Katılırsınız katılmazsınız, o bir yana ama şu klişeyi hayatınızda en az bir kez duymuşsunuzdur: Gazetecinin tatili olmaz. Öyle mi acaba?
Tüm araştırmalar, gazeteciliğin en yoğun stres yüküne sahip mesleklerden olduğuna işaret ediyor. Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın geçen ay yayımladığı “Türkiye’de Gazetecilik: Algı ve Profil Araştırması” raporuna bakınca mesleğin ruhsal ve bedensel yıpratma potansiyelinin sonsuz büyüklüğünü anlamak mümkün. Rapora göre gazetecilerin büyük çoğunluğu haftada 45 saati aşan mesailer yapıyor, mobbing oranı %40’lara yaklaşıyor. Düşük maaşlar / büyük beklentiler, sansür stresi, fıtık, eklem ağrıları, görme bozuklukları ya da Tükenmişlik Sendromu… Gazetecilerin tatili olur mu olmaz mı bilinmez ama mental ve fiziksel rahatsızlıkları bol bir iş yaptıkları ortada.
Garip bir çelişkiyle bu yazı konusu aklıma tatildeyken düştü. Demek ki tatildeyken de haber konusu düşünmek şehir efsanesi değil. 😊 Acaba bu bütün gazeteciler için böyle mi? Gazetecilere tatil alışkanlıklarını, tatile çıktıklarında FOMO (olan biteni kaçırma korkusu) yaşayıp yaşamadıklarını, gittikleri her yere gazeteci kimliklerini de götürüp götürmediklerini sordum. Genel uzlaşı tatilin mutlaka ihtiyaç olduğu ama isteseler dahi şalteri kapatmanın hiç de kolay olmadığı yönünde…
Serkan Ocak: Bir tatilden haber yapmadan döndüğüm çok enderdir
Daha önce Radikal ve Hürriyet gibi kuruluşlarda çalışan, şu anda Deutsche Welle için haber üreten Serkan Ocak, her insanın olduğu gibi gazetecilerin de tatile ihtiyaç duyduğunu söylüyor. Zihinsel ve fiziksel olarak sağlıklı kalabilmek için iş-yaşam dengesini kurmanın önemini vurgulayan Ocak, şöyle diyor:
- Savaş muhabiri olarak Suriye’de çatışmaları takip ettiğim dönemler oldu. O zaman bile fırsat yaratıp denize, doğaya koşuyordum. Hayatta hangi mesleği yaparsanız yapın, hele gazetecilik gibi çok stresli bir iş yapıyorsanız mutlaka stres atmanız, denge kurmanız lazım.
Ocak bu konuda kendisinin şanslı olduğunu ama pek çok arkadaşının hafta sonu dahi dinlenme imkânı bulamadığını, gerek maddi sıkıntılar gerekse yoğun çalışma temposu nedeniyle uzun yıllardır tatile çıkamayan meslektaşları olduğunu söylüyor. Yıllık izne çıkarken FOMO ya da başka huzursuzluklar hissetmediğini söyleyen Ocak devam ediyor:
- Her şeyden önce, “gazeteci olunmaz, gazeteci doğulur” lafına inanan biriyim. Belli mesai çerçevesinde değil, yaşam biçimi olarak yapılacak bir meslek bu. Çok daha fazla özveri isteyen ama karşılığını da başarı olarak veren bir meslek. Ben hayatım boyunca tatille işimi birleştirdim ya da başka bir ifadeyle işimi tatile çevirdim. Tabii bu çalışılan kuruma, üstlenilen görevlere ve başınızdaki müdüre bağlı olarak değişen bir şey ama bunu başardığınız an her şey kolaylaşıyor.
Ocak, 2006 yılından beri aktif olarak gazetecilik yaptığını, o günden bugüne bir tatile gidip de haber yapmadan döndüğünün ender olduğunu söylüyor. Şu an çalıştığı DW’den önce Hürriyet Seyahat ekinin yayın yönetmenliğini yapıyor olmasını da kendi anlayışında tatil ve habercilik kavramlarının birbiri içerisinde erimesine bağlıyor:
- Şu an ailem var, bir kızım var, 12 yaşında. Benim düşünce yapım, çalışma şeklim onları da etkiliyor. Bodrum’a tatile gittik diyelim, orada bir orman yangını varsa tatilime ara verip o haberi de yapar, çalıştığım kuruma gönderirim. Benim iş ve tatil anlayışım hep iç içe olmuştur. Bundan da büyük keyif alıyorum. Yaptığım gazetecilikten de çok mutluyum. Bir anlamda benim için mesai kavramı yok, tatilim yok ama bir yandan da herhalde en çok tatil yapan gazetecilerden biriyimdir.
Ocak, her ne kadar tatilin önemine vurgu yapsa da şalteri kapatmanın çok kolay olmadığına katılıyor. Tatildeyken belki her günkü gündem takibi rutinlerinin hepsini yerine getirmese de 10Haber gibi takip ettiği bazı sitelere bakmayı sürdürdüğünü söylüyor.
Sakine Orman: Tatilde anda kalabilen azınlıklardanım sanırım
Çevre, kültür-sanat ve sivil toplum alanlarında gazetecilik yapan Sakine Orman, NewsLab Turkey’de proje sorumlusu olarak çalışıyor. Yıllık izin kullanırken “elbette” huzursuzluk hissettiğini söyleyen Orman, bunu iki nedene bağlıyor. Nedenlerden ilki gündemi kaçırma korkusu, ikincisi ise tatildeyken iş nedeniyle kendisiyle iletişime geçilmesi kaygısı…
Orman bu yüzden tatildeyken sosyal medya hesaplarını kapattığını ve zor da olsa gündemden uzak durduğunu belirtirken ekliyor:
- Tatilde ilgi alanlarımdan ve rutinlerimden uzaklaşıyorum. Örneğin, her gün e-postama gelen gündeme dair e-bültenleri tatilde okumuyorum. Farklı platformlardan her gün okumaya çalıştığım yazılara bir süre bakmıyorum. Ben tatilde kitap okuyup, dizi izleyip, dinlenerek ânın tadını çıkarabilmeyi başarabilenlerdenim henüz.
Orman, gündem takibinden uzak kalmayı bir ölçüde başarsa da tatilde de haber düşünmeyi bırakamayanlardan… Her ne kadar bu sene zirveye çıkan hayat pahalılığı nedeniyle henüz tatile çıkamamış olsa da çıktığı dönemlerde de tatil süresince bulunduğu yerleri, mekânları ve insanları gözlemlediğini ve “acaba buradan bir haber çıkarabilir miyim” sorusunu kendisine sorduğunu ifade ediyor:
- Haber çıkarma refleksleri bâki. Her zaman her yerde, gözlemlerle birlikte ortaya çıkan bir refleks bu, bir döngü. İzlediğim dizi ve filmleri yazıya döksem mi derken, okuduğum güzel kitapları da tanıtmak isteyebiliyorum. Bazen de ben bu refleksleri göstermesem bile, mesleğimin farkında olan yakın insanlar bana “bundan bir haber çıkar mı” sorusuyla geliyor. Her ortamda mutlaka kısa bir haber toplantısı yapılıyor diyebilirim. Ve evet, her zaman “aslında bu konuları da yazmak lazım” diyoruz ve gerçekten de yazılması gereken çok şey oluyor.
Orman’ın meslektaşlarının tatil anlayışlarıyla ilgili gözlemleriyse şöyle:
- Gündemden uzak kalamayan, gözünü/merakını gittiği her yere götüren meslektaşlarım var ve kendilerine başarılar diliyorum 🙂 Ama benim çok zorlandığım bir durum oluyor bu ikilem. Çünkü yaşadığımız ülkede, 7/24 gündemle iç içeyken, en azından kısa bir tatilde gerçekten gündemden uzak kalalım. Zaten tatil sonrası yeniden 7/24’e geçeceğiz nasılsa, o kesin!
Fırat Fıstık: Özel hayat-iş yaşamı dengesi, gazeteci için hayal
Halk TV bünyesinde mesleği sürdüren Fırat Fıstık, “Gazetecilerin tatili olmaz,” “Gazeteciliğin akşamı-sabahı yoktur” anlayışının gazetecilerin her zaman çalışabileceği, kendi kişisel alanının ortadan kalktığı bir duruma evrildiğini söylüyor ve yıllık izinlerin de bu anlayışa dâhil olduğunu ifade ediyor.
Fıstık, yıllık izne çıktığında huzursuzluk olmasa da gündemden uzak kalma korkusu yaşadığını, bunun da doğal olarak özel hayat-iş yaşamı dengesini bozduğunu söylüyor: “Çalışmadığınız zamanda da sürekli telefona, sosyal medyaya bakar hâle geliyorsunuz. Bir film izlerken dahi odaklanmakta sıkıntı yaşıyorsunuz. Bir süre sonra eliniz telefonunuza gidiyor.”
Bir gazeteci için her tatil öncesi “bu bir hafta telefonu kapatacağım” sözünün artık klişe hâline geldiğini ifade eden Fıstık, kimsenin bunu uygulayabildiğini düşünmediğini söylüyor. Kendisi de FOMO’dan mustarip olsa da tatilde en azından normalde okuduğu siyaset, tarih gibi araştırma kitaplarına ara verip pek okuma fırsatı bulamadığı polisiye ve bilimkurgu romanları okuyarak biraz dinlenmeye ve kafa dağıtmaya çalışıyormuş.
Tatile gittiği yerlere de gazeteci gözünü ve reflekslerini yanında götürüp götürmediğini sorduğumuz Fıstık, aslında tercih etmese de o refleksin sürekli kendisiyle olduğunu söylüyor ve bir örnek veriyor: “Son tatilimde gittiğim bir kıyının özel bir işletmeye verildiğini, şezlongun 400 liraya kiralandığını gördüm ve bunu paylaştım. Elbette etrafınızdakilere o gözle bakmayı bırakamıyorsunuz. Mesela tatil yapılan yerlerde yangınlar çıkması da tatili yarıda kesip işe dönmenize neden olabilir.”
Fırat Fıstık’ın gazeteci arkadaşlarının tatil anlayışına yönelik gözlemleri de kendi alışkanlıklarıyla örtüşüyor: “Gündemden uzak kalamamak genel bir ‘hastalık’. Gazeteci zaten tatilde olsun veya başka bir yerde olsun gözünü ve merakını her yere götürüyor. Gördüğünüz, anlatılan bir şey, sizin için haber yapma ihtimali olan bir konu oluyor ve her şeyi öyle düşünüyorsunuz. Bu bende de böyle, meslektaşlarımda da…”
Tuğçe Yılmaz: Akbelen Direnişi gibi haberlerde aklınız kalıyor
Bianet bünyesinde çoğunlukla çevre, kadın ve işçi hakları, kültür sanat konularında haber yapan Tuğçe Yılmaz, gazetecilik mesleğiyle birlikte iş-yaşam dengesini kurup kuramadığıyla ilgili sorumuza, kısa bir yanıt verdi: “Kuramıyorum 😊”
Yılmaz, tatil zamanlarında FOMO değil de sorumluluk hissinin ağır bastığını söylüyor ve bu hissi bir örnekle açıklıyor:
- Akbelen Direnişi başından itibaren benim takip ettiğim bir gündemdi ve tatile gitmeden önce bunun takibini sağlamak için sahadaki arkadaşımla ofisteki arkadaşımı buluşturmam gerekti ve bu şekilde haber akışı sağlayabildik. Bunun gibi pek çok haber kalıyor elbette geride ve sizin de aklınız biraz sahada, biraz ofiste kalıyor.
Yılmaz, düzenli olarak tatile çıkmaya çalıştığını ancak seçimlerini önce ekonomi, sonra gazeteci kimliğinin belirlediğini söylüyor. Bu sene tatil için Gökçeada’yı (İmroz) seçmesinin nedeni ise bu adanın belleğine ışık tutan bir serginin yasaklanması olmuş. “Bence politik tutumlarımız da etkiliyor mekân tercihlerimizi” diye ekliyor Yılmaz.
“Gittiğiniz her yerde o göz ve o merak sizinle”
Tuğçe Yılmaz, tatile çıkarken genel yayın yönetmene şaka yollu tatil boyunca iş WhatsApp grubundan çıkacağını söylemiş. O da çıkmak yerine sessize almasını önermiş. Grubu sessize almanın bir çözüm olmadığını söyleyen Yılmaz, tek meselenin WhatsApp gruplarından ibaret olmadığının da altını çiziyor: “Tatil boyunca sosyal medyaya bakmadan duramadım ve tabii ki haberci timeline’ına sahip olduğum için önüme çokça haber düştü. Bunların çoğunu da görüp geçemedim, okudum.”
Yılmaz’ın tatildeki kitap seçimi de işe yönelik oluyormuş genelde. Araştırma-inceleme kitaplarını hem okumayı sevdiği hem de üzerine yazı yazdığı için bundan şikâyetçi değil. Aynı zamanda bu tatilde Express ve Roll dergilerinin arşivinde bolca zaman geçirebilme fırsatı bulduğu için de mutlu olmuş.
Gazeteci gözünün “Bir dakika şimdi çıkarıyorum” diye bir kenara bırakabileceğiniz bir lens olmadığını söyleyen Yılmaz, “Gittiğiniz her yerde o göz ve o merak sizinle. Mekânda olmasa bile sohbetlerde sizinle” diyor. Örneğin çok sevdiği antik kentleri ziyaret ettiğinde haberci refleksinin mutlaka devreye girdiğini belirtiyor:
- Antik kent gezmek tatillerimde en sevdiğim etkinliklerden biridir ve buraların tahribatı ya da hemen yakınlarındaki yapılaşma faaliyetleri nedeniyle kısmen de olsa zarar görmemeleri artık neredeyse mümkün değil. Gezdiğim antik kent ve SİT alanlarına dair bir haber gördüğümde orayı gezdiğim ve tarihine az-çok vakıf olduğum için haberi yapmam elbette daha keyifli ve daha kolay oluyor. “Bu konuları yazmak lazım” meselesi beni çoğu zaman uyutmayan bir mesele olduğu için tatilde de tabii ki gittiğim meyhanenin tarihini bile didik didik edip yazmak istiyorum.
Cansu Acar: Tatile çıkarken huzursuzluk hissediyorum
Yeşil Gazete’de muhabir ve video editör olarak çalışan Cansu Acar, “Tatile çıkarken huzursuzluk hissediyorum çünkü sürekli bir şeyleri kaçırma ihtimali bulunuyor” diyor. Acar, kafa izni alıp evde dinlendiği bir haftayı tamamlayamadan kendisini Akbelen’de bulmuş:
- Zaten evde çevre ve iklim haberlerini endişeyle takip ediyordum ve tam o sırada Akbelen olayları patlak verdi. Tatilde kendimi birden Akbelen’de buldum. Tatile çıkarken huzursuzluk hissediyorum çünkü sürekli bir şeyleri kaçırma ihtimali bulunuyor. İş ve yaşam dengesini kendi adıma kurabildiğimi düşünmüyorum. Aslında icra ettiğimiz meslek hayatın kendisine ışık tuttuğu için olsa gerek iş ve yaşam arasında net bir ayrımı şu ana kadar herhangi bir zaman diliminde kurabildiğimi sanmıyorum.
Tatildeyken de gündemi sürekli takip ettiğini söyleyen Acar, “Fiziksel olarak uzaklaşsam da mental olarak hala yeni gelişmeleri takip etmem gerekiyormuş gibi bir his içindeyim” diyor. Acar, gittiği tatillerde denk geldiği hikâyelerin kafasında birden haber hâlini aldığını, biraz olsun uzaklaşmak ve dinlenmek için daha çok film, dizi izlemeye, sinema okuması yapmaya çalıştığını anlatıyor. Yine de karşısında bir hikaye varsa tatili ikinci plana atmaya hazır:
- Yalnızca bir tatil beldesinde karşılaşma ihtimalimizin olduğu insanlarla o anı paylaşmak, onlardan hikayeler dinlemek ve her gün haberleştirdiğimiz sorunlara işaret eden konuları o anda yeniden görmek kesinlikle dengeleri değiştiriyor. Tatilin önemi falan kalmıyor, hatta bu artık benim için tatilde zevk aldığım bir eylemi gerçekleştirmek gibi oluyor.
Acar, her ne kadar tatilde de haber görmeye ara veremeyenlerden olsa da çok zor şartlarda çalışan gazetecilerin arada şalteri kapatmasının gerekli olduğu görüşünde:
- Yapması zor biliyorum ama yıllık tatil gibi nefes aralarının basın emekçileri için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çok zor şartlarda çalışıyoruz. Tatilin özellikle Türkiye gibi neye uyuyup neye uyandığınızın belli olmadığı, sürekli bir şeylerin patlak verdiği bir ülkede gazeteciler adına hakikaten belirli aralıklarla gidilmesi gereken bir enerji depolama alanı olarak görülmesi, yapılması gerekiyor. Aksi halde aşırı enerji gerektiren bu işi sürdürebilmek oldukça zor görünüyor. Bazen şalterleri kapatmanız gerekir.
Psikolog İlknur Yılmaz: Gazeteciler tatilde ‘tam dinlenme’ moduna geçmeli
Gazetecilerin tatil ihtiyacına mental ve ruhsal bir zemin oluşturmak için bir de uzman görüşü dinlemek istedik ve Uzman Klinik Psikolog İlknur Yılmaz’a tatilin faydalarını sorduk.
Yılmaz, tatil yapmış kişiler üzerinde yapılan bilimsel araştırmaların tatilin bedensel ağrıları azalttığını, uyku kalitesinin arttığını ve kişilerin tatil öncesine göre daha mutlu olduklarını gösterdiğini söylüyor. Üstelik araştırmalar tatilin faydalı etkisinin beş hafta sonrasında da devam ettiğini gösteriyormuş.
İdeal tatil anlayışının kişinin kişisel zevklerine göre değişeceğini söyleyen Yılmaz, önemli olan noktanın “sizi yenileyecek, güzel duygular hissetmenizi sağlayacak, bedensel ve ruhsal olarak rahatlatacak tatil biçimini hayata geçirmek” olduğunun altını çiziyor.
Tatilde tablet, telefon gibi teknolojik aletlerden uzak durmaksa özellikle gazetecilik gibi stres yükü yoğun mesleklerdekilerin tam dinlenme moduna geçebilmeleri için oldukça önemli. Yılmaz şöyle diyor:
- Bir gazetecinin tatile çıkmadan önce kendisine net bir çerçeve oluşturması yararlı olur. Tatil, tatil gibi olmalıdır, yani zihinsel, bedensel ve psikolojik anlamda iş yaşamına bir mola verildiği düşüncesi benimsenmelidir. Bu bakış açısının beraberinde, çeşitli haber kaynaklarını takip etmek, sosyal medya platformlarını anbean takip etmek gibi gazeteciliğe bağlı alışkanlıklara bir süreliğine ara verilmesi ya da günün sadece belli bir saatinde zaman ayrılması yararlı olur.
“Gazeteciler içsel kaynaklarına iyi bakmalı, arada şarj olmalı”
Meslekleri gereği gelişmelere anında hakim olmaya alışkın olan gazetecilerin FOMO geliştirmeye yatkın olduklarını ifade eden Yılmaz, “Gazetecilik her daim aktif ve etkin olmayı gerektiren, psikolojik ve bedensel açıdan zorlayıcı bir meslektir. Uyku, yemek, dinlenme gibi temel ihtiyaçlarını bile ihmal etme eğilimleri vardır. ‘Tükenmişlik Sendromu’ yaşamaya yatkındırlar” diyor.
En çok da bu nedenlerle gazeteciler için tatilin ihtiyaçlar listesinde bir numarada yer aldığını söyleyen Yılmaz sözlerini şöyle tamamlıyor:
- Hiçbirimiz sınırsız içsel bir kaynağa sahip değiliz. Gazetecilik mesleğine sahip olan kişilerin de kaynaklarına iyi bakmaları, arada boşalan depolarını şarj etmeleri şarttır. İş yaşamlarına dair alıştıkları davranış şekillerinden çok farklı bir döngüde geçirecekleri bir tatil yıpranmışlıklarına, yorgunluklarına iyi gelecektir. Tatilden, yenilenmiş, dinlenmiş bir zihin-beden ile beraber dönüldüğünde, mesleki, psikolojik ve sosyal açıdan daha sağlıklı hissedilecektir şüphesiz.
İLGİLİ:
Tatilden iş çıkarmak: Bakmasını bilene dağlar taşlar haber dolu
Nomofobi, WhatsAppitis, Hikikomori… Dijital çağın 19 hastalığı
Beril Eski ile 36 soru: Denizde yüzebildiğim ve istediğim şeyleri okuyabildiğim her gün mükemmeldir
Neden çok arandığını tam çözemediğimiz soru: Gazeteciler nasıl giyinir?