Dosya

Gazetecilerin Suriye sınavı: “Gerçeğin avcıları” reytinge yenik mi düştü?

CNN muhabiri Clarissa Ward'un tartışılan video röportajından bir kare

Suriye’de rejim değişirken ekranlara yansıyan görüntüler hafızalardan uzun süre silinmeyecek nitelikte. CNN muhabiri Clarissa Ward’un neredeyse teatral bir sunumla bir rejim hapishanesinden “esir kurtardığı” video bunlardan biriydi. Bu kişinin aslında rejimin askeri olduğu ortaya çıkınca habercilik bir kez daha tartışılmaya başladı. Gazeteci Kübra Par, iletişim akademisyeni Prof. Dr. Aslı Tunç ve gazeteci-akademisyen Can Ertuna ile “gerçeğe karşı reyting kaygısı” tartışmasını masaya yatırdık.

“Savaşta ilk kayıp gerçeklerdir” sözü on yıllardır literatürde… Peki, televizyonun ve YouTube’un etkisiyle “ilk hedef reytingdir” anlayışı da savaş muhabirliğini son dönemde iyiden iyiye zehirlemeye mi başladı? Suriye’de 13 yıllık iç savaşın ardından Beşar Esad rejimi 2024 sonunda düşerken yeni yıla işte bu gazetecilik tartışmasıyla girdik.

Ukrayna ve Gazze’de olduğu gibi Suriye’den de sahte, eski veya yanıltıcı videolar savaş sırasında sosyal medyada sık sık paylaşıldı. Ancak gazetecilik bağlamında en çarpıcı polemik, uluslararası bir medya kuruluşunun, muhaliflerin taarruzunun ardından 8 Aralık’ta rejimin düşmesi üzerine sahadan yaptığı bir yayınla başladı.

Merkezi ABD’de bulunan CNN International, 12 Aralık’ta, “uluslararası baş muhabir” unvanıyla görev yapan çalışanı Clarissa Ward imzasıyla bir haber yayımladı. “CNN, Suriyeli mahkûmun Esad rejiminin zorla alıkoyduğu yerden serbest bırakılma ânına tanıklık etti” başlıklı video haberde Ward, muhalif güçlerle birlikte bir hapishaneye giriyor, bir kapıdaki asma kilidi silahla vurarak açtırdıktan sonra battaniye altında yatan bir “mahkûmu kurtarıyordu.”

Ward, kameranın önünde kendisini “Adil Gerbe” diye tanıtan kişiye destek verirken duygulanmış görünüyordu. Ancak bu görüntüler şüphe uyandırdı. Örneğin bu kişinin, kendi ifadesiyle 3 aydır ilk kez gün ışığına çıkmasına rağmen hiçbir rahatsızlık belirtisi göstermemesi, temiz tıraşlı ve tamamen sağlıklı görünmesi gibi unsurlar dikkat çekmişti. Bu yüzden sosyal medyada “yalan haber” iddiası dolaşmaya başladı. 

Aslında Suriye Hava Kuvvetleri’nde istihbarat teğmeniymiş

Merkezi Türkiye’de bulunan Suriye odaklı doğrulama kuruluşu Verify-SY, 15 Aralık’ta bu iddiaları araştırdığı bir içerik yayımladı. Habere göre CNN ekranlarına çıkan kişinin gerçek ismi Seleme Muhammed Seleme idi. Suriye Hava Kuvvetleri’nde istihbarat teğmeni olarak görev yapan Seleme, Humus’un batısında rejimin kurduğu güvenlik noktalarından sorumluydu. 

El Beyyade mahallesinin sakinlerinin “Ebu Hamza” künyesiyle tanıdığı Seleme, burada yaşayanlara yönelik tehdit, şantaj ve hırsızlık olaylarıyla kötü bir ün kazanmıştı. Haraç paylaşımı sırasında kendisinden rütbeli bir subayla yaşadığı anlaşmazlık üzerine bir aydan kısa bir süre önce hapse atılmıştı.

Bunun üzerine haberle ilgili soruşturma başlatan CNN, bu kişinin Esad’ın istihbaratçısı Muhammed Seleme olduğunu kabul etti. Ancak bırakın özeleştiri yapmayı, haber videosunun başına bu durumu belirten kısa bir metin koymaktan öteye gitmediler.

Muhabir sahada her bilgiyi doğrulayamasa bile, gazetecilik standartları gereği editörlerin haberi yayına vermeden önce bunu mutlaka yapması gerekmez miydi? Gerçeğin avcısı olması gereken gazeteciler, savaş ortamında reyting kaygısına mı yeniliyor?

Bu soruları e-posta yoluyla Clarissa Ward’a yönelttim. Bana basınla iletişimden sorumlu iki editörünün adreslerini iletti. Onlara da yazdım. Ancak bugüne dek bir yanıt alamadım.

Rejim değişikliğinin ardından Türkiye’den birçok gazeteci de son haftalarda Suriye’ye gidip haber yaptı. Gerçeğin bozmadan aktarılarak kamuoyunun aydınlatılmasının daha da önem kazandığı günlerde habere karışan yorumlar zaman zaman eleştirildi. 

“Selefi cihatçı” gruplarla bağları geçmişte haberleştirilen Heyet-ül Tahrir-i Şam (HTŞ, Suriye Kurtuluş Heyeti) adlı muhalif örgütün, Esad rejimini yıkıp iktidarı devralan güç olması, Türkiye’nin komşusuna yönelik gözlemlerin hassasiyetini artırıyordu. 

Örneğin Nevşin Mengü’nün “Bunlar Taliban değilmiş” ve “Baas rejimiyle ilgisi olmayan heykeller yıkılmamış” gibi sözleri bu bağlamda eleştirildi. Kübra Par ise Suriye’de başörtüsü takması yönünde bir uyarı almadığını dile getirince gelen eleştirilere şu yanıtı verdi: “Ne görüyorsak filtresiz, cilasız anlatıyorum. Kadınlara ‘Endişeli misiniz’ diye soruyorum. Aldığım yanıt ‘Hayır, korkmuyoruz’ oluyor. Zorla çarpıtayım mı?” 

Kübra Par: Yorum değil, bilgi mesajıydı

Kübra Par, izlenimden çok haberin ön planda tutulması gerektiği yolundaki yorumları şöyle değerlendirdi:

  • Aslına bakarsanız benim Suriye’de paylaştığım sosyal medya mesajı bir yorum değil, durumu objektif olarak özetleyen bir bilgi mesajıydı. Türkiye’den Suriye’ye giden bir kadın meslektaşımızın İdlib’de başını kapatması üzerine Türkiye’de bazı tartışmalar başlamış. Bana yayında sordular, haberim yoktu. Suriye’de o sırada X yasaklı olduğu için bu tartışmalardan haberdar değildim. 
  • Bir ara VPN kullanarak X’e girdim ve 3 gündür Suriye’de olduğumu bana başımı örtme konusunda herhangi bir uyarıda bulunulmadığını yazdım. Orada temas ettiğim HTŞ’lilerin de yönetime gelmeleri durumunda dinî baskı yapmayacaklarını söylediklerini aktardım. “Diğer meslektaşlarım ne yaşadılar bilmiyorum” diyerek de şerh koydum. Yani benim yaptığım aslında bir yorumda bulunmak değil, sahadaki çıplak gerçeği geleceğe dair öngörüde bulunmadan veya yorum yapmadan olduğu gibi aktarmaktı.
  • Fakat Türkiye’de, HTŞ’nin El Kaide geçmişi nedeniyle gelecekte İslami bir rejim kuracaklarına dair bir şüphe ve kaygı ortamı oluşmuş. Bu şüphe ve kaygılar kimi çevrelerin benim paylaşımımı sanki bir olumlama gibi yorumlamasına ve bunun üzerinden eleştirmesine neden oldu. 
Bu gönderiyi Instagram’da gör

mynet.com (@mynet)’in paylaştığı bir gönderi

Clarissa Ward olayı hepimize ders olmalı

Par şu sözlerle devam etti:

  • Biz gazeteciler sahadan bilgi aktarırken o an orada olup biteni ve yaşadıklarımızı olduğu gibi anlatmak zorundayız. Niyet okuyamayız. Öngörüde veya yorumda bulunacaksak da bunun şahsî yorumumuz olduğunu belirtmeliyiz. Nitekim aslında şu an yaşanan gelişmeler örneğin yeni yönetimin Suriye’de Noel’i 2 gün resmî tatil ilan etmesi benim sahadan aktardığım gerçekliğin doğruluk payı olduğuna işaret ediyor. 
  • “Suriye’de yeni yönetim Taliban gibi olur mu” şüphesinin neden kaynaklandığını anlıyorum fakat Suriye sosyolojisinin farkını bilmeden, sahayı görmeden klavye başından yorum yapanlar yanılabilirler. Benim dikkat çekmek istediğim nokta buydu. CNN’den Clarissa Ward’ın başına gelenler ise aslında sahada gazetecilik yaparken ne kadar dikkatli olmamız gerektiği gerçeğini gözler önüne serdi. Savaş ortamında “fact-checking” yapmanız kolay değil. Bu olay hepimize bir ders olmalı ve nasıl ki kendi ülkemizde yaptığımız haberleri kontrolden geçiriyorsak yabancı bir ülkede iken yaptığımız haberlere de her zaman şüpheci bir gözle yaklaşmalıyız.

Aslı Tunç: Atlatma haber yarışında derinlik ortadan kalktı

İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya ve İletişim Sistemleri Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Aslı Tunç, yaşananları “paraşüt haberciliği” olarak nitelendiriyor:

  • Esad rejiminin 54 yıllık zulüm ve şiddetten sonra düşmesi hikâyesi öyle hızlı gelişti ki gazeteciler gerçekliğin karmaşık yapısına ayak uyduramadı. İlk coşku ve sevinçten sonra bölgenin komplike yapısını anlamakta zorlandılar. Bu sadece Türkiye’de değil dünyada da böyle oldu. Yorumla gerçek, yaşananla izlenim birbirine karıştı. Uluslararası haber kanalları anlı şanlı muhabirleri derhal bölgeye gönderdi. Hemen Esad rejiminden kurtulan acılı insan hikâyelerinin peşine düştüler. Atlatma haber yarışında derinlik ortadan kalktı. 
  • CNN’den Clarissa Ward’ın profesyonel olarak utanç verici anı da bunun bir sonucu. Aslında çok deneyimli bir savaş muhabiri olan Clarissa Ward, farklı bir haber “patlatma” arayışındayken fena yanıldı. Bunun CNN’in bilinçli bir manipülasyonu olduğunu düşünmüyorum ama ne kadar kaotik ve çetrefilli bir ortam da olsa doğru dürüst teyit almadan adeta bir Hollywood kurgusuna yönelmek affedilecek bir hata değil doğrusu. 

“Bir muhabirin ‘star’laşmasının da getirdiği sorunlar bunlar”

Geçmişteki savaşlarda CNN’in sahada sergilediği zaman zaman kötü gazetecilik performansına dikkat çeken Tunç şöyle devam etti:

  • En dramatik ve sarsıcı haber peşinde olmak muhabirlerin gözlerini kör ediyor. Bir muhabirin ‘star’laşmasının da getirdiği sorunlar bunlar. Ward tarzı gazetecilerin üzerinde baskı ve beklenti çok fazla. Bu durum bana 1990’larda Bosna Savaşı sırasında ünlü CNN muhabiri Christiane Amanpour’u anımsattı. Dünya Amanpour’u sahada koşturuyormuş izlenimi yaratan asker montuyla Bosna’dan yaptığı yayınlarla daha o dönemlerde tanımıştı. Yıllar sonra kendisinin Bosna gibi daha pek çok farklı kriz bölgesinde sadece birkaç saat kaldığını öğrendik.

  • CNN bunu hep yapıyor anlayacağınız. Âni ve önemli bir gelişmenin baş gösterdiği çatışmalı bölgelere kısa süreliğine muhabirler gönderiyor, yani metaforik olarak paraşütle indiriyor. İşte tam da bu nedenle bir ‘paraşüt gazeteciliği’nden bahsediyoruz. Bu son vakada, Ward durumu normalleştirmeye çalıştı, CNN “araştırıyoruz” dedi ve kimse sorumluluk almadı. 
  • Suriye İç Savaşı sonrasındaki durum son derece nüanslı, incelikli bir haberciliği beraberinde getirmeli. Her yeni olay daha önce Irak ve Libya’da olanlarla, yani bilinen çerçevelerle kıyaslamalı sunulmamalı. Her çatışmanın kendi gerçekliğinin olduğu unutulmamalı. Bu kıyaslamalar gazeteciler için kolaycılığa kaçmakla eşdeğer.
  • Türkiye’de Suriye meselesi iç politikanın kutuplaşmış merceğinden bakılarak tamamen taraflı biçimde sunuluyor. Olan bitenler, Ortadoğu uzmanları ile makro bir perspektifle çoğunlukla da yanlı bir şekilde anlatılmaya çalışılıyor. Bölgedeki insanî meseleleri, kadınların, çocukların ve azınlıkların seslerini ne Avrupa ne de Türkiye medyasında duyabiliyoruz ne yazık ki.

Can Ertuna: Kötü haberciliğin faturası tüm bu ekibe kesilmeli

Uzun yıllar savaş alanlarında muhabirlik yapan akademisyen Can Ertuna, meslek açısından ortaya çıkan bu kaotik duruma “medya sirki” diyerek yaşanan sorunların ve/veya hataların sahadaki muhabirlerin yanı sıra editörlerden haber müdürlerine ve genel yayın yönetmenlerine kadar tüm ekibi kapsadığını belirtiyor. Türkiye özelinde meslekte yaşanan nitelik kaybının, sorunun temeli olduğuna dikkat çekiyor Ertuna:

  • Topyekûn iyidir, kötüdür dememek gerekir. Bunu da politik doğruculuktan söylemiyorum. Gerçekten sahada olup da iyi iş yapan, yani evrensel gazetecilik ilkeleri çerçevesinde haberi önceleyen muhabirler vardı. Gazetecilik bir takım çalışmasıdır. Editör bu ekibin bir parçası. Alanda muhabir, muhabir eğer televizyon için çalışıyorsa kameraman o ekibin bir parçasıdır. Haber müdürü veya dış haber müdürü, genel yayın yönetmeni, yayın koordinatörüne kadar herkes bu sürecin içinde ve sorumluluk sahibi. Dolayısıyla iyi giden şeylerin başarısı tüm bu ekibe ait. Kötü giden ya da zafiyet gösteren habercilik performanslarının, kötü haberciliğin de faturası tüm bu ekibe kesilmeli. 
  • Yaşananları Türkiye’de medyanın ekonomi politiğinden ayrı tutamıyorum. Türkiye’de habercilik yapma iddiasında ve kaynaklara sahip birçok medya kuruluşu, yani Suriye’ye muhabir gönderebilecek, o muhabirleri İletişim Başkanlığı üzerinden akredite edebilecek, o muhabirlerin ulaşımını, oradaki konaklamalarını günlerce sağlayabilecek yayın organları nitelikli haber yapma iddiasını bırakmış durumda. Dolayısıyla Türkiye’de haberciliğin irtifa kaybından bağımsız okuyamıyorum. Sadece kriz anlarında bu nitelik kaybı daha görünür oluyor. Çünkü çok daha fazla deneyim gerektiren alanlar. Çok daha fazla bölgenin ekonomisine, ülkenin tarihine, sosyolojisine, bölge ülkeleri arasındaki siyasete hâkim olmayı gerektiren alanlar. 

  • Alandaki muhabirin de bu konularda belirli bir ölçüde yetkinliğe sahip olması beklenir. Onu haberlere yönlendirecek editörün ya da dış haber müdürünün ve haber müdürünün bu konularda belirli bir yetkinlik seviyesinde olması beklenir. Ama muhabirinden haber müdürüne, genel yayın yönetmenine kadar ne kadar nitelikli çalışan var yaygın medyada, bu bir tartışma konusudur. Ama şunun da altını çizmek lazım: İyi örnekler de vardı. O örnekler de gazeteciliğin geleceğine dair umut veriyor.
  • Aslında reyting mücadelesi olarak da artık görmüyorum. Ward ile Türkiye ayrı sistemler. Ayrıştırarak söyleyeceğim. Türkiye’de sadece bir reyting mücadelesi olduğunu düşünmüyorum. Türkiye’de en azından rutinin ikâmesini gerçekleştirebilecek bir habercilik ön planda tutuluyor. Elbette herkes izlenmek ister, elbette ki herkes ön planda olmak ister ama bir noktadan sonra sadece orada olmak ve orada mikrofon göstermek yeter hâle geliyor. Yoksa özel haberler yapalım; gerçekten nitelikli, entelektüel birikimi olan diline, tarihine, coğrafyasına hâkim personeller gazetecilerle birlikte çalışalım, onlara alana birlikte yönlendirelim gibi bir çaba pek yok.

“Ganimet bulmuş gibi, birisinin mağduriyetinden reyting devşirmeye çalışmazsınız”

Ertuna’ya göre, rejim hapishanesinde bulunan kişi gerçekten muhalif bir mahkûm olsaydı bile Clarissa Ward’un haberinde gazetecilik etiği açısından sorun olduğu gerçeği değişmeyecekti. Çünkü bu da, bir kişinin rızası olmadan ifşa edilmesi anlamına geleceğinden bir insan hakları ihlali olurdu. “Bir ganimet bulmuş gibi, birisinin mağduriyetinden reyting devşirmeye çalışmazsınız” diyor Ertuna.

CNN haberinin bu hatalar nedeniyle uluslararası bir mizah konusu hâline geldiğini, ancak bu dönemde sahadan yapılan savaş muhabirliğinde dünyadan ve Türkiye’den daha birçok yayıncının da kötü örnekler verdiğini belirten Ertuna sözlerini şöyle tamamladı:

  • Suriye’yi bir medya sirkine dönüştürdüler. Bu zaten isteniyordu. O kameralar davet ediliyordu. Bu kameraların orada olma sebebi HTŞ’nin aslında Suriye’yi çoğulcu bir şekilde yöneteceğine muktedir olduğunu kanıtlamaktı. Gözüken o ki Türkiye’den de çok sayıda gazetecinin, medya kuruluşunun oraya gitmesi teşvik edildi. Çünkü hatırlıyorum, eskiden çok kolay değildi o bölgelere girmek. Bir şekilde akredite olmanız gerekiyor. Anlaşılan o ki geniş bir akreditasyon listesi vardı. HTŞ’nin rejimi nasıl dönüştürdüğü ya da dönüştüreceğinin dünyaya duyurulması için bu teşvik edildi. 
  • Bu kadar çok medya kuruluşunun, bu kadar çok gazetecinin sahada olduğu ve bu kadar çok belirsizliğin bulunduğu bir geçiş sürecinde habercilik zafiyetlerinin yaşanması kaçınılmaz. Bunun üzerine bir de reyting mücadelesi gelince yer yer medya sirkine dönüşen bir alandan bahsediyoruz. Sıradışı bir haber ve yayın bolluğuyla karşılaştık. Bunların ne kadarı nitelikliydi, ne kadarı yaşanan süreci doğru bir biçimde, doğru soruları sorarak ve bundan sonra ne olabileceğine dair doğru soruları gündeme getirerek izleyicileri aydınlatmaya yönelikti, ne kadarı sadece kendi önlerine konulan medya şovunu aktarmaktan ibaretti? Bunun yanıtını Suriye’de gelişmelere bağlı görebileceğiz. Irak’ın işgalinden bir-iki sene sonra orada yapılan gazeteciliğin niteliği sorgulanır olmuştu. Suriye’deki sürecin seyrine göre de birtakım soruların gündeme gelmesi muhtemel gibi gözüküyor.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: SAVAŞ MUHABİRLİĞİ

Gazeteciliğe karşı propaganda: Muhabir önce hakikate mi bağlıdır, yoksa ülkesine mi?

Çatışma bölgesinde ‘kadın gazeteci’ olmak

İsrail-Hamas savaşından muhabirin notları: Karşılıklı soykırım ithamları arasında

Gazeteci Uğur Yıldırım unutulmayan fotoğraflarını anlatıyor: Savaş muhabirleri barıştan yana taraf olmalı

Gazeteciliğin yüz karaları: ABD medyasındaki savaş yalanlarına 2 örnek

Savaşı masa başından izlemek: Dış haberciler için 7 püf noktası

Semiha Es: Dünyada savaş foto muhabirliği yapan ilk kadın

Martha Gellhorn: Tarihin en büyük savaş muhabirlerinden biriydi, muktedirlere karşı sıradan insanları savundu

Eylem Yılmaz

Agos, Radikal ve T24 gibi kurumlarda editör ve muhabir olarak çalıştı. 2016’de Objective'den kazandığı bursla Cizre, Nusaybin, Yüksekova'dan İstanbul'a göç etmek zorunda kalan ailelerle görüşerek hendek çatışmaları ve göçe ilişkin bir yazı dizisi yayımladı. P24'ün Barış Portreleri kitap çalışmasına bir portre yazdı. Prof. Dr. Fuat Keyman ve Ayşe Köse Badur'un Kürt Sorunu: Yerel Dinamikler ve Çatışma Çözümü kitap çalışmasında araştırmacı olarak yer aldı. Euronews Türkçe, Independent Türkçe gibi kurumlara serbest gazeteci olarak yazıyor. Kendi kitabını tamamlıyor.

Journo E-Bülten