ABD’de geçen ay bir alışveriş merkezinde 10, bu ay bir okulda 21 kişi katledildi. Kanlı görüntüler Türkiye’de de bazı medya kuruluşlarınca yayımlandı. Bu alanda yıllardır süren etik gazetecilik tartışması alevlendi. Harvard Kennedy Okulu’nun yayımladığı Journalists’ Resource’un son sayısında gazetecilere ve iletişim akademisyenlerine o kritik soru yöneltildi: Haber merkezleri, katliam görüntülerini yayımlamalı mı? Cevap evetse nasıl ve ne zaman?
ABD’deki son katliamların ardından medyanın içinde alevlenen tartışmada genel hatlarıyla iki farklı görüş var. Journalists’ Resource‘un aktardığı bu görüşlerden ilki, özellikle okul katliamındaki gibi kanlı görüntülerin toplumu şoke edip hareket geçirdiğini vurguluyor. Bu gazeteciler, örneğin silah denetimlerinin artırılması için siyasetçilerin harekete geçirilmesi adına bu bir toplumsal şokun kamuya yararlı olduğunu savunuyor.
İkinci gruptakiler ise bu tür görüntülerin toplumu katliamlara karşı hissizleştirdiğini, “akla hayale gelmez bir şiddeti normalleştirdiğini” savunuyor. Bu görüştekilere göre katliam görüntüleri, gelecekte benzer silahlı saldırılara girişebilecek kişileri de tetikleyebilir. Kurbanların yakınlarından izin alınmadan bu tür görüntülerin yayımlanmasının her şartta gazetecilik etiğine aykırı olacağını vurgulayanlar da var.
Sonuçta katliam görüntüleri yayımlanmalı mı, yayımlanmamalı mı? 12 uzmana bunu soran Journalists’ Resource, bu sorudan önce gazetecilerin alttaki 8 soruyu yanıtlaması gerektiği sonucuna vardı.
1. Bu görüntüleri yayımlamak hukuka uygun mu?
ABD özelinde bu soru neredeyse tamamen telif hakları ile ilgili. Zira ABD medyası, haber değeri taşıdığını savunduğu sürece, kamusal alanda kaydedilen bir görüntünün yayını için devlete ve şahıslara hesap vermek zorunda değil.
Telif hakları ise malum: Görüntünün ya bu yayın kuruluşunun çalışanınca kaydedilmiş olması gerekiyor veya onun gazetecilik standartlarına göre elde edilmiş olması (örneğin eser sahibinden izin almak) şart.
2. Bu görüntülerin haber değeri var mı?
En tartışmalı konulardan biri bu. Görüş alınan gazetecilik profesörlerinden Barbie Zelizer, azınlıkta kalan bir görüşü savunduğunu vurguluyor. Ona göre, bir olayın metninin haber değeri varsa fotoğrafının da haber değeri vardır.
Haber değeri olan bir görüntünün ise sansürlenmemesi gerekir. Burada önemli olan, görüntünün nasıl kullanıldığıdır ki bu mesele diğer sorularda da irdeleniyor.
3. Yayıncı olarak amacınız ne?
Ölen, ölmek üzere olan veya ciddi biçimde yaralanan katliam kurbanlarının görüntülerini yayımlamadan önce her haber merkezinin kendisine bunu neden yaptığını dürüstçe sorması gerekiyor.
Eğer amaç, daha fazla tıklanmak veya abone sayısını artırmaksa o hâlde bu karar kamu yararına alınmamıştır. Bu yüzden görüntüler yayımlanmamalıdır.
Ancak kamu yararına amaçlar da olabilir. Örneğin New York Times, Ukrayna savaşında sivillerin cesetlerini de gösteren kanlı görüntüleri yayımlamadan önce haber merkezinde konuyu tartışmıştı. Sonuçta bu gazetenin “tarihe kayıt düşmek” gibi bir sorumluluğu olduğundan hareketle görüntüleri yayımlama kararı alındı.
4. Rızalarını aldınız mı?
Telif hakları hukuku açısından sorun olmasa bile gazeteciler, etik ilkeler gereği, görüntülerini yayımlamadan önce katliamın kurbanlarının ve yakınlarının rızasını almak için ellerinden geleni yapmalı.
Bu nedenle bu tür görüntülerin “son dakika” haberlerinde kullanılmamasını gerektiğini vurgulayan uzmanlar var. Onlara göre kurbanlara ve yakınlarına olayın sıcaklığında ulaşıp rızalarını almak çok zor olabilir. Oysa bir süre sonra arandıklarında gazeteci onlara, bu görüntünün yayımlanmasının kamu yararına muhtemel sonuçlarını da aktarma fırsatı bulabilir.
5. Kurbanların ırkı ve etnik kimliği ne?
Bu sorunun amacı şu: Hangi ülkede olursa olsun medya, bir çatışma veya trajedi o ülkeye uzak bir yerde gerçekleşmişse şiddet görüntülerini yayımlarken daha az öz denetim uyguluyor.
Bu yüzden haber merkezlerinin, sadece belirli milletlerin ve toplumsal grupların yer aldığı görüntüleri yayımlamayıp yayımlamadığını sorgulaması gerekiyor ki bu alanda bir tarafgirlik ve adaletsizlik olmasın.
6. Görüntüyü nasıl yayımlayacağız?
En kritik sorulardan biri bu olsa da her duruma uyan bir cevap yok. O vaka özelinde ve gazetecilik ilkelerine göre bir değerlendirme yapan haber merkezleri, yayının kamu yararına olması için çaba sarf etmeli. Oregon Üniversitesi profesörü Nicole Dahmen’in önerileri şöyle:
- Birden çok fotoğraf yerine, tek fotoğraf kullanın; en güçlüsü olsun.
- Fotoğrafı göstermeden önce izleyicileri uyarın.
- Gazeteye basacaksanız o sayfadaki reklamları kaldırın.
- Televizyonda göstereceksiniz bir süre bırakın o görüntü ekranda kendisini anlatsın. Bu anlarda ekrandan konukları ve altyazıları da kaldırın.
- Dijital ortamda yayımlayacaksanız haber kuruluşunuzun isminin açık şekilde görüldüğü tek bir sayfada bunu yapın.
- Bu görüntüyü haber kuruluşunuzun sosyal medya hesaplarında paylaşmayın.
Belki de en önemlisi, bu tür görüntüler, bağlamı içinde yayımlanmalı. Yani bu olayın neden yaşandığı, buna neden olan sorunun nasıl çözülebileceği de topluma anlatılmalı.
7. Silahlı şiddeti çözmeye hazır ve muktedir miyiz?
İletişim uzmanları, silahlı şiddetin bir halk sağlığı sorunu olduğunu, buna karşın medya tarafından bir adli mesele olarak ele alındığını vurguluyor.
Habercilerin silahlı şiddete “çözüm gazeteciliği” perspektifinden yaklaşması hâlinde vakaların sansasyonelizmden uzak bir şekilde ve kitleleri umutsuzluğa sürüklemeden ele alınabileceği vurgulanıyor.
8. Gazetecilerimizin sağlığını gözetiyor muyuz?
Katliam haberlerinde yayın tercihlerini düşünürken medya kuruluşlarının kendi gazetecilerinin sağlığını göz ardı etmemesi gerekiyor. Bu tür olaylar, gazetecilerin sağlığını da olumsuz etkiliyor. Bu yüzden haber kuruluşları, travmaya karşı çalışanlarına yeterli zaman ve kaynağı ayırmalı. Gazeteciler çalışma günleri içinde yeterince dinlenebilmeli.
Son olarak bilimsel makalelerde saptanan bir dizi gerçeği hatırlatalım:
- İnsanlar, şiddet görüntülerinin gazetecilik açısından diğer görüntülerden daha fazla etki yarattığını düşünmüyor.
- Örneğin bir ceset görüntüsü yerine, yakınının ölümüne ağlayan bir insanın görüntüsü de izleyende benzer bir etki yaratıyor.
- Bir topluluğa travma yaşatan şiddetin görüntülerine medyada maruz kalmak, sonrasında yaşanan ruh sağlığı ve işlev kaybı sorunlarıyla ilişkilendirilmiş durumda.
- Şiddet sonucu gerçekleşen ölümler medyada “görünmez” hâle gelince insanlar adaletsizliğe karşı hızla eyleme geçmeleri gerektiğini hissetmiyor.
- Fakat ölüm görüntülerinin etkisi kısa süreli oluyor. Örneğin Aylan Kurdi’nin ölümü, Suriye’deki savaşa dikkat çekip mültecilerin dramını dünyaya tanıtmıştı fakat trajik fotoğrafın yarattığı etki uzun soluklu olmadı.
- İnsanlar çözüm önerilerini de dinlemek istiyor. Örneğin silahlı şiddet söz konusu olduğunda ABD’de çözümün daha sıkı bir denetimde olduğu açık. Zira bir araştırma, silah sahipliğinin daha yüksek olduğu eyaletlerde katliamların daha sık yaşandığını net olarak gösterdi.