Dosya

Ali Naci Karacan: Araştırmacı gazeteciliğin öncüsüydü, medya patronu oldu

Ali Naci Karacan, köpeğiyle. Fotoğraf: Yedigün

Ali Naci Karacan, yolsuzlukların üzerine cesurca gittiği araştırma dosyalarıyla modern Türk basınının öncülerindendi. Birinci Dünya Savaşı yıllarında şeker karaborsacılarını ve onların siyasi uzantılarını yazı dizileriyle ifşa etti. Çalıştığı birçok gazete siyasi baskılar, ekonomik zorluklar veya teknolojik dönüşüme uyum sağlayamaması nedeniyle kapandı. Bir dönem “fazla iktidar yanlısı olmak” ile suçlanan Karacan’ın kurduğu en uzun soluklu gazete Milliyet oldu. Tam 68 yıl önce kaybettiğimiz Ali Naci Karacan’ın 20. yüzyıl Türkiye medyasına damga vuran gazetecilik hayatını hatırlıyoruz.

Ali Naci Karacan, 1896’da İstanbul’un Mercan semtinde dünyaya geldi. Şal tüccarlığı yapan babası Hasan Efendi, oğlunu iyi bir eğitim görmesi için önce, dönemin ilkokulu sayılabilecek iptidai mektebine, ardından Galatasaray Mektebi Sultanisi’ne (1909) gönderdi.

Ali Naci Karacan’ın lise yılları tüm hayatını şekillendirdi. Yazmaya da o yıllarda başladı. Tevfik Fikret’in etkisinde kalarak kaleme aldığı şiirleri Servet-i Fünûn dergisinde yayımlandı. Devrin en önemli edebiyat dergilerinden biri olan Rebap’ta yazdı. İlk şiirinin başlığı “Müşfikler,” ilk düz yazısınınki “Camiler” idi.

O sıralarda Trablusgarp (1911-12) ve Balkan (1912-13) savaşları patlak verdi. Bunu Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) izledi. Ali Naci Karacan öğrenimini yarım bırakmak zorunda kaldı. Bu dönemde edebiyattan kopmadı. Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp‘in çıkardığı Genç Kalemler dergisinin savunduğu “Millî Edebiyat” anlayışını o da benimsedi.

Görece milliyetçi ve toplumcu bir tavrı olan Genç Kalemler, bu yıllarda “sanat için sanat” anlayışını ve daha bireyci bir edebi tutumu savunan Fecr-i Âti topluluğuyla sert bir tartışmaya girip kazandı. Fecr-i Âtici Şahabettin Süleyman’ın Rebap dergisinde “Bir Palyaço” başlıklı makalesiyle Ali Naci Karacan’a yönelttiği eleştiri, o yıllarda tarihe düşülen bir nottur.

Ali Naci Karacan’ın gazeteciliğe girişi: İfham ve Tasvir-i Efkâr

Balkan Savaşı başlarken Ali Naci Karacan‘ın gazetecilik tutkusu ağır bastı. Devrinin en yenilikçi gazetelerinden olan Tasvir-i Efkâr‘a iş başvurusu yaptı. Olumlu bir yanıt gelmedi. Rebap’taki edebiyat çalışmalarına devam ederken gazeteciliğe giriş çabalarını sürdürdü. Sonunda, Ahmet Mezit ve Mustafa Suphi’nin 1912’de kurduğu İfham gazetesinde yazı işleri müdür yardımcısı olarak mesleğe başladı.

Balkan Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu için hezimetle biterken İfham gazetesi de siyasi baskı ve sansür nedeniyle 22 Mart 1913’te kapandı. Ali Naci Karacan aynı yıl Rebap dergisine ve edebiyat yazılarına döndü. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Cadı” adlı romanını, “Cadı Hortladı” başlıklı yazısıyla eleştirdi. Hüseyin Rahmi ise “Edebiyat Eşkıyalığı’’ başlıklı bir broşürle ona sert yanıt verdi. Ali Naci Karacan, bastırdığı karşı broşürle Hüseyin Rahmi’yi gericilikle suçlayıp tartışmayı uzattı.

Yıllar sonra, bu tartışmada Hüseyin Rahmi’nin haklı olduğunu kabul edip ondan özür dileyecekti Ali Naci Karacan. Ama yine de bu tartışma o dönemde ona ün kazandırmıştı. Henüz 19 yaşındaydı. Dönemin önemli bir yazarıyla korkusuzca polemiğe giren bu genç dikkat çekmişti. Daha önce kapısını çalıp yanıt alamadığı Tasvir-i Efkâr gazetesi, 1915 martında Ali Naci Karacan’a muhabirlik teklif etti. Yazı işleri müdürlüğünü Yunus Nadi’nin yaptığı bu gazetede Ali Naci Karacan 3 yıl muhabir olarak çalıştı.

Birinci Dünya Savaşı’nın ortasında, 1916’da askere çağrılan Ali Naci Karacan, Bağdat’ta General Von Der Goltz Paşa’nın hizmetinde mütercim olarak görev yaptı. Aynı yıl hastalanınca İstanbul’a döndü. Kısa bir süre sonra İkdam gazetesinde çalıştı. Orada aradığı çalışma ortamını bulamadığı için 1917’de Tasvir-i Efkâr’a döndü.

Ali Naci Karacan’ın araştırmacı gazeteciliği: Şeker yolsuzluğu

Muhabir Ali Naci Karacan, Birinci Dünya Savaşı sırasında temel ihtiyaç malzemelerinin karaborsaya düşmesini konu alan haberleriyle ses getirdi. Bu malzemelerden biri de şekerdi. Tasvir-i Efkâr’da bu konuyu ele alan ilk haberinde, “Mühim bir şeker meselesi, bir meb’us aleyhine takibat-ı kanuniye icrası” başlığı altında, şeker yolsuzluğunu ve siyasi bağlantılarını kamuoyuna duyurmaya başladı.

“Şeker vurgunu” konulu yazı dizisi gazetenin tirajını artırırken yolsuzluk iddialarına karışan hükûmet ileri gelenlerinin tepkisini çekti. Baskılara uzun süre direnen Tasvir-i Efkâr, 28 Temmuz 1918 tarihinde sıkıyönetim kararıyla süresiz olarak kapatıldı.

İşsiz kalan Ali Naci Karacan kısa süre Mehmed Asım (Us) ile Ahmet Emin’den (Yalman)‘dan bir teklif aldı. “Elindeki dosya haberleri sürdürmek” ön koşuluyla 1918’de Vakit gazetesinde yazmaya başladı. “Şeker vurgunu” dosyasına bu gazetede devam etti. Ardından ekmeğin ve odunun karneyle dağıtılmasında yaşanan yolsuzlukları ifşa etti. Vakit gazetesi de bu yazılar nedeniyle, Ali Naci Karacan’ın işe başlamasından 40 gün sonra kapatıldı.

Ali Naci Karacan’ın medya sahipliğinde ilk deneyimi

İttihad ve Terakkî Partisi’nin iktidarda olduğu Birinci Dünya Savaşı yıllarında basın üstünde siyasi baskılar ve sansür yoğundu. Savaşın başladığı 1914’te 73 olan gazete ve dergi sayısı bir yıl sonra 6’ya düşmüştü.

Gazetecilik kurumsallaşamamıştı. Gazete sahipleri her haber ve yazıyı tek tek okuyup kendi kanaatlerince uygun görmediklerini kaldırabiliyor ve bu normal görülüyordu. Ali Naci Karacan böyle bir ortamda kendi standartlarına ve düşüncelerine uygun bir gazete çıkarmaya karar verdi. Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna yaklaşılırken Akşam gazetesini kurdu. Kendisi gibi genç gazeteciler Necmettin Sadık Sadak ve Kazım Şinasi Dersan ile ortak olmuştu. Sonra aralarına Falih Rıfkı Atay katıldı. Akşam’ın ilk sayısı 20 Eylül 1918’de yayımlandı.

Ali Naci Karacan’ın yazı işleri müdürlüğünü üstlendiği Akşam’ın yayın hayatına girmesinden kısa süre sonra, 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalandı. Birinci Dünya Savaşı kaybedilmiş, Osmanlı İmparatorluğu’nun varlığı fiilen bitmişti. Olumsuz gelişmelere İstanbul’un işgaliyle başlayan yeni sansür uygulamaları eklenince Akşam’ın yükselen tirajı düştü.

Akşam gazetesi 1919’da başlayan Kurtuluş Savaşı’nı destekledi. Anadolu’daki Milli Mücadele’yi İstanbul halkına iletmeye çalıştı. Bu savaşın 1922’de zaferle bitmesinin ardından önce Mudanya Ateşkes Anlaşması imzalandı. Sonra, 21 Kasım 1922’de İsviçre’nin Lozan şehrinde barış görüşmeleri başladı. Ali Naci Karacan bu konferansta Türk heyetinde yer aldı. Lozan Barış Antlaşması da 24 Temmuz 1923’te imzalanmıştı.

Akşam gazetesi “fazla iktidar yanlısı” olunca bölündü

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, Ankara ve İstanbul arasındaki siyasal rejim savaşını hemen bitirmemişti. Hilafet sorunu ortaya çıkmıştı. Ankara’daki hükûmet, gazetecilerden Cumhuriyet’e destek istiyordu.

Teşkîlât-ı Esâsiye Kanunu yürürlüğe girmiş ve basına sınırlı da olsa güvence sağlamıştı. Ancak Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurulmasının ardından, rejim karşıtı faaliyetler ve özellikle Şeyh Said İsyanı, basın için koşulları yeniden ağırlaştıracak bir süreç başlattı. Takrir-i Sükûn Kanunu ile iktidara geniş yetkiler verildi ve Başbakan İsmet İnönü sıkıyönetim ilan etti.

Yine tek partili rejimle basın kontrol altında tutuluyor, muhalif sesler susturuluyor, birçok gazete kapatılıyordu. Ali Naci Karacan‘ın Akşam gazeteci bu süreçte Ankara hükûmetini destekledi.

Takrir-i Sükûn Kanunu’nun 4 Mart 1929’da tümüyle yürürlükten kaldırılmasıyla baskıcı ortam biraz yumuşadı ve yeni gazeteler doğdu. Akşam’ın kadrosu bu süreçte bölündü. Bunun nedeniyle ilgili farklı görüşler var. Ali Naci Karacan’ın Akşam’daki ortaklarından Necmettin Sadık’ın, “Fazla iktidar yanlısı olduk, gereğinden fazla tutuyoruz” demesi üzerine gazeteden ayrıldığı görüşü bunlardan biri.

Ali Naci Karacan 26 Mart 1928 tarihinde İkdam gazetesini satın alıp güçlü bir yazı kadrosu oluşturdu. Fakat bu gazetenin de ömrü kısa oldu. İkdam, Arap alfabesinden Latin alfabesine geçiş sürecinde buna ayak uyduramadı. Büyük miktarda para kaybetti ve bir yıl sonra kapandı.

Ali Naci Karacan 11 Aralık 1929’da Politika‘yı yayımladı ama bu gazetenin de ömrü bir seneyi bulamadan bitti. Hükûmet, 27 Mart 1930’da gazete ve dergilere üç yıl süreyle maddi destek vermeye başlamış, böylece okurun yeni harflere alışmasını hızlandırmak istemişti. Ancak Politika, bu mali teşviğe rağmen ayakta kalamamış, 17 Haziran 1930’da yayın hayatına son vermişti.

Atatürk: “Ne haber Ali Naci Bey sizde?”

Bu dönemde Ali Naci Karacan, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün kendisine yakın gördüğü gazetecilerden biriydi. Sadun Tanju’nun yazdığı “Doludizgin” adlı kitaptan bir anısını okuyalım:

  • Bir gece, neredeyse yatmak üzere, çat kapı, motosikletli bir polis; “Efendim, Gazi Hazretleri sizi Saray’da bekliyorlar!” Hay Allah! Bu bir sofra daveti olsa, Dolmabahçe Sarayı’nın Beşiktaş cihetindeki özel daireye gidilir. Hayır. Rıhtıma nazır mermer merdivenlerden çıkılıp, büyük kapıdan Muayede Salonu’na bitişik, denize bakan salona buyur ediliyor. Kimler var? Gazi’yi hemen görüyor. İsmet Paşa var, Kel Ali var, Parti Katibi Umumisi Saffet var, Kılıç Ali var, gazetecilerden hemen gözüne ilişenler Yunus Nadi (…) İlerleyip Gazi’nin elini öpüyor. Sakin görünmeye çalışıyor, ama yüzünde acı bir tebessüm var Gazi’nin.
  • “Ne haber Ali Naci Bey sizde?” deyişi garip. Nasıl bir haber bekliyor acaba? Bereket, cevabı hemen kendisi veriyor: “Yobazlar gemi azıya almışlar. İzmir’de resimlerim yırtılıyor, Menemen’de Kubilay’ın başını kestiler…” Şaşırıyor, haberi o anda duymaktadır. “İsabet oldu. Kazanın kapağı biraz kaldırılınca içinden nelerin çıkabileceğini görmüş olduk. İsabet ki, vaktinde görmüş olduk…” Gazi susuyor. Fakat belli ki konuşacak…
Ali Naci Karacan, gazetedeki odasında

Halkın şikâyetlerinin artması, taleplerin aşağıdan yukarıya iletilmemesi ve İsmet İnönü’nün Halk Fırkası’nda giderek sivrilmesinin ardından Atatürk bir kez daha çok partili hayata geçişi denedi. Serbest Cumhuriyet Fırkası yeni bir muhalefet partisi olarak 1930’da kuruldu.

Serbest Fırka’yı destekleyen gazeteci Arif Oruç’a göre, İnönü kendisine yakın gördüğü Ali Naci Karacan‘a, iktidarı savunması için İnkılap gazetesini kurdurmak üzere 35 bin TL vermişti. Bugün bu iddiayı doğrulayacak veya yalanlayacak somut bilgi ve belgeler elimizde yok. Ancak bu konunun bir izdüşümünün de kadın hakları meselesine yansıdığını biliyoruz.

Ali Naci Karacan, Politika gazetesinde kadınlara seçme ve seçilme gibi siyasi haklar verilmesi yönünde ılımlı haberler yapmıştı. Fakat aynı Karacan, İnkılap gazetesinde tavır değiştirip kadınlara siyasi hakların verilmesine karşı sert bir duruş sergiledi. Zira Kadınlar Birliği’nin öncü isimleri, Serbest Fırka’nın yanında yer alıyordu.

Sonuçta Serbest Fırka da, kurulduktan sadece 3 ay sonra, 17 Kasım 1930’da kapandı. Bu partinin neredeyse her faaliyetini eleştiren, Oruç’un Yarın‘ı başta olmak üzere muhalif gazetelere sert tepki gösteren İnkılap gazetesi ise 2 Şubat 1931’de kepenk indirdi.

Ali Naci Karacan’ın AA, Tan, Bugün, İkdam ve Hakikat yılları

İnkılap kapanınca Ali Naci Karacan, Harold Lamp’ten tercüme edip daha önce İkdam gazetesinde bölüm bölüm yayımladığı (tefrika) “Cengiz Han” adlı eseri kitap hâline getirdi. 1931 eylülünde Atatürk’ün emriyle Anadolu Ajansı’nın Balkanlar sorumlusu ve muhabiri olarak Sofya’da görev aldı. Bulgar mezalimini fotoğraflaması ve Türkiye’ye bu çizgide haberler geçmesiyle Sofya’da peşine polis takılınca buradan ayrıldı.

Ajanstaki görevine bir süre Bükreş’te devam ettikten sonra 1936’da İstanbul’a döndü ve Milliyet’in başına geçti. Tirajları düşük bu gazetenin ismini Tan olarak değiştirdi. Ahmet Emin Yalman, Atatürk’ün affıyla gazeteciliğe dönünce, Ali Naci Karacan Tan’ı ona ve ortaklarına devredip ayrıldı.

1935 tarihli Matbuat Kanunu ile, Basın Birliği’ni kurma girişimleri de başlamıştı. Birliğin kongresine katılan 117 delege arasında Ali Naci Karacan da yer aldı. Basın özgürlüğü umudu yine yeşerdi. Fakat 1938’de yapılan yeni yasal düzenlemeler basına yine birtakım kısıtlamalar getirdi.

Ali Naci Karacan bu dönemde gazeteciliğe yine ara vermek zorunda kaldı. 1936’da İş Bankası’nın teklifi üzerine kendisini ticari ataşe olarak Güney Amerika’da buldu. Rio ve Buenos Aires gibi kentlerde bir buçuk yıl geçirecekti. Meksika’ya sürgüne giden Sovyet lider Lev Troçki’yi bir gemide gördüğünde kendisini de sürgünde hissedecekti Ali Naci Karacan…

Sonunda, ancak 1938’de Babıali’ye dönebildi. Aynı yılın 3 Ekim’inde Bugün gazetesinin ilk sayısını yayımladı. Onun da ömrü  sadece 3 ay sürdü. 2 Ocak 1939’dan itibaren yeniden çıkarmaya başladığı İkdam gazetesini de mali sorunlar nedeniyle ağustosta devretti. Ortak bulup 21 Temmuz 1940’ta Hakikat gazetesini yayımlamaya girişti. Bu kez İkinci Dünya Savaşı bahanesiyle Türkiye’de artırılan siyasi sansür tirajları düşürdü. Hakikat de 31 Ocak 1941’de 190. sayısını yayımlayıp kapandı.

Ali Naci Karacan’ın en uzun soluklu gazetesi: Milliyet

Bu arada Ali Naci Karacan, Cumhurbaşkanı İnönü’nün teşvikiyle Lozan Konferansı anılarını yazdı. 1943 sonlarında rahatlasızlanan Karacan, tedavisi için gittiği İsviçre’de, Türkiye’nin Bern Basın Ataşesi olarak atandı. 1948’de Türkiye’ye dönünce ikinci kez Tan’ı çıkardı ama 1950’de ortaklarıyla yaşadığı anlaşmazlık nedeniyle bu gazeteden ayrıldı.

Savaş bitip tekrar çok partili rejime geçilirken basını özgürleştiren bazı yasal düzenlemeler de yapılmıştı. 1946-1950 yılları Türkiye’de yeni bir dönemdi. Ali Naci Karacan, Tan’dan sonra meslek hayatının son ve belki de en başarılı hamlesini yapıp 3 Mayıs 1950’de Milliyet gazetesini kurdu. Milliyet’in yayın programını ve biçimini, Peyami Safa ve Cemil Cahit Toydemir ile hazırladı.

14 Mayıs 1950 seçimlerinde Demokrat Parti’yi destekleyen Ali Naci Karacan, ertesi yıl rahatsızlandı. Gazete yönetiminden uzaklaşması tirajları olumsuz etkilemişti. Onun ardından Milliyet’in yazı işleri müdürlüğüne oğlu Ercüment Karacan getirildi. Sonrasında bu görevi Abdi İpekçi devralacak ve Milliyet saygın bir kitle gazetesi olacaktı.

Türkiye basın tarihinin en önemli isimlerinden olan Ali Naci Karacan, İstanbul’daki evinde 7 Temmuz 1955 tarihinde geçirdiği kalp krizi sonucunda hayata gözlerini yumduğunda 59 yaşındaydı. Oğlu Ercüment Karacan, Milliyet gazetesini 1980 ekiminde Aydın Doğan’a devretti.

Aydın Doğan ise 2011’de Milliyet’i, Karacan ve Demirören ailelerinin ortak olduğu şirkete sattı. Ortaklığın bozulması üzerine bir süre kayyımın yönettiği Milliyet, Karacan ailesinin hisselerini devretmesiyle Demirören’in mülkiyetine geçti. Demirörenler, Milliyet’in basılı gazete yayınına son vereceği yönündeki iddiaları geçen ay yalanladı.

Kaynaklar
  • Bir Gazeteci Ve Aydın olarak Ali Naci Karacan’ın Toplumsal Fikirleri, Zeynep Uysal, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1993
  • Ali Naci Karacan’ın Yayımladığı Politika ve İnkılap Gazetelerinin Serbest fırka Tartışmalarındaki Rolü (1929 – 1931) , Yüksek Lisans Tezi,  Elifnur Özcan, Ekim 2021
  • II. Mahmut’tan Holdinglere Türk Basın Tarihi, Hıfzı Topuz, Remzi Kitapevi
  • Türkiye 1923 – 1973 Ansiklopedisi, Cilt 3, 1974
  • 100 Soruda Türk Basın Tarihi, Gerçek Yayınları, Hıfzı Topuz, 1973
  • Doludizgin, Milliyet’in Kurucusu Ali Naci Karacan: Bir Gazetecinin Hayatı, Sadun Tanju, İş Bankası Yayınları

İLGİLİ:

Abdi İpekçi: Dünyadaki gazeteciler için de bir rol modeldi

Nezihe Muhiddin: Kadın haklarının ve gazeteciliğin “unutturulan” öncüsü

Sedat Simavi: Çalışandan yana, korkusuz bir medya lideri

Tan gazetesi baskını: Basın tarihimizin en korkunç günlerinden biri

Basında Cumhuriyet’in ilanı: İlk İstiklal Mahkemesi gazetecileri beraat ettirmişti

Türkiye’nin ilk gazeteleri: Takvim-i Vekayi, Ceride-i Havadis ve Tercüman-ı Ahval

Özcan Kahyalar

Edebiyat, kültür, sanat, bilim ve felsefe alanlarında içerik küratörü ve serbest gazeteci. Kitapdedektifiyiz adlı YouTube, podcast ve blog kanallarının kurucusu.

Journo E-Bülten