Türkiye’de seçimler yaklaştıkça anketleri konu alan haberlerin sayısı da artıyor. Ancak bu haberlerle ilgili eleştirilere rağmen gazetecilik kalitesi açısından durumda düzelme yok gibi görünüyor. 11 medya kuruluşunun 117 haberine dair bu inceleme bize bir fikir verebilir.
İncelenen haberlerin %58’inde anketin hedef kitlesine, %70’inde araştırma süresine, %74’ünde örnekleme, %94’ünde anket yöntemine, %96’sında ise hata payına dair herhangi bir bilgi yer almıyor. İki aylık araştırma süresince tek bir anket bile uluslararası gazetecilik standartlarına uygun biçimde haberleştirilmedi.
Bu durumun nedenlerini, siyasetbilimci Emre Erdoğan anlattı. “Anket okuryazarlığının” önemine dikkat çeken Erdoğan’a göre “ülkemizde anket sonucu açıklama piyasası, merdiven altı diyebileceğimiz, niteliği sorgulanır çalışmalar tarafından yönlendiriliyor; haberler de tabii ki bu niteliksizliği yansıtıyor.”
Bilimsel standartlara uygun bir şekilde yapılan anketlerin toplumu, olayları ve olguları anlamaya yardımcı olabileceği yaygın kabul görüyor.
Anketleri yapan kamuoyu araştırma şirketlerinin artık sosyal medya sayesinde doğrudan topluma ulaşma imkânı da var. Örneğin MetroPOLL Araştırma’nın kurucusu ve yöneticisi Özer Sencar’ın Twitter’da paylaştığı anketler, 115 bini aşkın takipçisinin de etkisiyle bazen milyonlara ulaşıyor. Sosyal medyanın yanı sıra WhatsApp grupları ve e-bültenler gibi daha birçok dijital kanaldan anketler yayılıyor, farklı konulardaki toplumsal algının şekillenmesine katkı sağlıyor.
Medya kuruluşları bu süreçte bir çarpan etkisine sahip. Anketler haberleştirildiğinde daha da büyük kitlelere ulaşıyor. Bu durum, anketleri haberleştiren gazetecilere ve bu içerikleri yayımlayan medya kuruluşlarına ek sorumluluklar yüklüyor. Son yıllarda birçok gazetecinin ve yayın kuruluşunun bu alandaki yanlış ve eksik uygulamaları eleştiriliyor.
Gazeteciler manipülasyonlara aracı olmamalı
Örneğin Faruk Bildirici, Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi’nin “4 Haziran’da seçim tablosu ve Kürt oyları” başlıklı yazısını eleştirirken şunları yazmıştı:
- Gazeteci olarak manipülasyonlara aracı olmamak için araştırma haberlerinde “yapan kuruluşun adı, kimin talebi ve finansmanı ile yapıldığı, tarihi, görüşülen kişi sayısı ve araştırma yönteminin açık olarak belirtilmesi” zorunlu.
Selvi o yazıda “güvenilir bir kamuoyu araştırma şirketinin aboneleri için yaptığı bir anket” ifadesiyle şirketin ismini bile vermiyordu. Oysa anketlerin, yürütücü şirketin isminin de ötesinde, birçok temel bilgi verilerek haberleştirilmesi gerekiyor. Çünkü ancak bu sayede okurlar bulguları değerlendirirken doğru referanslara sahip olabilir.
Anketlerin haberleştirilmesine dair uluslararası kalite standartları, Bildirici’nin sıraladığı ölçütlerle büyük oranda örtüşüyor. Almanya’da yapılan şu akademik çalışmada, anketin ayrıntılı raporuna haberde bağlantı verilmesi gibi başka ölçütler de var. Peki, Türkiye’de medya anketleri haberleştirirken bu standartlara ne kadar uyuyor?
Türkiye’deki mevcut durumun sayısal bir kesitini görmek umuduyla 11 medya kuruluşunun (Gazete Duvar, Cumhuriyet, Sputnik, Yeni Şafak, Bianet, Milliyet, Hürriyet, Yeniçağ, Takvim, Anadolu Ajansı ve Karar) 2021 sonundaki iki ay boyunca yayımladıkları anket haberlerini inceledim.
Her yayıncının internet sitesindeki arama çubuğuna “anket” yazıldığında gelen ve araştırmanın bağlamıyla ilgili olan haberleri kaydettim. Anadolu Ajansı (AA), Milliyet, Hürriyet ve Takvim’in internet sitelerinde bu bağlamda yeterince habere rastlanmadı.
İlgili 117 haber buldum ve her birinin metninde şu bilgilerin yer alıp almadığını bir tablo üzerinde işaretledim: Yayıncı, haberin başlığı, anket şirketinin adı, anket sorusunun tam metni, hedef kitle, hata payı, saha süresi, örneklem sayısı, yöntemi ve raporun bağlantısı. Ayrıca haberde, anket sonuçlarına dair tarihler veya kuruluşlar arasında bir karşılaştırma yapılıp yapılmadığını da not ettim.
Şirketin adı veriliyor, gerisi boş veriliyor
Araştırmanın veri kümesini şu sayfada bulabilirsiniz. Öne çıkan bulgular ise şöyle:
- Haberlerin %84’ünde anket şirketinin ismi, %55’inde anket sorularında kullanılan ifadenin tamamı veriliyor.
- Haberlerin %42’sinde anket çalışmasının hedef kitlesi belirtiliyor. Hedef kitle, üzerinde araştırma yapılması planlanan topluluğun bütünü anlamına geliyor. Örneğin, “Ocak 2022 yılı itibarıyla Türkiye’deki tüm seçmenler.”
- Haberlerin %30’unda saha süresi, %26’sında örneklem ile ilgili bilgiler yer alıyor. Örneklem, bir araştırmada bütünü anlamak için bütünden seçilen grup demek.
- Anket çalışmalarına dair karşılaştırmalar (örneğin aynı şirketin daha önce yaptığı anketin sonuçları veya bir başka şirketin son anketiyle kıyaslama), haberlerin %17’sinde yer alıyor.
- Haberlerin sadece %6’sında anket yöntemine (yüz yüze, telefonla, çevrim içi vb.), %4’ünde hata payına dair ayrıntılara yer veriliyor.
- Haberlerin yalnızca %1,7’sinde (2 haber), anket raporuna bağlantı veriliyor.
- Haberlere yansıyan anketleri yapan şirketler ise şunlar: Aksoy, ANAR, AREA, AREDA, Avrasya, İstanbul Ekonomi Araştırma, KONDA, Konsensüs, MAK, MetroPOLL, Motto, NG, Optimar, ORC, Piar, Sonar, Sosyo Politika Saha Araştırmaları, Türkiye Raporu ve Yöneylem Araştırma.
2019’da Almanya’da yapılan akademik çalışmada da seçim öncesi anketlerin Alman gazetelerine nasıl yansıdığı incelenmişti. Buna göre Almanca haberlerin de büyük çoğunluğu anket şirketine dair bilgi veriyor, ancak anketi doğru bir bağlamda değerlendirmek için gerekli olan diğer bilgileri çoğu zaman sunmuyor.
Bu araştırmadaki verilerde “açık ara” çıkan sonuçlara bakarak durumun Türkiye medyası açısından daha da kötü olduğu öngörülebilir. Ancak bu verilerin genellenebilirliğinin iki açıdan sınırlı olduğu da ortada.
Editörler bilgisiz mi, tembel mi, tık avcılığı mı yapıyorlar?
Öncelikle, araştırma aralığının 2 ay olması nedeniyle sık sık anket çalışması yapmayan şirketlerin haberleştirilmesine ve/veya anket yayımlamayan medya kuruluşlarına daha az; sık sık araştırma yapan şirketlere ve/veya anket yayımlayan medya kuruluşlarına ise daha fazla yer verilmiş olabilir. İkincisi, elbette 11 kuruluş Türkiye’deki tüm medyayı temsil etmiyor.
Belirtilen sınırlılıklara karşılık kullanılan veriler, medyadaki genel eğilimi gösterebilecek ve bunu sorunsallaştırabilecek bir çalışmaya yardımcı olabilir.
Sonuçta, Türkiye’de birçok gazetecinin anketleri eksik bilgi ve bulgularla paylaşmaya neden devam ettiği sorusu önümüzde duruyor. Editörler bu konudaki yayın ilkelerini ve standartlarını bilmiyorlar mı? Yoksa bu manzara tık avcılığının yahut editöryel tembelliğin bir sonucu mu?
Bambaşka nedenler de olabilir, ki bu soruları yanıtlamak için ayrı bir araştırma gerekiyor. Örneğin İrem Az’ın yüksek lisans tezinde, medya kuruluşlarının anketleri değerlendirme sürecinde şeffaflığın olmadığı ve anketlerin düzenli ve bilimsel metotlarla incelenmediği belirtiliyor.
Haber siteleri Komsar’ın sahte yerel seçim anketiyle trollendi
(Kötü) örnek haberlerden biri
Anket şirketlerinin şeffaflıktan uzak olup bu bilgileri medyaya sağlamaması da belki bir başka nedendir. Fakat burada gazetelerin, kamuoyunun baskısı da önemli bir pay oynuyor. Eğer anket şirketleri şeffaflık konusunda baskı görmez veya prestijleri bu yüzden zedelenmezse bu konuda bir “standart” yakalamak çok zor.
Örneğin Gazete Duvar, sadece Avrasya Araştırma’nın kurucusu Kemal Özkiraz’ın “gördüğüm anketler ve gözlemlerime göre (…)” gibi açıklamalarına dayanarak siyaset içinde değişimleri ele alan bir haber yayımlayabiliyor.
Oysa gazetecilere burada düşen sorumluluk belli: Araştırmanın yayını için asgari veriler elde olmadan bunun haberleştirilmemesi gerekiyor. Kamu yararına özel bir durum nedeniyle mutlaka haberleştirilmesi gerektiğinde ise (örneğin Özkiraz’ın paylaşımı toplumsal bir tartışma başlatmışsa) haberde bilimsel geçerlilik konusundaki ölçüt ve varsa şüphelere de yer verilmesi şart.
Anket haberlerinde Türkiye’nin farkı: Finansman hemen hiç açıklanmıyor
Bu gazetecilik pratiklerinin düzelmesi için her şeyi baştan inşa etmeye ihtiyaç yok. Halihazırda anket konusunda uzman birçok kuruluş bu konuda standartları sağlamak için rehberler yayımladı.
Örneğin BBC rehberi, habercilik pratiklerinin anketlerdeki önemini vurgulamak için “doğruluk, açıklık ve güvenilirlik haberciliğin geri kalanında ne kadar önemliyse anket çalışması yayımlarken de o kadar önemli” ifadelerine yer veriyor.
Reuters anketi: Güvenilir içeriğin belirleyici unsuru doğruluk ve tarafsızlık
Türkiye’de ise bu konuda Türkiye Araştırmacılar Derneği (TÜAD) faaliyet gösteriyor. TÜAD kendisine üye olan anket şirketlerinin çalışmalarını inceleyen bir kuruluş olarak 2015’te yaptığı bir açıklamada yayın ilkelerinin altını çizmişti. Fakat o günden beri Türkiye’de anket yayınlarındaki kötü pratiklerin düzeldiğini söylemek zor. Peki, neden?
Siyasetbilimci Emre Erdoğan ile bu çerçevede, bulgular ışığında konuştuk.
Bu alanda Türkiye’deki durum diğer ülkelerden ayrışıyor mu?
Türkiye’de yayımlanan ve kamuoyunun bilgisine sunulan anket sonuçlarını diğer ülkelerdeki iyi örneklerden farklı kılan birçok unsur var. Bunlardan en önemlisi de hem TÜAD, hem ESOMAR düzenlemelerinde öncelikli madde olarak geçen “araştırmanın kimin tarafından finanse edildiğinin belirtilmesi” gerekliliğine uyulmaması. Birçok çalışmada “ben kendim finanse ettim,” “abonelerim için yaptım” gibi açıklamalar yer alsa da bunlar şeffaflık prensibi açısından yeterli değil, kimin parayı verdiğinin bilinmesi sonuçların yorumlanmasını da doğrudan etkileyecek bir faktör.
Yurtdışındaki örneklerde kamuoyunun bilgisine sunulan anket sonuçlarının genellikle bir medya kuruluşuyla işbirliği içerisinde yapıldığını görüyoruz. Medya kamuoyunu bilgilendirme işlevinin bir parçası olarak bağımsız araştırma kuruluşlarına anket yaptırıyor, ücretini de ödüyor. Böylelikle de eleştirileri karşılayacak kurumun kim olduğunu bilebiliyoruz.
Ülkemizdeyse bu alan net değil, örneğin bir siyasi parti için çalıştığı bilinen bir “anketçi” sonuç açıkladığında, bu sonucun kimin tarafından finanse edildiğini, bir çıkar çatışması olup olmadığını bilemiyoruz. Bu da güvenilirliğe zarar veriyor.
Araştırma sektöründe özdenetimin etkisi az, kutuplaşma derin
Türkiye’yi iyi örnek ülkelerden ayıran bir diğer unsur da anket piyasasının regüle edilmemiş olması. TÜAD gibi bir çatı örgüt var, ancak sadece bir dernek ve üyelik gönüllülüğe bağlı. Üye olmadan da anket yapabilirsiniz, hiçbir engel yok. TÜAD’a üye olmak bazı etik prensipleri benimsemek anlamına geliyor, ama etik ilkeler konusunda TÜAD’ın bir yaptırım gücü de bulunmuyor, hele üyesi değilseniz soru bile soramıyorlar. Bu nedenle bu alan tamamen kendi kendine düzenliyor ve ülkemiz şartlarında pek de başarılı olamıyor. [Not: Taranan 117 haberdeki anketleri yapan 19 firmadan sadece 2’si –Aksoy ve NG– TÜAD’ın internet sitesindeki tüzel üyeler listesinde yer alıyor.]
Üçüncü bir unsur da Türkiye’nin aşırı kutuplaşmış ortamı yüzünden anket sonucu açıklamanın çok da cazip olmaması. Birçok uluslararası şirket ya da muteber kuruluş anket sonucu açıklayıp bu sonuçtan hoşlanmayanların tepkisini almak istemiyor. Bu nedenle de sektörün gerçek aktörlerinin özellikle de seçim sonucu açıklamaktan kaçındıklarını görüyorsunuz, bu da kamuoyunun edindiği bilginin kalitesini sorgulanabilir kılıyor.
Büyük şirketler, linç edilmemek için Türkiye’de seçim anketi yapmıyor
Son olarak, büyük şirketlerin sonuç açıklamaktan kaçınmalarının bir sonucu da tahminlerinin yanlış çıkma olasılığı. Ülkemizde yanlış çıkan bir sonuç —ki anket işinin doğasında yanılmak var— linç edilmenize bile yol açtığından, sonuç açıklamak cazip gelmiyor. Oysa başka ülkelerde muteber firmalar yöntemlerinin güvenilirliğini göstermek için özellikle seçim tahmini yaparlar, bunu bir tür Le Mans yarışı gibi görürler. Ülkemizde bu pratik yok.
Sayılan nedenlerden dolayı, ülkemizdeki anket sonuçlarının haberleştirilmesinin Batı’daki iyi örneklerden çok farklı olduğunu özellikle vurgulamamız gerekiyor. Ülkemizde anket sonucu açıklama piyasası, merdiven altı diyebileceğimiz, niteliği sorgulanır çalışmalar tarafından yönlendiriliyor; haberler de tabii ki bu niteliksizliği yansıtıyor.
Anketin temel unsurlarına haberde yer vermek neden elzem?
Anket sonuçlarının açıklanmasında gerekli görülen bilgiler, sağlıklı bir bilgi ortamının oluşması için elzem. Bu bilgilere sahip olmadan, açıklanan sonuçları ciddiye almak önemli derecede yanılgıya yol açabilir.
Bir anket çalışmasının hangi hedef kitleye yöneldiği, nasıl bir örneklem stratejisi izlediği, temsili olup olmadığı gibi kriterlerden değerlendirilmesi; açıklanan sonuçların ne kadar genelleştirilebileceğini belirler. Görebildiğimiz birçok anket çalışması yöntemsel olarak hatalı ve ankete katılanları bile temsil etmiyor, buna rağmen özellikle de medya bu verilerden büyük sonuçlar çıkarabiliyor. Anket okuryazarlığının ne kadar önemli olduğunu buradan da görebiliyoruz.
Anketlerde ne sorduğunuz hangi yanıtı aldığınızı doğrudan belirliyor. Onu bırakın, sorunun öncesindeki ve sonrasındaki sorular bile sonucu değiştirebilir. Ama ülkemizde bu konuda tam bir bilgi verildiğini görmüyoruz, üstü kapalı olarak geçiştiriliyor. Bu konunun ne kadar çok hataya açık olduğunu biliyoruz, bu nedenle az hatalı bir yorumlama yapabilmek için bu bilgilere de erişmemiz gerekiyor.
Hata payı, anket bilimsel gözüksün diye açıklanıyor
Bu bilgilerimiz eksikken, başka bazı “gereksiz” bilgilere de sahibiz. Örneğin her anketçi araştırmasının sonucunu açıklarken bir “hata payı” rakamı da ekliyor ki bilimsel gözüksün. Oysa araştırmanın künyesinde anketin olasılıksal olmadığını görüyorsunuz. Olasılıksal olmayan örneklemlerde hata payı açıklamak mümkün değil. Medyanın hatta anketçilerin bile bu bilgiden haberdar olduğunu düşünmüyorum ama hata payı bir bilimsellik kisvesi olarak işlev görüyor, hatta bazı duayenler tarafından da övülüyor.
Burada sayılan bilgilerin verilmesi bir anketin kalitesi hakkında bir fikir veriyor ancak kalitesini garanti etmiyor. Kalite konusunda burada bahsedilmeyen diğer etkenlere de odaklanılması gerekiyor. Sonuçta anket çalışması da kullanılabilecek yöntemlerden sadece bir tanesi ve kolaylıkla da yanlış olabiliyor.
Anket çalışmasına dair rehberlerin izlenmesi neden önemli?
Kamuoyu araştırmalarının kamuoyu oluşturmak gibi bir işlevi bulunur. Vatandaşlar, diğer vatandaşların bilgileri hakkında erişebildikleri anket sonuçlarından yola çıkarak fikir sahibi olurlar. Bazı çalışmalar anketlerin kamuoyu yaratma etkisinin düşük olduğunu söylese de bu etki çok sayıda etkene bağlı olarak değişebildiğinden kolayca sonuca varmak yanıltıcı olur. Özellikle de aşırı kutuplaşmış ortamlarda, %1 bile büyük bir fark yaratabilirken, anketler sonucunda örneğin %5 oranında bir seçmenin karar değiştirmesini önemsiz göremeyiz.
Anket okuryazarı değilse, gazeteci de manipülasyon kurbanı olabilir
Ayrıca anketlerin “sahte seçimler” gibi bir işlevi olduğunu da biliyoruz. Hemen her demokraside yöneticiler kararların seçmen üzerindeki etkisini anket çalışmalarıyla öğrenmeye çalışırlar. Dolayısıyla anketlerin politikalar üzerinde belirleyici bir etkisi olabilir.
Bu nedenlerden dolayı kamuoyunun bilgisine sunulan anketlerin yanıltıcı olmamasına özen göstermek gerekiyor. ESOMAR ya da TÜAD’ın düzenlemeleri ya da yasal kısıtlamalar anketlerin kalitesini garanti etmiyor tabii, bu düzenlemeler olabilecek birçok hatayı ya da manipülasyonu göz ardı ediyor. Yine de bu düzenlemeleri minimum gereklilikler olarak görmekte yarar var.
Düzenlemelerin yetişmediği yerde de iş kamuoyuna, siyasetçilere ya da medyaya düşüyor; anket okuryazarlıklarını geliştirmeli ve önlerine gelen bilgiyi eleştirel bir gözle değerlendirebilmeliler. Aksi takdirde manipülasyonların kurbanı olmaktan kurtulamazlar.
‘Anketler yalan söylüyor’ diyen Trump, taraftarlarına yeni TV kanalları önerdi
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – HABER SİTELERİ, SAHTE ANKETLE TROLLENDİ