Dosya

Romanlarda kadın gazeteciler: Sektördeki cinsiyetçilik edebiyata yansıyor

Fotoğraf: Nilay Kamu

Yıllar önce üniversitede öğrenciyken romanlardaki gazeteci karakterinin nasıl işlendiğini araştırmıştım. Yeni yazılan romanlarla hayatıma dâhil olan kadın gazeteci karakterlerinin sayısı artınca aklıma takılan yeni soruları yazarlara, akademisyenlere ve gazetecilere yöneltmeye karar verdim: Hangi romanlarda kadın gazeteciler var ve bu yapıtlarda nasıl temsil ediliyorlar?

Türkiye edebiyatında gazeteci karakterler genelde roman türünde işleniyor. Kısa öykü ve çizgi romanlarda da gazetecileri görmek mümkün. Fakat bu gazetecilerin neredeyse tamamı erkek. “Güçlü” kadın gazeteci karakteri bir yana, romanlarda herhangi bir kadın gazeteci bulmak zor.

Geçen yıl Journo’ya konu olan Dr. Tayfur Haykır imzalı “Türk Romanında Basın Hayatı 1872-1940” adlı çalışmada, kadın romancıların o dönemde eser üretirken yaşadığı zorluklara da değiniliyordu. Haykır, o dönemi şöyle özetliyordu:

  • Kadınların kamusal alanda olmaması dönemin atmosferiyle ilgili. Toplumun genel yapısı itibarıyla bir kadının yazarlık yapması hoş görülen bir şey değil. Fakat Türk entelektüelinin bu konuda çabası olmuş. Hem romanlarda kadınların eğitim görmesini savunmuşlar, hem de yazarlar kadınları teşvik etmek için kadın mahlasıyla yazıyorlar. Benim dâhil etmememin sebebi ise kadın yazarların yazdıklarında matbuat hayatına dair şeyler olmaması.

Gazetecinin Ölümü: Erkek egemen polisiye türüne “Selin” dokunuşu

Bu noktada Gazetecinin Ölümü kitabı oldukça önemli. Bu eser, kendisini “feminist polisiye yazarı” olarak tanımlayan ve gazeteci olan Elçin Poyrazlar’ın kaleminden çıkmış. Selin Uygar karakterinin hikâyesine odaklanan bu roman oldukça sürekleyici olmasının yanında Türkiye’de polisiye türüne de yeni bir soluk getirmeyi başardı. Poyrazlar, Selin karakterini oluştururken erkek egemen polisiye roman türüne hem bir kadın olarak hem de bir kadın gazetecinin elinin değmesi gerektiğine inandığı için Gazetecinin Ölümü’nü yazmış.

Kısa bir söyleşi yaptığımız Poyrazlar, birçok romanın eril bir dille yazıldığını ve işlenen kadın karakterlerde bu etkinin görüldüğünü vurguluyor. Yazarın polisiye romanlardaki erkek egemen etkisinden kurtulmak istediği bir dönemde, kendisinin de gazeteci olmasıyla oluşmuş bir karakter Selin…

Romanın ucu ABD’nin içindeki iktidar mücadelesine dokunuyor ve öykü, siyasi bir komplo etrafında şekilleniyor. Bu komployu gün yüzüne çıkartmaya çalışan Ülke gazetesinin Washington muhabiri Selin Uygar bir cinayeti çözmeye çalışıyor. Haber aşkıyla, aldığı ölüm tehditlerini umursamadan işini yapıyor.

Romanı okumak isteyenlerin keyfini kaçırmamak için daha fazla anlatmayalım ama şunu söyleyebiliriz: Roman, haberi koklayıp kovalayan cesur bir kadın gazetecinin ikilemi hakkında. Arı kovanına çomak sokup meslek uğruna hayatını tehlikeye atmak mı, yoksa suya sabuna dokunmadan güvenli ama entelektüel tatminden uzak bir yaşam mı?

J.K. Rowling’in “Rita Skeeter” karakteri, idealist değil şeytani gazeteci

Ünlü yazar J.K.Rowling’in Harry Potter serisindeki Rita Skeeter karakteri ise The Daily Prophet adlı “sihirbaz gazetesi” için yaptığı haberler nedeniyle sürgüne gönderilmişti. Poyrazlar, Rita karakterinin ortalığı karıştırmak için yalan haberler yazdığına ve “şeytani gazeteci” algısına hizmet ettiğine vurgu yaparken yazarların farklı gazeteci kimliklerini kurmaca eserlerinde işleyebileceğini belirtiyor.

Harry Potter filmlerinde “cadı-gazeteci” Rita Skeeter karakterini oyuncu Miranda Richardson canlandırmıştı.

“Biraz da kadınları yazalım, okuyalım” diyen Poyrazlar, ilham aldığı yazarların romanlarını ve karakterlerini şöyle sayıyor: Laura Lippman/Tess Monaghan Serisi, J.K.Rowling’in Rita Skeeter karakteri, Stieg Larsson/Ejderha Dövmeli Kız, Lisbeth Salander, Gillian Flynn.

Kadın gazetecilerin romanlarda nasıl yer aldığı yazara göre değişiyor. Yaşar Üniversitesi’nden Prof. Dr. Gülseren Atabek bu alanda araştırmaları olan bir akademisyen. Atabek, “Romanlarda kadın gazeteci algısı nasıl ele alınmalı ya da doğru ele alınıyor mu” diye sorduğumda şunları söylüyor:

  • Nasıl sunulduklarını saptadıktan sonra bunu “gerçek” yaşam göstergeleriyle kıyaslamak mümkün. Zira gerçek yaşamda da kadın gazeteci sayısı erkek gazetecilere oranla çok az. Eskiden beri gazetecilik erkek mesleği olarak görülüyor. Öncelikle neden gazetecilik mesleğinin ve gazetecilerin romanlar üzerinden incelenmesinin önemli olduğunu açıklayalım: Anılar ve resmî belgeler dışında, romanlarda sunulanlar da toplumsal ve tarihsel gerçekliğin anlaşılmasında oldukça önemlidir. Hem Cumhuriyet öncesi dönemde hem de Cumhuriyet’ten günümüze kadar olan dönemde gazetecilik ve yazarlık birbirini bütünleyen iki faaliyet alanı olarak karşımıza çıkıyor. Bu nedenle yazarlar romanlarında basın ve basın çalışanlarına sıklıkla yer vermişler. Kimi zaman yazarların, roman kahramanı gazetecileri, tarihsel ve toplumsal gerçekliğe ters düşmeyecek şekilde yansıttıkları da sıklıkla karşılaşılan bir durumdur.
  • Türkiye’de başlangıcından itibaren gazete ve romanın aynı alana ait iki entelektüel ürün olarak algılanması, gazetecilik mesleğinin şekillenmesinde edebiyatçıların etkisini günümüze kadar taşımıştır. Kurgusal bir anlatı olarak romanların da toplumsal-tarihsel gerçekliği yansıttığı sıklıkla dile getirilir. Ancak bu romanların, reel gerçekliği bir tarih kitabı gibi anlattığı anlamına gelmez. Roman yazarının, ele aldığı dönemdeki yaşayış biçimlerine, insan ilişkilerine ait gözlemleri, çoğu zaman bir tarih kitabının anlattıklarından ya da resmi bir belgenin güvenirliğinden daha değerli olabilmektedir. Ancak edebi metinlerin, tarihi bir belge olarak değerlendirilmesinde, edebi gerçeklik ile doğrudan yaşanmışlık arasındaki ayrım da göz ardı edilmemelidir.

Romanlarda kadın gazeteciler 1960’larda arttı, 1980’ler bir kırılma oldu

Romanlarda kadın gazetecilere 1960’lı yıllardan itibaren daha sık rastlandığını ifade eden Atabek şöyle devam ediyor:

  • Kadın gazetecilerin erkek gazetecilere göre az olduğu romanlarda özellikle 1960’lı yıllardan itibaren kadınların basın hayatında yer aldığını görüyoruz. Romanlarda kadın gazeteciler sıklıkla sektörün cinsiyet ayrımcılığı politikalarına maruz kalırlar. İşe alınmada ve iş hayatında yükselmede sürekli sıkıntılar yaşarlar. Erkek gazetecilere göre daha düşük maaş alırlar, ödüllendirilmezler. Ekonomik kriz dönemlerinde ilk olarak kadın gazeteciler işten çıkartılır. Özellikle alımlı kadın gazeteciler iş yerinde sıklıkla tacize uğrarlar romanlarda. Erkek gazeteciler, “kızların bayıldığı” gösterişli kişilerdir. Kadın gazeteciler ise ya magazin gazetecisi, fısıltı köşesi yazan ya da “cinselliğini kullanarak” bir yerlere gelmiş ve Elveda Ankara’daki Yıldız örneğinde olduğu gibi gazete patronluğunu ancak rüyalarında görebilen kadınlar olarak sunulmaktadırlar.
  • Gazetecilerin ilk dönem romanlarda yüklendiği olumlu kahraman tipinin 1980 sonrasında önemli bir değişime uğradığını da belirtmek gerekir. Son dönemlerde gazetecilik mesleğine ve medya kuruluşlarına eleştirel yaklaşan roman sayısı da giderek artıyor. 1960’lı ve 1980’li yıllarda pek çok açıdan şekil değiştiren gazetecilik dinamiği, özellikle söz konusu kadın gazeteci karakterler olduğunda da başka bir boyuta taşındı. Bu noktada yeni dönemde üretilen romanlarla eski dönemlerden günümüze gelen romanların iyi değerlendirilmesi gerekiyor.

Kahramanı kadın olan romanların bir listesi

Atabek, kahramanı kadın gazeteci olan Türkçe romanların bir listesini Journo için şöyle paylaşıyor:

  • Kayıp Aranıyor – Nevin Akyürek
  • Esir Şehrin İnsanları – Nedime Hanım
  • Erkek Sabahat: Erkek Olan Kadının Hatıraları – Sabahat Deli Kız, Leylâ
  • Bıçağın Ucu ve Yaraya Tuz Basmak – Ümid
  • Ölmeye Yatmak – Aysel Dereli
  • Alnında Mavi Kuşlar – Armağan
  • Hayır – Aysel Dereli
  • Genç Kız ve Ölüm – Nuray İlkin
  • Karanlığın Günü – Neslihan, Asiye ve İkbal
  • Unutulmuş Günler – Sinem
  • Nihal: Gölgesiz Bir Kadın – Nilgün
  • Çünkü Onlar Kadın – ismi verilmeyen kadın gazeteci, Kırık Zarlar – Emine
  • Umut Hiç Bitmiyor – Şimal
  • Elveda Ankara – Yıldız
  • Meryem’in Biricik Hayatı – Ela
  • Deligonca – Elif

Erkek gazetecilerin de yer aldığı romanları ise 2016 tarihli şu Journo içeriğinde bulabilirsiniz:

Roman kahramanı olarak gazeteci

M.K. Perker’in Hürriyet’te yarattığı Ece karakteri

Çizgi roman tarafında adından söz ettiren ve ünü dünyaya yayılan çizerlerimizden Mustafa Kutlukhan Perker, nam-ı diğer M.K. Perker, özellikle Ece/Toplu Maceralar Serisi ile “kadın gazeteci” karakterlerden birisini yaratmış oldu. Hürriyet gazetesinde her pazar yayımlanan maceralarıyla çizgi roman ve basın dünyamızda kendine yer edinen Ece karakteri, 6 serilik kitap serüvenine bu şekilde başladı.

Perker’in Ece karakteri, kendine has özellikleri ve mizacıyla dikkat çekiyor. Esprili ancak sivri dilli olmasıyla röportaj yaptığı herkese kendini sevdiremese de özellikle çalışma arkadaşları tarafından oldukça seviliyor. Kendi hâlinde eğlenceli röportajlar yaparak hayatını kazanan Ece, çoğunlukla dominant yapısıyla öne çıkıyor ve “gerçekliğe” oldukça yakın bir gazeteci profili çiziyor.

Perker ise yarattığı “Ece” karakterini şöyle tanımlıyor: “Güzel, cevval, asi, zeki, komik, enerjik… Basın koridorlarında ve sokaklarda; erkek kalabalığıyla kuşatılmış bir dünyada yaşayan bir kadın gazeteci.”

“Varlığı dahi iyi hissettiriyor ama ‘maalesef ruhu yok'”

Bazı romanlarda ya da hikâyelerde kadın gazeteciler bambaşka açılardan ele alınabiliyor. Ece bunların ötesinde gerçeklikten besleniyor ve bu noktada diğer kadın gazeteci profillerinden ayrılıyor. Ece karakteri hakkında bir çizer olarak tanıdığımız Aslı Alpar, Kaos GL’de kaleme aldığı eleştiride Ece serisinin bazı yönlerden eksik olduğuna vurgu yapıyor.

“Ece; yemek yiyor, sosyalleşiyor, çalışıyor, tartışıyor ama kitap boyunca bir defa olsun sevişmiyor, flört etmiyor, mastürbasyon yapmıyor, regl ağrısı çekmiyor’’ diyen Alpar, “Ece, teknik olarak kusursuz bir eser olabilir, ayrıca kadın hikayelerinin görmezden gelindiği çizgi roman aleminde Ece’nin varlığı dahi iyi hissettiriyor ama ‘maalesef ruhu yok'” ifadesini kullanmıştı.

Aslı Alpar yazıda özellikle son dönemde kadın karakterlerin sayındaki artışa dikkat çekse de yine de çizgili anlatıda erkek kahramanların istilasının hissedildiğini vurguluyor:

  • Türkiye’de üretilen çizgi romanları ya da mizah dergilerini takip ediyor ve cinsiyet perspektifi ile izliyorsanız, çizgili anlatıda heteroseksüel erkek kahramanların istilasını hemen fark edebilirsiniz. Erkekler karakterin yaşamına odaklanan çizgi roman hikâyeleri arasında tek tük kadın hikâyesini cımbızla seçebilirsiniz. Kadınların çıkardığı aylık mizah dergisi Bayan Yanı’nın kadın karakterlere katkısını saymazsak son on yılda mizah yayınları, grafik çizgi romanlar ve gazete bantları dâhil oldukça az kadın karaktere ve kadın hikâyesine rastlarsınız.
Fotoğraf: Nilay Kamu

1932 tarihli İstanbul Treni’ndeki kadın gazeteci

Kendisi de gazeteci olan Graham Greene‘in 1932’de yazdığı İstanbul Treni romanının odak noktası gazeteci bir karakter değil ancak işlenen en eğlenceli karakter kesinlikle gazeteci Mabel Warren (İstanbul Treni’nin Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları için çevirisini, deneyimli gazeteci Hüseyin Gündoğdu yapmıştı).

Roman, Belçika’dan yola çıkan bir trenin İstanbul’a kadar uzanan hikâyesini anlatıyor. Yolculuk yapan karakterler bu romanın en can alıcı noktası. Kılık değiştirmiş bir doktordan, dans etmek uğruna ülkesini terk eden Coral Musker’a ve oradan haber yapmak uğruna trene binen gazeteci Mabel Warren gibi akla kazınan karakterler bu romana can veriyor. Warren, haberi uğruna ilginç olaylar yaşayan bir kadın gazeteci.

Trene beraber binen ancak ayrı duraklarda inecek olan bir çiftin hikâyesine odaklanan romanın anlatı çizgisi, Warren’ın yıllar önce izlediği bir davada tanık olarak yer alan bir kişiyi tanımasıyla tamamen değişiyor. 5 yıl önce görülen davada tanık olarak dinlenmesi beklenen adam, bir anda ortalıktan kaybolmuş ve davanın üstü kapatılmış. Adamı gördüğü gibi hatırlayan Warren ise onun bu kadar kritik olduğu süreçte neden sırra kadem bastığını öğrenmeye çalışıyor.

Mabel Warren’ın hikâyesi “güçlü ve kararlı” gazeteci algısına ters düşmüyor, aksine tam olması gerektiği gibi vazgeçmeyen bir karakter olduğunu gösteriyor. Ancak Warren’ın bazı bağımlılıkları var ve bu kitap boyunca yaptığı işi de olumsuz etkiliyor.

Dünyada kadın gazeteciler çizgi romanlarda daha çok karşımıza çıkıyor

Yabancı çizgi romanlarda da kadın gazeteciler önemli yer tutuyor. Amerika’da çok tanınan bir kurgu kadın gazeteci karakteri olan Brenda Star, modern gazetecinin de simgelerinden biri. Clark Kent nam-ı diğer Superman’in eşi olarak bilinen ancak güçlü bir karakter olan Lois Lane de hafızalara kazınan karakterler arasında yerini alıyor. Bir diğer yandan Vicki Vale de Lois Lane’in Batman çizgi romanlarındaki kadın gazeteci.

Jean M. Lutes tarafından kaleme alınan Front-Page Girls (Kapak Kızları), 1880 ve 1930’lu yıllardaki Amerikan kültürüne göre kadın gazetecileri ele alıyor. Nellie Bly ve Ida B. Wells gibi gerçek hayattaki kadın gazetecilerin yanı sıra bu eser, Henrietta Stackpole gibi kurgusal karakterlere de değiniyor.

Türkiye’de işlenen gazeteci karakterler ise elbette bunlarla sınırlı değil. Örneğin, deneyimli gazeteci Haluk Şahin’in Babıali’de Cinayet: Gazeteciyi Kim Öldürdü adlı polisiye roman Küre adlı gazetede ünlü bir köşe yazarı olan Kahraman Karaman’ın ölüm tehdidi almasıyla başlar. Kahraman için tehlike çanları çalmaya başlar ve roman bu noktada gazetedeki diğer çalışanlar, polis ve gazeteci ilişkisine değinirken aynı zamanda farklı alanlardaki gazetecilerin nasıl konumlandığını gözler önüne serer. Haluk Şahin, söyleşimizde, kendi romanındaki kadın temsilini şu şekilde açıklıyor:

  • Romanın ilk yazımı çıktıktan sonra okuttuğum birkaç kişi ve bir kadın editör arkadaşım bana dedi ki, “Burada Kahraman ve karısı arasındaki kopuş daha derinlemesine anlatılmalıydı.” Çünkü orada şahsiyet sahibi bir kadın var. Yıllarca katlanmış, sonra da çekip gitmiş. Kahraman’ın bir de saçma sapan bir ilişkisi var şarkıcı genç kadın Zeyna ile. Romandaki adam zaten defolu. Kadınla ilişkisi nedir, aşk mı fuhuş mu kandırmaca mıdır, nedir? Ben buradaki olayları o yüzden böyle bilinçli izledim.

Haluk Şahin: Polis adliye muhabirleri, gazetenin proletaryasıdır

Kitap bu noktada hiyerarşik bir düzenin gazetelerde nasıl işlediğini de anlatıyor. Haluk Şahin bu noktada polis adliye muhabirleri için şunları söylüyor:

  • Polis adliye muhabirleri gazetedeki proletaryayı oluşturur. Orada da magazin muhabirleri söylüyorlar, “biz olmasaydık bu gazeteler satamaz” diye. Çünkü insanların merakları o yönde. Günümüzde de öyle. Böyle bir insani zaaf var. Bunu eleştirmenin de mantığı yok aslında. Polis adliye muhabiri Lütfi’nin de elbette gerçek hayatta tekabül ettiği biri var. Gazeteciliği çok bilirler, kurt gazetecilerdir. Polisle aralarında yakın ilişki vardır. Önemli kişilerle bağlantıları vardır. Filanca müdür yükselmek istiyor, haberini yap. Sen onun iyi bir haberinin çıkmasını sağladığın zaman yarın öbür gün o başkasını atlatıp sana tüyo verir ve sen oradan ödül alırsın. Böyle protokoller vardır. Tabii bu dünyanın her yerinde vardır.
  • Türkiye’de çok iyi polis adliye muhabirleri vardır. Zamanında yetişenler var. Türkiye’deki gazeteciliğin bozulması süreci içerisinde bu türden has haberciler yavaş yavaş dışlanmaya ve tasfiye edilmeye başlandı. Çünkü başka tür insanlar ön plana çıkmaya başladı. Ümit Deniz yahut Celalettin Çetin veya Vasfıye Özkoçak veya başkaları… Bunlar polis adliye muhabirliğinde stardılar. Ama zamanla TV’nin gelmesiyle ve medyanın kendi iç dengelerinin değişmesiyle, daha pasif yerlere getirildiler veya köşe yazarı oldular. Bunlar aslında masaya oturtuldular. Polis adliye muhabirliğinin hası ise sahada olmaktır. Günümüzde çok yoğun olarak karşılaştığımız sansür mekanizması, eskiden karşımıza çok daha az çıkardı.
1996 yapımı The Portrait of a Lady filminde Henrietta Stackpole karakterini oyuncu Mary-Louise Parker canlandırmıştı.

Barış Soydan’ın Boruotu Cinayeti romanındaki Ufuk Lodos

Medya sektöründe farklı kuruluşlarda gazetecilik yapan ve şu anda YouTube kanalından yayınlarını sürdüren Barış Soydan’ın romanı Boruotu Cinayeti bir faili meçhulün izini sürerken KCK operasyonu sırasında gazetelerin yazı işlerine yaşananlara ışık tutuyor.  Gerçek hayatta yaşanan olaylardan yola çıkarak edebiyat ve polisiye kurgusuyla harmanlanan kitap, sürükleyici anlatımıyla gazetecinin merakını gözler önüne seriyor.

Barış Soydan kitaptaki Ufuk Lodos karakterine esin kaynağının kendisi olduğunu aktararak şöyle diyor: “Ufuk Lodos’ta kendimden esinlendim ama bir yere kadar. Benim kopyam değil, kurgu bir karakter. Bana benzemeyen birçok özelliği de var. Bana benzeyen yanları %30’u geçmez.”

Ufuk Lodos’un 2011 yılında “Anti-Otoriter Hareketlerin Eleştirel Tarihi” adlı bir kitap yazmasıyla romandaki hikâye başlıyor. Lodos bu kitabı, Türkiye’nin ilk anarşistlerinden olan “Deli” lakaplı arkadaşı Aydın Karakalem’e adıyor. Kitabın yayımlanmasından sonra bir okurdan gelen e-posta ile eski arkadaşının şüpheli bir şekilde ölü bulunduğunu öğreniyor. Hem arkadaşı olduğu için hem de gazetecilik refleksiyle bu ölümü araştırmaya karar veriyor. Yerel bir gazetede çalışan arkadaşı Bilal’den yardım edip araştırmaya başlıyor.

Barış Soydan, Ufuk karakterine dair şunları ekliyor:

  • Gerçek polis adliye muhabirlerine gönderme var. Türkiye yaklaşık 10 yıldır, büyük soruşturmalarla yatıyor, kalkıyor. Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Odatv, KCK, 15 Temmuz Darbe Girişimi… Darbe girişimi soruşturmasını izlemedim ama diğer soruşturmalarla ilgili haberlerin göbeğindeydim. Polis adliye haberciliğinin standartlarının ne kadar düşük olduğuna tanık oldum. Bu sırada Sabah gazetesinin yazı işyeri müdürüydüm. Aynı zamanda gazetede Ergenekon soruşturmasını takip etmek için kurulan özel haber biriminin yöneticiliğini yapıyordum.

“Kadın gazeteciler daha vicdanlılar”

Soydan’ın romanında kadın gazetecilere az değiniliyor. Ona göre bunun nedeni, polis adliye muhabirliğinde az sayıda kadın gazetecinin görevlendirilmesi. Yazar şunları söylüyor:

  • Bu konuda bir eksiklik var. Bu, bir açıdan kadın gazetecilerin yazı işlerinde ve polis adliye tarafında olmamasından kaynaklanıyor. Ben yazı işlerindeydim, polis adliye muhabirleri ile çalışıyordum ve çevremde kadın çok azdı. Ama hiç yok da değildi; yayın koordinatörümüz kadındı mesela. Onu (Şule Talu) düşünerek söylüyorum, kadın gazeteciler daha vicdanlılar. Bir insanın hayatını karartma potansiyeli taşıyan bir dosya önlerine geldiğinde, erkeklerden daha çok ince eleyip sık dokuyorlar.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:

Romanlardaki gazeteciler: 100 yıl önce iletişim fakültesi yoktu, basını edebiyatçılar kurdu

Nilay Kamu

Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü'nü derece ile bitirdi. Üniversite yıllarından beri bilim ve teknoloji alanına ilgi duyan bir gazeteci. Daha önce Log Dergisi, Shiftdelete ve Milliyet gibi kuruluşlarda çalıştı. Kendi ifadesiyle, "yazdığı haberler ile tecrübe kazanıp ilerleyen yıllarda çok daha iyi yerlere gelmek istiyor."

Journo E-Bülten