısı gibi" diye tarif ediliyordu. Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışına kadar bu hurufat kullanılmış olsa da farklı alternatifler de üretildi. "Kufi" hurufat ise sonraki yıllarda gündeme gelecekti.

Dönemin gazetecilerinin daha ziyade Çemberlitaş’ın karşısındaki Osman Bey Matbaası'nın altında bulunan hurufat evinden bu malzemeyi temin ettiğini belirten Nuri Bey, hurufat çeşitlerinin yanı sıra döküm ustalarının da hurufatın kalitesini etkilediğini yazmıştı.

Osman Bey ve Bahriye Matbaaları, o dönemin en önemli ve gelişmiş basım evleriydi. İlki devlet destekli, ikincisi doğrudan devlet kurumuydu. Bu iki matbaada, o dönemde yeni icat edilen sıcak dizgi makinesi (linotip) de vardı. Linotip makinesinde dizgiciler harfleri teker teker dizmek yerine bir klavye başında harflere basar ve makine, içinde bulunan sıcak metalle basılan harfi dökerek dizer.

Bu dönemde bir gazete matbaasının ve malzemelerinin maliyeti şöyleydi: 

Ekipman Birim Fiyatı Miktar  Maliyet
Makine 200 Osmanlı lirası  1 200 Osmanlı lirası (20.000 kuruş)
Hurufat  18 krş. (1 kıyye) 500 9.000 krş.
Hurufat Kasası 400 krş (1 kasa)  5 2.000 krş.
Diğer malzemeler  2.000 krş.
ARA TOPLAM 33.000 kuruş
8 punto hurufat 50 krş. 50 2.500 krş.
12 punto hurufat 36 krş. 50 1.800 krş.
24 punto hurufat 26 krş. 50 1.300 krş.
GENEL TOPLAM 38.600 Kuruş

1880'lerde bir gazetenin kuruluş giderleri, işletme masraflarına kıyasla çok yüksek değildir. Makineler, matbaa atölyesi için yapılan hazırlık, dönem dönem yapılacak bakım ve eskiyen parçaların değişimi dışında büyük masraf çıkarmayacak cinstendir. Bu nedenle yukarıda yaptığımız hesabı dikkate aldığımızda, bir yatırımla kurulan gazete matbaasının günlük 5-10 bin satış rakamına ulaştıktan sonra kısa bir süre içinde kurulum masraflarını çıkarabileceği anlaşılıyor.

Neticede gazetelerin, hatta basın kuruluşlarının iç dünyası hâlen kapalı bir kutu olarak karşımızda duruyor ve etraflıca incelenmeyi bekliyor. Basının ilk yıllarından elimize ulaşan bu ve benzeri anlatılar, basın tarihinin sonraki yıllarına da ışık tutacaktır. Özellikle Sultan İkinci Abdülhamid dönemi basını, sansüre yapılan “aşırı” vurgu nedeniyle, aynı dönemde basın tesislerinin kurumsallaşmaya başlaması, basının alt mesleklerinin oluşması, matbuat emektarlarının görevlerinin belirlenmesi ve belirgin bir basın dilinin oluşmaya başlaması görmezden geliniyor. 

Kaynaklar
  • Münir Süleyman Çapanoğlu. Basın Tarihine Dair Bilgiler ve Hatıralar. İstanbul 1962, s.12
  • Nesimi Yazıcı. “Matbuat Müdürlüğünün Kuruluşu” Gazi Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Dergisi, C.5-6, Ankara 1983, s.113-134.
  • Şevket Pamuk. İstanbul ve Diğer Kentlerde 500 Yıllık Fiyatlar ve Ücretler (1469-1998). Ankara: TC Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü 1999
  • Onur Fatih Yazıcıgil. “Osmanlı İmparatorluğunda Nesih Hattın Tipografik Evrimi (1729-1928)” (Doktora, İstanbul, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, 2020). 
  • BOA, Y.PRK.BŞK.12/5 (H-05-12-1304)

İLGİLİ: BASIN TARİHİ

1894 İstanbul depremi: Gazetelerdeki komplo teorileri, sansür ve propaganda

Türkiye’nin ilk gazeteleri: Takvim-i Vekayi, Ceride-i Havadis ve Tercüman-ı Ahval

Deli Nizam: Kalemi sapan gibi kullanan gazeteci

Mehmet Erken

1988 Fatih doğumlu. Vefa Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun olduktan sonra 2012-2017 yılları arasında çeşitli TV programlarında ve haber sitelerinde muhabir ve editör olarak çalıştı. İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde yüksek lisans eğitimini, FSMVÜ Tarih Bölümü’nde “Geç Osmanlı Döneminde Matbaa ve Kitap Yayıncılığı (1857-1888)” başlıklı teziyle doktora eğitimini tamamladı.

Journo E-Bülten